Mutlak Borçla İlgili Da'vanın Def'i Hususundaki Da'vâda Kayda Geçirilmişi Gereken Şeyler

Borç veya alacak belirlendikten sonra, Buhara'da mahkeme huzurunda, hüküm vermeye görevlendirilmiş Buharâ'mn fülân hakimi tarafından kaza meclisinde, Buhara şehrinde, şu günde, bir adam, ken­disi ile beraber, bir adamı getirdi.

Onun kimliğini söyledi. Ve getiren şahıs, getirdiği şahsı da'vâ eyledi.

Önce, getiren şahıs, "getirdiği adamda, yirmi dinarının olduğunu; nev'ini, sıfatını, adedini" söyledi. Ve, "Bu meblağın, getirdiği adamda, sahih sebeble vacip ve lâzım bir hak olduğunu" söyledi. Sahih bir ikrarla bunu ifâde eyledi ve "dinarlarının verilmesini" istedi.

Dâvâlı bunu inkâr ettikten sonra da, beyyinesini ibraz eyledi.

Getirdiği zat da "bu da'vanın defini" istedi. "Dinarları aldığını; fakat, geri verdiğini" beyan eyledi.

Bundan sonra, mes'ele soruldu. Hâkim, ona farsca şöyle dedi: "Bu da'va, bâtıl değildir. Ben, da'vayı ibtal etmiyorum. Zira, davacı şahitle­rini getirdi ve benden onları dinlememi istedi. Ben de ona icabet eyledim. Yani kabul eyledim. Onlar, filan ve fülandır." dedi. Ve şahitlerin isim­lerini, kimliklerini, mahallelerini, meskenlerini, musallalarını söyledi. Bu şahitler, da'vâlının da'vayı definden sonra, şu şu şekilde şehâdette bulundular. Şehâdetleri de ittifak eyledi. Ma'naları da aynıdır. Ve aynı nüshada mevcuttur. Ben şehâdet ederim ki: "Bu adam, ikrarda bulundu." der ve da'vâliya: "Ne dersin?" diye sorar.

O da: İkrarı caizdir. Ben filandan, kasden ve arzu ile bu denileni aldım." derse; hâkim bu defa da iddia edene işaret ederek: "Ne dersin?" der. O da: "Yirmi dinar altın, bu hazır olan şahısta alacağım vardır." der; hâkim, huzurda olana işaretle "Ne dersin?" der; o da: "Filan ile göndermesi ve alınması sahilidir." der; hâkim iddiacıya işaretle: "Ne dersin?" der; o da: "Bu dinarlar şahindir ve iddia olunana verilmiştir." der; hâkim ona işaret edip: "Ne dersin?" der; O da: "îddia olunan doğru söyledi." der; hâkim ona işaret eder ve o: "Bu ikrar onun yüzüne karşı söylenmiştir." der ve şayet, teslim alındığı teayyün eder ve şahitler bunun üzerine şehâdette bulunursa ve ikrar anlaşılırsa; da'vâlının vasfedilen dinarları geri vermek üzre aldığı ve tamamını geri verdiği anlaşılır.

Şayet, dinarları veren iddiacı, "onları, ibra yoluyla verdiğini" söyler ve iddia ederse; bu da'vâda muddeînin iddiası da yazılır.

Eğer da'vâcı, da'vâlıyı ibra da'vâsından önce getirmişse, ibrası sahih olur ve bu onun için, "da'vâsının ve husumetinin olmadığını ikrar" olur. Bu sebebden dolayı, az veya çok bir mal her hangi bir sebeble vacip olmaz. Bu ibra (= vaz geçme) ikrar ile doğrulanır.
Eğer da'vanuı tamamından vaz geçildiği ikrar edilirse, artık da'vadan men gerekir ve taarruz terk edilir. Ve hakim, mes*eleyi böylece sorar; o da cevaben: "Bu da'vam, bâtıl olmadı." der; müddeî de bîr şahıs getirir; o da "da'vanın teslim alma yoluyla söylediğimizin sona eriştiğini söylerse; bütün yerlerde, teslim edildiği ve burda da ibra yoluyla vaz geçildiği tebeyyün eder. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..