13- TAKSİM HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MESELELER

Hâkimin, taksim için ücret alması caizdir. Fakat, müstehâp olan, hâkimin taksimden ücret atmamasıdır. Za-hiriyye'de de böyledir.

Uygun olan, hâkimin, ücretini beytü'l-muâlden vererek, bir tak­sim edici görevlendirmesidir. Hâkimin tayin ettiği şahıs, halktan birşey almayacaktır. En iyisi budur.

Eğer böyle yapmaz ise, bir taksim edici tâyin eder ve o şahıs, onla­rın aralarında, mallarını ücretle taksim eder ve ecr-i mislini alır. Fazla ircret verilmesine hükmedilmez.

Taksim eden şahsın, âdil ve taksim ilmini bilen bir kimse olması; emîn (= güvenilir) bulunması, lâzımdır.

Hâkim, ortaklara, bir tek taksimci tutmasını emreder. Kâfi'de de böyledir..

Taksim yapan şahsın ücreti, kendileri için yapılacak kişilere ait­tir. Bunlar, kendi aralarında, adam başı ödeme yaparlar. Ücret hissel ri nisbetinde olmaz.

İmâmeyn ise: "Hisseleri nisbetinde ücret verirler." buyurmuşlardır. Bu, hâkimin taksimi ile, başkasının taksimi arasında müsavidir. Ve bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)*nin kavlidir.

Ölçücünün veya tartıcının ücreti ise, hisselere göredir. Bazı Âlimlerimiz, bunun hilafını söylemişlerdir. Esahh olan ise, İmâmeyn'in kavlidir.

îki ortakdan birisi taksim istediği hâlde, diğeri, buna razı olmazsa; hâkim, taksimi emreder ve hisselerini aynr.

Hu» bfaı Ztyid, İmim Ebft Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir.

Bu durumda, taksim Ücreti, taksim; isteyene aittir.

İmim Ebft Yû»uf (R.A.): "Bu Ücret, ikisi arasında pay edilir." bu­yurmuştur. Zahîriyye'de de böyledir.

Aralarında anlaşma yaparak, kendileri taksim ederlerse; bu da caiz olur.

Ancak, aralarında küçük çocuk varsa, o takdirde hâkimin emrine (hükmüne) ihtiyaç vardır. Müştereken taksim eden şahıslar bunu terke-demezler. Klfî'de de böyledir.

tmftm Ebû Hıoİfe (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Evlerin ve arazilerin taksiminde, taksimci ücreti, aded-i rüûse (= taksime iştirak edecek kişilerin sayısına) göre verilir.

İmâmeyn ise: "Hisselere göre verilir." demişlerdir. Bir ev, üç kişi arasında taksim edilince, taksimci ücretinin yarışım üçte birini, diğer bi­risi, altıda birini de, üçüncü ortak verir.

Âlimler, şöyle demişlerdir:

Bu, hâkimden böyle taksim istedikleri zaman böyledir. Ve hâkimin taksimcisi, böyle taksim yapar.

Fakat, bu ortaklar nefisleri için, bir taksimci icarlariarsâ; artık onun ücreti kendi üzerlerinedir ve müsavidir.

Hissesi az olan, hissesi çok olana müracaat eder mi?

İmâm Ebû Haaîfe (R.A,): "Etmez." buyurmuştur.

İmâmeyn ise: "Eder." demişlerdir.

Keza, bir vekil tayin ederlerse, ücretini aralarında taksim ederler. Vekilin ücretinin nisbetinde ihtilaf vardır.

İmâm JEbû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ortaklar ücreti eşit olarak verirler. İmâmeyn ise: "Bu ücret herkesin hissesi nisbetindedir." buyurmuş­lardır. Muhıyt'te de böyledir.

Ortaklar, ortak bulundukları buğdayı veya kumaşlarını ölçtürmek için bir adamı icarlariarsâ, onun ücreti —yukarıda açıkladığımız, şekilde— ihtilaflıdır. Ölçecek şahsı, ortaklardan biri tutmuşsa, o, her­kesin hissesi nisbetinde ücret alır.

İbrahim'in Müntekâ'sında, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyur­duğu nakledilmiştir: Buğdayın kürlerinde, iki kişi ortak olursa, ücret, ' miktarı nisbetindedir. Yapılacak işlerde ise, ücret, bu işlerin —ortaklara—

nisbetine göredir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda ücret adam basınadır. İmâmeyn "e göre ise, hisselere göredir. Zehiyre'de de böyledir.

