Talâkı Sarih Şarta Bağlamak:

Talâkı, sarih şarta bağlamak, şart harfini zikretmektir. Bu, belli olsun veya olmasın, kadında müessir otur.

Ta'hk, şart manasınadır ki, hu belli olmayanda amel eder.

Bir kimsenin: Nikahlayacağım kadın, işte o, boştur, demesi gibi..:

Bu, belli olanada amel öder.

B;r kimsenin: Nikahlayacağın? şu kadm; işte o, boştur, deme­ci gibi... ki, bu adam, bu kadını nikahlasa, talâk vâki olmaz. Mira-;ü'd- Diraye'de de böyledir.

Şart, eğer cezadan sonra; olursa fe harfi söylenmezse bile ceza İle şartın arası, susmaka ayrılmazsa; ta'lik sahih olur.

Görüldüğü gibi, bir kimse karışma; sen boşsun; eğer, eve gi-rerser, deyince, talâk, eve girmeye ta'lik, ediliyor. (bağlanıyor.) Halbuki, burada, fe herfi    söylenmemiştir.    Ve bu, ceza ile şartm

.arasının, susrrakla açılmaması halindedir.

Eğer, şan, cezaya takdim ediür (şart, cezadan Önce söylenir­se) ;ceza da isim olur ve fe harbi ile söylenirse; şart ile tealltk eder.

Bir kimsenin, karısına : Eğer eve girersen; işte sen boşsun. demesi gibi... Burada, talâk, eve girme şartına bağlanmış oluyor.

Eğer bir kimse, karısına; Eğer, sen, eve girersen; boşsun, de­se; talâk o anda vâki olur.

Bu şahıs: Ben bu sözümle, taVk kastedtim. dese bile, hüküm bakımından, bu sözüne itibar edilmez. Diyanetçe ise, durum, kendisi ile Ailahu Teâlâ arasındadır.

Ceza, fiil cinsinden olunca; bu ya gelecekte yapılacak bir fiil (—iş)  veya geçmişte yapılmış olan bir fiil olur. Bu durumda, ce­za, fe harfi olmaksızın,   şarta taailuk   eder, ve bu asıl  üzere bina edilir.
Bir   kimse,   karısına : Eğer eve  girersen; sen   boşsun,   dese; kadın, o anda boş o1ur.

Kocanın: Ben ta'lik kasdettim. demesine, asla itibar edilmez. Cami, isimli kitapta da böyle zikredilmiştir.

Alimlerimizden bazıları, bu durumda : Kocaya : Nasıl niyyet ettin? diye, sorulur. Eğer o ; fe harfini gizleyerek... derse; bu niy-yetine, asla itibar olunmaz. Ve eğer; Takdim - te'hir ile... derse niyyeti sahih olur. Hüküm, kendisi ile Ailahu Tealâ arasındadır, demişlerdir.

Keza, bir şahıs, karısına: Artık, sen eve girersen, boşsun, demiş olsa; kadın, o anda, boş olur.

Bu durumda, kocanın, ta'lik kasdetmesi ise, kendisi ile Ailahu Teâlâ arasındadır.

Koca, karısına, eğer: Sen boşsun; eğer eve girersen, derse; yine o anda, talâk vâki olur.

Bu durumda da, kocanın, ta'lik kasdetnıiş olmasına, asla iti­bâr edilmez.

İmâm Mulıammed (R.A.), bu hususta, bir şey söylememiştir-

K'oca, sözü ile, hâli açıklamayı n'yyet etmişse; onun mânâsı: Sen, eve girdiğin halde, boşsun, demek olur.

Ebû Hasan el - Kerhî'nin şöyle dediği .naklonulmuştur :

Bu kimsenin, niyyetinin sahih olması gerekir. Çünkü vav harfi böyle yerlerde, hâl için kullanılır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer...» dese de, fazla bir şey söylemese; kadın, o anda, boş olur. Bu İmam Muhammed (R. AJ'ne göre böyledir. İmâm Ebu Yûsuf tR.A.)'a göre, bu kadm, boş olmaz. Muhammed bin Seleme de, bu görüşü almıştır. Fetâvâyı Kâ-dîhan'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; sen girdin» demiş olsa, ta'lik olmadığı için, kadın, o anda boş olur. Eğer koca, karışma : «Sen boşsun en dahalti.» dese ve hemzenin fethiyle söylese; ta'âk, o anda, vâki olur. Bu, cumhurun kavlidir.

Koca, karışma : «Eve gir; sen boşsun.') dese; bu durumda, t?-lâk, kadının girmesine, talik edilmiş olur. Çünkü, hâl, şarttır.

Mesela, koca : «Bana, biti dirhem ver ve ben boşsun» demiş ol­sa; kadın bin dirhemi verince, talâk vâki olmaz. Fethu'I Kadîr'de de böyledir.

Eğer, koca : «Sen boşsun» der; sonrada : «Eğer, eve girer­sen..." derse; gerçekten kadın, boş olur. Koca talik niyyet etmiş clsa bile, bu niyyeti, asla sahih olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, sema üzerimizde oldu ise,» veya «Sen boşsun; bu, gündüz oldu ise.» veya ikisine ge­cede ikiniz : «Bu gece, oldu ise» dese; karısı, o anda boş o]ur. Çün­kü, bu şarta ta'lık değil, tahkıkdır. Çünkü, şart, o anda olmayan şeydir. Bu "söylenenler ise, o anda mevcut   (— var olan)  şeylerdir.

Bir k'mse, karısına : «Eğer, deve, iğnenin deliğine girerse; ar­tık, sen boşsun.» dese, talâk vaki olmaz. Çünkü o adamın garazı onu muhal (= olması mümkün olmayan) işe talik etmektir. Bedftl'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, kesemden aldığın dinarı, bana geri vermezsen; artık, sen boşsun.» dese; şayet, dinar kesede duruyorsa; karısı, boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Sarhoş bir kimse, evinin kapısını, çalsa; kapı, ona açılmasa; bu şahıs, karısına : «Eğer, bu gece, kapıyı açmazsan; artık, sen boş­sun.» dese ve evde de, hiç kimse bulunmasa; böylece, sabah olana kadar, kapı açılmasa, talâk vâki olmaz. Nehnı'l - Fâik'ta da böyle­dir.

Bir kimse, hayız olan karısına : «Eğer hayız olursan...» ve­ya hasta olan karısına : «Eğer hasta olursan...», «artık, sen boş­sun.» dese; kadın, gelecekte, hayız ve hasta olunca; boş olur.

Koca, hâli hazırdaki, hayzı ve hastalığı niyyet ederse; ratık, niyyeti ne ise, o vâki olur.

Bir kimse, hayizlı olduğunu bildiği karısına : e Eğer, yarın ha­yız olursan; artık, sen boşsun.» dese; talâk, kadının bu hayzmda vâki olur.

Koca, karısının, hayızlı olduğunu bilmiyorsa ve kadının hayız hâli, şafak yeri ağarana kadar devam ederse; bu durumda da kadın, boş olur.

Keza, bir koca, sıtma tutan veya başı ağrıyan karısına; bu hal­lerde iken : «Eğer, sıtman tutarsa...» veya «Başın ağrırsa...», «ar­tık, sen, boşsun.» derse; bu da, yukarıda hayızlı kadın hakkında söylediğimiz gibidir.

Şayet, bir koca, sıhhatli karısına : «Sıhhatli olursan; artık, sen boşsun.» derse; koca, susar susmaz —yani, o anda— talâk vâki olur.

Keza, bir koca, gören ve işiten karısına : «Eğer, görürsen...» veya «Eğer, işitirsen...», «... artık, sen boşsun.» derse; talâk, o an­da, vâki olur.

Fakat, «ayakta durmak», «oturmak», «binmek» ve «sakin olmak» gibi haller, yeminden sonra, bir müddet beklemek üzere, talâkın vukuuna sebep olabilir.

«Girmek» sö?ü ise, bu fiil meydana gelince, —talâk konusun­da — geçerlidir.

«Çıkmak» da, böyledir. —talâk— ancak, ilerideki «çıkma» da söz konusu olabilir.

«Gebelik» de, böyledir.

Bir kimse, hâmile olan karısına : «Eğer sen, hâmile olursan...» derse; bu, ileride olacağı, hamilelik için geçerlidir.

«Dövmek», «yemek» ve benzeri de, yeminden sonra olacaklar için geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen boşsun; hayız olmadıkça» dese vcva «...Hâmile olmadıkça.» der; kadın da, o sırada, hayızlı veya hâmile bulunursa; kadın, kocası; susar - susmaz, boş olur. Sİrâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun; oruç tuttuğun gün» der­se; kadın, oruç tuttuğu gün, güneş batınca, boş olur. Kâfî'de de böy­ledir.

Bir koca, karısına : «Oruç tuttuğun zaman, boşsun.» derse; kadın, niyyet edip, bir saat oruçlu durursa, boş olur. Nihayette de böyledir.

Bir koca, karısına : «Hayız olduğun zaman; artık, sen, boş­sun.» dese; kadın; kan görünce, bu kan, üç gün devanı etmedikçe, boş olmaz. Çünkü, üç günden aşağı olan kân, hayız kanız olmaz. Kadın, hayız olduğu saatten itibaren tam üç gün, kan görürse; ta­lâk vâki olur. Hidâye'de de böyledir.

