logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

6- MİRASLARDA ŞEHADET

Bir adam, "ölen filanın varisi" olduğunu iddia edip iki de şahit dinletir bu şahitler de: "Gerçekten bu, filanı ölünün varisidir. Bundan başka varisi yoktur. derlerse, o zaman hakim, o şahitlerden, sebebini sorar. Sebebler de ihtilaf olunca hüküm vermez. Bilgisiz hükmetmek doğru olmaz.

Eğer şahitler ölürler veya kaybolurlarsa; hakim onlardan sorup iyice öğrenmeden, bir şey ile hükmetmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

îki kişi şahitlik yaparak: "O, oğlunun oğludur." veya "ölenin kardeşi" veya "dedesi" veya "büyük anası" veya "azadli kölenin efendisidir.'' derse açıklama yapmaları gerekir.

Şöyleki: Önce şahitler: Gerçekten bu, ölenin varisidir." dedikten sonra kardeşi hakkında: "Bu, ölenin ana-baba bir kardeşidir." veya "Baba bir kardeşidir.' veya "anasından kardeşidir." derler.

Ceddi hakkında ise: "Babadan dedesidir." veya "anasının babasıdır." veya "ananın anasının babasıdırt" veya "Babasının babasının babasıdır." derler.

Azad eylediği köle hakkında ise: "Bu adam ölenin azad eylediği kölesidir." veya "Azad eylediği cariyenin efendisidir."; derler ve "Bun­lardan başka, varisinin bulunduğunu bilmiyoruz." diye ilave ederler. Kâfi'de de böyledir.

Eğer şahitlik yapanlar; O, "ölenin   amcasıdir." veya "Amcasının oğludur."  derlerse; bu varisi ölüye nisbet eylemedikce şehadetleri caiz"olmaz. Hatta, ölenin bir babası varsa, onu ölene apaçık nisbet ederler. Şöyleki: Gerçekten o, ölenin babadan kardeşidir." veya "anasından kardeşidir." gibi. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Şahit   şehadetinde:   "Gerçekten   bu,   ölenin   oğludur.'*   veya "kızıdır."  veya   "anasıdır."  veya  "babasıdır."   derse;   "varisidir." demeye ihtiyaç kalmaz. Kâfî'de de böyledir.

Fetva buna göredir. Hulasa'da da böyledir.

Ölen zatın ismini söylemek şart değildir. Hatta şahit: "Bunun dedesidir; babasının babasıdır varisidir." dese de, ölenin adını anmasa, şehadeti kabul edilir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

İki şahit şehadette bulunarak: "Gerçekten filanı, ölen şahıs azad eyledi ve bu adam, azad eylediğinin asabesidir." deseler; bu şahitlikleri —asabelik sebebini açıklamadıkça kabul edilmez.

Bu açıklama şöyle yapılır. "O, gerçekten, azad eylediğinin oğludur." veya "babasıdır." veya "kardeşidir." denir veya buna benzer bir söz söylenir. Muhıyt'te de böyledir.

Şahjtler, şehadette bulunurken,  ölenin varislerini ve sebebini söylerler; bunun üzerine ilave yapmazlarsa; şehadetleri kabul edilir. Ancak hakim, malı kendine şehadette bulunulan bu şahsa vermez; belki de, başka bir varis daha çıkar da hakim, ayıplanır ve o varisin hakkı zayi olmuş olur. Onun için bir müddet bekletilir. Zehıyre'de de böyledir.

Şahitler, şehadete bulunurlar ve sebebleri bildirirler sonra da: "Biz başka varis bilmiyoruz." derlerse; işte bu şehadet makbul olur.

Bu durumda hakim, malı varislere verir ve ayıplanmaz. Şahitlerin böyle söylemesi, hakimi kınanmaktan düşürür. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer şahitler: "Ondan başka varisi yoktur." derlerse; bilgilerine hamledilir. Buistihsandır. Havî'de de böyledir.

Şayet şahitler: "Onun, yer yüzünde, başka varisi yoktur." der­lerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şahitlikleri kabul edilir.

İmameyn, buna muhalefet etmiştir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Şahitler, bir şahsa göre veraset hakkı tamsalar ve sebebini de açıklasalar: "Bu şahıs, bütün mala müstehaktır. Bunu, verasetten oğlu veya oğlunun oğlu veya babası gibi kimse yoktur." dedikten sonra da: "Başka varisini bilmiyoruz."  deseler,  hakim hiç kınanmadan malı onlara teslim eder. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet şahitler: "Gerçekten bu adam, ölenin oğludur." derler; başka bir şey söylemezlerse; hakim bu durumda ölenin malını, —başka varisinin olmadığına kanaat getirene kadar— vermez.