Hişâm, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: İki kişinin ortak bulunduğu bir yere, bu ortaklardan birisi, bir bi­na yapar; diğeri de: "Onu yık, kaldır." derse; onun yeri, aralarında tak­sim edilir.

Şayet taksin sonunda, o bina, diğerinin hissesine âit yere düşerse; sahibi onu kaldırır. Veya, binanın kıymetini vererek, onu razı eder. Çünkü, bina yıkılırsa, yapanın hakkı zayi olacaktır. Kendi hissesine dü­şerse ne âla...Serahsî'nin Muhıyt'nde de böyledir.

Ortaklardan birisi taksim istediği hâlde, diğerleri kaçınırsa; tak­sim isteyen ortak, ücretli bir taksim edici getirir.- Onun ücreti, yalnız onu getirene âit olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmeyn ise: "Ücrete ortak olurlar." buyurmuşlardır. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

Şeyhu'l-tslâm, Kısmet Kitabının Şerhi'nde şöyle buyurmuştur:

îki ortakdan birisi, diğerinin izni olmadan, ortak yere, bir bina ya­parsa; ortağı onu yıkabilir. Keza, iki kişinin ortak bulunduğu, iki köle­nin sahiplerinden birisi kaybolunca, bir yabancı gelerek "Bu iki köleyi, o kaybolan adam adına taksim edelim." der; hazır bulunan adam da taksim ederek, onlardan birini Kendi alır; diğerini yabancı olan zata ver­dikten sonra, ortağı gelir ve bu taksime rıza gösterir; bundan sonra da. o yabancının yanındaki köle ölürse; taksim caizdir. Ve, o yabancının köleyi alması caizdir. Tazminat da gerekmez.

Şayet, ortak izin vermeden önce, köle Ölürse; işte o zaman, taksim bâtıl olur. Ve bu durumda, hazırda olmayan ortak, diğerinin elindeki köleye ortak olur. Ve aynı zamanda da muhayyerdir: ölenin kıymeti­nin yansını, isterse yabancıya; isterse ortağına ödetir. Bunlardan biri ödeme yapınca, o, diğerine müracaat edemez. Muhiyt'te de böyledir.

Taksimde, ortaklardan birinin hissesine, bir ağaç düşer ve bu ağa­cın dallan, diğerinin arsasının üzerine uzammış olursa; onu kestirmeye zorlatamaz. Çünkü, o, ağaca dallarıyla birlikte sahiptir.

Fetva da bunun üzerinedir. Hızânetü'I- Müftin'de de böyledir.

Birinin hissesine, bir ev düştüğünde, diğerinin, onun yanında bir sahası olur ve o sahanın sahibi, oraya bir bina yapmak isterse yapılacak bina, diğerinin havasına, güneşine mâni olacak olsa bile, ev sahibi, ona, o binayı yaptırmamaya hak sahibi değildir. Adam binasını yapar.

Fetva da bunun üzerinedir. Zâhirü'r-rivaye de budur.

Nasyr ve Saffâr: "Men hakkı vardır." buyurmuşlardır. Fetâvâyi Snğ-râ'da da böyledir.

Üç kardeş, babalarından mîras kalan bir eve vâris olduklarında, onu üçe bölüp, teslim aldıktan sonra, bir garip onlardan birinin hissesi­ni satın alıp, onu teslim alır; sonra da, diğer iki kardeşten biri gelerek "Ben, taksim edilmeden önce, hissemi ona sattım." der; müşteri de sa­tın alır; bilâhane üçüncü oğul gelerek: "Biz, bunu taksim eyledik." di­yerek beyyine ibraz eder; önceki satıcı onu doğruladığı hâlde, ikinci sa­tıcı, onu yalanlar; müşteri de: "Ben, taksim edildi mi, edilmedi mi, bil­miyorum." derse; bu taksim caiz olur. Çünkü, o beyyine ile sabit olmuştur.

Hasım, bundan sonra, beyyinede getirse bile, bu taksimi ibtâl ede­mez. Ve, önceki zatın, kendi hissesini satması sahih ve caiz olur.

Fakat ikincinin satışı, —üçte birini şüyu'lu sattığından— kendi nasibi hakkında caiz ve geçerli olur.

Müşteri ise, bunun hissesi hakkında muhayyerdir: İsterse, üçte bir hissesi karşılığını verip, teslim alır; isterse, onu terkeder. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

Varisler, mirası, yüce Allah'ın emri gereğince taksim ederler. Her­kesin hissesi, rızâları ile ayrılır; sonra da kendi rızaları ile taksimin ibtâ-lini isterler ve evleri de, araziyi de müşterek yaparlarsa; buna hakları vardır; yapabilirler. Tatarhlniyye'de de böyledir.