B'r kimse.; karışma : «Hayız olmakla, hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese; hayız son bulana kadar, talâk vâki olmaz. Yâni, kadın, hayızdan temizlenmedikçe, talâk vâki olmaz.
Böylece, on gün tamamlanmadıkça; veya hayız müddeti olan, on gün geçmedikçe; veya Jıayiz kesilip kadın gusletmedikçe, veya gusüi makamına kâim olmadıkça müddet, on günden aşağı olun­ca, ta1âk vâki olmaz. Gâyetü's Sürüçî'de de böyledir.

On gün geçtikten sonra, kadın : «Ben hayız oldum ve temiz­lendim.» dese, yalan söylemiş olur ve bu durumda kadın boş olur.

Bir ay geçtikten sonra; kadın : «Ben hayız oldum ve temizlen-d:m.» dese; sonra yeniden bir hayız olsa ve : «Ben, şimdi hayız oldu.» dese, bu sözü kabul edilmez. Fakat, temizlendiği zaman; ta­lak vâki olur. Çünkü, o, haberi tehir etmiştir. Veya müttehem ol­muştur. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yarını hayız olduğun vakit; artık, sen boşsun.» dese; hayız, olup, temizlenmedikçe; talâk vâki olmaz.

Keza, koca : «Altıda bir veya üçte bir hayız olmadıkça; sen, boşsun.» dese yine böyledir.

Koca : «Yarım hayız olduğunda; artık, sen boşsun.» dese; ka­dın, eğer, hay/mm son yarısında ise, talâk vâki olmaz. Bu kadın, temizlenmedikçe, hayzı devam eder.

Bu koca, karısına : Hayız olduğun zamanda ve temizlendiğin zamanda; artık, sen boşsun.» dese; iki talâk vâki olur. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Yarım hayız olduğun zaman artık sen boşsun; hayız olmakla hayız olduğun vakit; artık, sen boşsun» de­se, kadın, hayız olup temizlenince; iki talâk boş olur. Câmt-i Ke-bir'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eğer günün yarısı, hayız olursan; artık, sen boşsun.» dese, yarım gün hayız olması sebebiyle, talâk vâki olur. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İki defa hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun» dese, birinci hayzını başkasının mülkünde; ikincisini de kendi mülkünde olsa; kadın, boş olur.

Keza, koca : «Eğer, onu, ikinci hayzından temizlenmeden bir saat Önce, nikahlarsam, veya temizlenmeden-Önce, kan kesildikten sonra nikahlarsam...» dese; onun, âdeti de, on günden aşağı olsa, gusl eylediği veya üzerine talâk vakti geçtiği zaman, kadın boş olur. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bir defa, hayız olduğun zaman; ar­tık, sen boşsun. İki defa hayız olduğun zaman; artık, sen boşsun.» dese; kadın da, iki defa hayız olsa; iki talak vâki olur. Bu kadının birinci defa hayız olması, birinci yeminde, şartın kemâlidir. İkin­cide de, şartın bir kısmıdır.

Eğer, koca : «Bir defa hayız olduğun zaman; artık, sen boş­sun.» sonra da : «İki defa hayız olunca; artık, sen boşsun.» dese, kadın da, bir defa, hayız olsa; birinci yemin sebebiyle, bir talâk vâ­ki olur. ikinci yemin sebebiyle, eğer bundan sonra, bu kadın iki defa hayız olmaz ise, talâk vâki olmaz. Bundan sonra : «Ben, onun­la, birinciyi kasdettim.» dese; bu sözü, diyanetçe kabul edilir; hü­küm bakımından kabul edilmez.

Bakkâlî'de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısına; «Sen hayız olunca; artık, sen boşsun» de­se ve sonrada : «Her iki defa hayız olunca; artık, sen boşsun.» de­se; birinci yemini sebebiyle bir talâk vâki olur. İlki sona erip, di­ğer hayzı olunca da başka bir talâk vâki olur. Muhıyt'te de böyle­dir,

Kan - koca arasında, şartın meydana gelip gelmediği husu­sunda ihtilâf çıkarsa; kocanın sözü geçerlidir. Ancak, kadının bur­han getirmesi hâli müstesnadır.

Kocanın, — kadın tarafından açıklanmayınca — bilemeyeceği hususta da, söz, kadının sözüdür.

Bir koca, karısına : «Hayız olursan; artık, sen ve filâne boş­tur.» veya «Eğer beni seviyorsan; artık, sen boşsun ve filâne de boş­tur.') der; kadın da : «Ben hayız oldum.» veya «Seni seviyorum.» derse; yalnız, bu kadın, boş olur.

Ancak, bu kadın, hayız olur ve bu durumunu haber verirse; sözü kabul edilir. Bu kadının hayzı kesilince, sözü kabul edilmez.

Bir kimse, karısına : «Eğer bir defa hayız olursan...» dese, o hayzı takip eden, temizlik Kâlinde, sözü kabul edilir. Çünkü, o şart­tır. Kocası, onu yalanlarsa; ondan Önce veya sonra kabul edilmez. Fakat, koca, inanırsa kadının kuması da boş olur. Tebyîn'de de böyledir.

Bu, kocanın, karısının hayizb olduğunu, bilmediğ,i zaman­dadır. Fakat, kocası, onun hayızlı olduğunu bilirse, bu durumda di­ğer kadın da boş olur. Cevhereltü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen hayız olursan; artık, kölem hürdür ve kuman da boştur.» dese, karısı da : «Ben, hayız oldum» cevabım verince; koca, onu yalanlasa; köle hür olmaz; kuma da, boş olmaz.

Şayet, koca, karısını tasdik (= sözünün doğruluğunu kabul) eder; kan da, üç gün devam ederse; bu durumda, köle hür, kuma da boş olur.

Bu kadın, hayız halini görmez; koca, diğer karısına cima etmek­ten; köle de, hizmetten men üdilir.

Keza, kendisine cima' edilmemiş bulunan kuma, bir başka koca ile nikâhlansa; hayız kanı ise, üç gün devam etse; bu kadının nikâhı caiz olur.

Üç günden önce, kadının, hayız kanının .sona ermesi hakkında, kadının sözüne itibar edilir; devamı hususunda da, kadının sözü muteberdir.

Kadın, eğer, üç gün içinde : «Kan kesildi.v der ve kocası da, ona inanırda, köle, hür olmadığı gibi, kuma da, boş oimaz. Bu ku­manın, başka b'r kocaya varamsi da, bâtıl   ( — geçersiz)  olur.

Üç gün geçtikten sonra, kadın ; «Hayzın, üç günün içinde ke­sildi.» der ve bunu da, kocası kabul eder; takat, köle ile kuma, ved ve inkar ederek, kabul etmezlerse; kölenin ve kumanın sözü mute­ber olur. Bu durumda, kumanın, diğer kocaya nikâhlanması da, caiz olur.

Eğer, kadın : «Hayız oldum.» der; kocası, ona inandıktan son­ra da : «Temizlik kandan, on gün önce idi.» derse; sözüne inanılmaz.

Ancak : «Hayır, belki de, yirmi gün, ünce idi.» derse, sözüne iti­bar edilir. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «İkiniz, hayız olduğunuz zaman; boşsunuz.» dese; ikisi de : «Hayız olduk.» deseler, eğer koca onlara inanırsa; ikisi de boş olur.

Şayet, inanmazsa, ikiside beş olmaz.

Eğer, birine inanır; diğerine inanmazsa; sözüne inanmadığı kadın, boş olur. Sözüne inandığı kadın, boş olmaz. Çünkü, inanma­dığı kadın hakkında, şartın kemâli bulunmaktadır. Şöyleki : O iki kadından, her biri, nefsinden haber verici, arkadaşı üzerine de şe-hâdette bulunucudnr. İşte bu nefsine karşı manıcı, diğerine kajşş inanmayıcıdır.

Koca, onlardan birine inanınca; inanmadığı kadın hakkında iki

şart bulunmuş oluyor ki, bunlar :  Nefsinden vermes" ve arkadaşı­nı tasdik etmesidir.

Fakat, kendine inanılan kadına gelince; onda, bu iki sarftan birisi bulunmaktadır.

Bir kimse, iki karısına : «İkiniz, bir defa hayız olduğunuz zaman; artık, siz boşsunuz.)) veya : «İkinizde, bir çocuk, doğurun­ca; artık, boşsunuz.» dese; onlardan biri hayız olsa veya birisi bir çocuk doğursa; soma da onlardan biri : «Ben hayız oldum.» dese; eğer koca, ona inanırsa; ikisi de boş olur. Fakat, yalanlarsa; yalnız, bunu söyleyen kadın, boş olur; arkadaşı boş olmaz.

Ancak, onlardan her ikisi de : «Hayız oldum.» derse, kocaları isler inansın, ister inanmasın, her ikisi de boş olur. Sirâcii'l Y;V hâc'da da böyledir.

(jç kaı ısı olan bir koca, onlara : »Siz hayız olursanız; hepiniz boşsunuz.» dese; onlar da : «Hayız olduk.» deseler; bu kadınlardan h'ç biri, kocaları; onlara inanmadıkça beş olmaz.

Keza, koca, eğer onlardan birine inanırsa; o boş olur. Eğer, ikisine inanır da; birine inanmazsa; inanmadığı boş olur.

