Talâk-ı Ric’ i

Ric'at  (— rücu') : Talak-ı  ric'idon soma, ve kadın iddel içinde iken, —henüz, baki olan— nikâhı, devam ettirmektir.

İki nevi ric'at vardır :
1- Sünnî ric'at,
2- Bid'î ric'at,

Sikini ric'at : Kocanın, karısına, söz ile müracaat etmesi ve bu ric'aline iki şahit tutup, bu şahitlere ric'atini bildirmesidir.

Bir kimse, karısına rücu' ettiği zaman, sözle, müracaat edip : «Sana, müracaat ettim.» veya :  «Kanma müracaat ettim.» der; la kal, buna şahit tutmazsa veya şahit tuttuğu halde, durumu onlara bildirmezse, bu bid'î ric'at olur.

Bu ric'at de sahihtir. Fakat, sünnete muhaliftir.

Bir kimse, karısına; cima' etmek; şehvetle öpmek veya tercine, şehvetle bakmak gibi, bir fiilde bulunması da, ona müracaat etmiş olması (= ric'at, rücû') saydır.

Ancak, bu şekilde müracaat mekruhtur.

Müstehap olan, kocanın, şahitten tuttuktan sonra, müracaat etmesidir. Cevheretü'n - Neyyîre'dc de böyledir,

Ric'at lafızları :
1-) Sarih (=açık)
2-) Kinaye ( — kapalı, dolaylı) olmak üzere, ikiye ayrılır.

Bir kocanın, karısı ile konuşurken : «Sana, dündüm.»; «Karı­ma, döndüm.» demesi, sarih ricat lafzı olduğu gibi, onun hazır ol­duğu biı- yerde : «Geri, sana döndüm.»; «Sana, müracaat ettim.»; «Sana, döndüm.»; «Seni, tuttum,» veya «Sana, yapıştım.» gibi söz­leri de, —niyyelsi/. olsa bile— sarih müracaat lafzı olur.

Bu durumda, bir kocanın, karısına :    «Sen, olduğun ^ibi, yumrudasın.»  veya «Sen, benim    kanınsın.» dese; bunlar, kinaye (= kapalı, dolaylı)   lafızlardır.  Bu  lafızlarla,   —niyyelsiz olarak— kadına, müracaat edilmiş olunmaz. Fethu'I : Kadir'de de böyledir.

Bir kimse, —ric'ate, niyyet ederek— karışma : «Ey gidici! Ben, sana dönüyorum,» dese; bu lafızla karısına riicû' etmiş o'ur. Hulâsa'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)e göre, kocanın karısına, lezvîe ( = -evlenme)  lafzı ile müracaat etmeside caiz olur. Felvâ da, buna göredir.

Bu koca, karısını, nikahladığı zaman, ona müracaat etmiş olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bir kimsenin, karısına : «Seni, nikahladım.» demesi, za-hir-i-rivâyete göre ric'at olur. Bedâî'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Bin dirhem mehirle sana müracâat eyledim.» der; kadın da bunu kabul ederse; bu rücü'sahih olur. Kadın, bunu kabul etmezse; sahih olmaz. Çünkü, mehirdekj ziyâ-dclik, kabul şartına bağlıdır. Bu durumda, koca, nikâhı yenilemiş gibi olur. Muhiyt'te de böyledir.

Ric'at sözle sâfif olduğu gibi; fiil ile de, sabit olur. Bu fiil ise, cima' ve şehvetle dokunmaktı!-. Nihâye'de de böyledir.

Bir kocanın, şehvetle karısının dudağını öpmesi, biliemâ ric'attir.

Fakat, yanağını, çenesini; alnını; başını; Öperse; bunlarda ih­tilâf vardır.

Uyun Kitâbı'nda : «Zahir olan, Öpmek; her nşreden olursa ol­sun, musâharat hürmetini getirir.» denilmiştir. Sahih olanda bu­dur. Cevheretü'n- Neyyire'de de böyledir.

Şehvetle, fercin içine bakmak daric'at olur.    Fethu'I - Ka-dîr'de de böyledir.

Kadının, fercinden başka, bedeninin her hangi bir yerine bak­mak ric'al olmaz. Teljîn'de de böyledir.

Musâharat haramhğma sebeb olanın şeylerle de ric'at sabit olur. Tatarhaniyye'de de böyledir.

Ric'ati muvad etmeyen kimsenin şehvetsiz öpmesi ve dokunma sı nıekruktur .