Bir yere, iki kişi ortak bulunduklarında, bu ortaklardan birisi, oradan bir evi, kendi hissesinden olmak üzere satarsa; ortağı, onu ibtâl ettirir.

Keza, bir ortağın, o yerden bir ev satması caiz olmaz. Ancak, ortağının izni olursa, o zaman caiz olur, Bu durumda, satılan yere de, kalan yere de ortak olurlar.

Şayet ortağı razı olmazsa satış bâtıldır.

Keza, araziden bir miktar satarsa; yine yukardaki mesele gibidir.

îki kişi, kumaş, koyun veya benzeri şeylere ortak bulundukla­rında; bunlar taksim edilmeden önce, birisinin, bunlardan satması caiz olur. Ortağı, bu satışı ibtâl edemez.

Bu İmâm Muhammed (R.A.) ve Hasan bin Ziyâd'in rivayetidir.

Önceki mes'ele, ortağının izni olmadan caiz olmazdı.

Tahavî de böylece kabul etti ve: "îki kişi bir yere ortak bulundukla­rında; onlardan birisi, bir evin, diğerine âit olduğunu ikrar eder; ortağı da onu inkâr ederse; bu ikrar, diğerinin hakkı açığa çıkana kadar

bekletilir.

Bu durumda, o yerin taksimine zorlanır. Eğer o ikrar edilen yer, ikrar olunana isabet ederse, ona verilir; diğerine isabet ederse, ikrar olu­nan ile, ikrar eden arasında taksim edilir. Ve, ne kadar yer ona ikrar edilmişse, o kadar yeri, ona verir.

Bu mes'elenin açıklanması: O yerin tamamı, ev ile birlikte yüz on arşın; ev ise, on arşın ise; o yer yan yarıya taksim edilir. Sonra, ikrar edene ellibeş arşın isabet eder; onun on arşını ikrar olunana verilir; ik­rar edene kırkbeş arşın yer isabet eder; on arşın ikrar olunanın olur; ka­lanı da diğer ortağın olur.

Taksimine ihtimal olmayan, hamam gibi şeylerin, bir hücresinin (= odasının) t>ir başka adama âit olduğunu, iki ortaktan birisi ikrar eder; diğeri de inkâr ederse, o takdirde, o hücrenin kıymetinin yansı lâzım gelir. Keza, duvarda atılı bulunan ağaçlardan birinin, bir başkasına âit olduğu iddia edildiğinde, onun kıymetinin yarısı da ortaklardan onu ku-bul etmeyen tarafından ödenir. Tahâvî Şerhı'nde de böyledir.

îki kişi, ölçülen veya tartılan bir şeye ortak bulunurlar ve o şey birisinin yanında olur; onu aralarında taksim ederler, ancak, elinde bu­lunmayan, —hissesi zayi olana kadar, onu— teslim almaz ve o zayi olur­sa; ikisinin malı olarak zayi olmuş olur. Bu durumda, geride kalanı taksim ederler.

Bu mes'elede, asıl, tartılan ve ölçülen şeylerin cinsinin bir olması­dır ve mes'ele o takdirde böyledir.

Şayet hissesini teslim almadan önce zayi olursa; taksim bozulmuş olur ve kalanı yeniden taksim ederler.

Şayet zayi olan hisse, yanında bulunanın hissesi olmuş olsa da, di-ğerininki olmasaydı; taksim bozulmuş olmazdı.

Bu esastan dolayı, bize göre, bir zirâat ortağı, tarla sahibine "Şu mahsûlü taksim eyle ve benim hissemi ayır." der; o da öyle yaptıktan sonra, ortakçı hissesini almadan, birinin hissesi zayi olursa; —ortakçının nasîbi zayi olmuşsa, taksim bozulmuş olur. Ve bu durumda, ortakçı, tarla sahibine müracaat ederek, onun hissesinin yansını alır. Çünkü o teslim almadan Önce zayi olmuştur. Eğer, yer sahibinin hissesi zayi ol­muşsa; taksim bozulmaz; giden ondan gitmiştir. Zehiyre'de de böyledir.

Arpa ve buğday çeci (= yığını) taksim edilip, hisseler ayrıldık­tan sonra, ortakçı hissesini evine götürür ve o geri gelene kadar, diğer ortağının hissesi zayi olmuş olursa; zayi olan, sahibine âit olarak zayi olmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhâo'da da böyledir.

