1- Kefalet Lafızları

Kendisi ile kefalet vuku bulan veya vuku bulmayan lafızlar vardır. Kendisi ile kefalet vâki olan lafızlar şunlardır: Kefalet, hamâlet, zaman, zeamet, garâmet... ileyye (= bana) ve aleyye (= benim üzerime) demekle de kefalet vâki olur. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Kefalet lafızlarının tamamı örf ve âdette, ahidden haber vermek içindir. Tefrîd'den naklen Tatarhâniyye'de de böyledir.

"Ondan kefil oldum." demek sahihtir. Nefsi ve bedeni demek gibi... Bunlar hakikatte bedeninden ibarettir.

Ve, "Onun ruhu...", "başı" ve "...yüzü..." demek gibidir ki, bu da örf bakımından, ondan ibarettir.

"Nısfı (= yarısı)...", "üçte biri...", "parçası..." gibi şüyu bulan lafızlar da, o şeyin cüz'ünden ibarettir. Kftff'de de böyledir.

Bir kimsenin: "... eline," veya "... ayağına kefil oldum." demesi yahut bunlara benzer bir şey. söylemesi hâlinde, bunlara izafet ıtlâkı sahih olmadığından, kefalet de sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimsenin, başka bir kimsenin "gözüne kefil olmasını" söyle­mesi hâlinde durumun ne olacağı, kitapta .

Fakiyh Ebû Bekir Belhî'nin: "Bu sözle de kefalet sahih olmaz." dediği hikâye edilmiştir.

Şayet, bu sözü ile o kimsenin bedenine niyyet etmiş olursa, bu niyyeti sahih olur.

Böyle bir niyyeti olmazsa; bu söz, tek uzvuna sarfedilmiş olur ki, o da gören gözüdür. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Ferç, kitâbü't-talâk'da ilgili fasılda zikredilmiştir. Burada ise, zikredilmemiştir.

Âlimler: "Ferç, kadına izafe edilerek söylendiği zaman kefaletin sahih olması daha uygun olur." demişlerdir. Muhiyt'te de böyledir.

Parçanın, kefile izafe edilmesi, meselâ: "Ben sana, yarımı (veya üçte birini) kefil ediyorum.'' denilmesi caiz değildir.

Bu hususu, İmâm Kerhî zikretmiştir. Sirâcü*I-Vehhâc'da da böyledir.

Şayet kefil: "Onu ödemek, benim üzerimedir." derse; kefil olmuş olur.

Bu kimse, şayet: "Onun nefsini (<= kendisini) teslim etmek, benim üzerimedir." derse; yine kefil olmuş bulunur.

Keza: "Onu sana ulaştırmak, benim üzerimedir." diyen kimse de, kefil olmuş olur.

"Onu, sana getirmek, benim üzerimedir." demek de aynıdır. Muhıyt'te de böyledir.

Nâtıff'nin Ecnâs isimli eserinde şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, başka bir şahsa: "Bu adam, benim yanımda senindir." veya "Onu, bana bırak." derse; bu lafızlarla kefalet vâki olur.

Bazı yerlerde gördüğümüze göre; bir kimse, başka birinden bahse­derek: "Yarm, onu ödemezse; o mal benim yammdadır." der; bahse­dilen şahıs da bir gün sonra o şeyi ödemezse, o şey, bu sözü söyleyen  (kefil olan) şahıstan alınır. Zehıyre'de de böyledir.

Uygun olan "... o yanımdadır." diyen kimsenin kefil olmuş bulunmasıdır.  Çünkü,  ledeyye lafzı  "...yanımda"  lafzı yerindedir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimsenin nefsine kefil olup, onu talibe verdiği zaman, ondan barî olur. Yani, kefaletten kurtulmuş bulunur.

Daha sonra tâüp, matlûbu ilzam eder ve bunun üzerine kefil, talibe: "Bırak onu; ben, kefaletin üzereyim." veya "Bırak onu, ben, kefaletin gibiyim." der; talip de bırakırsa; bu durumda, o şahıs, kefile ilzam edilmiş olur. Ve bu kefil binefsihî kefildir.

Bu şarısiîi kefaleti, o şahıstan kabul bulduğu için, yeniden kefalettir.

Çünkü, kefil: "Bırak onu, ben ona kefilim." dedikten sonra, karşı taraf da bırakmış olunca, ortada, kefaletin geçersiz kalmasını gerekti­recek bir şey kalmaz. Zehiyre'de de böyledir.

