Hutbenin Sünnetleri

Hutbenin on beş sünneti vardır :
1- Temizlik.

Cünüp ve abdestsiz olan kimselerin hutbe okumaları mekruh­tur.
2- Ayakta durmak.

Fakat, bir kimsenin oturarak veya yan yatarak hutbe okuması da caiz olur. Fetâvâyi Kadîhân'da da böyledir.
3- Hatibin, yönünü cemaate çevirmesi,
4- Hatibin, hutbeden önce: «Euzü billahi mine'ş - şeytânİ'n»-cim» demişi.
5- Hatibin, hutbesini cemaate duyurması,
6- Hatibin hutbeye, Allahu Teâlâ'ya hamd-ü sena ile başlama­sı,
7 - Allahu Teâlâ'ya, sânına lâyık bir şekilde övgüde bulun­mak,
8- Şehadet kelimelerini okumak,
9- Peygamber (S.A.V.) Efendimize, salat-ü selâm getirmek.
10- Cemaate öğüt ve nasihatta bulunmak.
11 Bir miktar Kur'an okumak.

Hutbede Kur'an okumayı terk etmek, kötülüktür. Hutbede oku­nacak Kur'ân'm miktarı ise, ya kısa üç âyet veya uzun: bir âyettir.    '
12- Hamd-ü senayı ve salât-ü selâmı, ikinci hutbede, tekrar okumak.                                                                                      
13- Müslümanlara, bolca duâ etmek.
14- Her iki hutbeyi de hafif (kısa) okumak. Hutbe, uzunca bir sûre okuyacak miktar ve müddette olmalıdır. Hutbeyi uzatmak mekruhtur.
15- İki huitbe arasında drurmak.

Zâhirii'r - rivâyede, iki hutbe arasında üç âyet okuyacak miktarda okumak sünnettir. Sirâcü'l - Vehhâe'da da böyledir.

Şemsü'l - Eimme Serahsi : «İki hutbe arasında oturma mik­tarı, her uzvun yerli yerine oturup, karar bulması ve yerleşmesi ha­lidir.» demiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Muhtar olan kavil, Şemsül - Eimme Serahsî'nin kavlidir. İki hutbe arasında oturmayı terk etmek kötülüktür. Esahh olan bu­dur. Gunye'de de böyledir.

Hutbe'den önce oturmak sünnettir. Aynî'de de böyledir.

Hatipde aranılan şart, cum'a namazını kıldırmaya ehil ol­masıdır. Zâhidi'de de böyledir.

Peygamber (S.A.V.)  Efendimize iktidâen, hatibin minber üzerinde bulunması da sünnettir.

Hatibin, hutbe okurken sesini yükseltmesi ve birinci hutbe­yi, ikinciden daha açık ve yüksek sesle okuması müstehabtır. Bah rü'r - Râık'ta da böyledir.

Münasip olan, ikinci hutbeye: «el-hamdü lillahi nahmedühû veneste'inüh» diyerek başlamak ve Hülefâ-i Râşldin'i ve diğer saha­beleri anmak ve «Allah cümlesinden razı olsun» demektir. Güzel olan budur ve Tecnîs'de de böyledir.

Hatibin hutbe esnasında  hutbe harici bir sözle  konuş­ması mekruhtur. Ancak, emr-i bil-ma'ruf maksadı ile konuşması müstesnadır; bu mekruh olmaz. Fethü'l - Kadîr'de de böyledir.

Cum'a namazını hatibten başka bir şahsın kıldırması mü­nasip olmaz. Hutbeden sonra, imâmın abdesti bozulmuş oüsa, eğer halife var ise, yerine birini geçirmesi caiz olur; aksi takdirde caiz olmaz. Fakat, imâmın abdesti, namaza başladıktan sonra bozulmuş olursa, dilediği gibi yapar. Tehzib'de de böyledir,

İmâm hutbeye çıktığı zaman, namaz kılınmaz vç konuşul-

maz.

