3- Müfâveda Ortaklarından Her Birinin Diğerine Kefalet Etmesi

Müfâveda ortaklarından birisi, şehâdeti makbul bir kimse için, mal ikrarında bulunup, (onun, kendinden bu malı alacaklı olduğunu) kabullense; bu durumda, bundan, diğer ortağı da sorumlu tutulur. Hak sahibi, bu ortaklardan her hangi birinden bu malını istemekte veya iki­sinden bir almakta muhayyerdir. Müzmerât'ta da böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi, şehâdeti makbul olmayan bir kimseye borçlu olduğunu ikrar eder; veya kendi babasına, oğluna, ana­sına veya bunlara benzer birine borçlu olduğunu kabul ederse; ortağı bakımından, bu İkrarı sahih olmaz. Ve, ortağı, bu yüzden soruMhı tutulmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. Açık olan görüş de budur. Muhsyt'te de böyledir.

Keza, bu ortaklardan birisi, bâin talâkla bogamış olduğu, iddet bekleyen karısına borçlu olduğunu ikrar edem; jine, (fiğer ortağı bunu kabul etmez. Mebsût'ta da böyledir.

Bu ortaklardan birisi, fâsid bir nikâhla evlense ve bu kadma|cima etse ve ona mehir borcu olduğunu ikrar eylese; bundan, diğer ortağı isorumlu olmaz. Ancak, diğer borçları, müştereken Öderier. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Müfâveda ortaklarından birinin, karısının anasına ait olduğunu ikrar ettiği ve karısının diğer kocasından olan çocuğuna ait olduğunu kabul ettiği borcunu, müştereken öderler.

Çünkü, bu ikrarda, o şahısların şehâdetleri mu'teberdir.

Müfâveda ortağı bulunan bir kadının, kocasına borçlu olduğunu ikrar etmesi, ortağına karşı, caiz değildir. Çünkü, bu durumda, şehâdeti de caiz değildir.

O kadının, kocasının baba ve anasına ve diğer kadınlardan olan çocuklarına, borçlu olduğunu ikrar etmesi, hem kendisine hem de ortağına karşı caizdir. Çünkü, bu durumda, kendisinin şehâdeti caiz olmaktadır. Mebsût'ta da böyledir.

Bu ortaklardan birisi, ümm-ü veledini azâd etse ve sonra da, ona borçlu olduğunu ikrar etse; bu borcu, müştereken öderler. Ancak, bu jikrarın,   ümm-ü  veledin,   iddeti   içinde  olması  gerekir.   Serahsî'nin i Muhıytı'nde de böyledir.

Ticâretten dolayı, bu ortaklardan birinin ödemesi lâzım gelen borç,  diğerinin de borcudur.  Ahş,  satış,  icâre, gasb, helak olma, diğerinin emri (= izni) ile bir mala kefil olma, bir rehini geri verme ve benzerlerinden doğan borçlar gibi...
Ancak, bu ortaklardan biri, diğerinin emri (= izni) olmadan, bir {mala kefil olmuşsa; bi'1-ittifak, diğer ortağı sorumlu olmaz, kâfi'de de i böyledir.

Fâsid satışla ilgili hüküm de böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Yukarıdaki durumlarda, hak sahibi serbesttir. İsterse, alacağını, o ortakların birinden alır; isterse, ikisinden bir   alır. Müzmerât'ta da böyledir.

Ancak, tazminatın husulü, hassaten failin üzerinedir.

Meselâ, bu gibi şeyleri, diğer orak, ortaklık maldan ödemiş olsa; onu, arkadaşından, nısıf olarak geri alır. Mebsût'ta da böyledir.

Fâsid satın alış, bunun hilaf madır. Bunda, ödemeyi ikrar, sadece satın alan şahsın özerine değildir. İki ortağın birlikte ikrar etmeleri gerekir.

Müfâveda ortaklarından birisi, bir şahsı, mehir veya yaralama diyeti için kefil tayin ederse; bu kefalet borç kefaleti gibidir. Muhıyt'te de böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi, bir şahsı, mehir veya yaralama diyeti için kefil tâyin ederse; bu da, borç kefaleti gibidir.

Bu ortaklardan birisi tarafından satın alınmış bir cariyeye, yine bu ortaklardan birisi cima' ettikten sonra, o cariyeye hak sahibi olan bir kimse çıkarsa; bu şahıs, o cariyenin mehrini, bu ortaklardan hangisinden isterse ondan alır.