Talibin o şeyi bırakmaması hâlinde, diğerinin kefil olmamış olması   daha   uygundur.   Çünkü,   bu   durumda,   talibin   kabulü bulunmadığı  için,   kefalet  sahih  değildir.   Fösûlü'I-Imâdiyye'de  de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa: "Filân adama sattığın şey, benim üze­rimedir." derse; bu —kefalet olarak— caizdir. Çünkü, bu durumda kefaletin vücubunu, bir sebebe izafe etmiş olmaktadır ki, bu sebep de mubayaadır. (== alış-veriştir)

Malla ilgili bir kefaletin, gelecek zamana izafe edilmesi, —halk arasındaki teamül (= eskiden beri yapılageldiği için kanun gibi sağlamlaman bir usûl; alışkanlık) den dolayı caiz olur. Serahsî'nin Mumyti'nde de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseden alacaklı olduğunu iddia eder, rnüddeâ aleyh (= ...iddia olunan kişi) de bunu inkâr eder ve bu arada başka bir şahıs da, iddia eden şahsa: "Filan şahsın üzerinde olduğunu iddia  ettiğin   alacağın—,      benim   üzerimedir."   derse,   bu  şahıs borçlanmış olur ve onu ödemesi gerekir.

Ancak, bu şahıs: "Ne iddia ediyorsun?" demişse, kendisine bir şey gerekmez, Tatarhâıtiyye'de de böyledir.

Bir kimseİ başka bir şahsa: "Filân adama, her gün bir dirhem ver; ben, sana öderim." der; o şahıs da verir ve hatta, bu şekilde, pek çok alacağı   birikmiş,  olursa;   âmir:    "Ben   bunların   tamamını   murat etmedim."     dese     bile,     bunların     tamamını     ödemesi     gerekir Hızânetü'l-Müftîn'nde de böyledir.

Şayet, bu kimse: "...Toplayana, ödeyene veya bırakana kadar, o, benim   üzerimedir."   derse;   bu   şahıs,   dediği şeye 'kadar   kefildir. Zahîriyye'de de böyledir.

Şayet, bu kimse: "Toplayana veya bırakana kadar, ben kefilim." derse;  ödiyeceğini açıkça söylememiş olduğu için, bu kefalet sahih olmaz. Ödeyeceği şey nedir? Mal mj, nefis mi? Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Fakıyh Ebû Ca'fer: Bir kimse: "Filânı bilmek benim üzerimedir." derse; kefil olmu? sayılır." demiş; Fakıyh Ebû'1-Leys ise: "Kefil olmaz.' demiştir.

Fakıyh Ebû Ca'fer'in kavli, insanlar arasındaki örfe daha yakındır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Vâkiât'ta: "Fetva, kefil olur; diyene göredir." denilmiştir. Zahî­riyye'de de böyledir.

Bir kimse; "Filanı bilirim." veya "O, malumdur." demekle; bahsettiği şahsın nefsine kefil olmuş olmaz; Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.  .

Fetâvâyi Kübrâ'da da bu kaville fetva verilmiştir. Tatârhâniyye'de de böyledir.

Bir kimsenin, diğer bir kimse için: "Onu bilmeyi, ben tazammun ederim." demesi, o şahsa kefil olmuş olması sayılmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Âlimler, "Filânı bilmek benim üzerimedir." diyen kimse, ona delâlet etmeye ilzam olunur." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

"Senin, filânın üzerinde olan şeyini, ben veririm." demek, kefalet değil, söz vermektir.

Bazı âlimlerimiz ise: * 'Filanın üzerinde bulunan şeyini, ben veririm.'' demek, örf hükmüne göre kefalettir.'' demişlerdir.

Şeyhu'l-İslâm Zahîru'd-dîn ise: "Bu, kefalet olmaz." diye fetva vermiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Ancak, bu şahıs: "...Kabul ettim." derse; bu kefalet sahih olur.

Müteâhhirîn, bu kavil hususunda ihtilâf etmişlerdir.

Bazıları: "Bu kefalet değildir." demişlerdir.

Bazıları ise: "O şahıs, bu sözle kefaleti irâde eylemişse; kefil olur. Şayet, kefaleti irâde etmemişse; bu sözü va'd olur, kefalet olmaz." demişlerdir.

"Senden, onun üzerine gelen her şey, benim üzerimedir." demek, kefalet değildir.

"Senin için, filanın üzerine kırılan her şey, benim üzerimedir." demek de sahih —kefalet— değildir.

Şayet, bir kimse:  "Ben kabû! ettim; onu, yarın sana teslim ederim." derse; bu söz mutlak kefalet olur. Çünkü, o şahsın böyle söylemesi, tam bir kefalettir.

Bu durumda, "Onu, sana yarım teslim ederim-" sözü ise, kefalete dahil değildir.

