3- TAKSİM EDİLEBİLEN VEYATAKSİM EDİLEMEYEN ŞEYLER VETAKSİM EDİLMESİ CAİZ OLAN VEYACAİZ OLMAYAN ŞEYLE

İki kişi bir yere ortak bulunduklarında, onlardan birinin hissesi diğerinden çok olur ve hissesi çok olan ortak, o yeri paylaşmak istediği halde, diğeri buna razı olmazsa; bu durumda, o yerin taksimini hâkim yapar.                                                

Şayet hissesi az olan taksimi ister ve hissesi çok olan ona razı ol­mazsa; yine o yeri hâkim taksim eder.

Bu, Şehhû'l- İslâm Hâher-zâde'nin ihtiyarıdır. Fetva da buna göredir.

İki kişinin ortak bulunduğu küçük bir evin ortaklarından hissesi az olan, taksimden sonra, hiç faydalanamıyacaksa ve bu durumda da onun taksimini isterse; âlimler: "Taksim yapılmaz." buyurmuşlardır.

Hassâf, şöyle buyurmuştur: Bir yerde, iki kişinin hissesi bulu­nur ve taksim edilmesi hâlinde, fazla mahsul vermez hâle gelirse; birisi de, o yerin taksim edilmesini hâkimden isterse; o zaman hâkim, o yeri taksim eder.

Şayet biri taksimini isteyince, diğeri buna razı olmazsa; bu durum­da hâkim, taksim eylemez. Çünkü, isteyen iyi niyetli değildir.

Eğer tak .im, her hangi birisine zarar veriyorsa (Şöyle ki: Birinin hissesi çok olur ve taksimden sonra, yer ona fayda verecek bulunur; his­sesi fazla olan bu şahıs, o yerin taksimini ister; diğeri de buna razı ol­mazsa) o zaman, hâkim taksimini yaparak, herbirinin hissesini ayırır. Şayet hissesi az olan istiyorsa o takdirde taksim yapmaz.

Cassâs'dan bunun aksi nakl edilmiştir. Fetâvlyi Kâdft&n'da da böyledir.

Esahh olan, Hanftt'ın kavlidir. Tebyîn'de de böyledir.

İmâm Ebâ HaaSfe (R..A.) şöyle buyurmuştur:

Bir topluluğun ortak bulunduğu bir olan yol taksim edilince, bazı­larına yol kalmıyacak ve o yüzden de bir kısmı taksimini isterken, diğer bir kısım ona râzi olmamakta ise, ben o yolu aralarında taksim eyle­mem. Şayet, her birine yetecek kadar yol düşerse, o zaman taksim ede­rim. Mutayf te de böyledir.

Bir su yoluna, iki kişi ortak bulunduklarında, onlardan birisi, taksimim isterken; diğeri buna razı olmaz ve bu şahsa başka yerden ona su gelme yolu bulunursa; taksim yapılır. Bu imkân yoksa, taksim yapılmaz.

Su yolu ile yol aynıdır. Mebsât'ta da böyledir.

İki adamın ortak bulunduğu bir ev yıkılır ve bu ortaklardan bi­risi, o evin yerinin taksimini isterse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "O yer, ara­larında taksim edilir." buyurmuştur. İmim Muhammed (R.A.) ise:

"Taksim olunmaz." buyurmuştur. Eğer, bu ortaklardan birisi, ora­ya eskiden olduğu gibi ev yapmak ister; diğeri ise buna razı olmazsa; İbnû Rnıtem'in Nevâdiıi'nde: "O ortağa, bina yapacaksın; diye cebredil­mez." denilmiştir.

Şayet, o yerin üzerinde ağaç varsa, o zaman orayı yapmaya cebre­dilir. Eğer, bundan kaçınır ve kendisi de fakir ise, ortağına: "Sen yap." denilir ve "Masrafının yarısını ondan alırsın." diye söylenir.

Şayet, diğeri duvarın üzerine ağaç komaya mâni olursa, buna hak­kı olmaz. Hâvî'de de böyledir.

Hamam taksim olunmaz.

Duvar ve benzerleri de taksim olunmaz. Ancak, ortaklar birbirini razı ederlerse bu rızalarından dolayı, duvar taksim edilir.

Bir adam: "Bu hamamda, her birinizin, başka bir yönden fay­danız vardır. Şöyle ki: Bunu yıkar; yerine ev yaparsanız maksadınız ha­sıl olur. Eğer taksimine razı olursanız, her biriniz, yıktırmadan faydalanırsınız." der ve bu cevaba göre, eğer yıkılmasına razı olurlarsa, yeri aralarında taksim edilir; hâkime müracaat etmezler. Fakat, böyle ya­parlarsa, bundan men edilmezler.

Bir kişinin arsasında bulunan bir bina başka iki kişiye âit olur ve bu ortaklar, o-binayı, o yere arsa sahibinin izniyle yaparlar; sonra da bu binanın taksimini isterler; yer sahibi de huzurda bulunmaz; bu işi  de  rızaları  ile yaparlarsa;   onlardan  birisi  imtina edince,   ona cebredilmez.

Şayet ikisinden birisi, binanın yıkılmasını ister ve yıkmayı murad eder; diğeri de buna razı olmazsa, bu binanın taksim edilmesi, mülkü telef etmek olur.

Gerçekten Kâdi bunu açıklayarak: "Böyle yapamaz." demiştir.

Fakat, marad ederlerse, ondan mende edilemez. Şayet yer sahibi, diğerini çıkarır ve orayı yıkarsa; meydana gelen noksanlığa ortak olur­lar. Bu durumda hâkim, aralarını, ortaklardan biri isterlerse ayırır. Meb-sât'ta da böyledir.

