3- Müddeâ Bih'in Akd Veya Mülk Sebeblerinden Biri Olması

Bir evin miras olduğu veya satın alındığı iddia olunur; şahitler de: "Mutlaka davalının mülküdür." derlerse, iddiacının beyyinesi kabul edilmez. Tebyin, Zehıyre ve Muhıyt'te de böyledir.

Meşhur olan, gerçekten miras davası da, mutlak mülk davası gibidir. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Bezzâziyye'de:    "Bu   sebeble,   kesinlik   olur."   buyurulmuştur. Bahru'rrRâık'ta da böyledir.

Akdıyye'de şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, satın alma yoluyla iddiada bulunduğu halde, şahitler: "Mutlak mülktür." diye şahitlik yaparlarsa, bu durumda iddiacının sözü kabul edilmez. Belirli bir kimse, belirli şartlarda bir mülk satın aldığını söyleyerek: "Bu, benim malımdır." der; şahitler de, "onun malı olduğuna" şahitlik yaparlarsa, şehadetleri kabul edilir. Hulâsada da böyledir.

Babası-dedesi belirli bir şahıstan satın aldığım iddia ettiği halde "teslim aldığını" söylemez, şahitler de "onun malı olduğuna" şahitlik yaparlarsa, şehadetleri makbul olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, bir evi, bu evi elinde bulundurandan değil de, bir başkasından satın aldığını iddia edip, iki de şahit getirir, onlar da şeha-detlerinde: "Bu ev, hîbe edildi ve bu şahıs ondan teslim aldı." derlerse, şehadetleri  kabul  edilmez.   Çünkü,  bu  şehadette  uygunluk  yoktur. İddiacı: "Satın aldım." dediği halde, şahitler: "Bağış yapıldı." derler ve sonradan  iddiacı,  bunu  inkâr  ederek:  "Satın almadım; bana bağışlandı." der ve bunu da isbat ederse, şehadetler kabul edilir. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, birinin elinde bulunan bîr evin "Kendisine bağışlandığını" iddia eder; "tasadduk edildiğini" söylemez; iki şahit de, "o evin sadaka olarak verildiğine" şahitlik yaptıkları halde, bu şahıs, hakimin  yanında:   "hibedir."   diye  iddia  eder ve  şahitlerle davacı arasında, böylece tenakuz vaki olursa; bu dava kabul edilmez ve dinlenmez.

Eğer, bu şahıs, kat'iyyetle iddia ederek "hîbedir." der; "tasad-duktur." demez; sonra da şahitler gelip "tasadduk olduğunu" söyleyince, "bende hîbe olduğunu inkâr edip," "tasadduk etmesini" istedim. O da bana tasadduk etti." derse, buna, böylece izin verilir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet, bu kimse, o şeyi, o şahsın "emanet koyduğunu" iddia eder; şahitler de, kendisine emanet konulan şahsın ikrarına şehadette bulu­nurlarsa, şahitlikleri kabul edilir. Gasb ve ariyet de böyledir. Fusûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

İddiacı, "o şeyi seneler önce, satın aldığım" iddia eder; şahitler de buna şehadette bulunurlarsa, alım-satım tarihini bilmeseler (~ hatır-layamasalar) bile şehadetleri kabul edilir.

Bir kimse, alım-satım iddiasında bulunup da tarihini iki ay olarak söyler; şahitler de "bir ay" diye şehadette bulunurlarsa; şehadetleri kabul edlir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir köleyi, iddia ederek, "bir sene önce tasadduk eylediğini" söyler; elinde bulunan şahıs da, bunu inkar eder; şahitler de "o adamın, bu köleyi, iki yıldır satın almış olduğunu" söylerlerse, şehadetleri kabul edilmez.

Ancak, müddeî ile sözleri muvafık düşerse; (yani, müddet: Satın aldım fakat ona sattım. Sonra da, o, onu bana tasadduk eyledi." der; şahitler de aynısını söylerlerse, o zaman) şehadetleri kabul edilir. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, "bir sene önce, alım-satım yaptığını" söylediği halde, şahitler şehadette bulunarak: "Gerçekten, bu bir tasadduk idi." der­lerse,  muvafakat  bulunmadığı    için,    şehadetleri    kabul    edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Müddeî, "bir senedir, babadan kalma miras olduğunu" iddia ettiği halde, şahitler:  "Bunu,  mal sahibinden satın aldı."  derlerse, hakim, onların şahitliklerini kabul etmez.