Keza, çıplak halinde, bu kadına bakması da mekruhtur. İmâm Bbü Yûsuf (R.A.)'a göre, bakışın sehvetsiz olması, hâlinde de du­nun böyledir. Bedâi'de de böyledir.
Dokunmak ve bakmak, şehvetsiz olursa, bil-iemâ ric'at <>]-nurz. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Ric'at in meydana gelmesi hususunda, öpme, bakma ve do­kunma ister kocadan olsun, ister kadından olsun, arasında fark yoktur. Kadından olanı, koca bilir ve onu men etmezse; işte bu da bir ric'at olur.

Eğer, kadın, bu gibi fiilleri hırsızlıkla yaparsa —kocası uyur­ken yapmasf gibi—veya o istenıiyerek veya onun bunamış halinde yaparsa; Şeyhu'l - İslâm Şemsin - Eimme; İmâm Ebû Hanîfc (R. A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kavilleri üzerine şöyle buyur­muştur : «Bu durumda, ric'at sabit olur. Bu, şehvet hususunda, ko­cası, kadım tasdik ederse; böyledir. Eğer, şehveti itıkâr ederse ric'al sabit olmaz. Koca öldükten sonra, vârisleri, kadını tasdik eteler bile, şehvet üzre olan beyyine kabul edilmez. Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.

Fakat, cima' eylediklerine şahitlik yapılırsa, bil-icma, ric'at caiz olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Kocası  uyurken, kadın, onun fercin i keadi tercine idhâl eylese, bii-iltifâk, ric'at meydana gelmiş olur.

Kadının kocasına : «Sana, müracaat eyledim,» demesi sa­hih olmaz. Bedâi'de de böyledir.

İddet bekleyen kadınla; halvet, ric'at değildir. Çünkü o mülke tahsis değildir. Kocadan sâdır olan, her hangi bir fiil, rnüike tahsis değilse, iddet bekleyen hakkında, ric'at olmaz. Muhiyt'te de böyle d ir.
Bir kimse, karısına : «Sana, cima' eylediğim zaman; 6sn üç talâk boşsun.» dedikten sonra; ona cima' eder ve duhûl vâki olursa; kadın, boş olur. O halde, bir saat beklese, mehir lâzım gel­mez. Eğer, lekerini çıkarır ve sonra, geri idhâl ederse; mehir vacip olur.

Fakat, talâk rıc'i olursa, bekleme sebebiyle, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bu koca, müracaat etmiş olur. İmâm Muhammed (R. A.), buna muhaliftir. Ancak; tamamen çıkarır da, geri idhâl eder­se; bil-icma' müracaat olur. Hidâye'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eğer, sana dokunursam; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, ona dokunur; ondan elini kaldırır, sonra da, geri kor ve onu messeylerse, ( = okşarsa) işte bu ric'at olur.

Bir kimse, nikahlı karısına : «Sana müracâat eylediğim zaman, artık, sert boşsun,» dese, yeminini hakîki ric'ate çevirmiş olur. Akde çevirmiş olmaz. Hatta, bu kimse, karısını boşadıktan sonra, onu tekrar nikâhlasa; kadın, boş Olmaz; Şayet, ona müra­caat ederse; o zaman, boş olur.

Ancak, bir şahıs, yabancı bir kadına : «Eğer, sana müra­caat edersem...» derse; yemini .sözleşmeye çevrilir.

Bîr kimse, boşanmış olan karısına : «Eğer, sana müracaat ey-lerseın; artık, sen üç talâk boş ol.» der; iddeti tamam olunca da, olunca .da, onu nikahlarsa, talâk vâki olmaz. Ancak; önceki talâk, hâin ise, talâk vaki olur. Muhiyt'te de böyledir.

Budununda, bir kimsenin karısının dübürüne şehvetle, bak-jnası, biJ-icma ric'at olmaz Cevhere+üu-Neyyire'de de böyledir.
26- Dübürden cima etmek hususunda ihtilâl vâki oldu. Ku-dûrî, bunun ric'at olmadığına işaret etmiştir.

Fetva ise, bu fiilin ric'at olduğu üzerinedir. Tebyîn'de de böy­ledir.

Mecmunun ric'ali, fiil iledir; sözle sahih değildir. Fet-hu'I-Kadîr'de de böyledir.

Nikâh gibi, ric'at de, ikrah, şaka, eğlence ve hata ile sa­hihtir.