İmâsa Mdhammed (R.A.), el-Asi'da şöyle buyurmuştur: Çarşıda, iki kişinin ortak bulunduğu bir dükkan olur; orayı satar­lar veya orda kendileri bir iş yaparlar ve bu durumda onlardan birisi, ayrılmak ister; diğeri de —yer sahibi olan zat da, buna razı olmaz ve kendi de huzurda bulunmazsa; bu durumda hâkim, bakar: Eğer taksim yapılınca, her ikisi de orda iş yapabileceklerse, orayı taksim eder; eğer buna imkânı yoksa, taksim eylemez. Muhıyt'te de böyledir.

Vârislerin mezruatı, başkasının elinde bulunur ve onlar da taksi­mi isterlerse; şayet mahsul yetişmişse, hasad vaktine kadar taksim edil­mez, ister razı olsunlar, isterse olmasınlar.

Çünkü buğday riba malıdır. Tahmini satış ve kabala usûlü taksimi caiz değildir. Ancak ölçülerek taksim edilir.

Hasaddan önce de bu mümkün değildir. Şayet mezrûat sebze ise, o da olgunlaşana kadar taksim edilmez. Bu hususta, karşılıklı rıza bu­lunursa, taksimi caiz olur. Mebsât'ta da böyledir.

Şayet, ziraate iki kişi ortak olurlar ve onun —yeri hariç— taksi­mini isterlerse, hâkim taksim eylemez.

Kitâbü'l-Kısmet

Fakat, ziraat başak olunca, yetişip hasad olmadıkça, riba malı ol­duğundan, —ölçülür hâle gelmedikçe— hiç taksim edilmez.

Şayet yeri için, sökülmesi şartıyla olursa, taksimi caiz olur mu? Bu husustaki iki rivayetten birinde şöyle denilmiştir:
"Her ikisi de razı olurlarsa, hâkim taksim eder. Şayet biri razı ol­mazsa; taksim yapılmaz. Bakliyatı sökmek şartıyla olursa, bi'1-ittifak taksim yapılır. Mohıyt'te de böyledir.

İki kişinin kendi yerlerinde ekili şeyleri bulunduğunda; onu — yeri hâriç— taksim etmek isterler ve bu ekili şey sebze olursa; yerinde kalmak suretiyle paylaşacaklarsa, bu caiz olmaz. Şayet sökeceklerse, caiz olur.

Mezrûat olgunlaşmca, hasad edilmesini isterlerse, caiz olur. Eğer buna, ortaklardan birisi razı olmaz; taksim fâsid olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavli budur.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu caiz olur.

îki kişi, hurmalara ortak bulunduklarında, bu ortaklar —ağaçları hariç— meyvelerini taksim edeceklerse; onlardan birisi razı olmayınca, bu hurmaların ağaçların üzerinde iken taksim edilmeleri caiz olmaz.

Eğer, karşılıklı olarak kesip toplamaya razı olurlarsa; taksim edil­mesi caiz olur.

Şayet meyveler yetişmiş ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yû­suf (R.A.)'a göre, onlar toplanıp, tartılıp, ölçülmezlerse taksimi caiz ol­maz. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre caiz olur. Fetâvâyi Kâdmân'da da böyledir.

İki kişinin ortak oldukları otuz kür eski, on kür de yeni buğday­ları bulunduğunda; bu ortaklardan biri, otuz kürü; diğeri de on kürü alır ve otuz kür eski .(kötü) buğdayın fiatı on kür yeni (iyi) buğdayla aynı olursa; bunun böyle taksim edilmesi caiz değildir. Tahâvi Şerhî'nde de böyledir.

îki kişi, ortak bulundukları, sepetler dolusu hurma veya küpler dolusu sirke taksim etmek isterler ve bu ortaklardan birisi, birinin yeri­ne, diğerine razı olur, zira hepsi de aynı ayarda, aynı değerde bulunursa; hâkim, rızaları oluduğu müddetçe, aralarında taksim eder. Mebsfif-ta da böyledir.

Odun, kapı, değirmen, hayvan ve incinin, her iki taraf da razı olmadıkça, taksimi yapılmaz.

'Kamış da böyledir ."denümeştir. Kızılmaya, parçalanmaya muh­taç olan her şey, (tek bir parça odun gibi) —parçalanması zarar verse bile— kırılıp yan yarıya taksim edilir. Veya satılıp parası bölüşülür. Hü-îâsa'da da böyledir.

Cevahir bölünmez. Çünkü, onu bölmek büyük cehalettir. Gö­rülmüyor mu ki, cevahir —ta'yinsiz— mal mukabili karı boşamaya be­del olmuyor. Tebyîn'de de böyledir.

Hâher-îfeİe'nin Mnbtısan'nda şöyle zikredilmiştir:

Yay, cam ve kur'an taksim edilmez. Tatar&âaiyye'de de böyledir.

Bir adanı, koyununun Üzerindeki yünü, iki kişiye vasiyet ettikle­rinde;  onlar  bu  yünü  kırkmadan taksim etmek  isterlerse;  bunu yapamazlar.

Koyunun memcsindeki süt de böyledir. Çünkü bunlar riba malı­dırlar; kabala taksim edilmezler.

Tartılan veya ölçülen şeyler; muhakkak öyle yapılacak, yâni tart­mak ve ölçmek suretiyle, taksim edilecektir. Ölçme veya tartma da yü­nü kırkıp, sütü sağdıktan sonra yapılır.

Hamile kadının karnındaki çocuk da taksim edilmez. Ona kendi aralarında râzi olsalar bile caiz değildir. MefesâCta da böyledir.

iki kişinin ortak bulunduğu bir kumaşı ( = bezi) enine veya bo­yuna, ortadan bölmek suretiyle taksim etmek, şayet iki tarafında rızası ile olursa, caizdir. Taksimden sonra, birisi diğerine müracaat edip, bir şey isteyemez. Mebsât'ta da böyledir.

