Oruçla İlgili Bazı Mes'eleler


Bir kimse, (hicri) 559 yılının ramazan ayında oruç tutmasa; tutmadığı bu senenin orucunu kaza niyyeti ile —sonradan— bir ay oruç tutup bilahare kazaya kalan orucunun 551. yılın orucu olduğunu anlasa İmâm Ebû Halîfe (R.A.)'ye 9öra tuttuğu bu oruç caiz olmaz, Zshîriyye'de ve Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir gayr-i müslim, dâr-ı harpte müslüman olsa ve orucun farziyetini bilse, bakılır; eğer orucun farz olduğunu ramazandan son­ra öğrenmşise,.o kimsenin geçen ramazan oruçlarını kaza etmesi ge­rekmez. Fakat, ramazan ayı İçinde, orucun farz olduğunu bilmekte ise; bu kimsenin durumu —ramazanda ifâkat bulmuş olan— mec­nunun durumu gibidir. Zâhidî'de de böyledir.

Bu kimse, dâr-ı islâmda İhtida etmiş (=: müslüman olmuş) olursa, ihtida ettiği günden sonraki ramazan oruçlarını kaza etmesi gerekir. (Çünkü, islâm yurdunda bu gibi cehalet özür sayılmaz.) Fe­tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu kimse, zevalden önce mûslûman olmuş olsa ve o vakte kadar da hiç bir şey yememiş bulunsa, o gün nâfîle olarak oruç tu­tar. Zffhirü'r-rivâye'de bu böyledir. Bu kimsenin tuttuğu bu oruç, na­file olarak sahih olmaz. Çünkü, bu kimsenin o günün evvelinde oruca ehliyeti yoktu. (Yani ona oruç —günün evvelinde— farz değildi.) (Günün sonunda farz olmuşsa da) oruç parçalara bölünmez, Serâhsî-nin Muhıyt'İnde de böyledir.

Zevalden önce bulûğa erişen kir çocuk, şayet o vakte kadar bir şey yememişse, oruca niyyet eder. Bu çocuğun bu orucu da nâ-file olur. Esahh olan budur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Râzî: «Gücü yetecek duruma gelince, çocuğa oruç tut­ması emredilir.» demiştir.

Ebû Ca'fer, Belh'li âlimlerin bu tfıussutakl görüş ayrılıklarım nak­letmiş ve : «Eğer oruç çocuğun vücuduna zarar vermiyorsa, esahh olan, ona oruç tutmasını emretmektir. Eğer oruç, çocuğun vücuduna zarar veriyorsa, emredilmez. Emredildiği halde, çocuk oruç tutmaz­sa, onu kaza etmesi de gerekmez.

Ebû H af s'den soruldu :

- On yaşına geldiği halde, oruç tutmayan çocuk dövülür mü? O, şu cevabı verdi:

- Bu mes'ele ihtilaflıdır. Sahih olan ise bunun da namaz gibi olduğudur. (Yani, — hafifçe —dövülür.) Zâhidî'de de böyledir.

Ramazan günlerinden birinin evvelinde, oruç tutmaya mâni bîr hali olup da, sonra o (hali zail olan :her şahıs veya oruç tutmamayı mubah kılan bir hali bulunup da sonradan o 'hali yok olan her şahıs, — ki bu halleri günün evvelinde zail olmuş olsaydı, kendilerine oruç tutmak farz olacaktı — bu gibi şahısların, günün geride kalan kısmı-nı imsak etmeleri (aynen oruçlu gibi geçirmeleri) vacip olur. Bunlar ramazan gününde bulûğa eren çocuk, müsîüman olan gayr-i müslüm, Ifâkat bulan mecnun, tıayızdan temizlenen kadın ve ikâmete ehil ola­cak şekilde gelen misafir gibi şahıslardır ki, yukarıda söylediğimiz kaideye tabidirler.

Keza, günün evvelinde orucun kendilerine farz olmasının sebep­leri bulunan ve oruç tutmaya ehliyeti olan kimseler, kasden orucu yemiş olsalar ve sonradan da pişmanlık duysalar veya şek gönünda iftar etseler de, sonradan o günün ramdan olduğunu anlasalar ve­yahut da fecir doğmadı zannı ile sahur yemeği yeseler de, sonradan — yemek yedikleri esnada — fecrin doğmuş olduğunu anlasalar; bu gibi kimseler de günün geride kalan kısmında imsak ederler. Bunu oruçluya benzemek îçin yaparlar. Bedâi'de de böytedir.