İmâmeyn'in kavillerine göre, imâm minbere çıktığı zaman ve hutbeye başlamadan önce, namaz kılmakta bir beis yoktur. Ayrıca, imâm hutbeyi bitirip, de namazla meşgul olmaya başlamadan ön­ce namaz kılmakta da bir beis yoktur. Kâfi'de de böyledir.

Bu esnada, insanların konuşmaları, teşbih okumaları, ak-

sırıp ,da «el-hamdü lillah» diyene «yerhamü kal lalı» demeleri, selam almaları mekruh olur. Sirâcüİ - Vehhâc'da da böyledir.

Fakat, bu sırada fıkıh öğrenmekte, fıkıh kitablarına bak­makta ve onları yazmak da, bizim âlimlerimizin bazılarına göre bir beis yoktur. Fakat, bunları dili ile söylemedikleri zamandır. Bunları ancak'eliyle, başiyle veya gözü ile işaret edebilir. Bir kimsenin fena bir iş yaptığını görünce, onu eli ile nehyetmesi veya başı ile işaret edip, durumu haber vermesi gibi... Sahih olan kavle göre, bunda bir beis yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Hutbe okunurken, Peygamber (S.A.V.) EfendimÜze selâvat getirmek mekruhtur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Hutbeyi dinleme hususunda, imâmdan uzak olanlar da imâma yakın olanlar gibidirler ve her ikisi de susarlar. Muhtar olan görüş budur. Cevâhirül - Ahi ât i1 de de böyledir. Ehvat olan da bu­dur. Tebylr'de de böyledir

«Hutbe esnasında Kur'ân okunabilir.» diyenler de ol­muştur; fakat sahih olan susmaktır. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Namazda haram olan şeyler, hutbede de haramdır. Meselâ: îmâm hutbe okurken yemek, içmek uygun değildir. Hulâsa'da da böyledir.

Erkekler için müstehab olan, yüzünü hutbe okuyana çe­virmektir. Bu hüküm, imâmın önünde onlar içindir. îmânım sağ ve solunda bulunan kimseler de, imâma yakın olurlarsa, hutbeyi din­lemeye hazır olmak için, imâma doğru dönerler. Hulâsa'da da böy­ledir.

Âlimlerimizin âmmesi, cemaatın hutbeyi, baştan sona ka­dar dinlemesinin uygun olacağını söylemişlerdir.

İmâma yakın olmak, uzak olmaktan daha efdaldir. Bilginleri­mizin sahih kavli budur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimsenin, imâma yaklaşmak için, insanların omuzların­dan atlayarak ileri geçmesi mekruhtur.

Fakih Ebû Ca'fer, âlimlerimizden şöyle nakletmiştir: İmâm huttbe okumaya başlamışsa, ona yaklaşmak için insanların omuzla­rından atlayarak gitmek mekruhtur.

Ancak, imâm hutbeye başlamamışsa, böyle yapmak mekruh ol­maz. Çünkü: Sonradan geleceklere yer genişletmek için ve imâma yakın olmanın faziletinden dolayı, daha öncekilerin varmadığı boş yerlere gitmekte bir beis yoktur.

İmâm hutbeye başladığı zaman, camiye gelen kimsenin, boş oiari bir yere hemen oturması gerekir. Çünkü, bu durumda, o kimsenin yürümesi ve ileri gitmeye çalışması, hutbe okunurken bir iş, bir amel yapması demektir. Fetâvâyi Kâdiban'da da böyledir.

Fakat, bir soru sormak için, omuzlardan atlayarak, ileri gitmek, her hal-Ü kârda, bil-i'cmâ" mekruhtur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Mescidde, birden bir şey isteyecek olan kimsenin, insan­ların Önünden yürüyerek geçmeden ve omuzlarından atlamadan ve kimseyi sıkıntıya düşürmeden, istenilmesi gerek şeyi istemesinde bir 5eis yoktur. Ve bu şeyin verilmesinde de bir beis yoktur. Ancak, durum böyle değilse, mesçid içinde bir şey vermek hela! olmaz. Ve-cîzül Kerderi de de böyledir.

Hutfbe okanurken hazır bulunan bir kimse, isterse diz çö­ker isterse bağdaş kurar veya nasıl kolayına geliyor öyle oturur. Çünkü hutbe, hakikate amel yönünden namaz değildir. Muzmarât'ta da böyledir.