îki kişinin ortak bulunduğu dikilmiş bir elbiseyi, hâkim, onların aralarında taksim eîmez. Ancak, ona bir kıymet takdir eder ve ortak­lardan birisi, diğerinin hissesine düşeni verir veya elbiseyi satıp parasını pay ederler. Fetâvâyİ Kâdfbfta'da da böyledir.

Kıymetleri ayrı olan elbiseleri de, hâkim taksim eylemez. Çünkü taksiminde adalet olmaz. Birinin değeri, diğerinden fazla olunca, fazla veya noksan dirhem hükmedilir. Zoraki dirhem idhâli de caiz değildir.

Eğer kendi aralarında rızâ gösterirlerse, hâkim taksimini yapar. Hi-daye Şerhı'nde de böyledir.

tki ortak, zeytî ve herevî (iki ayrı yere ait) elbiseye, yastık ve ser­giye sahip bulunurlarsa; bunlar kendi rızaları olmadan taksim edilmez.

îki kişi, Üç elbiseye ortak bulunduklarında; bu ortaklardan biri­si, bunların taksimini ister; diğeri de buna razı olmazsa; duruma bakı­lır: Eğer, kesmeksizin kıymetleri aynı ise, (Şöyle ki: ikisinin kıymeti, bir diğerinin (üçüncünün) kıymetine denk olursa) bu durumda hâkim tak­sim eder; elbiselerden birini, ortaklardan birisine; diğer ikisini de, öbü­rüne verir.

Şayet kıymetleri bu şekilde denkleşmiyorsa; o zaman kendi arala­rında bir şey üzerine anlaşarak, taksimlerini yaparlar.

İmâm Mahamtueâ (R.A.), şöyle buyurmuştur: Esahh olan, —eğer ' kıymetlerinde eşitlik varsaj— birer elbise, herbirine verilir; üçüncü el­biseye de ortak olurlar.

Keza, bir uyumluluk.varsa; ona göre taksim yapılır.

Şayet, ortak olunan şey bir menfez, bir kanal, bir kuyu, bir pı­nar olur ve onunla beraber bir yer de bulunmaz ve ortaklar taksim is­terlerse, bu durumda hâkim, taksim yapmaz. Eğer, o şeyle beraber, tak­sim olunacak bir yer varsa; o yer taksim edilir. Kanal, kuyu ve havuz gibi şeyler de,-her ortağın yerini sulayacağı kadar, aralarında baki ka­lır. Şayet onlardan her biri için, sulama yeri bulunur ve kuyular da mü­teferrik olursa; onların her birine, ayrı ayrı verilir.

Şayet onlardan herbirinin, başka bir yerden arazilerini sulama­ya güçleri yeterse; veya arazileri dağınık ve kıyuları ayrı ayrı ise, o tak­dirde, herkesin yeri taksim edilir. Çünkü, bu taksimde, hiç birinin, di­ğerine zararı dokunmaz. Mebsât'ta da böyledir.

Aslı aynı madenden yapılan, tencere, tava, tas, leğen gibi kaplara, ortak bulunulduğunda; bu kaplardan birinin cinsi ayrı olursa; hâ­kim o ortaklan taksimde icbar eylemez. İnâye'de de böyledir.

Altın ve gümüş parçalan ile benzerleri taksim edilir. Demirden, tunçtan, kalaydan ve benzeri şeylerden yapılmış olan ve masnû olmayan şeyler de taksim edilir.

Bunların tamamı, ortaklardan birinin taksimini istemesi hâlinde taksim edilir. Mebsât'ta da böyledir.

Araziler taksim edilirken, arşınla ölçülerek taksim edilir.

Bina taksim edilirken kıymetine göre taksim edilir. Binaları, bir bir­lerinden üstün tutmak caizdir. Her binanın kıymeti, değişik olarak he­sap edilir.

Binaları karşılıklı muadele ederken, durumlarına göre kıymet tak­diri vaciptir.

Şayet muadele imkânı olmaz ise (yâni aralarında müsavat (= eşit­lik) olmaz ise,) neye itibar edilir?

Burda üç durum vardır:
1-) Arazi yarı yarıya bölünür ve bina kimin tarafına düşerse, onun bu binanın kıymetinin yansını ortağına vermesi şart koşulur. Ve ma'-lum olan (= bilinen) bu kıymet aralarında pay edilir.
2-) Bu binanın yeri taksim edilir; fakat binanın kıymeti bilinmeyebilir.
3-) Binanın (arsası) taksim edilir; ev taskim edilmez. Birinci durumda taksim caizdir.

Binanın kıymeti bilinmez ise, istihsânen ona kıymet takdiri caiz; kıyâsen caiz değildir.
4-) Binanın yeri taksim edildiği hâlde, bina taksim olmaz ise, yi­ne kendi hissesine düşen binaya bir kıymet takdir edilir ve onun yansım ortağına Öder. Serahri'nin Metayö'nde de böyledir.

Bu durum, o yere, bu iki kişinin ortak bulunmaları hâlinde böyledir.

Bu yerin içindeki ağaçlar ve bitkiler kimin nasibine düşerse, onun mülkü olur. Araları farklı olursa, kıymet lakdir edilerek, bu farklar müş­tereken ödenir; kıymetleri esas tutulur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir topluluğun ortak bulunduğu mîras tarlalarının bir kısmı eki­li olur; bir kısmı ise ekili olmazsa; taksim edilince, ekinli yer kendisine düşen şahıs, kıymetinin farkını öder. Eğer sonradan, yerin değeri yok olur ve taksime de ihtiyaç olmaz ise, hâkim, o yerin mahsûlünü vermesi için, ekili yeri olan ortağı icbar eder.