Gunye'dc : «Vekil olmayan, yabancı bir kimseye, izin verilir­se; onunda müracaatı sahihtir», denilmekteir. Bahru'r-Râik'te de böyledir.

Hâkim eş-Şehîd, şöyle buyurmuştur; Bir kimse, 'talâkı sakîasa, sonrada  müracaat etse ve ric'ütıde sakla sa;  kötü  bir iş yapmış ve müstehâp olanı terk etmiş olur. Bu hal ise, şahit tut­mak ve bildirmektir. Gâyetü'I-Beyân'da .da böyledir.
Ric'ati şarta  bağlamak, caiz değildi]'.  Şöyleki;

Bir kimsenin karısına : «Yarın geldiği zaman, sana mürâcaa: edeceğim,» veya «Eve girdiğin zaman...» «Şu işi yaptığın zaman, sana müracaat edeceğim.» demesi veya benzerlerini söylemesi, bil-icma, ric'at olmaz. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Ric'atte, muhayyerlik şartı sahih değildir. Koca : «Talâk­tan sonra yarın veya ay başı sana müracaat ederim.» derse; bil-icma, sahih olmaz. Bedâi'de .de böyledir.
Koca : «Ric'atimi ibtâi eyledim.» veya    «Benim için sana ric'at yoktur.» dese, bile ric'at etmek hakkı vardır. Nehrü'1-Faik'-te de böyledir.

Bir kimse, karısına; talâk-ı rıc'i ile veya iki talâk boşasa, kadın razı olsun veya olmasın, kocası iddet içinde ric'at edebilir. Hidâye'de de böyledir.

Eğer, koca, kendisinden ayrı bulunduğu karısına, «dâhil olduğunu» iddia ederse, ric'at edebilir. Ondan ayrı değilse, ric'ata ihtiyaç yoktur. Muhiyt'tede    böyledir.

Ravza'da: İddetin bittiğinde ittifak eyleselerde;  ric'atta, ihtilâfa düşseler, kadının sözü geçerlidir.»   denilmiştir. Cumhûr'un görüşüde budur, Gâyetü's-Sürücî'de de böj'leedir.

İmâm Ebû Hanîfe    CR.A.)  göre bu durumda kadına, ye­min verilmez. Hidâye'de de böyledir.

Eğer, iddet devam ediyorsa;  o zaman,   kocanın sözü ge­çerli olur. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

îddet bittikten sonra, eğer, koca, müracaat eylediğini, isbat eder ve : «Ben, ona cima' eyledim.» derse; bu ric'at olur. Behru'r-Râik'te de böyledir.
39- İddei bittiği zaman, koca : «Ben kanma müracaat ey­ledim.» dur tansıda, onu tasdik ederse; bu da, ric'at olur. Hidâ­ye'de de böyledir.

Cuma günü ric'atte ittifak ettikleri haîde kadın : Perşem­be günü, iddetim tamam oldu.» kocası ise : «Cumartesi iddet ta­mam oldu.» dese; kocanın yeminle söylediği sözü kabul edilir nıi? Yoksa, kadın mı yemin eder? Yahut, dâ'va mı edilir? Bunda, üç vecih vardır. Sahih olan ise; öncekidir. Mi'râcü'd-Dirâye'de de böyledir.

Tahâvî Şerh'inde :

Koca, karısına : Ben, sana müracaat eyledim.» demiş olsa, ka­dınsa, hiç ara vermeden; Benim, iddetim tamamlandı.» dese; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) göre, bu durumda, ric'at sahiholmaz. İmâmeyn'e göre ric'at sahih olur. Nihâye'de de böyleedir.

Sahih olan, İmâm-ı A'zam (R.A.) kavlidir. Müzmarât'ta da böyledir.

Bu, iddet müddetinin, sona erme zamanı ile mukayyettir. Eğer, bu ihtimal yoksa ricat sabit olur. Nehru'l - Fâik'ta da böyledir.

Bu durumlarda, bü-iemâ, kadından, idde tinin tamam olup ol­madığı hakkında yemin etmesi istenilir. Fethu'l - Kâdîr'de de böyle­dir.

İcmâ' sunun üzerinedir : Şayet kadın, bir müddet sustuk­tan sonra : «İddetim tamam oldu.» derse; ric'at sahih olur. Fakat söze, kadın Önce başlar ve «İddetim bitti.» der; kocası da, ona ceva­ben ve onun sözünün hemen arkasından : «Ben, sana müracaat et­tim.» derse; ric'at sahih olmaz. Nihâye'de de böyledir.