Şayet bu adamın, dört karısı olursa; mesele, hal üzeredir. Ya­ni, yine hiç biri boş olmaz. Ancak, kocanın inandığı, boş olur. Eğer kocn, bir'ne veya ikisine inanırsa; onlar boş olurlar. Fakat, üçüne inanır da birine inanmazsa, yalnız, o, inanmadığı kadın, boş olur; diğerleri boş olmazlar. Tebyîn'de de böyledir.

Bir kimse, dört karısına : «Siz, bir defa, hayız olursanız; hepiniz boşsunuz.» der; onlardan biri : «Ben, hayız oldum.» der ko­cası da, bunu tasdik ederse, kadınların hepsi boş olur.

Şayet koca : «Hep'niz bir defa hayız oldukça; artık siz boşsu­nuz.» der ve onlardan her biri : «Ben, hayız oldum» derse; kocala­rı onları yalanlasa bile, her biri, birer talâk boş olur. Şayet koca, onlardan sadece; birine inansa; diğer üç kadın, ikişer talâk: inan­dığı kadın ise, bir talâk    ^ş olur.

Şayet, koca, bu kadınlardan, ikisini tasd'k ederse, tasdik ettiği kadınlar ikişer talâk; yalanladığı kadınlar ise, üçer talâk boş olur.

Eğer, koca, bu kadınlardan üçnü, tasdik ederse; tasdik olunan­lar hakkında, üç hayzm sübütu sebebiyle, her biri, üçer talâk boş olurlar. Dört hayız ise, inanmadığı kadın hakkındadır. Bahru'r -Râik'ta da böyledir.

Bir kimse, dâhil olduğu karısına : «Her ne zaman, iki defa ha­yız olursan, artık sen boşsun, dedikten sonra, kadın, iki defa hayjz olursa; bir talâk boş olur. Sonra, iki daha hayız olursa; bir başka talâk daha vâki olur, sonra iki defa daha hayız olursa; bir şey vâki olmaz. Çünkü; üçüncü şart tahakkuk etmeden birinci hayız sebe­biyle, iddet sona ermiş olur. Fakat, koca : «Bir defa hayız olunca, artık sen boşsun» dedikten sonra «Her hayız oldukça artık sen boş­sun» derse; kadın, kanı görünce, bir talâk boş olur; temizlenince de, başka bir talâkla boş olur. Serahsî'nüt Muhiyta'nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, seninle, sen temizlenene kadar hayız halinde cima cy'emezsen; sen, boşsun.» dedikten ve kadın te­mizlendikten sonra : «Ben, sana, hayız halinde cima' eyledim.» de­se, kocanın sözü, geçerli olur; kadına, bir şey vâki olmaz olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Hayız olduğun zaman; artık sen boş­sun.» der; kadın da : «Hayız oldum.» dedikten sonra, doğurursa; eğer, üç gün tamam olmadan önce, altı aylık, bir bebek doğurmuş-sa; talâk vâki olmaz : Çünkü, bu durum, o kadının üç günden ön­ce, temiz olduğuna işarettir. Eğer, üç günden sonra, doğum olursa; kadın, bâin olur ve çocuk kendine ilzam olur. Kadın, her ne kadar, hayız olmuş olsa bile, hüküm böyledir.

Şayet, koca karısına :   «Sen, temizlenirsen;  artık, sen boşsun.» der; kadın da:   «Temizlendim.» dediği halde, kocası onu, yalanlarsa; —kumasının haricinde ve onun nefsi hakkında tasdik eylese, — kuma boş olur. Bundan sonra, kadın, «hayız müddetinin on gün olduğunu» iddia ederse; sözüne inanılmaz.

tt Bir kimse, karısına : «Seni, sünnet üzere, boşarsam; artık, filâne boş olsun.» dedikten sonra : «Sen, sünnet üzere, boşsun de­se kadında hayız olup temizlense, kocası ona «hayız halinde ben sana cima' eyledim.» veya «hayız halinde seni boşadım» dese kuma­sı hoş olmaz; kocanın muhatabı olan kadın boş olur.

Şayet, koca, kumanın talâkını, bu kadının talâkına bağlamış olsaydı, kuma da boş olurdu.

Fakat koca, bu sözü, kadın hayız halinde iken söylerse, bu ka-dmada, talâk vâki olmaz. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, Allah'ın Cehennem azabı ile sana azab etmesini seviyorsan; artık, sen, boşsun ve filâne, ve kölem, hürdür.» der; kadında : «Seviyorum.» karşılığını verirse; bu kadın, boş olur. Diğer kadın boş olmaz ve köle de, hür olmaz.

Bu, şu söz menzil indedir : Koca : «Eğer, sen, beni seviyorsan» veya sevmiyorsan» ve «eğer, beni kalburdan, seviyorsan; artık, sen boşsun» dese kadında : «Seni, seviyorum.» dese, halbuki o kadın yalan söylemekte olsa; bu kadın, hükmen ve diyân&tenboş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe ("R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyle dir.

Bİr kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer, ben, şu şeyi sevi­yorsam.» dedikten sonra, ona : «Sevmiyorum.» derse; bunu yalan yere söylemiş olsa bile, o, onun karışıdır. Ona, cima' etme selâhiye-ti de vardır. Gerçek durumu kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır.

Gerçeklen, muhabbetle ta'lık, hayz ile talik gibidir. Bunla­rın, şu iki noktadan başka ajTihkları yoktur.
1-) Muhabbetle : talik, bulunulan meclisle sınırlıdır. Çün­kü, o, muhayyerliktir.

Meselâ : Kadın, o meclisten kalksa da : «Ben, seni seviyorum.» dese talak vâki olmaz. Hayz ile talik ise, sair taliki ar gibi kalkmak­la bâtıl olmaz.
2-) Eğer, kadın muhabbetle yapılan talik hakkında, verdiği haberde, yalancı ise, talâk vâki olur. Hayz ile yapılan ta'lıkta, yalan söylerse; talâk vâki olmaz. O, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır. Tebyîn'de de böyledir.

O Bir kimse, iki karısına : «Doğurduğunuz zaman» veya «İki çocuk doğurduğunuz zaman; artık, ikiniz de boşsunuz» dese ve onlardan birisi, bir çocuk doğursa, bu kadınlardan hiç biri, boş ol­maz. Ancak, her ikis: de, birer çocuk doğururlarsa, boş olurlar.

Bu, kocanın şöyle demesi gibidir : '«Eğer, ikiniz iki hayz olur­sanız; artık, ikiniz de, boşsunuz» dese de, birisi : «Ben hayız ol­dum.» dese; diğeri de hayız olmadıkça; hiç biri boş olmaz.

Koca : «İkiniz, iki çocuk doğurduğunuz /aman; boşsunuz.» de­se, onlardan birisi, iki çocuk birden doğursa; veya «ikiniz, iki hayız olursa; ikiniz de boşsunuz.» dese de, onlardan birisi, iki hayız gör­se; İkisi de boş olmaz.

Bu kadınlardan her biri, birer hayız görse; veya her biri, birer çocuk doğursa, ikisi de boş olur. Bunlardan her birinin, ikişer ço­cuk doğurması şart kılınmamıştır. Mufuyt'te de böyled'r.

Bir kimse, karısına : «Çocuk doğurduğun zaman; artık sen boşsun.» der; kadın da : «Doğurdum.» cevabını verir; kocası ise, onu yalanlar ve hamileleğini ikrar eylemczse; hamileliği de açık olmaz; ancak, ebe onun doğum yaptığına şahitlik ederse; İmâm Ebû Hanî-fe (R.A.)'yc göre, ebenin şehadeîiyle, hükmedilmez. İmâmeyn'in kavline göre, ebenin şehadetiyJe, talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Bir çocuk doğurduğun zaman; artık, sen boşsun.» dese ve kadın da, ölü bir çocuk doğursa; kadın boş olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de bdyledir.

Hâkim, Kâfide şöyle buyurmuştur :

Bir kimse, karısına; «sen, bir çocuk doğurduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese ve kadın, tam teşekkül etmiş bir çocuk düşürse; bu kadın boş olur. Fakat, çocuk, tam teşekkül etmemişse, kadın boş olmaz. Gâyetü'l - Beyan'da da böyledir.

Bir koca, karısına : «İki çocuk doğurursan; artık, sen boş­sun.» dese; kadın da, çocukların ilkini, kendi mülkünde; diğerini-de, başkasının mülkünde doğursa; sonra da tekrar ilk kocasına dön sc, boş olmaz. Şayet, öncekini başkasının mülkünde, sonrakini ise bu kocasının mülkünde, doğurursa, boş olur. Serahsî'nin Muhiyt-ınde de böyledir.

Bir kimse; karışma : «Eğer, oğlan doğurursan; bir talâk, kız doğurursan, iki talâk, boşsun.» dese, kadın da, hem oğlan, hsm kız — birlikte— doğursa ve hangisinin önce doğduğu da, bilinmese; hüküm yönünden, b'r talâk boş olur. İhtiyaten ise, iki talâk boş olur. Bu kadının, iddetî de, bitmiş olur.

Bu çocuklardan, lıangisi'nin Önce doğduğunun bilinmesi halin­de bir tereddüt kalmaz. Bu hususta, kan - koca arasında, bir ihtilaf çıkarsa;  kocanın sözüne ihbar edilir. Tebyîn'de de böyledir.