Eğer bu müddet içinde, başka bir varis daha çıkarsa, o zaman her­kesin hakkını kendisine teslim eder. Zehıyre'de de böyledir.

Şahitler:  "Bu kadın,  ölenin karışıdır. Başka da varisini bil­miyoruz." derlerse; hakim bu kadına dörtte bir; ölen kadınsa, kocana yarı hissesini verir.

Fakat, şahitler, şehadetinde: "Bu karışıdır." veya "Kocasıdır. Başka varisinin olup olmadığını bilmiyoruz." derlerse; hakim, onların haklarının ekser (= lafza) olanını vermez; kal (= az) olanını verir.

Zamanımızın uzamasıyla hakim yerilecek olur; varis de çıkmazsa, İmâm Muhammed (R.A.): "Davanın aslına göre, hakim, karı veya kocanın hisselerinin ekserisini; yani kocaya nısıf ( = yarı); karıya, dörtte bir verir" buyurmuştur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: İkisinin de nasi-blerinin az olanını; yani koca'ya dörtte bir; karıya sekizde bir verir." buyurmuştur.

Tahâvî de: "îmam Ebû Yûsuf (R.A.)'un görüşü, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür." denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişi, bir adamın, "ölenin ana-baba bir kardeşi olduğuna" şahitlik yapsalar ve "Başka varisinin olduğunu bilmiyoruz." deseler; hakim de hükmettikten sonra, bir başkası için, "bu ölenin oğludur." diye şahitlik yapsalar; şehadetleri kabul edilmez. Kardeşinin aldığı malı, bu iki şahit, ölen adamın oğluna öderler.

Eğer bir başkası için, "bu, Ölenin ana-baba bir kardeşidir. Başkasını bilmiyoruz." derlerse; şehadetleri kabul edilir ve ikincisi de birinci ile birlikte mirasa varis olur. Bu şahitlere, evvelki için tazminat gerekmez. İkinciye bir şey borçlu olmazlar.

İki  şahit,   "gerçekten  filan  adam,  ölen  zatın  ana baba bir kardeşidir; ondan başka varisin bilmiyoruz." diyerek şehadette bulu­nurlar, hakim de hükmünü verir; sonra da başka iki şahit, "bu adam oğludur." diye başka birisi hakkında şahitlik yaparlarsa, önceki hüküm bozulur ve bu zaruridir.

Eğer mal duruyorsa, kardeşten alınarak oğula verilir; zayi olmuşsa, oğul muhayyerdir;. Dilerse amcasına ödettirir; dilerse şahitlere ödettirir.

Şayet, amcası yani ölenin kardeşi öderse, kimseye müracaat edemez,

Eğer şahitler öderlerse, ölenin kardeşine müracaat ederler.

Bir adam, şahitlik yaparak "Gerçekten o zat, ölenin dedesidir." dediğinde; hakim de böylece hükmeyledikten sonra, bir başkası gelerek;, "ölenin, babası olduğunu" iddia ve isbat ederse, o mirasa, hak sahibi olur. Hulasa'da da böyledir.

Dede olan, iddia edenin babası olduğunu isbat etse fakat baba olan da: "bu, benim babam değildir." diye söylese, dede de bir beyyine getirmek istese, hakim ona teklifte bulunmaz. Muhiyt'te de böyledir.

İki şahit, beldenin hakime şahitlik yaparlar; o da, o adamın, varisi olduğuna başka da bir varisinin bulunmadığına" hükmederse; bu durumda onun varisliğine hükmeder, nesebine değil:

Şayet, başka birisi de "nesebden oğlu" olduğunu isbat ederse, miras aralarında pay edilir.

Şayet ikinci zat, "o adam Ölenin babasıdır." diye hüccet getirirse, ikinci zat için südüs, (altıda bir) kalanı, birincisi olan oğlu içindir.

Eğer Önceki, "ölenin dedesi olduğunu" söyler; ikincisi de "babası olduğunu" isbat ederse, mirasın tamamı ikincinin olur.

