Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Meseleler

Bir hayvanın artığının hükmü ne ise, terinin hükmü- de odur. Hulâsa'da da böyledir.

Eşeğin ve katırın teri ve salyaları, az miktardaki suya düş­tükleri zaman onu ifsad ederler. (Kullanılmaz hale getirirler.) Bun­ların ter ve salyalarının miktarı, az olsa da hüküm yine değişmez. Muhıyt'te de böyledir.

Fakat bunlar, elbiseye değmiş olsalar, miktarları ne kadar çok olursa olsun, namazın cevazına mani olamazlar. Zahirü'r - Rivâ-ye'de de böyledir. Hazânetü'l-Müftîn'de de böyledir.İnsanın artığı temizdir.

Bu hükme, cünüp, hayızlı, nifaslı olanlarla kâfirler de dahildir.

Ancak, içki içenin artığı ile ağzı kanıyan kimsenin artığı, fev-rî olarak (hemen içki içerlerken veya henüz ağızları kanamakta iken) gerçekten pistir.

Fakat, bu kimseler tekrartekrar tükürürlerse, sahih olan, ağız­larının temizlenmesi olduğudur. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Yabancı erkeğin artığım, bir kadının içmesinin mekruh o-ldu-ğu gibi yabancı kadının artığını içmek de, mekruhtur. Bu mekruh oluş, artığm temiz olmayışından değil, bilakis istilzaz (nefse lezzetli, tatlı gelmesi) korkusundandır. Nekrü'l - Faik'ta da böyledir.

At'm artığı  bü'icmâ  temizdir, Esahh olan da budur. Zâ-hidî'de de böyledir.

Eti yenen hayvanların ve kuşların artığı temizdir. Ancak, ba­şıboş tavukların, pislik yiyen sığır ve develerin artığı mekruhtur.

Tavuk, gagası ayaklarının altına erişemiyecek şekilde hapsedil­miş olarsa, onun artığı mekruh olmaz. Ancak, gagası ayaklarının al­tına erişen tavuk, muhallat (gezici, başıboş tavuk) durumundadır. Serahsî'nin Muhıyfinde de böyledir.

İster suda, ister karada yaşasın, akıcı kanı olmayan hayvan­ların artıkları temizdir. Tebyîn'de de böyledir.

Yılan, fare ve kedi gibi evlerde bulunabilen hayvanların ar­tıkları, kerâhat-i tenzîhiyye ile mekruhtur. Hulâsa'da da böy-edir.

Kedi, bir insanın avucunu yaladığı zaman, o kimsenin, ehni yıkamadan namaz kılması veya kedinin artığını yemesi mekruhtur-Tebyîn'de de böyledir.

Kedinin artığını yemek, ancak zenginler için mekruhtur. Çünkü onların, kedinin artığı olan şeyin aynısını almaya güçleri ye­ter.

Kedinin artığını yemek, zaruretinden dolayı, fakirler için mek­ruh değildir. Sîrâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kedi, eğer fareyi yer yemez bir kabdaki suidan içerse, o su pis olur. Fakat, eğer bir veya iki saat durur da sonra içerse, sahih olan kavle göre, o su pis olmaz. Zâhirriyye'de de böyledir.Vahşi kuşların artıkları mekruhtur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle demiştir : «Bir kuş hapsedildiği zaman, sahibi, onun gagasında pislik olmadığını biliyorsa, o kuşun artığı mekruh olmaz.» Bu rivayet, âlimlerce müstahsen görülmüş­tür. Hidâye'de de böyledir.

Bu durumda, eti yenmiyen kuşların da artıkları temizdir. Fa­kat, güzel olan, onların artıklarının mekruh olduğu kavlidir. Mebsût Şerhi'nde de böyledir.

Temiz suyun bulunduğu bir yerde, mekruh olan suyu kulla­narak abdest almak mekruh olur. Temiz su olmadığı zaman ise, mek­ruh olmaz. İhtiyar'da da böyledir.

Köpeğin, domuzun ve yırtıcı   hayvanların   artıkları   pistir. Kenz'de de böyledir.