Müfâveda ortaklarından biri, ticarî tazminatın dışında, bir taz­minata mahkûm olursa; bu tazminat, ortağından alınmaz.

Yaralam cinayeti, mehir, nafaka, kısastan sulh bedeli ve benzerleri gibi şeyleri, cinayetin (= suçun) sahibi olan ortak inkâr ederse; diğer ortağa, —durumu biliyor olsa bile— yemin ettirilmez.

Alım-satım hizmetini gören bir şahıs, bir hak iddiasında bulunur, ortağı ise bunu inkâr ederse; hakkında iddiada bulunulan kimsenin yemin etmesi gerektiği gibi, ortağının da yemin etmesi gerekir.

Çünkü, bunlardan her biri, iddia sahibinin iddiasını ikrar edince; ikisine de, onu ödemek lâzım gelecektir.

Cinayet ise, bunun hilâfınadır. Bu ortaklardan biri, cinayeti ikrar edip kabullenirse; diğerine, bir şey lâzım gelmez. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Keza, ticaret işlerinin hepsinde hasıl olan şeylerde, ortaklardan biri hakkında, bir kimse bir iddiada bulunur, hâkim de; aleyhinde iddia bulunan bu ortağa yemin verirse; buna karşı, diğer ortağın da yemin etmesi i gerekir Muhıyt'te de böyledir.

Bir  kimse,  bir  şey  hakkında,  bu  ortakların  ikisi  ile  ilgili, müştereken bir iddiada bulunursa; bu durumda, ikisinin de, yemin etmesi gerekir.

Bunlardan biri bile, yeminden kaçınırsa; hüküm, her ikisine karşı verilir.

Şayet, müddeî (= iddia sahibi), bu ortaklardan, hazırda bulun­mayan hakkında bir iddiada bulunursa; hazırda bulunan ortağın yemin etmesi gerekir.

Şayet, bu ortak yemin ettikten sonra, gaip ortak da gelirse; onun da yemin etmesi gerekir. Nitekim ikisi de, hazır olsalardı, böyle yapacaklardı. Mebsût'ta da böyledir.

Müfâveda ortaklardan birisi, ticarî bir işten dolayı, başka bir şahıs hakkında, bir iddiada bulunur; o şahıs, bunu inkâr eder ve hâkim buna yemin verirse; sonradan, bu şahsa, ikinci ortağın da, yemin teklif etme hakkı olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kefil,  müfâveda ortaklardan biri hakkında,  bir iddiada bulunur; buna karşı, o ortak yemin ederse; bu durumda, diğer ortağın da, yemin etmesi gerekir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. Mebsût'ta da böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi, bir şey satar veya bir şahıs hakkında, bir iddada bulunur; bir şahsı, borç için, kefil yaparsa; yahut bu ortaktan bir şey gasbedilirse; diğer ortak, bunları talep edebilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi, bir köleyi, icara verirse; bunun ücretini, diğer ortak alır.

Şayet, kiraya verdiği köle, bu ortağın şahsına ait bir köle ise, onun ücretini, diğer ortak alamaz. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Keza, bu ortaklardan birisi şahsına ait bir şeyi satarsa; diğer ortağı, onun bedelini isteyemez.

Satın alan şahıs da, aldığı bu  i şeyi, diğer ortaktan talep edemez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müfâveda ortakları, bu ortaklıktan ayrıldıktan sonra, bunlardan birisi: "Ben, ortakken, şu köleyi mükâtebe yapmıştım." derse; bu sözü, ortağı hakkında kabul edilmez; kendisi hakkında ise, kabul edilir.

Ortağının durumu, sanki, bu köle, o anda mükâtebe ediliyor da, o da kabul etmiyor gibi olur. Muhıyt'te de böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi, elbise dikmek veya bir iş yapmak yahut ücretle bir şey beklemek gibi bir yolla, bir kazanç elde etse; bu kazanca, diğeri de ortaktır.

Keza, bu şahıslardan her hangi birinin kazancına, diğeri de ortaktır. Fakat, bu ortaklardan birisi, şahsen hizmet yaparak bir ücret alırsa; bu ücret şahsına ait olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi, bir amele icarlasa veya bir hayvan kiralasa; kira sahibi, bu ücretini, bu ortaklardan, hangisinden isterse, ondan alır.
Ancak, bu ortaklardan biri, şahsî ihtiyacı için veya hac için, kira­lama yaparsa; diğer ortak, hem o kirayı öder hem de, ortağına müracaat ederek, o icarı alır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. [21]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..