Önceki, "ölenin babası olduğunu" söyler, ikincisi de "oğlu olduğunu" isbat ederse, oğluna mirasın altıda beşi verilir. Babasına da altıda birisi verilir.

Şayet ikinci zat, aynen, "ölenin babası olduğunu" belgelerse miras ikincinin olur.

Ancak önceki adam, hakime hüccet getirir de, "ölenin babası olduğunu" kanıtlarsa, o hak sahibi olur. ikincinin, nesebi geçersiz olur.

Şayet birinci adam, hakim hükmünü vermeden önce "babalığını" isbat ederse; verasette müşterek olurlar. Hatta onlardan birisi ölmüş olsa; diğerinin babalığı sabit kalır.

Eğer Önceki zat bunak veya çocuk olur ve ihakkmı aramaya gücü yetmezse, hakim, onu —erkek ise— oğul olarak kabul eder.

Şayet ikinci adam ölenin babası olduğunu kanıtlarsa, ikinciye malın altıda birisi vardır.

Eğer, bir adam, "Ölenin kardeşi olduğunu" kamtlasa önceki ile mirasdan düşer.

Eğer, önceki kimse kadınsa, hakim onu ölenin kızı kabul eder ve bütün mal (farz olarak ve red olarak) ona verilir.

Sonraki adam, "ölenin kardeşi olduğunu" isbat edince, mirasın yarısı ona verilir.

Eğer ikinci kişi, "ölenin oğlu olduğunu" isbat ederse, oğluna üçte ikisi verilir. Kâfi de de böyledir.

Bir adam beyyine getirerek, "ölenin, amcası olduğunu isbat eder, ondan başka varisinin olmadığı da bilinir sonra da,bir başkası gelerek: "Ölenin kardeşi  olduğunu"  isbat  edip,  "kendisinden başka varis olmadığını söyler; daha sonra da başka biri, beyyinesi ile "ölen zatın, oğlu olduğunu" isbat eder ve: "Benden başka varis olduğunu bil­miyorum." derse; hepsinin beyyinesi olsa bile, hakim mirası oğluna verir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse ölünce bir başkası beyyine ile "ölenin filan oğlu filan olduğunu, kendisinin de filan oğlu filan oğlu filan olduğunu" söyler ve kendisim ölene nisbet ederek: "Ben başka da-varis bilmiyorum." derse; mirasın tamamı ona verilir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, başka birisinin elinde bulunan evin, kendisine ait olduğunu,  onun kendisine babasından mrias  kaldığını, iddia edip şahitler getiri; onlar da öyle söylerler ve: "Bu ev, ölene kadar babasının idi." derlerse; hakim, şahitleri kabul eder. Ve evi, iddia sahibine hük­meder. Şahitler: "Miras olarak bıraktı." demeseler bile, bu böyledir.

Keza,   şahitler:   "Gerçekten   bu   ev,   ölene   kadar   bunun babasınındı." veya "...babasının elindeydi." diye şehadette bulunur­larsa, hakim, bunların şehadetini köıbul edip, evi o adama hükmeder. BUj zahirü'r-rivayedir. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet şahitler, şehadette bulunarak: "Gerçekten, bu adamın babası, bu evde durur  iken, mesken edinmişken, öldü." deseler şeha-detleri kabul edilir.

Şayet şahitlik yaparlar ve: "B.u adamın babası, bu evde öldü." veya "Biabası, ölene kadar bu evde Ciurdu." derlerse, şehadetleri kabul edilmez..

Keza, eğer şahitlik yaparlar ve: "Gerçekten babası, bu eve girdi ve burda öldü." derlerse şahitlikleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhâiı'da da böyledir.

Şahitler, şehadette bulunur: "Gerçekten, babası ilk gömleği burda giydi ve burda vefat eyledi." veya "Bu yüzüğü burda taktı." derlerse; şahitlikleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Ebû'l-Heysem üç hakimden hikayeten şöyle buyurdu:

"Onlar  şöyle  tafsil  eylediler:  Eğer  şahitler:  Gerçekten yüzük, öldüğü, zaman küçük parmağında veya onun yanındaki parmağında idi." derlerse şehadetleri kabul edilir.

Eğer: "Yüzük orta veya baş parmağın yanmdakinde idi." derlerse, şehadetleri kabul edilmez.