Arsa da böyledir. Hâkim, arsayı, arşın arşın taksim eder, İçindeki bina birisine isabet ederse, ona bir kıymet takdir edilir ve o diğerlerinin hisselerini öder. Kerderî'nin Vedzi'nde de böyledir.

Hâkime gelen ortakların ellerinde, bu ortaklara, "filandan mî­ras kalmış olursa; hâkim, ona beyyinelerini getirip adamın öldüğünü isbat adedi rüvsu tayin etmedikçe, İmâm Ebâ Hanîfc (R.A.)'ye göre taksim eylemez.

İmâmeyn ise, onların ikrarı üzerine, hâkim taksimatı yapar ve hâ­kim onu, yazı ile senede —ikrar ve iddialıya göre— kayda geçirir. On­lar birbirlerinin hisselerini alabilirler. • Bu, mîras olduğu zaman böyledir.

Mülkiyetleri olduğunu iddia ederlerse, o takdirde nasıl taksim edi­lecek ve bu, kendilerine nasıl intikal edecek?

Câmîu's-Sagîr'm beyânına göre; iki ortaklardan hir biri, beyyine ib­raz ederek, ortak bulundukları yerin taksimini istiyorlar; başkalarının hisseleri de olma ihtimali üzerine, bir müddet taksimat yapılmaz. Son­ra da: Bu kavil, "İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir." denilmiştir. Ba-zılanda; "Bu, cümlenin kavlidir." demişlerdir. Bazılanda; "Bu, cüm­lesinin kavlidir." demişlerdir.

Esahh olan taksimde iki şekil vardır.
1-) Menfaat için, mülkün tamamım elde bırakmak.
2-) Koruması için, herkesin hakkını vermek. önceki mümtenidir. Çünkü ikisine mülk olmaz.

îkinci de binefsihi korunduğundan dolayı, ondan müsteğnîdir.

iki vâris gelip, murisin ( = mîras bırakan kimsenin) öldüğünü bel­geler; vârislerin adedini bildirir; ellerinde bulunan yeri de haber verirler ve huzurda olmayan, bir vârisleri daha olur veya küçük bir vârisleri bu­lunursa; hazırda olanların isteği üzerine, hâkim o yeri taksim eder. Gâip veya küçük içinde, —onların hisselerini alması için— bir vekil nas-beyler veya bir vasî tâyin eder. Elbette, bu durumda, İmâm Ebö Hanîfe (R.A.)'ye göre, mirasın aslına belge lâzımdır.

İmâmeyn'e göre ise, belgenin olması evlâ olur; ancak ikrarlarıyla da taksim yapılabilir.

Gaip veya küçük için ayrılan yere —o, küçüğün veya gaibin bulun­duğuna hüccet olması hâlinde— şahitler tutulur.

îki müşteriden birisi huzurda bulunmazsa taksim yapılmaz. Her ne kadar, satın aldıklarına dâir beyyine bulunsa bile, huzurda olmayan beklenir.

Eğer akar, kaybolan bir vârisin elinde ise, o hazır olana kadar taksim yapılmaz.

Kendisine emânet bırakılan da böyledir.

Akar, bir küçüğün elinde bulunur; o da huzurda olmazsa; bu du­rumda, büyüklerin ikrarıyla taksim yapılmaz.

Sahih rivâtette, bu hâllerde beyyinenin olması veya olmaması bir kıymet ifâde etmez.

Şayet, vârislerden birisi beyyinesiyle gelse bile, diğeri olmadıkça tak­sim yapılmaz.

Şayet, davacı küçük olur, beyyinesi de bulunursa; hâkim, ona bir vâsî tayin ederek, hissesini taksim edip, ona verir Kâfi'de de böyledir.

Bir küçük çocuğun annesinin elinde tereke bulunduğunda; onun taksiminin cevabı, gaibin cevâbı gibidir. Yani taksim yapılmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Burdaki mes'eleleri hâkimin iyi bilmesi gerekir.

Eğer küçük vâris huzurda olsa bile, ona bir vasî gerekir.

Fakat büyük olduğu hâlde huzurda olmayan şahsa vasî gerekmez.

İmâm Ebû YusÛf (R.A.)'a göre, gaip için de gerekir.

Hazır sabî ile, gaip sabî arasındaki fark nedir?

Şayet sabî huzurda olursa, zarurî cevabı versin diye, vasî nasbedi-lir. Gaip şabî için ise,, böyle değildir. Çünkü, hazır sabînin da'vâsı ge­çerlidir. Cevabdan aciz olursa, o müstesnadır.

Şayet sabî gaip ise, onun cevap veremeyeceği zrûretine binâen, va­sî tayin edilir. Nihâye'de de böyledir.

Eğer bir ev mîras kalır ve onun üçte biri de vasiyyet edilmiş olur; vârislerden bir kısmı ise hazır olmayıp, bâzıları mevcut olursa; bu du­rumda kendisine vasiyyet yapılan şahıs da, aynen diğer vârisler gibi mî­ras ortağıdır. Şayet tek başına istekte bulursa; hâkim, onun beyyinesini kabul eylemez ve evi taksim etmeyip; diğer varisler de gelene kadar bek­letir. Zehiyre'de de böyledir.

îki kişinin ortak bulunduğu bir yolun üzerinde, bu ortaklardan birinin gölgeliği bulunur; diğerinin de başka bir yol yapmaya gücü ye­tecek olur ve o gölge'iŞin sahibi, ordan geçirmek istemezse; bunda hakkı yoktur. Mebsüt'ta da böyledir.