Bir adam ölmüş, miras da bir-Jcmiş ve malının üçte birini de fa­kirlere vasiyyette bulunmuşsa; hâkim, o malı taksim ederken, üçte biri­ni fakirlere ayırır; üçte ikiyi de vârislere taksim eder. O üçte birden, vâ­rislere biy şey vermez ve bu üçte bir veya üçte iki zayi olursa; hepsinin ortak malından zayi olmuş olur ve bu durumda, yeniden taksim yapılır.

Keza, hâkim üçte bir hisseyi fakirlere verir; geride kalan üçte iki hisse de zayi olursa hüküm yine yukarıdaki gibidir.

Şayet vâris veya birisi yoksa yahut içlerinde küçük varsa, zayi olan o mal, varislerin malı olarak zayi olmuş olur.

îki ortağın buğdaylan bulunur ve bunlardan birisi, diğerine, onu taksim eylemesini söyleyip, ona çuvallarım da vererek: "Hissemi bun­lara koy." der; o da öyle yaparsa; işte bu caizdir. Ve bu, bir teslim almadır.

Şayet: "Çuvallarını bana ariyet olarak ver ve hissemi de içine koy." derse; bu da caiz olur ve bu, bîr teslim alma olur.

Eğer: "Çuvallannı ariyet olarak ver." derde: "Hissem benimdir." demez ve o da öyle yaparsa, bu durumda hissesini teslim almış sayıl­maz. Zehiyre'de de böyledir.

Bir topluluk hâkimin huzuruna gelerek, bir malın taksimini iste­diklerinde, onlardan bir kısmı, o malın, mîras olduğunu iddia ederler­se; hâkim, —adamın öldüğüne ve vârislerin sayısına beyyinelerîni getirmedikçe— taksim etmez.

Şayet şahitler, adamın öddüğüne şehadette bulunurlar ve: Bunlar­dan başka vârisi de yoktur." derlerse —kıyâsen hâkim— bunu kabul etmez.

Istihsanda ise, kabul eder.

Şayet şahitler: "Biz, başka vârisinin olup olmadığını bilmiyoruz." derlerse; bu şehâdetleri, kıyâsen de, istihsanen de kabul edilir.

Eğer şahitler: "Biz bu şehirde bunlardan başka vârisinin olduğunu bilmiyoruz." derlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu şehâdetleri kabul edilir.

İmâmeyn'e göre ise, bu şehâdetleri kabul edilmez.

Şehâdetleri kabul edilir ve fakat ihtilaflı olursa; taksim ferâiz üze­rine, yüce Allah'ın emri gereğince yapılmışsa; içlerinde başkasının hak­kını düşüren birinin olup olmaması farketmez.

Koca ve karı, mirasdan men edilmez. Onların hacibi olmaz. On­lara hisseleri verilir.

Kocanın hissesi, ölen karısının çocuğu yoksa, yarıdır. Karının his­sesi ise, ölen kocasının çocuğu yoksa, dörtte birdir.

Şahitler, adamın öldüğüne şehâdette bulunurken; adamlar susar­larsa, tereke taksim edilmez.

Eğer vârislerin içinde* birisi, diğerini mirasdan men edecek (= dü-şürecekse; dedenin olduğu yerde, amcanın bulunması gibi...) tereke, is­ter uruz olsun; ister akar olsun, taksim edilmez.

Şayet hâcip ve mehcûb yoksa; (baba, ana çocukları gibi...) arala­rında, ferâize göre taksim yapılır.

Ancak kocaya ve karıya, çocuksuz hallerindeki hisselerinden az ve­rilir. Yenâbi'de de böyledir.

Bir adam ölür ve geride karısı ile iki oğlu kalır ve kadm ''hamile olduğunu" iddia ederse; Şeyh Ebû Bekir (Muhammed bin FadI): "Bu kadın, bir veya iki güvenilir kadına arz edilir. (= gösterilir) Onlar, onu kont­rol ederler. Eğer çocuktan bir eser bulamazlarsa, mîras taksim edilir. Şayet hamilelik alâmeti bulurlarsa; doğum zamanına kadar beklenir ve mîras taksim edilmez." demiştir.

Keza bir adam ölür ve geride hamile karısı ile, iki oğlunu bıra­kırsa; hâkim miraslarını —çocuk dünyaya gelene kadar— taksim etmez. Şayet vârisler çok da, doğumu beklemek istemiyorlarsa ve doğum da uzaksa taksim yapılır. Doğum yakınsa, taksim yapılmaz.

Yakınlık ve uzaklığın miktarı nedir?

Bu, hâkimin re'yine bırakılır.