Eğer kadın, hünsâ doğurursa, b:r talâk vâki olur. Hâli tc-beyyün edince, bir talâk daha vâki olur. Bahru'z - Zâhir'de de böy­ledir.

Eğer kadın, bir oğlan iki kız doğururda onlardan hangisi­nin önce doğduğu bilinmez ise, hükümde iki Lalâk vâki olur. Tenezzühte üç talâk vâki olur. Eğer kadın, iki oğlan b'r kız doğurur­sa : hükümde bir talâk, tenezzühte üç talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, hamiin erkek ise; artık, sen bir talâk boşsun; eğer, kız ise; iki talâk boşsun.» dese; kadın da bir c-kek bir kız doğursa; lalâk vâki olmaz. Çünkü, hami, kül! için isim­dir. Küll ise kız ve oğîan olmayacağından talâk da vâki olmaz.

Koca, karışma ; «Eğer karnındaki o şey oğlan ise...» demiş ol­sa, mes'ele hâli üzeredir. Çünkü mâ kelimesi umûmidir.

Şayet; koca : «Eğer, karnındaki...» demiş olsaydı; mes'ele hâ­li üzre, üç talâk vâki olurdu, Tebyîn'de de böyledir.

Bir koca karısına : «Her çocuk doğuıdukca; artık, sen boşsun.» demiş olsa, kadın da bir batında iki çocuk doğursa; (şöyleki; ço­cukların arasında, altı aydan az mesafe varsa,) önceki doğum sebe­biyle, bir talâk vâki olur. İkincinin doğmasıyla da iddet lamam olur. İkinci talâk vâki olmaz.

Eğer, bu kadın, üç çocuk doğurursa; iki talâk vâki olur.

Eğer, bu kadın üç çocuk doğurur da, her çocuk arasında altışar ay bulunursa; üç talâk vâki olur. Ve bu durumda, kadın üç hayız müddeti iddet bekler.

Bîr koca, iki karısına, eğer : «İknvz, her çocuk doğurdukça; artık, siz boşsunuz.» dese, bir batında onlardan biri doğursa; sonra da'diğeri doğursa; sonra önceki, sonrada diğeri doğursa böylece her biri ikişer çocuk doğursalar, birinci kadın iki talâk boş olur ve ikin­ci çocukla, iddeti tamam oJur.

Diğer kadın, üç talâk, boş olur ve ikinici   çocuğuyla iddeti tamam olur.

Şayet, her iki çocuk arasında, altışar ay bulunsa ve iki seneye kadar fazla zaman olsa; birinci kadm iki talâk boş olur. İkinci do­ğumu ile iddeti tamam olur. Ve iki çocuğun nesebi, sabit olur.

Diğer kadm ise, bir talâk boş olur. Önceki çocukla, iddeti ta­mam olur. İkinci çocuğun nesebi sabit olmaz.

Bir kimse, hâmile olan karışma : «Bir çocuk doğurduğun zaman; İki talâk boşsun.» dese; sonra da : «Eğer doğuracağın çocuk, oğlan ise; artık sen, boşsun.» dese, kadın da oğlan doğursa; bu ka­dın, üç talâk boş olur.

Şâyct : «Eğer karnındaki oğian ise...» demiş olsa, mes'eîe hali ü/ıudir. Ve kadm, bir talâk boş olur. Çünkü, yeminin şartı, kadının karnında olandır. Ve doğum sebebiyle, karında olan, açıklanmış ol­duğu için talâk da, o zaman vâki oluyor; doğum zamanı olmuyor. Gerçekten iddet, hamli vaz edince sona eriyor. Serahsî'nîn Mu-hiytı'nde de böyledir.

Asl'da şöyle zikredilmiştir.

Bir kimse, karısına : «Her çocuk doğurdukça; artık, sen boş­sun.»; «Erkek doğurduğun zaman; artık, sen boşsun» dese, kadın da, erkek doğursa; iki yemini sebebiyle iki talâk vâki olur. Muhıyt'-te de böyledir.

ft Şayet koca, kadının talâkım, hamline ta'lik ederse, yemi­ninden itibaren iki seneye kadar talâk vâki olmaz. Kocası ile cima yapmadan önce, onun olmasının tasavvurundan dolayı, kadmm is-ıibrâ eylemesi   mendup olur. NTehrul - Fâik'ta da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Benim için hamile olmazsan; artık, sen üç talâk boşsun.» dese ve yemin zamanından itibaren, iki sene­den az zamanda, kadm bir çocuk getirse, talâk vâki olmaz. Eğer, iki seneden, bir gün fazla müddetle, getirirse, kadm boş olur. Eğer, yeminden sonra, kadın hayz olursa; kocası, hâmile olmaması ihti­malinden dolayı, ona cima' etmez. Hayız olmasa bile, hamlim vaz edene kadar, kadına yakın olmaması uygun olur. Fetâvâyi Kâdî-bân'da da böyledir.
Bir kimse, bir kadına ; «Eğer, seninle nişanlanırsam veya seni nikahlarsam; arlık, sen boşsun.1) dedikten sonra, önce, nişan-lansa, sonra da, onu nikahlasa; kadın boş olmaz. Eğer, nişanlama­dan önce. nikahlarsa; (Me.sel;'ı : O kadım, bir başkası, bu şahsa ni-kâhlasa; bu şahıs da, haber kendisine ulaşınca, unu kabul etse) ka^ dm boş olur. Hulâsada da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ'uıı, şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur.

Bt kimse, sahip olmadığı iki kadına : Eğer, ikinizde nişanla­nırsam veya ikinizi nikahlarsam; artık, ikiniz de, boşsunuz»» dedik-icn sonra, onlarla nişanlansa ve sonra da, onları nikahîasa; ikisi de bos olma/.

Şayet, onları, nişanlamadan, bir akidle veya iki ayrı akidle nl-kâhlasa; bu durumda, ikisi de boş olur.

Şayet, önce birini nişanlar ve onu nikahlar sonra da diğerini nişanlayıp, onu nikahlarsa; ikisi de boş olmaz.

Eğer, bu şahıs birini nişanladıktan sonra; ikisini, nikahlarsa, ikisi de boş olur.

Ve eğer, birini nikahlar ve boşar; sonra da ikisini, nikahlarsa, ikisi de boş olurlar. Muhıyt'te de böyledir.

Bu kimse, eğer, yemini I arşça (cy, başka bir dille) eder ve: «Eğer, llâne kadım nişanlarsam ..» veya. : «Hangi kadın ki, onu ni­şanlarsam..." der ve bu sözü,. «nişımlü.nrna.y.' manâsına gelirse; bu durumda, yemin akdolunmaz.

Fakat, bu sözün manâsı ile, nikâh kasdecüldigi her yerde ise, yemin akdolunur. Bu şahsın, muradı da nikâhsa, talâk vâki o!ur.

Bu lafı/., «nişanlanma» manâsına, kullanılınca, yemin akdolim-maz; «nikahlanma» manâsına kullanılınca ise, yemin akdolunur vl — yukarıdaki söz üzerine— talâk vâki olur

Şayet, bu şahıs, bu lafzın, «nikâh» manâsına geldiğini bilecek kadar, âril ise : «Ben, bu sözle, nişanlanma kasdeyledim.» dese bi-

le; bu sözü, hükümce tasdik edilmez. Diyanetçe ise, tasdik edilir. Zehiyre'de de böyle-dir.

B:r kimse : «Eğer filâneh râ hahend ki könem.» dese bu ni­şanlanma olur.

Şayet : «Eğer zen künem.» derse; bu söz : «Eğer bir kadın ni­kahlarsam." demek olur.

Bu şahsın : «Eğer zen ârem.» demesi hususunda ise ihtilâf olun­muştur. Fetvâ'da : Bu zifaf dır.» denilmiştir.

Şayet, bu kimse : «Eğer dufteri filân mera dihendvîra talâk = Eğer, filan, kızını bana verirse; artık, ona talâk var.» der ve onu da nikahlarsa; kadın, boş olmaz;

Bu şahıs : «Eğer vîrâ bezeni d'hend bemen.» veya «dâdeh şe­ve d — Eğer onu bana zevce oTarak verirlerse » dese, mes'ele hâli Üzeredir. Muhtar olan kavle göre, kadın boş olmaz.

ıVesefî'nİn Fetvasında :                                  .         .
<'Eğer filân kâr künem her zenikih behâhem havas ten ez men bitalak = Eğer fi]an işi yaparsam, nişanlandığım her kadın, benden boştur.» dese ve o işi de yapsa, sonra da, o kadım nikahlasa; kadm boş olmaz.

Fetâvâyi Suğrâ'da:

Bir kimse, nikâhlı karısına: «Eğer, seni- nikahlarsam...» ve­ya «Eser, seni karı edersem, artık, sen boşsun." der ve onu nikah­larsa; talâk vâki olmaz. Fakat, onu ayırır; sonra nikahlarsa, talâk vâki olur.

Ancak, nikâhı karısına veya nikâhı kendisine helal olmayan bîr kadına : «Eğer, seni nikahlarsam; artık, sen boşsun.» dese; sonrada, karısını boşayıp geri alsa; talâk vâki olma?.