Dışına su sızdıran bir kabın dışını, bir köpek yalamış olsa, bu kabın içinde bulunan su temizdir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kabı, köpek yaTamış olursa, o kap, üç defa yıkanarak te­mizlenir. Hidâye'de böyledir.

Katırın ve eşeğin artığı meşhuktur. (şüphelidir.) Sahih olan, bunların temiz olduğudur. Şüphe ise, temizleyici olup olmadıkları husûsundadır. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir. Cumhur da, bu görüş üzeredir. Kâfî'de de böyledir.

Katır ve eşek artıklarından başka su bulunmasa, o su ile ab-dest alınır; ayrıca, bu abdestle birlikte, teyemmüm de yapı!ir. Abdest ve teyemmüm arasında bir sıra gözetmek gerekmez, hangisi evvel ol­sa caizdir. Sirâcül - Vehhâc'da da böyledir. Bu durumda, sadece ab­destle veya sadece teyemmümle yetinmek kâfî değildir. Hazânetül -Müftîn'de de böyledir.

Bize göre, abdesti ve guslü önce yapmak efdâldir- Bahrü'r-Râik'-ta da böyledir.

Eşek artığı ile alınan abdestle, niyyet hususunda görüş ay-rıhği vardır. İhtiyata uygun olan niyyet etmektir. Fethül - Kadîr'de de böyledir.

Eşek artığı, temiz bir suya karışmış olsa; artık, bu temiz su­dan fazla olmadıkça, onunla abdest almak caiz olur. Nitekim, mâ-i müsta'melde de, durum böyledir ve mâ-i müsta'mel, temiz suya ga­lebe çalmadıkça, o su ile abdest almak caiz olur. Serahsî'nin Muiuyt'-inde de böyledir.

Yarasanın bevli ve tersi, suyu ve elbiseyi pislendirmez. Fetâ-vâyi Kâdîhân'dâ da böyledir.

Sivrisinek, sinek, arı, akrep ve benzerleri gibi akıcı kanı ol­mayan şeylerin suda ölmeleri, o suyu pislendirmez.

Balık, kurbağa ve yengeç gibi suda yaşayan hayvanların, su içinde Ölmeleri, o suyu pislendirmez.

Balıktan başka, suyun dışında yaşıyanlar, suda ölseler, suyu if-sâd ederler denilmiştiı. Fakat, sahih olan, bu durumda, suyun ifsâd edilmemiş olduğudur.

Kara ve su kurbağası hüküm bakımından eşittirler. Hidâye'-de de böyledir. Ebûl - Kasım es - Saf fer : «Biz bu kavli alırız» de­miştir. Muzmarat'ta da böyledir.

Sahih rivayete göre, bunların, suyun içinde ölmeleri ile dışında ölüp sonradan suyun içine atılmaları arasında bîr fark yoktur. Teb-yîn'de de böyledir Bunların, su içinde şişip dağılmaları halinde de hüküm aynıdır. Fakat, bu durumda, o suyu içmek mekruhtur. Çünkü su, o şişip parçalanan şeyin eczasından (cüzlerinden — parçalarından) hali değildir. Ve bu cüzler de, yenilmesi caiz olan şeylerden değildir. Se­rahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Suda yaşayan ve fakat doğumu ve yatma yeri su olmayan hayvanlar, içinde Öldükleri suyu ifsâd ederler. HÜdâye'de de boyle-dir.

Kendisine pislik bulaşmış bir ağaç veya kurumuş koyun güb­resi yansa ve kül olsa, bu kül de az miktardaki bir suya düşse, İmâm Muhammed (R.A.) 'a göre, suyu ifsâd etmez. Fetva da bunun üzerine­dir. Muzmarat'ta da böyâledir.

Ölmüş hayvanın kılı ve kemiği temizdir.

Yine ölmüş hayvanın siniri ve tırnağı, devenin tabanı, koyun ve keçinin çatal tırnağı, sığır ve geyiğin boynuzu ve yünü, devenin tü­yü ve kuşun kanadı, dişi, gagası ve pençesi temizdir.