îki kişinin ortak bulunduğu bir arsanın içinde, bir sofa olur; bu sofanın yolu o arsada bulunur ve arsanın su yolu da, sofanın arkasın­dan geçer; bu yeri ortaklar aralarında taksim ettiklerinde, birinin hisse­sine, o sofa ile o yerden bir parça düşer; diğerine ise, kalan yer isabet ederse; su yolu ile yolun nasıl taksim edileceği söylenmemiştir, elbetteki o yerin sahibi, o sofadan geçecek; su da arkasından akacaktır.

Şayet, diğeri için yeni bir yol açma, yeni bir su yolu yapma imkânı varsa taksim caiz olur. Bu durumda, diğerinin sofasından geçmesi doğru olmaz ve suyu da oradan geçiremez.

Şayet böyle bir imkân yoksa, yol hakkı, su hakkı hâli üzere kal­mak şartıyle, taksim caiz olur; değilse taksim fâsid olur.

Şeyhülislâm, Kitabu'l-Kısmet Şerhi'nde de bunları zikreylemiştir. Diğer bir yerde ise: "O yeri taksim eyledikleri zaman, birisine yol kalmıyacak olur ve kendi hissesinden yol açma imkânı bulunursa; tak­sim caizdir. Eğer, bu imkân yoksa, ve bu taksim sırasında, kendisine yol kalmayacağını biliyorsa; yine taksim caiz olur. Eğer, bunu bilmi­yorsa, bu taksim, önceki mes'eleye kıyasla fâsiddir.

Bu hususta en uygun olanı başka bir babda söylenmiştir. Şöyle ki: Eğer taksim edilince, birisine yol imkânı kalmayacaksa; taksim fâsiddir.

Hasılı cevap: Şayet, kendi yerine yol, su yolu açmak imkânı yok­sa, önceki yol ve su hakkı baki kalmak şartıyla taksim caizdir; değilse fâsİddir.                                                        

Şeyhü'i İslâm, Kısmet babında şöyle buyurmuştur:

Köylerin su yollan, başkalarının yerinden geçiyor olsa bile taksim edilmeleri caizdir. Zira o yol ammenin hukukudur. Onlardan her biri­nin ayrı ayrı su yolu yapması mümkün değildir. Zehiyre'de de böyledir.

îki ortaktan birisi, hissesini, bin dirheme, diğerine satarsa; bu şart altında taksimi bâtıldır. Mebsût'ta da böyledir.

Bağış yapmak veya sadaka vermek yahut taksim edilen şeyi sat­mak şartıyle yapılan taksim bâtıldır. Anı Şartla satın almak da bâtıldır. Gınye'de de böyledir.                                                   

İki kişinin ortak bulunduğu bir evin tamamında, bu ortaklardan ı birisinin oturması caizdir; bunda bir beis yoktur.                            

Bu durumda, oturan ortağın: "Eğer istersen, taksim edelim." de­mesi uygun olur.

Şayet diğeri: "Hem otur; hem koru." bu durumda taksime hacet j kalmaz. Zehiyre'de de böyledir.

iki kişi, ortak bulundukları bir eivi taksim ittiklerinde, biri arsa­sının tamamım alır; diğeri ise, evi alır ve ona arsadan hiç bir yer kal­mazsa; burada Üç durum vardır:
1-) Binanın yıkılıp taksim edilmesi. Bu caizdir.
2-) Taraflar susup bir şart koşmazlarsa; buda caizdir.
3-) Binayı yıkmayıp; öylece bırakmayı şart koşarlarsa, bu durumda taksim fâsjd olur. Zahmyye'de de böyledir.

Bu evin taksiminde, duvar birinin hissesine düşer ve onun üze­rinde ağaçlar atılmış olur; duvar sahibi de o ağaçları kaldırmak isterse; buna hakkı olmaz.

Ancak, taksim ederken, "o ağaçları kaldırmayı" şart koşmuşsa; o takdirde kaldırabilir. İster o ağaçlara müşterek olsun; isterse ağaçlar diğerine ait olsun fark etmez. ZeUyre'de de böyledir.

Tecrîd'de de böyle denilmiştir.

Üzerine ağaçlar atılmış olan sütun da böyledir.

Üst katın sahibi de, alt katın sahibi de, evin direğini kesemez. Şart koşma halleri müstesnadır. Tstarintaiyye'de de böyledir.

Bir arsaya, beş vâris ortak bulunduklarında; bu ortaklardan biri küçük çocuk olur; ikisi de huzurda bulunmayıp; ikisi mevcut olur ve hazır olan iki ortaktan birisi, diğer hazırda olanın hissesini satın alıp, taksimini isteyerek, hâkime müracaat ederse; bu durumda hâkim, or­tak sahibine, gâibîer ve çocuk için, vekil tutmasını emreder. Çünkü, bu­rada müşteri, satıcı makamındadır. Ve satıcının, ortağını bulması şart­tır. Ztfcluyriyye'de de böyledir.

İbnü Semte, Makmacâ bfe Hsna (R.A.)'a mektup yazarak, şu mes'-eleyi sormuş: Bir topluluk, bir eve vâris olduklarında, onlardan bazıla­rı, hisselerini, bir yabancıya satmak istemişler; müşteri olan şahıs da or­tada yok; vârisler taksim talebinde bulunmuşlar ve o evin mîras oldu­ğuna dâir belgeleri de var; bu, durumda ne yapacaklar?