"Filanın nefsine, yarm kefil oldum." demek, bunun hilâfınadır.

Mes'eleler, buna göre kıyâs olunur.

Bir kimse, başkasına: "Ben kabul ettim. Ne zaman istersen, filân zatı, sana teslim ederim." derse; bu söz mutlak kefalet olur.

Bu kimse, o zâtı teslim ettiği zaman, sözünü yerine getirmiş ve kefaletten beri olmuş olur.

Bir kimse, bir başkasına: "Sen, filancayı her ne zaman istersen, işte, ben onun şahsını tazmin ederim." dediğinde, bu şahsın, daha önce teslim etmeye kefil olmamış bulunması uygun olur.

Bu mes'ele, fetvalarda böyle vâki olmuştur.

Bir kimsenin, diğer bir kimseye: "Filan adamda olan malın ziyan görürse, onu, ben veririm." demesi kefalet değildir.

"Şayet, filân şahıs, filan zamana kadar, senin malım, sana ver­mezse, işte o zaman, cevabını ben veririm." veya "Eğer Ödemeye gücü yetmezse; cevabını ben veririm." demekle, kefalet sahih olmaz. Füsûlü't Imâdiyye'de de böyledir.
Kâdî'1-tmâm   Rüknü'l-İslâm   Aliyyü's-Sağdî'nin   şöyle   dediği rivayet edilmiştir.

Bir kimsenin: "Filân adamı hazır etmeye gücüm yetmezse; o malın cevabını vermek benim üzerimedir." demesi de kefalet değildir. Nesefî'nin Fetvâlan'nda şöyle denilmiştir:

Bir kimse, başka bir kimseye: "Senin, filanda olan alacağını, sana, ben vereceğim; ben teslim edeceğim." dediğinde; karşısındaki şahsın kabul ifâde eden: "Ben kabul ettim."; "Tezammun ettim.", "Benim üzerime..." veya "Bana ait..." gibi bir sözü olmadıkça, bu söz kefalet olmaz.

Şeyhu'I-İmâm Zahîru'd-Dîn Hasan bil Ali el-Mürğînânî şöyle demiştir:

Ö şahıs, bu sözleri muallak olarak söyleyerek, meselâ: "Eğer, filan .şahıs, senin, onun üzerinde olan malını (alacağını) ödemezse; ben öderim.", "...ben veririm." derse; kefil olmuş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir topluluğa hitap ederek: "Sizin filan şahısta bulunan her şeyiniz, benim üzerimedir." dediğinde, bu sözünden dolayı, ona tazminat gerekmez. Çünkü, bu söz mücmeldir. Hızânetü'I-Mnftîa'de de böyledir.'

İbnü SemâVnun Nevâdiri'nde,  İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir kimsenin, başka bir kimsede malı (alacağı) olduğunda, diğer bir şahıs, bu alacaklıya: "Filanda bulunan malını, ben, ödemeyi tazammun ediyorum; ben, ondan alır, sana veririm." derse, bu sözünden dolayı, o malı tazmin etmesi gerekmez.

Ancak, malı karşılıklı olarak alıp, mal sahibine verirse; bu caiz olur. Bu mânâ, kelâmü'n-nâs (~ insanların = halkın sözü) dır.

Bir kimsede, başka bir şahıstan gasbetmiş olduğu bin dirhem bulunduğunda, mağsûbün minh {~ kendisinden gasbedilmiş bulunulan kişi) de, gâsib'la malının mislini almak için kavga ettiği sırada diğer bir şahıs:  "Kavga etmeyin.  Ben tazammun ediyorum.  Senin malını,  o adamdan alıp sana teslim ederim." derse; dediğini yapması gerekir.

Gâsıp (= malı gasbetmiş, zorla almış bulunan şahıs), mağsûbu (~ gasbettiği şeyi) zayi etmişse (= tüketmişse, harcamışsa, helak etmişse), bu borç olur. Üçüncü şahsın bunu tazammun etmesi ise, bu durumda bâtıl (~geçersiz, hükümsüz) olur.

İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bir kimse, kölesini, başka bir şahsın gasbettiğini iddia edince, diğer bir şahıs: "Gasbedildiğini iddia ettiğin köleyi, ben öderim." derse; böyle

söyleyen şahıs borçlanmış olur.
Bir kimse, kölesinin gasbedildiğini ve bu kölenin de Ölmüş olduğunu iddia edince; diğer bir şahıs: "Onu boş ver; ben köleni öderim." derse; bunu söyleyen şahıs, o saatten itibaren, o kölenin kıymetini tazmin eder. Beyyine ile isbat etmesine ihtiyaç kalmaz. Hulâsada da böyledir. [13]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..