Fakat, müstehab olan, hutbe esnasında  namazda otu­rulduğu gibi oturmaktır. Ml'râcü'd - Dİraye'de de böyledir.

Nafile namaz kılmakta olan kimse, hutbe okunmaya baş­lanınca, bu namazı iki, rek'atte keser. Eğer ilk rek'atte bulunuyorsa, secdeye varmadan namazını keser. Gunye'de de böyledir.

Bir kimse, cuma namazını kılarken, üzerinde sabah nama' zının kaldığım hatırlasa, eğer cum'anın zayi olacağından korkmaz ise, cum'a namazını keser ve sabah namazını kılmaya başlar. Bu durumda, vaktin dar olması sebebi ile tertip düşer. Fakat, vakit zayi olacaksa, cum'a namazını tamamlar.
Ancak, vaktin değil de, cum'anın zayi olacağından korkarsa, Ebû Hanife IRA.) ile Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, sabah namazım kıl­maya başlar. İmâm Muhammet! (R.A.) 'e göre  ise, cum'ayı ttamam- • lar. Mâ'râcü'd - 0irâye'de de böyledir.

Bir yay'a veya bir bastona dayanarak hutbe okumak mek­ruhtur. Hulâsa'd a da böyledir,

Kılıçla fethedilen her belde de, hatip hutbe okurken, kıhn-ca dayanır. Tehâvi Şerhi'nde de böyledir.
5 -  Cumanın edasının şartlarından birisi de cemaattir.

Cemaatin en az miktarı, imâmdan başka üç kişidir. Teb-yîn'de de böyledir.

Bu cemaatin hutbe esnasında hazır bulunmaları şart değil­dir. Fethü'l - Kadir de ide böyledir.

îmâm, tek bir k&şiye kaşı hutbe okusa ve sonra da cemaat gelse ve cum'ayı kılsalar, bu caiz olur: Serasi'nih Mutoyt'inde de böyledir.

Bu cemaatin, imamlık için elverişli olması da şarttn-. Yani bunların çocuk ve kadın olmaları gerekir. Sadece kadın ve çocuklar­la kılınan cum'a sahih ollmaz. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyte-dir.

Cemaatin köleler, hastalar ve misafirlerle tamamlanması ile cum'a tamam olur. Ümmi ve ahraslarla tamamlanması halinde de durum böyledir. Serahsi'nin Muhıyt'tnde de   böyledir.

İmâm, cum'a için tekbir, alsa fakat cemaat, imama uyup cum'ayı kılmaya başlamazsa, Asıl'da zikrolunduğuna göre, imâm rükû'dan başını kaldırmadan önce, cemaat kendisine uyarsa, cum'a sahih olur; uymazlarsa, namazı yeniden kılmak gerekir. Bunun ak­sine bir  kavil yoktur. Gıyâsîye'de de böyledir.

Cemaat, imamla birldlkte tekbir alır, sonra ondan ayrılıp mescidden çıkar ve daha sonra da geri gelip, imâm başını rükûdan kaldırmadan önce, tekrar tekbir alırsa, cum'a namazı sahih olur. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.

İmâm tekbir alırken, yanında bulunan vcabdestli olan ce­maat, kendisi ile birlikte tekbir almasalar, sonra da abdestleri bo-zulsa; bundan sonra başka bir cemaat gelse ve öncekiler çıkıp gitse, cum'a namazı istihsânen caiz olur.

Bu durumda, eğer öncekiler tekbir almış olsalar ve sonra da başkaları gelmiş olsaydı, onla-r tekbirlerini yenilerlerdi- Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Eğer cemat, iftüıat tekbirinden sonra fakat secdeden ön­ce namazdan ayrılmış olursa, İmâm-ı A'zam'a (R.A.) göre, cuma sa­hih olmaz; diğer iki imamımıza göre ise, sahih olur. Thnurtaşî'de de böyledir.