Keza, nüneş battı diye yiyen ve sonra da güneşi gören kimse; hatâen veya zor karşısında orucunu yiyen kimse de günün kalan kıs­mında imsak eder. «Bu İmsak vâcfp değil, müstehaptır» denilmiş ise de, sahih olan bu imsakin vacip olduğudur. Fethü'I - Kadîr'de de böyledir.

Hayızlı, nifaslı, hasta ve misafir (= yolcu) olan kimselerin oruçluya benzemelerinin vacip olmadığında ise icmâ' vardır. Hulâsa'-da da böyledir,

Hayızlı  açıktan yiyebilir mi? «Hayızlı   gizlice  yer.» de de­nilmiştir; açıktan yiyebilir.» de denilmiştir.

Misafir ve ftssta olanların «açıktan yiyebilecekleri» ne dair bîr rivayet vardır Sirâcül - V&hhâc'da da böyledir.

Nafile bir oruca başlayan kimse, sonradan bu orucunu yese, kaza etmesi gerekir. Hİdâye'de de böyledir.

Bu kimsenin, bu orucu kendi isteği îie veya isteği olmadan boz­muş olması da müsâvîdir. Hatta, nafile oruç tutmakta olan bir kadın hayız olsa, o orucunu sonra kaza etmesi vacip olur. Bu konudaki iki rivayetin esahh olanı budur. Nİhâye'de de böyledir.

Âlimlerimiz, zan ile başlanmış cian oruç hakkında İhtilâf et­tiler. Şöyle ki:  Bir kimse, özerinde -—'borç olarak— var diye bir oruca veya ıbir namaza başlamış olsa, sonradan bunun o şahıs üze­rinde — borç olarak— olmadığı, açjğa çıksa ve bu orucu, o şahıs kasden yese; âlimlerimizden üçü:    «O şahıs üzerine kaza lâzım gel­mez.» dediler. Fakat, efdâî olan, —bozulan— bu, orucu —sonradan tekrar-— tutmaktır. Bu ihtilâfa görer bir kimse, keffâret orucuna baş­layıp onu tutsa ve tamamlasa ve fazla olduğunu anladığı orucu kas­den bozsa, efdâl olan, bu kimsenin bu orucu, kaza etmesidir. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, fecrin doğmasından sonra, kaza orucuna nîyyei etse; bu oruç kaza orucu olarak sahih olmaz; nafile bir oruç olarak sahih olup olmayacağı hususunda da görüş ayrılığı vardır. İmâm Ne-sefî:   «Bu oruç nafile olarak sahih olur.» demiştir.    Bu kimse, bu orucu bozarsa, kaza etmesi gerekir. Hulâsa'da da böyledir,

Ramazanın tamamında, oruç tutmaya veya tutmamaya niy-yet etmemiş olan bir kimsenin,   bu ramazan oruçların» — sadece — kaza etmesi gerekir. HMâye'de de böyledir.

Ramazan orucundan  başka, tîiç bir orucun    bozuîmasmdan dolayı keffâret gerekmez;  kaza gerekir. Kenz'de de böyledir.

Ramazan orucu keffâreti ile zıhar keffâretl aynıdır. Vö bu keffâretler için, mü'min olsun., kâfir olsun «bir köle azâd edilir.

Buna gücü yetmiyen kimse ise, arka arkaya altmış gün oruç tu­tar.

Buna gücü yetmiyen kimse, altmış fakiri doyurur. Sunun için her fakire, bir sa' hurma veya bir sa' arpa veya yarım sa' buğday verilir.

Ancak, bütün keffâretlerde, keffâret verecek 'kimseye keffâretin vacip olduğu zamana değil, keffâreti vereceği zamandaki hâline i'ti-bar olunur. Eğer keffâreti verirken fakir olursa, —vacip olduğu sıra­da (her ne kadar zengin ise efe— oruç tutması caiz olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, bir ramazan içinde tekrar tekrar — keffâretl ge­rektirecek şekilde— cima' yapmış olsa, bu şahıs için bir keffâret lâ­zım gelir ve kâfî olur. Fakat, bu şahıs cima' edip, keffâreti yerine ge­tirdikten sonra, tekrar cima1 etmiş olsa, kendisine ikinci bir keffâret daha  lâzım  gelir. Zâhir'ür- rivâye'de  böyledir. Fethü'l - Kadîr'de  de böyledir.

