23- HAMAM VE DEĞİRMEN İCARLAMAK

Hamam ve hacamet ücreti almak caizdir. Cevâhirü'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Bir adam, belirli bir ücretle, bir aylığına bir hamam icarlarsa, bu caiz olur. Hamam; ister erkek hamamı olsun, isterse kadın hamamı olsun farketmez.

Yalnız ücretlerini belirli kılacaktır.

Kıyasda hamam icarlamak yoktur; istihsanda ise bu caizdir.

Alimlerimiz: "Bu, iki hamamın kapısı bir olursa, böyledir. Fakat her hamamın kapısı ayrı ayrı ise —her ikisinin icarlarını da belli etmeyince— akid caiz olmaz." demişlerdir. Mumyt'te de böyledir

Bir kimse, bir hamamı, hududu ile birlikte icarlarsa, bu akde hamamın tabileri de girer; bunları "su kuyusu, su yolu, gübresini atacak yer gibi" ayrıca söylemeye hacet kalmaz. Çünkü bunlarsız menfaat olmaz.

Hamamın suyu, havuzu, kazanı gibi şeylerinin tamiri hamamcıya aittir. Bu şeyler, he aylığı müste'cire ait olmak üzere şart koşulur ve onun faydalanmasına da izin veriliyor olursa, caizdir.

Bu bir çaredir ki: Harcamada, onun yerine bir naib olmuş olur. Meselâ: Hayvan sahibi, müste'cire, "hayvanın ücretinin bir kısmını, ona yedirmesini" emreder; işte bu istihsanen caizdir.

Veya: "Hamamın bir aylık ücretini, ona sarf etmen için, sana terk ediyorum." der; işte bu da caizdir.

Şayet: "Ben, bunun masrafı (tamiratı) için, şu kadar harcadım." derse; bu isbatsız caiz olmaz. Veya, onu bildiğine dair hamam sahibi yemin eder. Giyasiyye'de de böyledir.

Eğer müste'cir, onun sözünü isbatsız kabul edecekse, buna çare şudur:

Hamam sahibine on dirhem verir; sonra da o, bu on dirhemi geri ona verip ona "tamir için sarf etmesini" söyler. Böylece emin olur.

İkinci bir çare: Müstecirden isbatın düşmesi için, hamamın tamiratı miktarına adil bir kimseyi tayin eder; onun sözü masrafa emniyet olur. Gıyasiyye ve Muhıyt'te de böyledir.

Taraflar aralarında bir adam tayin ederler; o da masraf parasını alıp sarf eder müste'cir: "Ona, ben verdim." der; hamam sahibi de onu yalanlarsa, o zatın, aldığını ikrar etmesi halinde, hamamı icarlayan şahıs beri olur. Eğer o zat icara kefil ise, aynen müstecir gibidir. Ona emîn de olunmaz; sözü de doğrulanmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Hamamın kuyusu bozulur yani kurursa, hamam sahibi zor­lanmaz; fakat, bu durumda müste'cir, icarı feshedebilir. Gıyasiyye'dede böyledir. 

Hamamın külü atılmamış ve icare müddeti geçmişse, onu taşıması emredilir. Şayet müste'cir bunu inkar ederek, "o külün hamamcıya ait olduğunu" söylerse onun sözü geçerli olur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir kimse, hamam icarladığı zaman, onun külünü ve gübresini nakletmek ve boşaltmak müste'cire aittir.

Şayet bu şart, hamamcıya ait kıhnirsa, icare fasid olur. Müste'cire ait kihmrsa, bu icare de şart da caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müste'cir tarafından dolan tuvalet çukurunun temizlik ücreti hamamcıya  ait  olursa,   bu  durumda icare  fasid  olur.   Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir adam, aylıkları belirli olarak ve birkaç aylığına, iki lıamam icarladığında onlardan birisi teslim almadan önce yıkılırsa, kiraya tutan şahıs diğerini de terk edebilir. Şayet teslim aldıktan sonra yıkılırsa, diğeri kalır. Kiralayan şahıs, kalanın icardan hissesine düşeni öder. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bir seneliğine, şu kadar ücretle bir hamam icarlar ve iki ay, müste'cir onu teslim almaz, sonra teslim eder; müste'cir de teslim almakdan  kaçınırsa, bu durumda, o, teslim  alması  için  zorlanır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir seneliğine bir hamam icarladığında, onu teslim almadan önce veya teslim aldıktan sonra bu hammaını bir yeri yıkılrısa, bu duurmda, o adam teslim almayı terkeder. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bir seneliğine hamam icarladıktan sonra, o sene içinde icara veren şahıs, orayı başka birine icara verirse, bu ikinci icare sahih olmaz. Önceki icare, müddetini tamamlarsa; zamanı gelmeden önce yapılan akid sahih olur. Cevâhirü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir adam, bir hamam ile, birde hamamda kalacak köle icarlar ve her ikisini de teslim almadan önce, hamam yıkılırsa, bu durumda icarcı, köleyi de bırakır.