Fakat sahih olan ale'l-ıtlak şehadetlerinin kabuldür. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer şahitler: "Bu elbise sırtında iken, vefat eyledi." derlerse; şehadetleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer şahitler şehadet ederler ve: "Gerçekten babası bu deveye binerek vefat etti.'' derlerse; o deve varislerin olur.

Eğer şahitler şehadette bulunurlar ve: "Gerçekten onun babası öldü. O, bu döşeğin üzerinde otururdu." veya "Bu yaygının üzerinde uyurdu." deseler, şahitlikleri kabul edilmez. Ve bu varisler için hükme­dilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet, şahitlik yaparlar ve:  "Ölen adam, öldüğü gün, bunu başının   üzerine   koymuştu."   derlerse;    şehadetleri   kabul   edilir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bu cins mes'elelerde aslolan, hakkında şahitlik yapılan şey miras bırakılan bir ayn olur ve o da ölenin yanında bulunursa, bunun iki yönü vardır: Ya onun işine şahitlik yapılır (taşınır mallar gibi... elbise ve emsali gibi... Binek ve diğer hayvanlar gibi...) veya gayr-i menkûl (emlak, ev ve emsali gibi...) malllaıra şahitlik yapılır.

Bunların terekeliği isbat edi'ünce, iddia olunan mal, iddia edene hükmolunur.

Şahitler, şehadette bulundukları zaman: "Bu ev, bu adamın babasının malıdır." veya "Babası, bu evde sakin idi." veya "Ona (-eve) malik idi." derler; miras cereyan edince de: "Babaları öldü ve bu evi miras olarak terkeyledi." derlerse şehadetleri kabul edilir ve sözlerine göre hüküm verilir.

Bu,  İmam Ebû Hanîfe (R.A.) ve tmâm Muhammed  (R.A.)'e göredir.                 

İmâm 'Ebâ Yûsuf (R.A.)'un son kavline göre de müddeîniın iddiasına göre, evin ona teslimi emredilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet  şahitler şehadette  bulunurlar  ve:   "Gerçekten   bu  ev 'babasımndı." derler; iddia edene ise, miras gitmez ise, o zaman hakim şahitleri kabul etmez.  İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'un önceki kavlide budur. Muhiyt'te de böyledir.

"Babasımndı." diye şahitlik yapıp "içinde öldü." demeleri buna muhaliftir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.
"Gerçekten babasımndı." diye şehadette bulunurlar ve: "Babası öldü ve miras olarak bırakmadı." derlerse, alimlerin bir kısmı: "Bu, ihtilaf üzeredir." dediler; bazıları ,da: Bi'1-icma' şehadetleri kabul edilmez." buyurdular. Bu, Fadlî'nin ihtiyarıdır.

Esah olan da budur. Hulasa'mn Dava Kitabı'nın onuncu bölü­münde de böyledir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam öldüğü zaman, bir varisi, beyyinesiyle evini iddia eder ve: "Bu ev, babamındır; emanet bırakmıştır." veya "icara vermiştir." veya ödünç vermiştir. Şimdi, bu adamın yanındadır." derse; hemen ev alınıp, ona teslim edilir. Babasının öldüğüne şahit istenilmez. Miras bıraktığına da bakılmaz. Kâfî'de de böyledir.

İki şahit: "Filan öldü ve bu evi miras bıraktı." diye şahitlik yaparlar ve:  "Bu  ev,  filanın babasınındır."  derlerse;  ondan başka varisin olup olmadığı da bilinmiyorsa; o adamın öldüğünü başka bilen de  yoksa,   bu  şahitlerin  şehadetleri   kabul   edilmez  ve  geçersizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Bu, iddia eden zatın, ölene nisbeti belirli olduğu zamandır. Eğer nesebi maruf (= belirli) değilse, şahitler de şehadette bulunarak: "Bu, filan oğlu filan oğlu filandır. O adam da ölüp bu evi miras bırakmıştır. Bundan başka da mirasçını bilmiyoruz." derlerse bu hususta bir bahis yoktur.

Müntekâ'da: "Nesebe dair şehadetleri kabul edilir, mirasa dair olanı ise geçersizdir." denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adamın elinde bulunan, bir ev hakkında, şahitler: "Gerçekten bu ev, filanın dedesinindir. O da öldü. Bu evi bu davacının babasına miras olarak bıraktı. O da öldü; bu dava eden oğluna/miras olarak ter-ketti." derlerse; hakim bi'1-icma bu evi, o adama hükmeder.