İmini MahiiBiaed (R.A.) şu cevabı vermiş:

Varislerden ikisi huzurda olursa; hâkim, taksimlerini yapar. İster, müşteri bulunsun; isterse bulunmasın, farketmez. Çünkü müşteri, sa­tan vâris durumundadır.

d-AsTda şöyle zikredilmiştir:

Bir köye ve onun arazisine, iki kişi, satın almış olmaları sebebiyle ortak bulunurlar ve sonra da onlardan birisi ölüp, hissesini vârislere terk eder; vârisler de mîras hususundaki belgelerini getirirler; babalarının or­tağı ise huzurda olmazsa; hâkim, —babalarının ortağı hazır olana kadar— taksim yapmaz.    ,

Şayet, babalarının ortağı hazır olur da; Ölenin vârislerinden bir kısmı huzarda bulunmazlar ise, hâkim, taksimini yaparlar. Vârislerin bir kıs­mının bulunması, babalarının bulunması gibidir.

Ortaklık mal aslında miras olmuş olsaydı, (Şöyle ki: Babalarının mîras bıraktığı köye iki vârisi bulunup, onlardan birisi taksimden önce ölmüş ve nasibini vârislerine terk etmiş olsaydı) ölenin vârislerinden bir kısmı da huzurda bulundukları halde, amcalın hazır olmamış olsaydı, yine böyle olurdu, (yani hâkim, bu taksimi yapardı.)

Amcaları huzurda olsa da, diğerinin bazı vârisleri huzurda olma­salardı yine hâkim, taksimini yapar; herkesin hakkım belirtirdi. Muhiyt'te de böyledir.

Nevâzfl'de zikredildiğine göre, Ebû Bekir'den sorulmuş:

—Arazisi kâbil-i taksim olmayan ve dörtte biri vakıf, dörtte biri, kıraç (= otuz, ağaçsız boş yer); yarısı mülkiyet olan bir köyün halkı, bir mezarlık yapmak istiyor; bazıları da mülk olan yere mezarlık yap­mak için, taksim edilmesini istiyor; durum ne olur?

İmâm şöyle buyurmuş:

—O köyün herkesin hissesine göre taksim edilmesi caiz olur. Şayet bir yerin, yalnız başına taksim edilmesini istiyorlarsa, caiz olmaz. Tatar-hâniyye'de de böyledir,

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:İmân Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, vârislerin hissesinin bir kısmını satın aldıktan sonra; sa­tan ve satın alan gelerek, hâkimden taksim talebinde bulunsalar; hâkim -satıcının dışında- diğer vârisler de gelene kadar- taksim yapmaz.

Şayet, hissesini bir başkasına satan şahıs, bu satıştan sonra bir başka şeye de vâris olur veya kendisi bir şey satın alırsa; önceki müşte­ri, onu da'vâ edemez.

Vâristen satın alan müşteri hazır olur; satan vâris ise huzurda bu­lunmaz ve müşteri, satın aldığını isbat ederse; o yer, vârislerin adedine göre taksim edilir. Şayet satın alan müşteri, evi teslim almış ve içine di­ğerleriyle birlikte oturmuş ve sonra da o evin taksimini murad eylemiş; satıcı olmayan vârisler de beyyine ibraz ederse; bu durumda hâkim, -dediğimiz gibi- taksimini yapar.

Müşteri değil de vârisler talepte bulunsa; yine hâkim, taksim eder ve hazırda olmayanın hissesini, müşteriye terkeder.

İmâm Ebû Yûsnf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

îki kişinin ortak bulunduğu bir evi, onlardan birisi, bir adama tak­sim edilmeksizin satar; sonra da müşteri, satıcıya, "taksim edilmesini" söyler; o da taksim ederse; bu taksim, caiz olmaz,

tki kişinin, ortak bulundukları bir evi, aralarında yarı yarıya tak­sim etmeleri caiz olur.

Şayet yarının birisi, diğerinden üstün olursa; aradaki kıymet farkı­nı taksim ederler. Muhıyt*te de böyledir.

İki kişi, aralarında birisi bir yer almak, diğeri de ona karşılık bir ev almak şartryle bir anlaşma yapsalar; bu anlaşmaları her haliyle caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

İki kişi, biri yüz arşın kare yer üzerine, diğeri de daha fazla yer üzerine yapılmış bulunan bir yere ortak bulunup, bunları da araların­da, bir fark gözetmeden, taksim etmek isterlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu caiz olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

Bir eve, iki kişi mîras yolu ile ortak bulunduklarında; bu şahıs­lar başka bir eve daha vâris olurlar ve aralarında evin biri, birinin; di­ğeri de o birinin olmak şartıyle anlaşma yaparlar; eylerin arasında da fark bulunduğu için, dirhemlerle o farkı karşılamak isteyerek her eve, bir kıymet tayin ederlerse; işte bu caiz olur.

Şayet evlerin değerlerini belirlemezlerse caiz olmaz. Eğer, o yerlerin arşınlarını söylerlerse; İmâmeyn'e göre bu caiz olur. İmâm Ebû Hanife (R.A.) göre ise, caiz olmaz.

İki eve, üç kişi ortak bulunduklarında; bu ortaklardan birisi;"ikisi, evin birini; birisi de diğerini olmak üzere ve büyük yeri alanlar, küçük yeri alana hic dirhem vermemeleri şartıyle taksim edilmesini istese; bu şekilde anlaşmaları caizdir.

Keza, bir eve, üç kişi ortak bulunduklarında, o evi, bu ortaklar­dan ikisi, belirli bir fiata alıp, bu bedelin üçte birini, üçüncü ortakları -na verseler; bu da caiz olur.

Keza, iki adamın ortak bir evleri bulunduğunda, onu müsavi bir şekilde, aralarında taksim eyleseler ve birisi, diğerine belirli bir köle, diğeri de, köle veren şahsa yüz dirhem verse; bu da caizdir.