Eğer köle önce ölürse, hamamı terk eylemez. Eğer, köleyi hamma için icarlamamışsa, hamamın yıkılmasıyla, onu bırakamaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, kazansız olarak, bir seneliğine bir hamam icarlayıp, başkasından da bir kazan icarlar; bu kazan kırılır ve hamam bir ay çalışmazsa; bu durumda hamam sahibi ücretini tam alır. Çünkü, ona icare akdiyle, o şekilde teslim eylemiştir.

Şu, bunun hilafınadır: Eğer kazan hamamcının olur; o da orada kırılıp, intifa kesilirse, hamam sahibi o kazanı tamir ettirmedikçe, ona icar yoktur. Kazanı tazminat etmek de gerekmez.İster kendi ameliyle olsun,ister başkasınınameli ile olsun bu böyledir ve mu'tad olan budur.

Mebsût'ta da böyledir.

Hamamcının tenevvür etmek için, bir danik vererek içeri girmesi veya yıkanmasına karşılık bir fülûs verme şartı,  kıyasen fasiddir. İstihsanen   —örf   ve   teamül   olduğu   için—   caizdir.    Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, seneliği belli bir bedelle, bir hamam icarlar ve bu hamam da hal-i hazırda icarını karşılayacak kadar bir gelir getirmez ve icarcı, hamamı geri vermek isterse, bu durumda hamamcılığı yapamıyor olması halinde onu geri verebilir. Cevâhirü'l-Fetâva'da da böyledir.

Bir adam, bir hamamı, bir aylığına icarladığı halde, içinde iki ay kalırsa; bu durumda ikinci ay için icare yoktur.

Alimlerimizin rivayetine göre, o ikinci ayın icarını da bilahare öder.

Ev hakkında da böyle söylenmiştir. İmâm Kerhî ve Muhammed bin Seleme'de bu rivayetlere muvafakat eylemişler ve şöyle buyurmuşlardır. "Kim ecir gerekmez deyip ev ve hamma hamlederse, bu, onun bir geliri olmadığı zamana ait olur. Geliri oldukça (yani faydasını gördüğü müd­detçe) icarını verir." Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, bir hamam icarladığında, onu harap halde bulursa, hemen icareyi fesheder.

Eğer bir müddet geçmiş, menfaat da sağlanmışsa, o zaman, onun icarını öder.

Bir adam, hamam icarlar ve icara veren şahıs da, bir takım dost­ları ile hamama girerse, onlara ücret yoktur. Çünkü hamamcı icarcıya bir hayli menfaat vermiştir. O hamamın faydasında olduğu için, onların yıkanma ücreti, icardan düşülmez. Cevâhirü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Mecmftu'n-Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, belirli bir bedelle çalıştığı müddetçe de çalışmadığı müd­detçe de bir hamam icarlarsa, bu şart ihtilaflıdır; akdin gerekçesi değildir ve fasiddir. Hulâsa'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.AO. el-Asl'da şöyle buyurmuştur:

Bir adam, bir evde, bir değirmeni eşyaları ile birlikte, aylığı on dirheme olmak üzere icarlayıp sonra da ayda otuz dirhemlik un öğütür ve yirmi dirhem kâr ederse; bu kadar fazlalık helâl olur mu?

Burada iki durum vardır: Ya anlaşma yapmışlardır; (Şöyleki: îcarcı kanalını kazacak veya değirmen taşını delecektir.) veya anlaşma yap­mamışlardır.

Eğer icarcı, unu bizatihi kendisi Öğütüyorsa, ve denilen, şart koşulan şeyleri de yapmışsa bu fazlalık helaldir.

Şayet bizzat kendisi yapmıyorsa bile, o yine temizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, nehir kenarından bir yer icarlayıp, içine —kullanacağı eşyanın hepsi kendinden olmak üzere— ev ve değirmen yapmak isterse, işte bu icare caizdir.

Şayet, nehrin suyu kesilir ve değirmen dönmez olursa, bu durumda icar kesilmez. Mebsût'ta da böyledir.

Değirmen sahibi, suyunun kesileceğinden korkarak, icareyi fes­heder ve evi, taşları ve diğer eşyaları icara verirse; bu caizdir. Suyun kesilmesi özürdür. Suyun kesilme halı muhayyer kalırsa bu şarta itibar edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Değirmen veya hamam iki kişinin malı olur ve başka bir adam da, bu iki şahsın hissesini de icarladıktan sonra oranın tamirine icara verenin izniyle masraf yapar; bilahare de icara vermeyenden masrafım isterse, bu doğru olmaz. Ancak kendisine izin verenden masrafını alır. O, ken­disi bizzat tamir etmiş gibi olur. Sonra da o, ortağına müracaat ederek, hissesini ondan alır. Cevâhirü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir adam, buğday öğütmek üzere, bir değirmen icarlar; sonra onda —değirmene zarar vermeyecek— başka şeyler öğütürse, bunun zararı olmaz. Fakat, değirmene zarar verecek şeyleri öğütmez.    Bunu yaparsa gasıb olur. Kerderfnin Vecizende de böyledir.