Bu sözün doğruluğu bilinirse böyledir. Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mııhammed (R.A.)'e göredir.

İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, sözün doğruluğu bilinmese de böyledir.

Bazı alimlerimiz: "Bu mes'elede, —hilafsız— şehadet kabul edilmez." buyurmuşlardır.

Şayet şahitler evi elinde bulunduran şahsın ikrarına, şahitlik yaparlar ve: "Gerçekten bu ev, iddia sahibinin dedesinin evidir." demiş olursa; o, zaman mirsda cereyan etmemişse, artık hakim, —başka bir varis yoksa evi iddia sahibine hükmeder. Zehiyre'de de böyledir.

Şahitler, "evin İddia sahibinin dedesine ait olduğuna" şahitlik yaparlar; fakat, miras cereyan etti. "demezlerse" bu durumda, yine miras geçerli olur ve hakim evi iddia sahibine hükmeder.

Eğer miras cereyan etmemişse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmânı Muhammed (R.A.)'e göre kabul edilmez. Fakat, İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'un son kavline göre, alimler görüş ayrılığına düştüler.

Bazıları: "Şehadetler kabul edilir." derken; bazıları da: "Edilmez" demişlerdir. Bu durumda ev, iddia edene hükmedilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Akdiyye Sahibi şöyle buyurmuştur:

Bir adamın elinde bulunan eve, bir başkası belge getirerek İddiada bulunur ve "Babam, bu evi, bundan bin dirheme satın aldı. Kendisi de vefat eyledi." der; satıcı da, bunu inkar eder ve: "Ben beyyine istemem." derse; gerçekten, onun babası da ölmüş ve evi miras olarak bırakmış olur; fakat, o evin başka vasisinin olup-olmadığı bilinmez; bir kadın da meydana çıkarak senetleriyle, şahitleriyle, "bu evin, kocasına ait olduğunu" isbat ederse; ev o adama verilir. Zehiyre'de de böyledir.

Eğer bu ev, satıcıdan başka bir şahsın elinde ise, birlikte dava ederler. Serahsî'nİn Muhıytı'nde de böyledir.

el-Asl'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adamın elinde bulunan bir eve, evde olanın kardeşinin oğlu gelip* beyyinesini de getirerek, "o evin, dedesinden kalma olduğunu ve o ölerek evi babası ile amcasına miras bıraktığını; sonra da babasının öldüğünü, onun hissesinin kendisine kaldığını" söylese; hakim, evin yarsını amcasına, yansımda yiğenine verir.

Hakim, hüküm vermeden önce oğlanın amcası "kardeşinin daha önce öldüğünü" isbat ederse, yani: "Bunun babası, dedesinden önce vefat eyledi. Dedeye altıda bir hisse gider. Sonra da dede ölünce, miras tamamen bana kalır." derse; bu mes'elenin iki yönü vardır.

Birincisi: Kardeş oğlunun elinde babadan kalma bir şeyin olmadığı.

Bu takdirde, kardeş oğlunun beyyinesi evladır.

İkinci yönde: Kardeş oğlunun elinde babadan kalma bir şeyin olmasıdır.

Bu durumda, mes'ele ayni haldedir. Yani bedenin mirasının tamamı amcasınındır. Babasının mirası ise, kendisinindir. Yani, bu durumda, her ikisi de ayni anda ölmüş kabul edilir. Muhryt'te de böyledir.

Ev bir adamın elinde olsa, kardeşinin oğlu iddia ederek, "hepsinin, babasına ait olduğunu ve kendisinden başka varis olmadığını" söylese; hakim, aralarında eşit taksim yapar.

Eğer amcası: Babamla kardeşim arasında yarı yarıyaydı." der; kardeşinin oğluda bunu. kabul eder; ancak amca, "babasının, kardeşinden daha sonra.öldüğünü" söylerse; yarısı babaya, yarısı da dedeye verilir.

Sonra da: "Babam öldü." derse; ondan kalan altıda bire, amca sahip olur.

Eğer yiğeni: "Dedem önce öldü. Dedemin malına, yarı yarıya ortağız; Sonra da, babam öldü. Ben, ona varisim," der ve her ikisi de beyyine ibraz edemezlerse; birisi diğerine, yemin teklifinde bulunur. Netice yeminden sonra belli olur.

Yemini, her ikisi de yapamazsa, ev yan yarıya taksim edilir.