Keza, bir 'kimse ramazanda —keffâret gerektirecek şekil­de— bir gün orucunu bozup, —keffâret olarak— bir köle azâd et­se, sonra yine aynı şekilde, bir orucunu bozup bir köle azad etse, bundan sonra üçüncü bir defa daha —aynı şekilde— orucunu boz-sa yine bir köle daha azad etmesi "gerekir. Ancak, köle azad etme­den önce, kaç gün — keffâret gerektirecek şekilde— orucunu bozarsa bozsun keffâret olarak bir köle azad eder. Ayrıca, yediği günlerin sa­yısı kadar, orucunu kaza eder.

Bir kimse, ayrı ayrı iki ramazanda cima' eylemiş olsa da, birin­ci ramazanda yaptığı cimâ'nın keffâretini yerine getirmemiş bulunsa; bu şahsa her cima' için ayrı ayrı keffâret lâzım gelir. Zahirde böyledir. Bedâi'de de böyledir.

Sultan'a keffâret lâzım gelirse, o bu keffâreti helâl malı ile yerine getirir, —Kendi malı olmayan—foir köleyi azad etmesi Ne. keffâreti yerine getirmiş oimaz. Bahrü'r- Rfiık'ta da  böyledir,
Ramazanın İlk günü perşembeye gelse, [kurban bayramının) arefe günü de bunun.-gibi perşembeye gelse, bu gün —görüldüğü uauç gibi — «refe günü olur; kurban bayramı günü olmaz. Har. Ali (R.A.)'-nin : «Kurban kestiğimiz gün, oruç tuttuğumuz gündür.» mânasında-ki sözüne dayanıp, bu günde, kurban -kesmek caiz olmaz. Çünkü, bu söz; devamlı, —bütün zamanlar İçin geçerli olarak— söylenmiş de­ğildir; bilakis, bu sözün, söylenmiş bulunduğu yılla ilgili olma ihti­mâli vardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Farz olan oruçlar 13'tür. Bunlardan 7'sinde tetâbû' (= arka  -arkaya tutmak) gereklidir.
1- Ramazan orucu,
2- Katil keffâreti orucu,
3- Zıhar keffâreti orucu,
4- Yemin keffâreti orucu,
5- Kasden bozulmuş bulunan Ramazan orucuna keffâret olarak tutulan oruç,
6- Muayyen olan nezir orucu,
7- Muayyen olan yemin orucu, Şu sayacağımız altı oruçta ise tetâbu' gerekmez :
8- Ramazan orucunun kazası için tutulan oruç,
9- Mut'a orucu,
10- Keffâret-i ıhalk (= tıraş) için tutulan oruç t'Hacc'da)
11- (Hacc'da) avlanmaktan dolayı ceza olarak tutulan oruç,
12- Mutlak olarak    (= zaman belirtilmeden) adanmış bulunan oruç,
13- «Yemin olsun ki, muhakkak bir ay oruç tutarım.» şeklin­de yemin eden kimsenin orucu. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Ramazan ayında tutamadığı oruçları, kaza etmekte olan kimsenin, bunları arka arkaya tutması müstehabtır. Çünkü, böyle yap­makla, 'borcundan bir an önce kurtulmuş olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da

böyledir.

Kadir gecesini  aramak müstehaptir. Çünkü, Kadir Gecesi, senenin geceleri arasında en efdâl olan gecedir. Mi'râcü'd - Dirâye'-de böyledir.

îmâm-ı A'zam £bO Hanîfü İHA.): «Kadir gecesi, ramazanın cindedir. Fakat, onun hangi gece olduğu bilinmez; bazen ileri geçer, oazen geri kalır.» demiştir.

Imâmeyn'e göre de. Kadir gecesi ramazanın içindedir; fakat, o gece muayyen f= ta'yin olunmuş = belirli) bir gecedir; ileri geçme­diği gibi, geri de kalmaz. Fethü'i - Kadîr'in İ'tikâf Babı'nda da böyle­dir,

Kölesine : «Sen Kadir Gecesi hürsün,ı> diyen bir kimse, eğer bu sözü ramazan girmeden önce söylemlşse, bu köle ramazan çıkınca azad ölmüş o!ur. Bu sözü, eğer ramazan girdikten bir gece sonra söylemişse, bu köle, gelecek senenin ramazan ayı çıkmadan azad olmuş sayılmaz. Bu durum, İmâm-ı A'zam Ebö Hanîfe (RAVye göredir. Çünkü, ona göre. Kadir Gecesinin, gelmiş bulunan ramazan ayının .geçmiş oian o bir gecesi İle gelecek olan ramazan ayının son gecesi olması caizdir. İmâmeyn'e göre ise, bu köle, gelecek ra­mazanın ilk gecesi geçince azad olmuş olur. Kâfî'de de böyledir.