Bir kimse : «Eğer, kocası olan b:r kadın nikâh edersem; iş­te o, boştur.» dese o kadm da, kocasından bâin talâkla boşandıktan ronra, bu adam, o kadım, nikâhJasa; boş olmaz MezîcTde de böyledir.

Bir kimse : «Filâne iie zina edersem veya onunla nişanlanılsam

«Eğer, sana, zina edersem; nikahlayacağım, kadın, işte o, boş­tur.» dedikten sonra, onunla zina etse; sonra da, zina ett:ği kadını nikahlasa; bu kadm, boş olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, ana ve babasına : «Eğer, bana bir kadın nikah­larsanız; işte o, üç talâk boştur.» -dese; ana-babası da, onun izni olmadan, onu bir kadınla, nikahlasalar, bu kadın, boş olmaz. Fet-hu'I - Kadîr'de de böyledir.

ft Bir kimse, ana ve babasına : «Eğer, beni, bir kadınla nikah­larsanız; artık, o boştur.» dese; ana ve babası da, onu, izni ile, bir kadınla nikahlasalar; âlim'er : «Bu yemin, sahih olmaz ve talâk da vâki olmaz.» demişlerdir.

Şeyhul - İmâm Ebû Bekir Muhammed hin Fadl : «Bu yemin, sahih olur ve kadm boş olur.» denvştir. Sahih olan da   budur.

Bir kimse : «Filân'm kızlarından, bir kadın nikahlarsam; artık, o boştur.» dese; bu sırada da, o adamın kızı olmasa, fakat sonradan, bir kızı doğsa, bu adam da, o kızı nikahlasa; âlimler : «Bu şahıs, yemininde hânis olmaz.» demişlerdir. Çünkü, yemin vak­tinde, kızın bulunması şarttı. Yeminden sonra olan, yenrne dâhil cim az.

Bir kimse : «Kûfe'de durdukça; eğer, bir kadın alırsam; artık, o boştur.» dedikten sonra, Küfe'den ayrılsa ve geri dönse, sonra da oradan bir kadın nikahlasa; talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bîr kimse : «Eğer, filâne'yi, ebediyen nikahlarsam; artık, o boştur.» dedikten sonra, onu, bir defa nikahlasa, boş olur. Son­ra, bir daha nikahlasa; boş olmaz.

Bir kimse, yabancı bir kadına : «Sen, benim nikâhımın altın­da oldukça; nikahlayacağım her kadın, boştur.» dese; sonra da, o kadını nikahlasa, ardından da, onun üzerine, başka bir kadm ni­kahlasa; talak vâki olmaz.

Şayet : «Eğer, seni nikahlarsam; sen, benim, nikâhımın altın­da durdukça; alacağım her kadm, boştur» dese; mes'ele hâli üzere­dir. Talâk vâki olur. Kerderî'nin Veclzi'nde de böyledir.

Bîr kimsenin, buşannnş bir karısı olur ve ^<Eğer, onu n-kâh-larsam, Allah'ın bana helâl eylediğ haram olsun» dedikten sonra, onu nikahlarsa, talâk vâki olur.
Karısına : «Eğer, senin üzerine, sen yaşadıkça kadın nikahlar­san); artık, Allah'ın bana helâl eylediği; haram olsun.» der ve son­ra da «eğeı1 senin üzerine, nikâh yaparsam; artık, talâk, benim üze­rime vaciptir.» dese, bilâhare de onun üzerine bir kadın nikâhlasa, Iv'rinci yemin sebebiyle her ikisi de boş ulur. İkinci yemin sebebiyle de birine, başka bir talâk daha vâki olur. Koca o talâkı, hangisine isterse, ona çevirir Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, beş seneye kadar, bir kadın nikahlarsam; işte o, boştur.»» der ve beşinci senede bir kadın nikahlasa, boş olur. Mezîd'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadına : «Eğer, seni nikahlarsam; artık, sen ondan önce boşsun.» der ve sonra da onu nikahlarsa; İmâm Ebû Yû­suf (R.A.) göre, bu kadın, boş olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ ve tmâm Muhammed (R.A.)'e göre, boş olmaz, Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, senin üzerine, bir kadın nikah­larsam; artık o kadın boştur.» dedikten soma, karısını, bâin bir talâkla boşar ve bilâhare, önceki kadının   iddeti içinde, bir kadm

nikahlarsa, o kadın boş olmaz.

Bir kimse : «Eğer, Umre'den soma, Zeynebi   nikahlarsam; artık, ikisi de boştur.» dedikten sonra, ikisini de nikahlarsa, veya «Umre ile beraber nikahlarsam.» dedikten sonra, ikisini birden ni­kahlarsa; veya «Umre'n in üzerine nikahlarsam.», dedikten sonra Öıı-ce Umre'yi, sonra da Zeynebi nikalasa, bu   durumların, hepsinde de, bu iki kadm boş olur,

Fakat, bu söylediği şeylerin aksi durumunda nikahlarsa; bu durumda, kadınlar boş olmazlar.

Koca : Eğer Umre'den önce, Zeynebi nikahlarsam; artık, her iki­si de boştur.» dedikten sonra. Zeyneb'i nikahlarsa; o, boş olur. Fa­kat, Umre'nin nikâhına, bir şey olmaz. Onu nikahlarsa, boş olmaz.

Şayet, koca : «Umre'den öncecik.» dedikten sonra Zeyneb'i ni­kahlar;  Umre'yi, hemen  nikahlamazsa Zeynep, boş olmaz. Hemen Umre'yi de nikahlarsa, bu durumda, Umre boş olmaz; fakat, zeynep, boş olur.

Bir kûııse, başka birinin cariyesini nikahladıktan, sonrada; ona : «Eğer efendin ölürse, işte, sen,-iki talak boşsun» der; efendi ölür; koca ise, onun vârisi olursa; kadm, boş olur. Başka bir şahıs, onu nikâhlamadıkça, artık, o kadm bu adama, halâl olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanife ER.A.) ve İmâm Bbû Yûsuf (R.A.)'ya göre böyle­dir. Kâfi'de de böyledir.

Müntekâ'da, tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu riva­yet edilmiştir :

Bir kimse : «Eğer bir kadından sonra, bir kadm daha nikah­larsam; işte, o boştur.» dedikten sonra, bir kadın; bundan sonra bir akidle iki kadm daha nikahlarsa, bu kadınlardan birisi, boş olur. Bunlardan, hangisinin boş olduğunu seçip, tesbit etmek, kocaya aittir. Bu şahıs, önce bir âkidle, iki kadtn; sonra da bir kadın ni­kahlarsa , sonraki nikahladığı boş olur.

Bu şahıs, eğer : «Bir akidle, iki kadın nikahladıktan, sonra, bir kadın nikahlarsam; işte, o ikisi boştur.» der ve bilâhare, üç kadını, bir akidle nikahlarsa, bunlardan ikisi, boş olur. Hangilerinin boş ol­duğunu açıklamak kocaya düşer. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyle­dir.
'Üç karısı olan, bir şahıs, onlardan birine : «Eğer seni, bo-şarsam; diğer, iki kadm da boştur.» dedikten sonra ikinci kadına sonra da, üçüncüye, aynısını söylese; bundan sonra da, birinci ka­dını, ]-'r talâk boşasa; diğerlerinin de, her biri, birer talâk boş olur.

Şayet, birinciyi boşamaz da, ortancayı boşarsa; birinci kadın, bir talâk ortanca ve sonuncu ise, ikişer talâk boşplur.

Sonuncuyu boşayınca ise, sonuncu, üç talâk; ortanca, iki talâk; birinci de bir talâk boş olur.

Dört karısı olan bir k'mse, onlardan birine : «Eğer, bu ge­ce yanında yatmazsam; artık, üç karım boş olsun.» dese, sonra da, . ikinciye, üçüncüye ve dördüncüye aynı sözü söylese; bundan sonra, birincinin yanında yatarsa; yanlarında yatmadığı diğer üç kadm, ikişer talâk boş olur. Yanında yattığı kadm ise, üç talâk boş olur.

Eğer, koca, bu kadınlardan ikisiyle yatmış olsaydı, bunlardan her biri, ikişer; diğer iki kadın ise, birer talâk boş olurdu.

Şayet, koca, üçü ile yatmış olsaydı bunlardan her biri birer ta­lâk boş olurdu. Yanında yatmadığına ise, bir şey vâki c'mazdı.

Dört karısı olan bir şahıs, bunlardan herbirine : «Bu gece, sizden her kadın ki, ona cima' eylemedim; diğerleri boştur.» dese; sonra da onlardan İrrisi ile cima' edince, fecir doğsa; cima' ettiği kadın üç talâk; diğerlerinin her birisi de, ikişer talâk boş olur. Fe-tâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Dâhil olmuş bulun'duğu, üç karısı bulunan bir şahsın, bu ka­nları, hep birden irtidat edip, tekrar m usluma n olsalar; kocaları ise : «Eğer, bir kadım nikahlarsam; işte o boştur. Ve eğer iki kadın nikahlarsam, işle onların ikisi de; iki talâk boştur ve eğer, üç kadın nikahlarsam; işte, onlar boşturlar.» dedikten sonra, iddetleri için­de, bir akidle, bu ka-dmlan ıvkâhlasa; birinci kadın, üç talâk; boş olur. Çünkü, c, üç yemine dâhil olmuştur. İkinci kadın, iki talâk boş olur.