» Keza, aralarında taksim eyleseler ve birisi, binayı* diğeri ise, Qnun belirli dirhemler vermesine karşılık, yıkılan yeri aisa; işte bu da caizdir.

Keza, birisi alı kaîı, diğeri üst katı alıp, birbirlerine fark olan pa­rayı vermeyi şart koşsalar; bu da caiz olur. Serahsî'nin Mohıyn'nde de böyledir.

Bir köy ve arazisini, halk taksim etmek istedik­lerinde "ev ve ağaçlar hissesine düşenlerin, kıymet farkı ödemelerini" şart koşsalar; bu da caizdir. Ve bu, istihsândır. Mebsûl'ta da böyledir.

İki ortaktan birisi, aftın ve gümüşleri almak, diğeri ise ona kar­şılık olmak üzere, kumaş, dükkan ve diğer insanlar üzerinde bulunan alacak paralan almak üzere, taksim yapsalar; bu taksim fâsiddir. Çün­kü, bunda alım-satim muamelesi vardır. Ve bu taksim, ikisi için de câîz olmaz.

Ancak aldıklarının yansını, diğerine vermek suretiyle taksim yap­mış olurlarsa, bu durum caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir eve, iki kişi ortak bulunduklarında, bu ortakların, birbirleri­ne fazlalık farkını vermek üzere, o evi taksim etmeleri caiz olur.  

Bundan sonra, hak sahibine fazlalık hakkı verilmek suretiyle yapı­lan alım-satifnlar da sahihdir.

İki tarafın rızâsiyie yapılan, şartlı anlaşmalar caizdir.

Parası, ister peşin olsun; ister va'deü bulunsun ve ölçÜİen ve tartı-lanların vasıflan belirli olduğu müddetçe, ister hâlde oîsun, ister istik­bâlde ölsün farketmez. Verilecek yerleri belli olursa, In&a Ebi Hftfltfe (R.A.)'ye göre selemde ve icârede olduğu gibi caizdir.

İmâmeyn'e göre ise, eğer teslim yerlerini belli ederlerse caiz olur. Şayet teslim yerlerini belli etmezlerse, yine taksim caiz olur; o yerin mevzileri­nin belirtilmesi gerekir. Kıyâsta en uygun olanı, İmâmeya'e göre, akîd yerini -selemde olduğu gibi- belirtmektir.

Fakat, istihsanda: "Taksim tamam olmaz. Ancak taksimde herke­sin yerini tayin etmek, kıymetini belirtmek ve teslim etmek -icârede ol­duğu gibi- gerekir.

Şayet hayvanların taksiminde belirli bir artım olursa, feu caizdir.

Eğer belirsiz olursa, caiz değildir. İster vasıflı olsun, İsterse vasıfsız ol­sun; ister hâlde olsun, ister istikbâlde olsun farketmez.

Şayet taksim elbisede olursa vasıflan belli olması hâlinde vadeli ol­sa bile caizdir. Eğer bir vakit tâyin edilmez ise, caiz olmaz. Mebsftt'ta tki kişi, ortak bulundukları bir evi taksim ederken, Ön cepheden alan, üçte birini; arka taranan alan ise üçte ikisini aımaya razı olursa, bu caiz olur.

Keza, iki kişi, ortak bulundukları bir yeri aralarında anlaşmalı olarak üçe taksim edip, bir parçasını biri; iki parçasını ise diğeri alırsa; bu, kendi rızaları ile olunca caiz olur. Bu durumda, birinin aldığı yerin geliri ol­masa bile farketmez.

Bir yeri, iki kişi aralarında, hisselerine neresi düşerse, oraya bir yol yapmak üzere taksim edip, birisi üçte ikisini, diğeri de üçte birini alsa, işte bu da caizdir.

Eğer yarfyarıya taksim ederler ve yol hakkim, her ikisi arasında mülk olarak bırakırlarsa, bu da caiz olur.

Anlaşmalı olduğu müddetçe, bunların her türlü taksimleri caizdir. îster biri aldansın, isterse aldatsın farketmez. MefesSt'ta da böyledir.

tki kişi, aralarında bir yeri taksim ettiklerinde, biri o yerin yan­sını; diğeri de üçte bîrini alıp, aralarında da altıda biri kadar yol bırak­salar ve o yol» üçte bir alanın olmak şartıyla anlaşsalar; bu da caiz olur. O yoldan gelip gitmek, her ikisinin de hakkı olur. Şcytt'i-İılla şöyle buyurmuştur:

Bu mes'ele, ahm-satımda da böyle olmasının delilidir. Alım-satım muamelesinde, bu durumda olan bir yoldan gelip geçmekte iki rivayet vardır:
Şeetâ'l-Itetesft: "Şayet, o yol, ikisinin mülkü ise, her ikisinin de ge­lip geç&E&si hakiandur ve cAirdir. tki k»& binasının alt katı satıldığında i*     $Sâ@ş $$ )»ttft otsra&afi tsttp gecmeıi gibi...1' buyurmuştur.  ortel oldukken bfar yerin arasında, boş bir parça yer bulunur; ortak yeri taksim ederler ve arada bulunan yeri birisi, kalan, yerleri de diğeri alırsa; eğer o aradaki yerin özelliği ne kadar alanının olduğunu, her ikisi de biliyorlarsa, bu taksim caiz olur. Şayet biliniyor­larsa, taksim merdûdedir. (yâni reddedilmiştir.)
Eğer birisi biliyor; diğeri bilmiyorsa; yine taksim merdûdedir. Bu mes'ele, d-Ad'da yazılmış fakat tafsilatı verilmemiştir. Bazı âlimler, bunu şöyle açıklamışlardır: O parça yer, her ikisi tarafından da biliniyor ise, taksiminde ihtilaf yoktur. Şayet şart koşan biliyor, fakat şart koşulan şahıs bilmiyorsa, mes'ele ihtilaflıdır. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mu­ti am m ed (R.A.) e göre, taksim merdûdedir. İmâm Ebû Yûsuf (R. A.)'a göre ise, bu taksim caizdir. Âlimlerden bir kısmı da: "Hayır, bi'1-ittifak-, bu taksim merdûdedir." demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Aralarında mîras olan bir köyü, bir topluiuk taksim etmek ister­ler; hâkime de müracaat etmezler ve aralarmdalda vasîsiz sabi ve hazır­da bulunmayan hissedarlar olursa; bu taksim caiz olmaz.