İVîüîteka'l - Bihâr'da : «Ebû Hanîfe'nin kavli tercih ediür.» denilmiştir. Mi'râcü'd- Dîrâye'de böyledir.

Fetvâ'da buna göredir. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.

Halkın çoğunluğu, sâlih kimselerin kabirlerinin yanında ne­zirde (—adakta) bulunuyorlar. Onun —kabrinin— örtüsünü'kaldıra­rak : «Ey Efendim............ (filan), eğer İsteğim yerine gelirse, ben­den sena......... şu kadar altınvar.» diyorlar. Bu, bil-icmâ bâtıldır.

Ancak-, bu gibi kimseler, eğer: «Ey Aüahım, Sen {hastama - has­talığıma) şifâ verirsen; neşrediyorum ki, (bu) büyük zatların kapıla­rındaki fakirlere ikramda bulunacağım-,.» veya «mescidine örtü ala­cağım..,», «lambasına gaz alacağım...», «bakıcısına paralar verece­ğim...» der veya bunlara benziyen sözlerle adakta bulunursa yâni ne­zir Allah (C.C.) için; nezredilen şeyin faydası da fakirler için olursa —ve bu şeyhin ismi sarf mahallinde zikredilmiş bulunur ve nezredi­len şey hak sahibi olan fakirlere verilirse — bu şekilde nezir (= adak) caiz olur .Ancak, nezredilen şey, fakirlere barcanmadıkça, helâl oİ-maz. İlim sahiplerine, fakirliklerinden dolayı değil de, ilimlerinden dolayı —nezrediîmiş bulunan ve fakirlerin hakkı olan— bu şeyler verilmez.  Nezredilen şeyin, bir kimseye, fakir olduğu için  değil de şeyhh; yanında bulunduğu için verilmesi doğru olmaz. Bu niyyetie para veya benzeri şeyler veren kimselerin — niyyetleri biliniyorsa — verdikleri de alınmaz.

Ona yakınlık kazanmak maksadı ile, evliyanın kabrinin ba­şına kurbanlık götürmek ve benzen şeyler yapmak haramdır. Ancak, sağ olan fakirlere harcamak kasdı ile, bu gibi yerlere, bu gibi şeyler götürülebîlir.

Gerçekten insanlar, bu gibi yanlış yerlere mübteîâ oldular, Bah-rü'r-Râık'ta da böyledir.

Müeâhid: «Ramazan geldi; ramazan gitti.» demeyi kerih görmüş ve şöyle demiştir: «—Kesin olarak— bilmiyorum; ama. Ra­mazan lafzının Allahu TeâSâ'nın isimlerinden olması 'umulur,., Rama­zan ayı geldi demekte bir sakınca yoktur.»
Ramazan geldi.» demenin mekruh olduğu söylenmiştir. İmâm Muhammed (R.A.), Mücâhld'İn — bu— sözünü reddetmiştir. Esahb olan İse, böyle söylemenin, mekruh olmadığıdır. Serahsî'nin Muhıyt'-înde de böyledir. [49]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/5.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/5.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/5-6.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/6-8.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/8-9.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/9.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/9.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/10.
[9] Çünkü, bu durumdaki kimsenin ramazan orucu tutma mecburiyeti yoktur.
[10] Ramazan-ı Şerif’den sonraki ay.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/10-15.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/15-18.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/18-21.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/21-24.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/24.
[16] Allâhümme. leke sıımtü ve bike âmentü ve 'aleyke tevekkelttt ve 'alâ rızgıke eftartü ve savrae'1-ğadi min şehr-i ramazâne neveytü fağfirll mâ kaddemtü ve mâ ahraiiû
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/24.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/25-27.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/27.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/27-30.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/30.
[22] Câife:  Cavfe  yâni  boşluğa, kadar gicH-n   yara demektir. Câife; göğüs, karın, arka gibi vücûdun muhtelif yerlerinde olabilir.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/31-40.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/40-42.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/42-45.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/45-46.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/46.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/46-47.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/47.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/47.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/48-51.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/51-58.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/59.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/59.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/59-60.
[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/60.
[37] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/60-61.
[38] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/62.
[39] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/63.
[40] Tahrîm Sûresi; âyet: 6 
[41] Fussilet Sûresi: âyet   3
[42] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/63-64.
[43] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/64-66.
[44] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/66-67.
[45] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/67.
[46] Talak bahsine bakınız.
[47] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/67-68.
[48] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/69-71.
[49] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/71-77.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..