Çünkü, onun nikâhı zamanında, birinci yemin inhilâî etmiş ( = başlanmış) olur. O, geride kalan iki yem'ne dahil olur. Üçüncü ka-Jm ise, bir talâk boş olur. Çünkü o nikahlamrken birinci ve İkinci yeminler inhilâl etmiştir. Itâbiyye'de de böyledir.

Br kimse : «Eğer, şu eve girersem; nikahlayacağım her ka­dın, boştur» der ve sözüne devanı edip, nikâhımın altında bulunan, karınm göstererek : «Bu da.» dedikten sonra, eve girerse, o kadın, boş olur, sonra, o kadını, tekrar nikahlasa, yine boş o?ur.

Bir kimse : «Eğer, şu işi yaparsam; Fatma'yı nikahlamaz­sam; artık, nikahlayacağım her kadın, boştur» der; o işi yapar ve sonra da evlenirse; aldığı kadın, boş olur. Zebıyre'de de böyledir.

Şart, iki vasıflı olab'lir. Şöyle ki :

Bir kimse, karısına : «Eğer sen, Zeyd'in ve Aınr'ın evine girer­sen.» veya; «Eğer sen, Amr'in ve Yûsuf'un babalan ile konuşursan; artık sen, boşsun." dese, talâkın vukuu için şart, o iki şarttan so­nuncusunun kendi mülkünde olmasıdır.

Meselâ : Bir kimse, karışım, böyie iki şarta bağladıktan sonra, besasa; kadının : iddeti    tamamlandıktan sonra,   kadın mübâyine

iken; bu şartlardan birisi bulunsa bundan sonra da, kocası, onu ni-kâhlasa; son şartta, bundan sonra meydana gelse, bu muallak talâk, kadına vâki olur.

İmâm Züfer (R.A.) ise : «Bu kadın, boş olmaz.» buyurmuştur. Bu mes'ele, aklen, dört kısma bölünür :

I-) Ya, her iki şart da kendi mülkünde iken bulunur; bu du­rumda; bil-ktifak, talâk vâki olur.
2-) Veya, her iki şart da, başkasının mülkünde olur; bu du­rumda ise, bü-ittifak, talâk vâki olmaz.
3-) Yahut, iki şarttan, birincisi kendi mülkünde; ikincisi ise başkasının mülkünde iken meydana gelir. Bu durumda da, talâk vâ­ki olmaz.
4-) Veya, birinci şart başkasının mülkünde olur; ikincisi ise kendi mülkünde vücûda gelir. Bu durum — önce de söylendiği gi­bi— ihtilaflıdır. Tebyîn'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, şu eve girersen ve şu eve girer­sen; işte sen boşsun.» veya : «Sen boşsun, eğer şu eve ve şu eve gi­rersen.» veya «Eğer, şu eve girersen; işte sen, boşsun ve şu eve gi­rersen.» dese, talak vâki olmaz. Ancak, kadın, bu evlerin ikisinede girince talâk vaki olur.

Keza, atıf fe harfi ile yapilabilri. Şöyleki :

Bir kimsenin, karısına : «Eğer, şu eve girersen, işte, şu eve gi­rersen; artık, sen boşsun.» veya «Sen boşsun; eğer, şu eve girersen; artık, şu eve girersen.» veya : «Eğer, şu eve girersen; işte sen boş­sun; artık, şu eve girersen.» demesi müsavidir. Bu durumda, talâk vaki olmaz. Ancak, kadın her iki eve de girince, talâk vâki olur. Ev-yoktur, sonrakinde ise tertip vardır. Önce,, birinci eve; sonra da di­ğer eve girecektir. Keza, atıf sünune kelimesi üe yapılabilir : Şöy­leki :

Koca: Eğer şu eve girersen; artık sen boşsun; sonra şu eve gi­rersen, derse; buradaki sümme, fe harfi ile müsavidir. Bunda da, «girme» de, tert'p gözetilir. Her ikisi de böyledir. Ancak, burada, ikinci eve girme, fasıla (= era) ile olur. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Eğer, şu eve girersen; artık, sen boşsun; eğer, şu, diğer eve girersen» dese ve kadını uzaklaştırsa; kadın iddeti tamam olunca, birinci eve girse; sonrada kocası onu nikahlasa; bundan sonra da, kadın, ikinci eve girse; boş olmaz. Çünkü, birinci giriş muteber değildir. Timurtâşî'de de böyledir.

Bir kimse, iki karışma : «Eğer, ikiniz şu eve girerseniz; ar­tık, ikinizde boşsunuz.» dese; her ikbi de, o eve girmeyince, bu ka­dınlardan hiç biri boş olmaz. Serahsî'nin Muhiyti'nde de böyledir.

Bir koca, iki karısına : «Eğer ikiırz, şu iki eve girerseniz; artık, ikiniz de boşsunuz.» dese; onlardan biri, evin birine; diğeride öbür eve girse; ikisi de istihsânen boş olur.

Keza; bu koca : «Eğer, şu eve girerseniz ve şu diğer eve girer­seniz; artık, ikiniz de boşsunuz.» derse, onlardan biri, evin birine; diğeri de, d'ğerine,   girse istihsânen ikisi de, boş olur.

Şayet, bu koca : «Eğer, şu eve, ikiniz girerseniz; diğer eve iki­niz girerseniz; artık, ikiniz de boşsunuz» dese, onlardan hiç biri, iki­si birlikte, her iki eve de girmedikçe; boş olmazlar. Bu, kıyasen ve istihsânen böyledir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «Eğer, şu ekmeği, ikiniz yerseniz; işte ikiniz de boşsunuz.» dese, o ekmeği, beraberce, tamamen yeme­yince ikisi de boş olmaz. Biri, diğerinden fazla yese bile, ikisi de boş olur. Çünkü, şart, onlardan birinin ekmeğin bir kısmını yemesidir.

Ancak, bu kadınlardan biri, ekmeğin bir kısmım derıilemiye-cek kadar; —ekmek ufağı gibi— az bir şey yese, ikisi de boş ol­maz. Zehiyre'de de böyledir:

Bu koca, karılarına : «Eğer şu eve girerseniz...»; «Filanca ile konuşursanız...»; «Şu elbiseyi giyerseniz...»; «Şu hayvana biner­seniz...»; «Şu yemekten yerseniz...» veya «Şu içkiden içerseniz...» der de, onlardan, her ikisi de bu denilenleri yapmaz iseler; talâk vâki olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eğer şu eve girersen ve ondan çikarsan; artık, son boşsun» dese, bir adanı da, kadını sırtlayarak, zoraki, o eve soksa, sonra kadın geri çıkıp, bilâhare tekrar girse; bu kadın boş olur.

Keza, bu koca : «Eğer abdest alır ve namaz kılarsan; artık, sen boşsun.» dese; kadın, abdestli olur, namaz kılar, sonra yine, abdest alırsa; boş olur.

«Ayağa kalkmak,» «oturmak», «oruç tutmak», «iftar etmek» ve benzerleri de böyledir. Serahsi'nln Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, karışma : «İplik eğirir; bez dokursan; artık, sen boşsun.» dese; o da, başkasının eğirdiği iplikten, bez dokursa; son­ra da, iplik eğirse; fakat ondan, bez ıdokumazsa; kendi eğirdiği ip­likten/bez dokumadıkça, boş olmaz. Zehiyre'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; eğer, eve, girerser.. artık, sen boşsun.» dese, kadın da, bir defa eve girse, istihsânen boş olur. Fetâvâyı Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer filâneyi nikahlarsam; eğer filaneyi nikah­larsam; artık, o boştur.» dese; talâk ikinci şarta bağlıdır. Birincisi şart geçersizdir.

Keza, bir kimse : «Sen boşsun; eğer nikahlarsam.» dese, ikinci şart geçersizdir.

Bu şahıs eğer, cezayı ortaya alır ve : «Eğer seni nikahlarsam; artık, sen boşsun, eğer, seni nikahlarsam.» dese, yemin öncekine bağlı olur. Ve ikinci geçersizdir. Bu şahıs, eğer : «Nikahladığım za­man; sen boşsun; eğer nikahlarsam.» dese, yemin ikinciye bağlıdır; birinci ise geçersizdir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer, bu şahıs, atıf harfini tekrarlar ve : «Eğer seni nikah­larsam ve eğer seni nikahlarsam...» veya : «Eğer seni nikahlarsam; r:rtık, seni nikahlarsam...» veya : «Seni nikahladığım zaman, ne za­man nikahlarsam.» dese; iki defa nikâh yapana kadar, talâk vâki olmaz.

Şayet, talâk lafzını öne alır ve : «Sen boşsun; eğer, seni nikah­larsam ve eğer seni nikahlarsam.» derse, bu bir nikâh üzerinedir, ve şayet «eğer, seni nikahlarsam; artık, sen boşsun; eğer seni ni­kahlarsam.» derse, kadın her nikahlamada bir defa boş olur. Be-dâi'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer seni, nikahlarsam; işte eğer, seni nikahlarsam.» dese iki defa ııikâhlamadıkça, talâk vâki olmaz. Çünkü, burada fe harfi takip içindir,

Eğer, bu koca : «Eğer, sen boşsun; seni nikahlarsam sonra, se-n: nikahlarsam.» dese; bu şart, Önceki nikâha karşıdır.