Radıyallahu Anh şöyle demiştir:

Bir değirmenin üçte birine biri, üçte ikisine de bir başkası ortak olduğu zaman, üçte iki hissesi olan şahıs, hissesini icara vermiş; icarcı da değirmenin tamamında tasarruf etmekte; bu durumda, değirmende üçte bir hissesi olan şahıs, müste'cirden, hissesini almak isterse, bunda hakkı yoktur.

Çünkü müste'cir, onun hakkını gasbeylemiştir.

Üçte bir hissesi olan şahıs, isterse onu men eder; isterse, hissesi kadar icarını alır.

Çünkü mttşaın icaresi sahih değildir. Eğer müslümanların hakimi, hükmederse, o takdirde, müste'cir iki gün menfaatlamr; bir günün menfaatin da, üçte bir hisse sahibine bırakır.

Üçte bir hisses sahibi: "Ben hissem olan gün değirmenin kapışım kitlerim." diyebilir

Çünkü bu hâl değirmene zarar vermez.

Değirmenin yerinde hamam olmuş olsa ve adam da birinin hissesini icarlasa, hakim de hükmün sıhhatine hükmeyleseydi, üçte bir hisse sahibi, hissesi olan gün kapıyı kitleyemezdi.

Çünkü bu hâl, hamama zarar verir.

Halbuki değirmene zarar vermemişti.

Fakat, en uygun olanı, üçte iki hissesi alan hamam icarcısı, iki ay çalıştırır; üçte bir hissesi olan da bir ay kapısını kitler.

Çünkü müddet az olursa, hamama zarar verir ve diğerinin faydası noksanlaşır. Cevâhirü'i-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir adam, birinden bir değirmen, başka birinden de bir   ev, bir başkasından da bir dve icarlar; bunların hepsinin belirlenen ücretini de, ay başında verecek olursa, bu icare caizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın, nehir üzerinde bir evi olur, içinde de değirmeni bulunur; kendisi gider; bir başkasını getirerek, değirmenini kurar ve ortak çalıştırmaya başlayıp, halktan buğday,arpa alarak, onları öğütürler ve ortak olurlarsa, işte bu da caizdir.

Bu durumda değirmene de, eve de ayrıca icar gerekmez.

Şayet değirmeni, belirli bir ücretle, belirli bir yiyecek maddesiyle icara verirse, icar değirmen sahibinin olur; eve ecr-i misil verilir. O da ev sahibi ile değirmen sahibinin arasında olur.

Eğer değirmeni değirmen sahibi çalıştırdı ise bu böyledir. Değirmenin ücreti de ecr-i misli geçemez.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavli budur. Mebsût'ta da böyledir.

İmâm şöyle buyurmuştur:

Bir adamın evi, kanalı, değirmeni ve eşyaları olur ve üst taşı kırılır; bir başkası gelerek onun izni olmadan, oraya bir üst taş koyup, belirli bir ücretle halkın ununu öğütmeye başlar ve karşılığında da buğay, arpa alırsa, işte bu adam günahkardır ve kendine ücret yoktur.

Şayet mal sahibinin izniyle koymuş olsaydı, kârına yarı yarıya ortak olurlardı. Birlikte çalışınca icara verirler ve her biri kabul ederse, işte o icar aralarında yarı yarıya ortak olur. Muhıyt'te de böyledir.

Arsası ortak olan bir değirmen, yere ortak olan şahıslardan birine ait olur (yani değirmen taşları birinin olur), o da belirli bir ücretle birisine icara verirse, bu durumda değirmende hakkı olmayan fakat arsaya ortak bulunan şahsın ücretin yarısını isteme hakkı vardır. Cevâhirü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir adam, nehir (kanal) üzerine bir ev yapar ve nehir sahibinin izni olmadan onun içine değirmen taşı koyup, sonra da buğday karşılığı un öğütür, mal kazanırsa, o mal, gasb olur ve gasb hükmüne bakılır. O adamın arazisinden ne kadar noksanlaştırdı ise, tarla gasb eden şahıs gibi, tazminatta bulunur. Fakat suyu tazmin etmez.  Zehıyre'de de böyledir.

Müste'cir, değirmene taş, demir veya başka gerekli malzemeler bırakır; sonra da icare müddeti tamam olur ve orada bulunan malını almak ister; icara veren şahsın da buna izni bulunur; ve bu şahıs, onları bir gelir karşılığı koymuş olursa, bu durumda eşyalarını alabilir.
Eğer mal sahibinin izni olmadan koymuşsa,  eşyaların kendini değil, kıymetini alır. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir. En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dir. [42]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..