Keza, bunlar hâkimsiz, bazı kişilerin emriyle taksim yaparlarsa, bu taksim de caiz olmaz.

Şayet bazı âlimlerin hükmüne razı olurlar ve onlara mirasın aslıj esâsı hakkında beyyine dinletirler ve o âlimler taksimi adalet üzere ya­parlarsa; içlerinde vasisi olmayan sabî, veya vekilsiz gaip bulununca, taksim caiz olmaz. Çünkü hüküm, gaip ve sabî hakkında veiâyetsiz ol­muştur. Zira hüküm, da'vâ sahiplerinin rızaları ile geçerli olur. Velayet olmayınca, bu hüküm olmaz.

Şayet huzurda olmayan zat hazır olunca; çocuk da bulûğa erişince yapılan taksime izin verip, razı olurlarsa; o takdirde bu, taksim de caiz olur. Çünkü akid rıza ile yapılmış sayılır. Hâkim izin verince, caiz ol­duğu görülmüyor mu? Bu da onun gibidir.

Şayet, sabinin malı satılır; o da büyüyünce buna razı olursa; bu sa­tış caizdir.

Eğer huzurda olmayan şahıs veya sabî ölür; diğer vârisler de izin verirlerse bu kıyâsen caiz olmaz.

Bu İmim Muhıramed (R.A.) kavlidir.

Istihsânda ise muris ölünce, muhakkak taksime ihtiyaç vardır,  

Şayet taksimde bir eksiklik olursa, yeniden taksim yapılır. Şayet, taksim, kendi rızaları ile yapılmış olur ve şartlan da uygun bulunursa; onu bozmaya ihtiyaç yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Bu taksime, gaip veya varisieri tarafından yahut    sabinin vasisi -veya kendi büyüyünce kendi- tarafından izin verilmiş olur; taksim de aynı halde duruyor bulunursa -satışta olduğu gibi- icazetin açık delale­tiyle, mes'ele sâbitleşmişür. Zemyre'de de böyledir.

Bir kitap, vârisler arasında taksim edilmez. Fakat, ondan her birisi, nöbetleşerek faydalanabilirler. Şayet vârislerden birisi: "Yapraklarını taksim edelim." derse; bu­na hakkı olmaz ve onun bu sözü dinlenmez. Tek kitap hiç bir şekilde taksim edilmez. Kur'an'ın sandığı da böyledir. Vârislerin tamamı, bu tak­sime razı olsalar bile, hâkim emir veremez.

Şayet, kitapların cildi çok olsa bile -Mebsut şerhi gibi- o da tak­sim edilmez; onu taksime bir yol yoktur.

Keza her cinsten, muhtelif kitaplar varsa; hâkim, taksimini em-redemez. Şayet vârislerden her birisi, o kitapların mülküyetini almak isterlerse; bir birlerinin rızâsı ile ve kıymetini vererek alabilir; değilse alamaz.   Cevâhiruİ-Fetâv&'da   da   böyledir.

Yetime'de   şöyle zikredilmiştir:

AH bin Ahıned'den soruldu:

—Bir adam öldü; küçük çocuklarla, iki büyük oğlu ve bir de evi kaldı. Hiç birine de bir vasiyyeü yoktur. Hâkim o iki oğlandan birini vasî tayin ettikten sonra, o vasî akrabadan iki kişiyi davet ederek onla­rın huzurunda, o yeri taksim eder ve kitablan büyük kardeşiyle kendisi alır; evi ise, o küçüklere verirse bu caiz olur mu?

İmâm, şu cevabı verdi.

—Eğer taksim eyleyen âlim ve Allah'tan korkan, haramdan kaçı­nan birisi ise, mşaallah caiz olur.

—Küçük çocuklarada taksim yapılır mı? diye, Ebû Hamid sormuş ve:

—Evet yapılır." cevabını almıştır.

Ali bin Ahmed'e sorulmuş:

—Bir adam, bir topluluğun ortak olduğu, bir yeri satın alır ve sa­tın aldıklarının bazıları huzurda bulunur, bâzıları da bulunmazlarsa, bu yer nasıl taksim edilir?

—"Ortakların bir kısmı yok. Bu durumda, ortakları olmadıkça, taksim yapılmaz." buyurmuştur.

Ancak, o yer bir mevrûse (- miras kalmış bir yer) ise, hâkim mev­cut olmayanların yerine birer vekil nasbeder ve bu durumda taksim yapılır.

Bir adam, birisine bir şey sattığında, başka biriside, onu tazmin ettirir ve tazmin ettiren şahıs ölürse, malı taksim edilir. Çünkü, onun taksimine bir mâni yoktur.

Şayet, her ikisi de vâris olurlar ve bu durumda yarısı satılır; sonra da ölene borç çıkarsa; vârislere müracaat edilir ve satışları bozulur. Çünkü bu, ölüme yakın zamanın borcu yerindedir.

Muhtar olan da budur. Kübrâ'da da böyledir.
En doğrusunu, Âlîahü Teâlâ bilir. [7]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..