Eğer hâkim, terekeyi taksim edecek, olursa, hamlin nasibini bekletir.

Bu beklemede de ihtilaf vardır:

Hassâf, İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu rivayet etmiş­tir: Bir oğulun nasibi bekletilir.

Fetva da bunun üzerinedir.

Bu durum, vârislerin, o ana karnında olan çocukla birlikte vâris olmaları hâlinde böyledir. Eğer oğlansa ve şayet, oğlanla beraber vâris olamıyorlarsa; (Şöyle ki: Bir adam Ölür de, hamile karısıyla birlikte bir de kardeşi kalırsa) terekenin tamamı bekletilir ve taksim yapılmaz. Fetâvâyi Kâdîbân'da da böyledir.

Bir evin sahibi ölüp, geride büyük çocuklarıyla, hamile tansını bırakırsa; bu ev, onların aralarında tafcSfm edilir. Ana karnındakinin hisstsi ayrılmaz. Eğer doğum olursa, bu taksim yenilenir. Tatartaâniyye' de de böyledir.

Bir adam ölür ve hâmile bir karısı ile, iki oğlu, iki de kızı kalır; çocuklar da taksim isterlerse; Fakıyh Ebû Cafer şöyle buyurmuştur: "Bu kadına, sekizde bir mîras verilir. (Kırk hisseden, beş hisse olarak) yedi hisse de kızlara verilir. Ondört hisse de oğlanlara verilir. Ondört hisse­de hami için bekletilir.

Fetva için âlimler şunu ihtiyar eylediler: Bir oğlan hissesi bekleti­lir. O takdirde, mes'ele altmış dört olur. Sekiz hissesi, karısına verilir; ondört hisse, iki kızma verilri. Yirmi sekiz hisse, iki oğluna verilir. On­dört hisse de hami için bekletilir.

Karnında, bir gün hareket eden çocuğuyla bir hâmile kadın ölürse; bazı âlimler: "Çocuk da ölmüş olur." buyurmuşlar; bazıları da: "Ço­cuk ölmüş sayılmaz. Kadın defnedilir." buyurmuşlardır.

Hâmile olarak ölen bir kadının, mezarı açılsa da, yanında ölü bir kız çocuğu bulunsa ve bu kadınında bir kocası ile, ana ve babası bu­lunur;   bu   kadının  bir miktarda  malı   olursa;   Belh   âlimleri  şöyle buyurmuşlardır:

Şayet vârisler. "O kız çocuğunun, sağ olarak doğduğunu" söyler­lerse, —anasının Ölümünden sonra,— o çocuk da vâris olur.

Ve o vâris olunca, vârisler, onun sağ olarak doğduğunu inkâr eder­lerse, ona mîras hükmedilmez.

Ancak bilir kişilerin şehâdetine havale edilir. Sağ doğup doğmadı­ğına, onlar hükmederler.

Şayet, mezardan ayrılmadan önce sesini duyanlar olmuşsa; onun sağ doğduğuna hükmedilir.

Orada, böyle bir şahit bulunmazsa; vârislere yemin verilir. Eğer yemin ederlerse, ona mîras düşmez. Çocuğun başı dışarı çıksa, seside duyulsa; tamamı çıkmadanda ölse, ona mîras yoktur. Fetâvâyİ Kâdîhân'-da da böyledir.

Ortaklardan bir kişi hazırda değilken, bir yeri taksim ederler; son­ra da o gelip: "Ren, razı değilim; aldatma vardır." der; daha sonra da hissesini ziratciye verirse; bu, o taksime rıza sayılmaz.

Yer taksim olduktan sonra, ortaklardan birisi hissesine razı olma­dığı hâlde onu ekerse; ektiğine itibar edilmez ve taksim yenilenir. Ün­ye'de de böyledir.

Bir arsada bulunan evlerden biri bir şahsın, ikisi diğer bir şahsın olur ve bir diğerinin de orada büyük bir evi bulunur ve bu durumda on­lardan her birisi, o yeri iddia ederlerse, ellerindeki evler, yine ellerinde kalır ve diğer sahayı üçe bölerler.

Onlardan birisi ölür ve vârisleri de bulunursa; o sahanın üçte biri, onların olur. O yeri taksim edip, küçük veya büyük birde yol veya su yolu bırakmaları caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu, ancak, Allahû Teâlâ bilir. [18]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/207-208.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/208.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/208.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/208.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/208-209.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/210-215.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/216-234.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/235-238.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/239-241.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/242-246.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/247-252.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/253-259.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/260-262.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/263-266.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/267-273.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/274.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/274-280.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/281-290.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..