Ölmüş olan insanın kılı ve kemiği de temizidir. Sahih olan da budur. İhtiyarda da böyledir.

Bu hükme göre, kılların temiz olabilmesi için, tras edilmiş veya kesilmiş olması lazımdır. Fakat, yolunmak sureti ile koparılmış bu­lunan kıllar, pistir-

Yani, ölü bir- hayvanın yünü, kılı ve tüyü yolunarak alınırsa pis; kesilir veya tıraş edilirse temizdir. Sîrâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Ölmüş hayvanın memesinde olan ağız (doğum yapan hayva­nın ilk sütü) ve süt, çıkmış yumurtanın kabuğu, annesinden düşen kuzu veya oğlak —eğer ıslak olursa— Ebû Hanîfe (RJU 'ye göre te­mizdir. Serâhsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Su dokunduğu halde bozulmayan misk göbeği, sahih kavle göre temizdir. Esahh olan ise, her halinde temiz oluşudur. Tebyîn'de de böyledir.

Domuza gelince, onun bütün eczası (parçalan, cüzleri), ne? cistir. İhtiyâr'da da böyledir.

Kuyuya, üzerinde et ve yağ bulunan bir kemik düşmüş olsa, o kuyu pislenmiş olur.

Fakat, üzerinde et ve yağ bulunmazsa, kuyu pislenmiş olmaz. Mfrâcü'd - Dirâye'de de böyledir.

İnsaiı'derisi veya derinin kabuğu bir kuyuya düşse; eğer ayak yarıklarından dağılan şey gibi az olursa, suyu ifsad etmez. Ve eğer, tırnak miktarı veya daha fazla olursa suyu  ifsad eder, Tırn k ise suyu ifsad etmez. Huîâsa'da da böyledir. asan derisi dibağlanmaz-suretiyle dibağla-nır. Dibağlanan deri, gerçekten temiz olur. Dibağlanmış deride, na­maz kılmak veya ondan yapılmış bir kabla abdest almak caiz olur. Zâhîdî'de de böyledir.

Hakîkî dibağdan sonra, deriye su dokunmuş olursa, deri tek­rar pis olmuş olmaz.

Fakat, hükmî olan dibağdan sonra su dokunursa, zahir olan, de­rinin tekrar pis olmasıdır. Muzmarât'ta da böyledir.

Dibağla temiz olan deri deri, hayvanın kesilmesi ile de temiz olur.

Sahih kavle göre, kesilen bir hayvanın kanı hariç, bütün eczası (parçalan) temiz olur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

İçinden, küçük bir kapla su almak maksadı ile, evin bir köşe­sine konmuş bulunan küpten; onda, pislik olduğu bilinmedikçe, ab­dest almak ve su içmek caizdir.

Kediden kaçmakta olan bir fare, su kabına dokunsa, Şem-sü'I Eimme Halvânî: «Kedi, eğer o fareyi yaraîamışsa, topraktan ve­ya tahtadan olan kap pislenmiştir; yaralamamışsa, pislenmemiştir.» demiştir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Fakat bu durumda kap, her hâl ü kârda pislenir. Çünkü fare, ge­nellikle kediyi görünce bevleder. Muhıyt'te de böyledir. Muhtar olan kavil de budur. Hulâsa'da da böyledir-

Bir kimsenin, içinde p;slik bulunma korkusu olan bir havuz­dan pislik bulunduğuna kalbi tam kanâat getirmedikçe   abdest alması caiz olur. Onun, temiz olup olmadığım başkasından sorması gerekmez.

Bir kimse, pis zannettiği bir havuzdan abdest almış olsa da, sonradan, o havuzun temiz olduğu ortaya çıksa, o kimsenin abdesti caiz olur. Hulâsa'da da böyledir
0 Bir kimse, vahşî hayvanların, uğradıklarını gördüğü bir ku­yudan su içtiklerini zanneder ve bu zannı, zann-ı galip olursa, o ku­yunun suyu pislenmiş sayılır. Fakat, bu vahşi hayvanların, o kuka­dan su içtiklerine dair, galip zannı bulunmazsa, o kuyu temizdir. Mübteğî'den naklen Bahrü'r - Râık ta da böyledir.