Şayet, koca, «Eğer, seni nikahlarsam; sonra, eğer, seni nikah­larsam; artık, sen boşsun.» dese; şart, sonuncu nikâha bağlanmış olur. Çünkü, sümme (= sonra) kelimesi, fasl t = ara) içindir; ikin­ci şart, cezadan, ayrılmış olur. Husayti'nin Câmi'i Kebîr Şerhi'nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, yersen ve eğer içer­sen.» veya «Eğer yersen; artık, sen boşsun ve eğer sen içersen; av-tık, sen boşsun» dese; bunlardan hangisi bulunursa; ceza yerine ge lir, yemin kalmaz. Bu kocanın : «Yemen ve içmen hakkında; sen, boşsun.» demesi gibidir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, yersen; artık, sen boşsun ve eğer içersen; artık, sen boşsun; bu bir boşamaktır.» dese; bu şart­lardan her birine ta'lik edilmiş, bir boşamadır. Eğer, koca «bu bir boşamadır.» demiş olmasaydı; iki talâk vâki olurdu.

Koca, karısına : «Eğer, yersen ve eğer içersen; artık, sen boş­sun.» der; bunlardan da, hiç biri meydana gelmezse, talâk vâki ol­maz.

Şayet koca : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun; eğer, filan­la konuşursan.» derse; bu durumda; eve girdikten sonra konuşma­sına, itibar olunur. Itâbiyye'de de böyledir.

B:r kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer, şu eve girersen ve eğer şu eve girersen.» dese; veya, cezayı ortaya alarak : «Eğer, şu eve, girersen; artık, sen, boşsun ve eğer, şu eve, girersen.» dese; ka­dın, o evlerden hangisine girerse girsin, boş oîur. Yemin ise, bâtıl f = geçersiz) olur.

Koca, eğer cezayı tehir eder ve : «Eğer, şu eve girersen, ve eğer şu eve girer sen; artık, sen boşsun.» derse; o evlerin, ikisine de gir­medikçe, bu kadın, boş oîmaz. Fetâvâyi Kerhı'de deböyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, filan ile konuşursan; artık sen boşsun.» veya benzer bir şekilde : «Eğer, bir insan ile konuşursan; artık, sen boşsun» der; kadın ise, mezkûr şahısla konuşursa; iki ta­lâk boş olur.

Keza, bir koca, karısına : «Filâne kadım, nikahladığım zaman; artık, o boştur.» sonra da : «Nikahlayacağım her kadın, işte o, boş­tur.» dese; bilâhare de bahsi geçen kadım nikâhlasa; işte, o kadın; iki talâk boş olur. Muhıyt'te de boştur

Bir kimse : «Karım boştur; eğer, eve girersem. Ve kölem hürdür ve beytullaha gitmek üzerime vâcib olsun; eğer filan ile ko­nuşursam» derse; talâk eve girmeye; kölenin hür olması ve kâbeye gitmek konuşmaya bağlanmış olur. Tatarhâniyye'ıde de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Eğer, beni bırakırsan; ev'ne girerim; artık, sana, ziynet almazsam; işte sen boşsun.)) der; kadın onu bı­rakır; o da eve girer ve fakat, ziyneti hemen almazsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ile İmâm Muhammed tR.A.) bu hususta ihtilâfa düş­müşlerdir. Muhtar olan; Bu adamın yemini bozulur yâni kadın, boş olur.

Şu mes'ele de, ihtilaflıdır : Bir kimse, karısına : «Eğer, ineğini satarsan; ben de, onu kabul etmezsem; artık, sen boşsun.» der; ka­dın ineği satar; kocası ise, onu, hemen kabuletmezse : «Bu kadın, boş olmaz.» diye fetva vermişlerdir.

Ziyadat'ta ; Bir kimse, başka birine : «Karım, boş olsun; eğer, yaptığın işi, filana haber verip; sen: dövdürmezsem.» der; o şahsa haber verir; ancak, o, diğer şahsı dövmezse, yemin eden kurtulur. Çünkü, yemin, özellikle, haber vermek içindir; o da yapılmıştır. Hu­lâsa'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer, şu sokağa girer­sem.» der ve o sokaktaki bir eve, dam yolundan girip, sokağa çık­mazsa; yemini bozulmaz.

Bir kimse, karısına : «Eğer, olduğun gibi, evime grraezsen; ar­tık, karım boştur.» dese; eğer, aralarındaki konuşmalar fevriyete delâlet ediyorsa; fevri olur. Çünkü, hâl, takdiri gerektirir. Değilse, yemin sonsuzluğa delâlet eder. Yemin, eve girmekle hâsıl olur. Hı-zânetü'l - Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, şu iki eve, bu gün, girmezsem; karım, boş olsun.» veya «Eğer, filan adama, bu gün, iki kamçı vurmazsam kâ­rım, boş olsun.» dedikten sonra; o iki evden birine girse veya o şah­sa; iki kırbaçtan birini vursa; fakat ikinci kamçıyı vurmasa veya ikinci eve girmese; o gün de geçse; bu durumda, bu şahıs yemininde hânis olur. Çünkü, yemini yerine getirmenin şartı, iki eve gir­mek ve iki kamçı vurmaktır. Bunlar olmayınca, yemini yerine ge­tirmenin şartı ortadan kalkmış olur. Böyle olunca da, yemin teay-yün eder.

Keza, bir k:mse : «Eğer, ben, filân ve filan ile bugün konuş­mazsan, kölem hürdür.» der ve onlardan birisi i!e konuşur diğeri i'c konuşmaz ve o gün geçerse yemininde hânis olur. (Yâni, kölesi, hür olur.) yeminde / ı olan, ne zaman fiilin yokluğu üzerine Akd yapılırsa İki mahalde, birrirt şartına onlara da bakılır, şartın bulun­madığı zaman yemin taayyün eder.

Bir kimse : «Eğer ben, bu gece, şehre girmez; filan adama ka­vuşmazsam, karım, boş olsun» der; sonra şehre girer; fakat, o ada­ma evinde raslamaz ve sabaha kadar, o adama, kavuşamazsa; eğer, yemin ettiği zaman, o adamın, evinde gizlenmiş olduğunu biliyor­sa yemininde hânis olur. Şayet yenr'n zamanında, durumun böyle olduğunu, bilmiyorsa, o zaman, yeminide hanis olmaz. FJbû'I -Leys'in Fetvâîan'nda da böyledir. Önceki mes'elelerc kıyâsen, uy­gun olan, burada da yemininde hanis olmasıdır.

Kudûrî'de : İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir :

Bir kimse, karısına :

Eğer, şu eve girer ve şu elbiseyi vermezsen; artık, sen boşsun.» dese kadın da, elbiseyi vermeden önce, eve girse; boş olur. O elbise­yi verip vermemesi müsavidir. Şayet, bu kadın elbiseyi verdikten sonra eve girseydi; boş olmazdı. Çünkü, bu gibi lafızlarda vav har­fi hâl bildirir.

Bu, kocanın şöyle demesi gibidir : «Eğer, eve girersen; halbuki sen bineklisin.» ve eğer «Eğer, elbiseyi vermezsen...» demiş olsaydı ve kadın eve girseydi; o zaman; her iki işi de yapmadıkça, talâk vâ­ki olmazdı.

Eve girme ve elbiseyi vermeme, (= vermenin bulunmaması); ya ikisinden birisi ölene kadar veya elbisenin helâkına kadar, tahak­kuk eyler. Orîardan birisi, ölür veya elbise helak olursa; bu iki iş bir araya gelince talâk vaki olur. Zehiyre'de de böyledir.

Bir câriye, satın almak isteyen bir kimse, karısına : «Eğer, bir câriye, satın alırsam; bundan dolayıda, senin üzerine b;r gayret dâhil olursa; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese ve sonra; bir câ­riye satın alsa; kadına da gayret dahil olsa, eğer, bu hâl câriye alı­mının hemen arkasından meydana gelirse; attâk vâki olur. Bir müd­det geçtikten sonra, olursa, talâk vâki olmaz. Bu, kadının gayretinin, onun konuşması ile açığa çıktığı zamandır. Onun çirkin sözler söy­lemesi gibi... Fakat, kadın, bunu, sadece, kalbinden geçirirse, talâk vâki olmaz. Fedâvayi Kübrâ'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun ve boşsun ve boşsun, eğer filanla konuşursan.» dese; birinci ve ikin­ci talâklar eve girmeye bağlanmış, üçüncü ise diğer şarta bağlan­mıştır. Kadın, eğer eve girerse; iki talâk, boş olur. O şahısla da ko­nuşursa; b:r talâk daha vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Koca, konuşmasında, şartı ayırmış olsa ve : «Sen boşsun; eğer, eve girirsen; sen boşsun; eğer, eve girersen; sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese veya şartı öne alsa; eve girmedikçe, talâk vâki ol­maz. Bu durumda, kadın, eve girerse, bil-ittifak üç talâk vaki olur. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, başka birine : «Eğer, sana gücüm yeter de, yarın gelmezsem, artık, karım, boş olsun» der; hasta olmaz; sultan veya bir başkası mâni olmaz ve gelmes:ne gücü yetmeyecek bir iş de olmaz, buna rağmen, bu şahıs gelmezse; yeminirfde hanis olur. Ya­ni, karısı, boş olur. Bu, talâk niyyeti olmadığı veya güç yetmeye niy-yet eyledğ vakittedir.