Bir cariyenin kocası, onun iddeti tamam olduktan sonra : «Ben, ona müracaat eyledim.» der; cariyenin efendisi de, onu doğ­rular; câriye ise, yalanlarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, bu durumda, cariyenin sözü geçerlidir. İmâmeyn ise: «Bu durumda, efendisinin sözü geçerlidir.» buyurmuşlardır. Hidâye'de de böyle­dir.

Sahih olan kavil İmâm - Ebû Hanîfe (R.A.) nin kavlidir. Muz-marat'ta da böyledir.

Kocanın sözünü cariyenin efendisi yalanlar; cariye ise, tasdik ederse, ric'at, bil - icmâ' sabit olmaz. Tebyin'de de böyledir.

Şayet, efendisi de câriye de, kocanın sözünü tasdik ederlerse; ric'at sabit olur.

Fakat; her ikisi de yalanlarsa; ric'at, bil-ittifâk sabit olmaz. Nehrul - Fâik'ta da böyledir.

Eğer, kadın : «Benim, iddeüm tamam oldu.» dediği halde; kocası ve efendisi : «Olmadı.» derlerse; cariyenin sözü, geçerli olur. Hidâye'de de böyledir.

Eğer kadın : «îddetim, doğumla tamam oldu.» derse; bunu isbat etmeden, sözüne inanılmaz.

Bu kadın, bazı azaları yerinde olan, bir düşük yaparsa; bu du­rumda koca, karısına, düşüğün bazı azalarının yerinde olduğuna dâir yemin verir. Bu, bil-ittifak böyledir. Bu hususta hür ile câriye arasında da fark yoktur. Fethü'l - Kâdîr'de de böyledir.

Bir cariyenin efendisi, onun kocasına : «Sen, karma mü­racaat eyledin.» der; koca ise bunu inkar ederse; efendinin sözü ka­bul edilmez. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bir kadın, önce : «îddetim tamam oldu.» der; sonra da : «Olmadı.» derse; kocası, ona müracaat edebilir. Kocası bilmeyerek müracaat etse, kadının iddeti ise bitmiş olsa; ve bu kadın başka bi=-riyle niîcâhlansa; işte bu kadın, Önceki adamın kânsıdir. İkinci koca, bu kadına, eimâ' etsin veya etmesin; bu ikinci kocası ile aralan ay­rılır. Gâyetü's - Siirûcî'de de böyledir.

Hür bir kadın, üçüncü hayizdan çıkınca, ric'at son bulur. Eğer, kadın, câriye ise, ikinci hayızda, ric'at son bulur. Ric'atin son bulma müddeti : Kadinlaın, hür olmaları hâlinde, üçüncü; câriye ol­maları hâlinde ise, ikinci hayız, gördükten, tam on gün sonradır. Her ne kadar, kan kesilmemiş olsa bile, böyledir. Bahru'r- Râık'ta da böyledir.

Şayet, hayız kam, on günden az bir müddette kesilirse; ric'at müddeti, Kadın yıkanmadıkça veya üzerinden bir namaz vakti geçmedikçe, sona ermiş olmaz. Hidâye'de de böyledir.

Eğer, temizlik, vaktin sonunda ise, bu durumda, yıkanma ve namaz kılma vakti kadar takdir edilir; bundan sonra, ric'at müd­deti başlar. Bundan aşağısı, böyle değildir.

Eğer, temizlik vaktin evvelinde ise; böyle tesbit edilmez, taki vaktin tamamı çıksın. Çünkü, namaz, ancak vaktin sonunda borç olur. Bahru'r - Râik'ta da böyledir.

Fakat, vakitten bir yıkanma zamanı kadar, zaman kalsa ve­ya bu kadarda, kalmasa; bu durumda taharetine (= temiz olduğuna) —gusledinceye veya bir vakit, namaz vakti, tamamen çıkıncaya ka­dar— hükmedilemez. Hidâye Şerhi'nde de böyledir.

Bu kadın, güneşin doğma vakti gibi, mükemmel bîr vakitte temizlense, ikindi vakti girene kadar ric'at kesilmiş olmaz. Bah-rü'r - Raik'ta da böyledir.

Adeti, bir defasında beş gün, bir defasında akı gün, olan bir kadın; hayız olsa; ric'atm sona ermesi hususunda, az olan müd­det alınır. Başka bir kocaya gitmesi hususunda ise çok olan müd­dete itibar edilir. Itâbiyye'de de böyledir.