Şayet iddiacı, mirası inkar edip, "satın aldığım" söylerse, o tak­dirde, beyyinesi kabul edilir. Fakat, şahitlerini yeniler.

Bir kimse, başka birinin yanında bulunan bir cariyeyi iddia eder ve: "Ben, onu bir köleye mukabil, satın aldım." der; satıcı da bunu inkâr eder; iddiacı, şahitler getirir; onlar da: "Evet, onu bin dirheme satın aldı." derlerse, bu durumda hakim, şehadetlerini kabul etmez.

Ancak, iddia sahibi: "Satın aldım." demiş olsaydı, o zaman, şeha­detler kabul edilirdi.

Önceden, müddeî köleyi, bir sene evvel, bin dirheme satın aldığını" iddia eder; sonra da şahitlerini getirir, onlar da: "Bir sene önce veya daha önce satın aldı." derlerse; "bir sene önce..." deyip de. muva­fakat vaki olmadıkça, şehadetleri kabul edilmez.

Ancak, iddiacı ile şahitlerin sözleri mutabık oku; her ikisi de "bir sene önce" olduğunu söylerlerse; o zaman şahiıliklcri kabul edilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir,

Müddeî, bir şahsın elinde bulunan bir köleyi "ondan satın aldığını" iddia eder; köle elinde bulunan şahıs da bu iddiayı kabul etmez ve iddia sahibi iki şahit getirir, onlar da, "onu" sattığına" şahitlik yaparlar ve: "Fakat bu köle, satanın mıdır, alanın mıdır bilmiyoruz." derlerse, şehadetleri caiz olur. Şayet müddeî, iki şahit getirir; onlar da hakime: "Bu köleyi, satıcı bu iddia edene sattı." derlerse; gerçekten hakim, o zaman köleyi davacıya hükmeder.

Bir kimse, "birinden, bir ev satın aldığını" iddia eder, şahitler de: "Evet satın aldı. Fakat vekilinden satın aldı." derler veya "Filan sattı." derlerse, bu satış caiz olur. Fakat, şehadetleri kabul edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, nikah sebebiyle, bir kadını şu kadar mehirle iki şahitde, nikaha şehadette bulundukları halde, onun zevcesi olduğunu söyleme­seler; şehadetleri kabûledilir. Bu durumda, mehr-i misile veya bundan az söylenmişse mehr-i misile hükmedilir. Şahitlerin söylediği mehir fazla olsa bile, onunla hükmedilmez. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, bir kadına karşı iddiada bulunup "O, elli dinara, nef­sini bana nikâh eyledi." der; şahitler de, şehadette bulundukları halde, mehri söyfemezlerse, şehadetleri kabûi edilir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse: "Bu, benim kanmdır." veya "..nikahlmıdır." der; şahitler de şehadet ederek; "onların evlendiklerini" söylerler fakat, hali hazırda, bir  karşilrşm?   olmasa   bile, "Bu, bunun menkuhasıdır." deseler, şehadetleri kabul edilir. Hızânetü'l-Müftfn'de de böyledir.

Hizâne'de şöyle zikredilmiştir:

İki yaşlı hakkında şahitlik yaparak; "Hangisi olduğunu bilmiyoruz." derlerse; o zaman onlardan şahit istenilir. Birisi, beyyine getirir ve: "Onu, bu nefsine tezvîc eyledi. Fakat, hal-i hazırda karısı mıdır, değil midir, bilmiyoruz." veya: "O, bunu satın aldı; fakat, hala mülkünde duruyor mu durmuyor mu? bilmiyoruz." derlerse; nikaha ve mülkiyete hüküm verilir. Bu şahitler, akid şahidi olmuş olurlar. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir köle iddiada bulunarak: "Efendim beni azad eyledi." der; şahitler de buna şehadette bulunurlarsa; bazı alimler: "Bu şehadet kabul edilir." bazıları ise: "Kabul edilmez." demişlerdir.

Bir cariye: "Kendisini, filan şahsın azâd eylediğini" iddia eder, şahitler de buna şehadette bulunurlarsa; bu cariye hürre olur.

Şayet, köle, "aslen hür olduğunu" iddi eder; şahitler de, "onun azâd edilmiş olduğunu" söylerler ve: "Onu, filan şahıs azâd eyledi." derlerse; bazı alimler: "Şehadetleri kabul edilir." bazıları ise: "Kabul edilmez." demişlerdir. Füsûlü'İ-lmâdiyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. [26]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..