Eğer, bu şahsın niyyeti kaza ve kader yönünden, fiil ile bera­ber meydana gelen, güç yetme, olursa sözü, diyanetçe, tasdik olu­nur. Gerçek, kendisi ile Allahu Teâîâ arasındadır.

Hüküm bakımından, sözü tasdik olunmaz. Fakat, bir rivayete göre, busözü, hüküm bakımından da tasdik olunur. Kjâdîhân'm Câmiu's - Sağîrj'nde de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, bu evden, bu gün çıkmazşam; artık, ka­rım boş olsun.» dese de, bu şahıs, bağlanarak, günlerce, o evden çıkmaktan men edilse; karısı, boş olmaz.

«Şu evde, durmam.» diye yemin eden, bir kimse, bağlana­rak, evden çıkmaktan men ed'lse; yemini bozulmaz. Hizânetü'l -Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, yemek pişirdiğin kazan­dan yersen; artık, sen boşsun, eğer, şu âteşi yakarsan.» der ve o ateşi kazanı, ocağın üzerine koyduktan sonra veya tandıra koyma­dan Önce veya sonra yakarsa bu, müsavidir. Ocağa konan kazanın, bu kadının veya başkasının olması da müsavidir.

Eğer, ateşi, o kadından başkası yakarsa; kazan ocağın üzerine konduktan sonra veya önce yakılmış olsa bile— kadın pişirm'ş sa­yılmaz.

Kudürî, buna, şöyle işaret etmiştir :

Yemeği pişiren; kazanı koyan, suyunu döken pirincini kazana atan değil; ateşi yakandır.»

Fakıyh Ebûl - Leys ise, «kadın, ateş yandıktan sonra, kazanı tandıra veya ocağın üzerine korsa —her ne kadar ateş başkası tara­fından yakılmış olsa da— kazanı koyan, yemeği pişirmiş olur» gö­rüşünü ihtiyar etmiştir.

Sadru'ş Şehid de Vâkıâtı'nda böyle söylemiştir. Fetva da, bu­nun üzerinedir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Gerçekten sen, her yemeği bozuyor­sun; bir aya kadar, sana, yemeklik getirirsem; artık, sen, benden boşsun.» ded;kten sonra, eve başka yere göndermek için et getirse; yemini bozulmaz. Çünkü yemini, eti, eve, menfaat için getirmekti. Bunda ise, menfaat yoktur. Zahîriyye'de de böyledir.

Ebû'l - Leys'in Fetvâları'nda : «Bir kimse, karışma, cima' eyle­mek murad eder ve ona «Eve, benimle beraber girmezsen; artık, sen boşsun.» der; kadın da, kocasının şehveti sâk:n olduktan sonra eve girerse; kadın, boş olur. Ancak, bundan önce, girerse; boş ol­maz. Muhıyt'te de böyledir.

«Bir kimse; bu gece, karısı ile, süt gibi yatmaya, yemin ederse; ne olur?» diye İmâm Muhammed  (R.A.) 'a soruldu. O;

—  «Ben, bilmiyorum.» dedi. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)   ise   :

—  Bu söz, cima'da mübalağadır. Eğer, o gece, bu    şahıs fazin cima' yaparsa; yemini yerine gelmiş olur.» buyurdu. Fetâvâyİ Kâ-dîhân'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer ben filâne ile bin defa yatmaz isem,» derse; bu yemin, adedde çokluk üzeredir. Yok­sa illada, bin defa demek değildir. Bu adedde, bir takdir de yok­tur. Bazıları : Yetmiş sayısı, kesrettir. (Çokluk bildirir.)» dediler. Fetâvâyî Kübrâ'da da  böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, seni, cima'ya doyurmazsam; ar­tık, sen, boşsun.» derse; sözün yerine gelip gelmediği, ancak, kadı­nın sözüyle belli olur.

Fakıyt Ebu'l - Leys : Ve Şeyhü'l - İmâm Ebû Hafs el - Buhârî şöyle buyurmuşlardır : «Bu koca; karışma, cima' eder ve bu işe, in­zal olana kadar devam ederse; o kadın, gerçekten doymuş sayılır ve talâk vâki olmaz.» Fakıyh de : «Biz, bunu alırız.» demiştir. Muhıyt'­te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gece, yanıma gelmezsen; ar­tık, sen, boşsun» der; kadın da kapıya kadar gelir; fakat içeriye girmezse; kadın boş olur. Eğer, içeriye girer de kocası uyuyor olur­sa; kadın boş olmaz. Şart olan, kadının içeriye girmesidir.

Bir kadın, döşeğ'nde uyuyor olsa; kocası, onu kendi yatağına davet ettiği halde, kadın razı olmaz; kocası ise : «Eğer, bu gece, ya­tağıma gelmezsen, artık, sen boşsun» dese, ve kocası onu kerhen yatağına getirsede ayağını yere bastırmasa ve o gece beraberce uyu­salar kadın boş olmaz.

Bir kimse, evinden bir saat gaip olsa ye sonrada geri gelse; kansımnda yok olduğunu zannederek : «Eğer, karını bu gece, eve gelmezse; işte o üç taiâk boştur.» dese;    sabah olunca da, kadın : Ben evde idim.» dese; yemini bozulmaz. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, elb'sen üzerinde uyursam; ar­tık, sen boşsun.» dedikten sonra, kadının yastığının üzerine yatsa; veya onun yastığının üzerine başını koysa; yahut, onun yatağının üzerine yatsa;  veya yanını  veya bedeninin ekserisini kadının el­biselerinden birinin üzerine koysa, yemini bozulur. Çünkü o, uyu­muş sayılır. Fakat, yastığa dayanır veya   üzerine oturursa; yanını koymadığı müddetçe veya cesedinin    çoğunu koymadıkça, yemini bozulmaz.

Bir damda, başka bir şahısla durmakta oîan, bir kimse, git­mek ister; diğeri de, onu menetmek ister; bu şahıs da, damın kena­rına, ayağını kor ve «Eğer, bu gece, burada kalırsam veya burada yemek versem; artık, karım boştur.') derse ve böyle demekle de avağını koyduğu yerde uyumayı veya yemek yemeyi, irâde eylese fakat, oradan başka bir yerde yese, karısı boş olur. Bu hükmen böy­ledir; diyâneten, bu kadın, boş olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gece seninle gecelemezsem; şu gömleğinle beraber, artık, sen üç talâk boşsun.» der; karısı da : «Eğer, bu gömleğimle seninle yatarsam; cariyem, hür olsun.» dedi­ği halde, onun gömleğini adam giyse ve beraber yatsalar; ikisinin de, yemini bozulmaz. Çünkü, şart, kadının yanında olması ve gece­yi öyle geçirmektir Gömlek, erkeğin sırtında olunca, yeminleri bo­zulmuş olmaz.

Bir kimse karısına : «Sen, şu baş örtüsüyle, cima' eylemcz-sem, artık, sen, üç talâk boşsun.» der; sonra da : «Eğer, seni şu baş örtüsü ile cima' edersem; artık sen üç talâk boşsun.» derse bunun çâresi : Kocanın, bu karışım, o baş örtüsü ile cima' eylemektir, o za­man o baş örtüsü durdukça ve kendileri de sağ oldukça yemini bo­zulmaz. Eğer onlardan birisi ölür veya baş örtüsü zayi olursa yemi­ni bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına : «Eğer  sana süngünün ucu üzerinde cima1 etmezsem; artık; sen, benden, boşsun.» dese; bunun çaresi : Bu şahıs, süngüyü evin tavanından saplayarak, ucunu yukarı çıka­rır ve onun üzerinde cima' eder.

Bir kimse, karısına : «Gündüzün ortasında ve sokağın orta­sında, eğer sana cima' etmezsem; artık, sen, boşsun.» dese; Bunun çâresi : Devenin mahfili içinde sokağa girerler ve işlerini orada ya­parlar.

Bir kimse, karısına : «Odamdan başka yerde gecelersen; arlık, sen, benden boşsun.» dese; kadında onun yatağında gecelese taiâk vâki olmaz. Eğer, farsça olarak söylerse, talâk gerekir. Mu-hıyt'lc de böyledir.

Bir kadın, kocasına :    «Gerçekten sen, şu   câriye ile uyu­dun.') der; kocası da : «Eğer, onun!a uyursam.» artık, sen, üç talâk boşsun.» der; kadın da : «Bu yemininle, beni boşamayı mı kasdedi-yorsun?» deyince, koca : «Evet» dese; eğer konuştuğunun başkası­nı kasdeylemişse; kadın, boş olmaz; değilse boş olur. Fetâvâyî Küb-râ'da da böyledir

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, benimle durduğun müd­detçe, seninle cima eylersem; artık, sen boşsun.» dese, sonra da, e' na* yapmak istese; bunun çâresi : İmâm Muhammet! (R.A.) : Ko­cası, onu bâin bir talâkla boşar; sonra da tekrar nikâhlar ve cima' ederse; bu durumda, yemini bozulmuş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Bir kimse, komşusuna : «Benim karım, gerçekten, dün ge­ce senin yanında idi.» der; komşusu da : «Eğer, senin karın, dün ge­ce benim yanımda idiyse; karım boş olsun.» der ve biraz sustuk­tan sonra; «Ondan başkası da.» d


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..