Bu cemaat, rek'aıi secde ile kayıtladıktan sonra ayrılmış olursa, imamlarımızın üçüne göre de cum'a caiz olur. Muzmarat ta da böyledir.
6- Cum'anm edasının şartlarından birisi de izn-i ânıdır.
0 İzn-i ânı ; Umumî izin; cum'a kılınacak yerin herkese açık olması, Cum'a kılanan caminin kapısının açık olması; insanların oraya girmesi için umûmî izin bulunması ve bu camide ezan okun­ması, demektir.

Cemaat, camiye toplanmış ve caminin kapılarını üzerlerine ka­patarak cum'a namazı kılmış olsalar, bu cum'a caiz olmaz.

Keza, hükümdar,. hizmetkârlarını toplayıp evinde (sarayında) cuma kılmak istese; eğer evin kapısını açar ve herkesin girmesine izin verirse, —cemaat gelsin, gelmesin— bu cum'a caiz olur. Fakat, hükümdar evin kapısını açmaz ve kapıya bir kapıcı oturtursa, onla­rın cum'aları caiz olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

Misafirin, kölenin ve hastanm, imâm olup cum'a namazını kıldırmaları caiz olur. Kudurî'de de böyledir.

Öğle namazını, özürsüz olarak cum'adan önce kılmak mek­ruhtur. Kenz'de de böyledir

Hastanm, misafirin ve hapis olan kimsenin, öğle namazını, imâm cum'ayı kılana kadar te'hir etmeleri müstehaptir; te'hir et­mezlerse mekruh olur. Kerdeii'nin Vecîz'inde de böyledir.

Bir kimse, öğle namazını kılar, sonra da gidip cum'a na­mazına yetişirse, —misafir, hasta veya kölb olmak gibi— bir özrü olsun veya olmasın, daha önce kılmış olduğu Öğle namazı batıl olur. Fakat, imâma yetişemez veya evinden, imâm cum'ayı bitirdikten sonra çıkmışsa, kıldığı öğle namazı, bil-icmâ bâtıl olmaz.

Bu kimse, imâm namazda iken evinden çıkar fakat imâmın cum'a kıldırdığı yere varana kadar, imâm namazım bitirmiş olursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, bu kimsenin kılmış bulunduğu öğ­le namazı bâtıl olur. Diğer iki imamımıza göre ise, bâtıl olmaz.

Fakat, bu kimse, evindencum'a kılmayı murad etmeden çıkmış, olursa, namazı bil-icmâ* batıl olmaz. Kâfî'de de böyledir.

Bu kimse, eğer imâma yetişmeye gayret gösterir fakat, an­cak imâmın cum'ayı bitirmesinden hemen sonra, ona kavuşursa, yine namazı batıl oJmaz. Tebyîn'de de böyledir.

Öğle namazını evinde kılmış olan bir kimse, sonra da; imâ­ma yönciip gitse, imâm da namazı henüz kılmamış olsa, ancak bu şahıs, mesafenin uzaklığından dolayı imâma uyabileceğini ümid et­mese, Belh'li âlimlere göre, bu kimsenin namazı batıl olur. Sahih olan budur.

Fakat, bu kimse, bir özründen dolayı veya özürsüz olarak, imâ­ma yöneldiği halde, onunla namaz kılmazsa, namazının bâtıl olup olmadığı hususunda ihtilaf vardır. Fakat, bu hususta sahih olan ka­vi!, namazın batıl olmamasıdır.

Bu kimse imâma yöneldiği zaman, orada insanlar olsa fakat bu insanlar, imâm namazı.tamamlamadan çıkmış bulunsalar; bu du­rumda da görüş ayrılığı vardır. Sahih olan, bu durumda, bu kimse­nin öğle namazının batıl olmasıdır. Kifâye'de de böyledir.

İmâma yetişmek için sa'yde (gayrette, sür'at göstermede), o kimsenin evinden ayrılmasına itibar edilir. Muhtar alan kavle gö­re, bu kimse, evinden ayrılmadan imâm namazı bitirmişse, bu şah­sın knmış bulunduğu Öğle namazı batıl olmaz. Fethü'l - Kadîr'de de böyledir.