Fetâvfl-Hâbe'de: «Sahrada az bir su bulunsa, ondan abdest caiz olur.» denilmiştir.

Sahrada az miktarda su bulan kimsenin, şayet eli pis ise ve ya- I nmda da o suyu alacak bir kap yoksa, o kimse mendilini o suya ba- | tınr, elinin üzerine sıkar, eline su akarsa eli temizlenmiş olur

Suyu bulan kimse, o suyun kenarında, suya bir köpeğin girmiş ' olduğuna dair bir alamet bulur ve bu alamet de, suya yakın olursa ve köpeğin sudan içmeye gücünün yettiği anlaşılırsa, o sudan abdest almaz. Eğer böyle değilse, abdest alması caiz olur, Tatarhâniyye'de de böyledir.                                                                                   

Çocuklar veya köylüler, ellerini, kovanın veya kovanm urga­nının üzerine koymuş olsalar; kova, urgan ve kuyu temizdir. Zâhİriy-ye'de de böyledir. Bu hüküm, onların ellerinde necaset bulunmadığı­na, tam kanaat getirilmesi halindedir. Fethül Kâdîr'de de böyledir.

Çocuk, elini veya ayağını bir çömleğe (kaba) girdirdiği za­man, eğer, onun elinin temiz olduğu yakinen biliniyorsa, o kapta bu­lunan su ile, abdest almak caizdir.

Fakat, elinin temiz olup olmadığı kesin olarak bilinmiyorsa, müs tehab olan, — varsa — başka su ile abdest almaktır- O su ile de ab­dest almış olsa, caizdir. Muhıyt te de böyledir.

Bir adam, ayaklarını yıkadıktan sonra, hamamın içinde dÖ-külü bulunan suya dalmış olsa, eğer hamamda cünüp kimselerin olduğunu bilmiyorsa, her ne kadar ayaklarını tekrar yıkamasa da, ab-desti veya gusîü caizdir.

Fakat, eğer hamamda cünüp kimselerin olduğunu biliyorsa, ayaklarını muhakkak yıkar.

İmâm Muhammed (R.AJ se göre ise, ayaklarım yıkamaya lü­zum yoktur. Zahir olan da budur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, azalarım bir havlu ile silse ve bu havlu ıslansa; yaşlığın fazlalığından, azalarından elbiseliğine çokça su damlaları dökülse, o kimsenin, o elbise ile kıldığı namaz caizdir. Çünkü, İmâm Muhammed (R.A.) ,e göre, mâ-i müsta'mel temizdir. Muhtar olan da budur.

Diğer iki imamımıza göre, o adam, temiz değilse bile, burada ne-câsetin, mekan zaruretinden dolayı düşmüş olduğuna i'tibâr olunur, Bedâfde de böyledir.

Mâ-i müstatmeli içmek mekruhtur. Hulüsa'da da böyledir.

Câmiu'l - Cevâmi'de : «îçine necaset düştüğü için pislenmiş miş olan az bir suyun, vasıflan da bozulmuşsa, o sudan, hiç bir ci­hetle fajrdalamîmaz, idrar gibi... O suyun, hayvanlara içirilmesine ise, cevaz vardır- O su ile çamur da karılır, fakat o çamur, mescitte kullanılmaz.» denilmiştir. Tatarhânİyye'de de böyledir.

Akar suya, idrar yapmak (akıtmak, işemek) mekruhtur. Hu-lâsa'da da böyledir.

Aynı şekilde, durgun suya idrar yapmak da mekruhtur. Muhtar olan kavil de budur.  Tatarhâniyye'de de böyledir.
İçinde, sıkılmış üzüm şırası gibi bir şey bulunan havuza, id­rar düşmüş olsa, eğer o havuz 10 x 10 = 100 arşın kare genişliğinde ise, idrar o havuzu ifsad etmez.
Fakat, eğer yüz Ölçümü bu miktardan az olursa, idrar  suda olduğu gibi o havuzu ifsâd eder. Hulasa'da da böyledir. [85]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..