Eğer, biri yemin eder de, diğeri etmezse; hüklüm, yemin edene göre, yani, onun lehine verilir.

Eğer, onlardan birisi şahit dinletir beyyine getirirse, beyyinesine şahidine göre hükmedilir.

Her ikisi de, beyyine getirirse, ev aralarında ortaklaşa, yarı yarıya taksim edilir. Zehiyre'de de böyledir.

Elinde beyyineleri bulunan iki kişi, babalarının ölüp, o evi, kendi­lerine miras bıraktıklarını iddia ediyorlar, başka da varislerinin olduğu da bilinmiyor ve bunlar evi elinde bulunduranı dava ediyorlar; ev elinde olan da kardeş oğlu ve o da varis olur, iddia edenler de, iddia olunan ölene kadar beyyine getirememişler; bir kimseye de vasiyet yapılmamış; sonra da diğerleri, beyyinelerini yenilemişlerse; bu durumda hakim evi, yan yarıya taksim eder.

Eğer ev elinde bulunan, kardeşinin oğlu ise, bir yabancı da bir beyyine getirerek, "evin kendinin olduğunu ve babasından miras kaldığını, babanın öldüğünü duymadığını" söylerse; şayet hakim de amcanın ölümünden sonra bunların şahitlerini tezkiye etmelerini isterse; amca ve yeğen ikisi de, şahitlerini tezkiye edemezlerse; hakim, evin tamamını, sonrakine hükmeder.

Sonradan, amca ve yiğen şahitlerini tezkiye ederlerse; hakim, bu durumda, bir şeyle hükmetmez. Ancak önceki şahitlerin gelmesini ister. Onlar da gelip: "Gerçekten ev, onun veraset yoluyla evidir.*' derlerse evin tamamını ona hükmeder. Şayet yabancı, amca sağ iken yeğenininde ölümünden sonra beyyine ikame etmiş, onların ikisi de beyyinelerini (şahitlerini) tezkiye etmişlerse; hakim, evi yarı yarıya hükmeder.

Eğer yeğen, beyine getiremez ve hakim de, evi o yabancıya hük­meder sonra da yeğen yabancıya karşı, beyyine biraz ederse; bu defada hakim, hükmü yeğene göre verir.

Eğer yeğen, amcası hayatta iken, beyyine getirir; yabancı da onun ölümünden sonra getirirse; hakim evi yabancıya hükmeder.

Şayet, onlardan her birisi amcalarına karşı şahit dinletseler, amca da ölse, artık hakim onların şahitlerini dinler ve beyyirielerine göre, evi aralarında, yarı yarıya taksim eder.

Eğer onlardan birisi, aralarında hüküm verildikten sonra: "Ben, arkadaşıma karşı beyyine ikame edeceğim.  derse; ona iltifat olunmaz.

Şayet onlardan her birisi, amcalarına karşı İki şahit dinletseler; amcaları da ölse, başka yabancı iki şahit dinletse, hakim de onlara göre hükmettikten sonra, kardeşinin oğlu, ayrı iki şahit dinletse, onlara da iltifat edilmez.

Eğer yeğen, yabancıya karşı iki ayrı şahit dinletirse, o yiğenin lehine hükmedilir.

Bir adam ölür, iki kişi de, onun mirası hususunda iddia ederler; onlardan her birisi, "ölen zatın, kendi efendileri olduğunu, başka da hiç bir varsinin olmadığını" söylerler ve bunu da isbat ederler; fakat, azad vakitlerini  açıklamazlarsa  miras   aralarında  hükmedilir.   Şayet  ıtk zamanını bildirirlerse; önceki azad olunan köle, mirasa daha evla olur.

Zehıyre'de de böyledir.

Bişr'in   Nevadiri'nde,   İmâm   Ebû   Yûsuf   (R.A.)'un   şöylt buyurduğu rivayet olunmuştur:
Baba bir iki kardeşin, elinde bir ev bulunur; onlardan birisi: "C evin, kendisine, ölen cariyesinden miras kaldığını" kanıtlayıp "Cariyem öldü. Mirasının dörtte biri babama, geri kalanı da bana isabet etti. Sonra da babam öldü. O dörtte bir hisseyi ikimize terk eyledi." der; diğer kardeşi ise: "Bu ev, babamındı. O öldü. İkimize kaldı." diye belgelerse; öncekinin beyyinesi kabul edilip alınır; diğerinin belgesi kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir. [21]