Bu kimse, öğle namazım kıldıktan sonra mescidde otursa, bil-ittifak, imâmla beraber namaza başlayana kadar namazı bâtıl olmaz. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Hasta olan bir kimse, evinde öğle namazını kıldıktan son­ra, kendisinde bir hafiflik bulup mescide gitse ve cum'ayı kıîsa, ön­ce kılmış bulunduğu Öğle namazı nafileye döner. Nihâye'de de böy ledir.

Cum'aya, teşehhüdde veya sehiv secdesinden yetişmiş olan kimse, İmâmı A-'zam (R.A.) ile İmâm Yûsuf (R.A.)'a göre, cum'asını tamam lar.

Bir şehirde Özürsüz olarak —cum'a günü— öğle namazı kılmak mekruhtur.

Özürlü kimselerin de, cum'a günü öğle vaktinde, —ister imâ­mın namazından önce olsun, ister sonra olsun— cemaatle namaz kılmaları mekruhtur.

Cum'a kılmaya mani bir hâl olduğu zamanlarda da, cemaatle öğle namazı kılmak mekruhtur. Fakat, köylüler, kerâhetsiz olarak, ezanla ve kametle, —cum'a günü— öğle namazını cemaatle kılabilir­ler. Kâdihân ve diğerleri böyle zikretmişlerdir. Şerhü Muhtasaru'I -Vlkâyc'de de böyledir.

Cum'a günü, ilk ezan okunduğu zaman, alış verişi terk et­mek ve camiye yönelip gitmek icabeder.

Tahâvî : «—îlk ezan okununca— camiye gitmek vaciptir. Minber ezanı vaktinde de alış veriş mekruhtur.» demiştir.

Hasan bun Ziyâd ise : «Muteber olan, minarede okunan ezan­dır;» demiştir. Esahh olan, zevalden önce okunan ezanların hiç biri­ne itibar olunmayacağıdır. Burada mu'teber olan da, zevalden son­ra okunan ilk ezandır. Bu ezan, ister minareden okunsun, isterse içeriden okunsun, müsavidir. Kâfî'de de böyledir.

Bize ve f akihlerin ammesine göre, mescide giderken, sür'at-li yürümek ve koşmak vacip değildir. Bunun, müstehap olup olma-" dığmda da görüş ayrılığı vardır. Esahh olan ise, camiye sakinlik ve vakar üzi*e yürüyüp gitmektir. Gunye'de de böyledir.

Hatip minbere oturduğu zaman, önünde ezan okunur. Hut­be tamam olunca da kamet getirilir. Adet böyle cereyan edegelmiş-tir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Cum'a namazı iki rek'attir. Her iki rek'atinde de Fâtihâ ve sûre açıktan okunur. Serahsî'nin Muhıyf ilnide de böyledir.

Bir kimse, cum'a namazında tekbir aldığı halde, izdi­hamdan dolayı secde etmeye gücü yetmezse, bu şahıs, insanlar kal­kana kadar bekler; şaye.t, bir aralık boş yer bulursa secde eder. Bu durumda, bir başka şahsın sırtına secde etmek de caizdir. Ancak, secde edilebilecek boş yer var iken, başkasının sırtına secde etmek caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Kalabalık ve izdiham fazla olur ve secde edilecek yer bu­lunmazsa; bu durumda secde etmeye gücü yetmeyen kimse, imâm selam verene kadar durun Bu durumda bu kimse Iâhik ölür. Na­mazını okuınaksızin tamamlar. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Cum'a günü, cum'a namazını kılarken abdesti bozulan, kimse, —namazının kalan kısmını— kaza ederken serbesttir; dilerse gizli okur. Bu durumdaki şahıs, sabah namazının farzını münferi­den (— yalnız başına) kılan şahıs gibidir. Hulâsa'da da böyledir.

Cum'a namazına hazırlanan kimsenin, güzel koku sürün­mesi, varsa en güzel elbisesini gitmesi müstehaptır.
Cum'a günü, beyaz elbise giymek ve ön safta oturmak da müs-tehaptir. Mi'râcü'd - Dîrâye'de de böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..