Eğer boşanan kadın, kitabiye ise; Âlimler: «Ric'at, o kadın­dan, büıefsihi kanın kesilmesiyle, sona erer.» demişlerdir. Bedâî'de de böyledir.

Şayet koca, —bizim söylediğimiz gibi— gusülden sonra ric'­at eder, sonra da, hayız hâli, on günü ileri geçmeden avdet ederse; ric'at sahih olur. Ntehrul - Fâık'ta da böyledir.

Eğer, gusletmez; üzerinden, tam bir namaz vakti de geçmez; fa­kat, misafir olduğu için, teyemmüm ederse; sadece teyemmüm etme­si sebebiyle, ric'at sona ermez. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre böyledir.

Fakat, teyemmüm eder ve farz veya nafile bir namaz kılar­sa, İmâm Ebû Hanif e (R. A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ric'at son bulur. Fethu'î - Kadîr'de de böyledir.

Teyemmümle namaza başlamakla, ric'atm son bulduğuna, —îmâmeyn'in kavline göre— namazdan fariğ olmadıkça hükmedile­mez. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet, du kimse, teyemmüm eder ve Kur an okur veya mushafı messeder veya mescide girerse, Kerhî : «Bu gibi şeylerle, ric'at son bulur.» Ebû Bekir er- Râzî ise : «Ric'at, son bulmaz.» demiştir. Gâ-yetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Bir kadın, eşek artığı bir su ile gusletse bil-icmâbu gusül sebe­biyle ric'at son bulur. Fakat, ikinci bir koca helal olmaz. Bir, kadın, o gusül ile, —teyemmüm etmedikçe— namaz da kılamaz. Bedâi'de de böyledir.

Bu kadın, guslettiği halde, bedeninden bir yeri unutursa, oraya su isabet etmezse, eğer, bu yer, tam bir uzuv veya daha fazla ise; ric'at son bulmaz. Fakat, bir uzuvdan az ise ric'at son bulur. Burada azlık bir veya iki parmak miktarıdır. Bu istihsandır. Sirâ-cü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Kolun bir kısmı; el ve ayak gibi uzvun tamamı da böyledir. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.

Kadın, üçüncü hayznıdan, on günden daha az .bir sürede temiz­lenir fakat mazmaza ve istinşakı terk ederse, bu hususta İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'dan iki rivayet vardır: HÜşâm'dan gelen rivâyetde: «Ric'at sona ermez.»; diğer rivayette ise : «Sona erer.» buyurmuşlar­dır. Gâyetül - Beyân'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) : Bu kadının, kendi kocasına aidi­yeti açıklık kazanır; başka kocalara helâl oîmaz. Bedâi'de de böyle­dir.

Eğer, gusüide, yıkanmayan yer, burun deliklerinden biri ise; bil-ittifak ric'at baki kalır. Mumyt'te de böyledir.

Kadın bir çocuk doğursa; İmâm Muhammed (R.A.) «Başı hariç eğer vücûdunun yarısı çıkmışsa; iddet sona ermiştir. Bu hal­de, ric'at sahih olmaz.» buyurmuştur. Sîrâcü'l - Vehhâc'da da böy­ledir.

Bir koca, karısı ile tenhada kaldıktan sonra, onu boşar ve : «Ben, ona cima' eylemedim.» derse; kadın, onu tasdik etsin veya ya­lanlasın, koca için, ric'at yoktur. Bununla beraber, eğer ric'at eder; sonra da, kadın iki seneden bir gün evvel doğum yaparsa; bu ric'at, sahih olur. Timurtâşîde de böyledir.

Bir kimse, hamile olan veya sıhhatinde iken, doğuran karı­sını boşar; sonrada: Ben, ona cima' eylemedim. derse: kocaya, ric'­at hakkı vardır. Çünkü hamilelik ne zamandan beri açıktadır ye on-' dan olduğu tasavvur edilmektedir. Şöyleki : Kadın, onu, nikâhlandıkları günden itibaren, altı ay veya daha fazla bir müddette doğur-mıişsa, o bebe, ondan olmuştur.

Keza, kadın; kocasının himâyesi altında iken, ve çocuğun ondan olması mutasavver bulunurken, nikahlandıktan itibaren altı ay veya daha ziyâde zamanda doğum yapsa; bu iki durumda da, ço­cuğun nesebi sabit olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, doğurursan; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, kadın o doğumdan ıdoğursa, altı ay sonra da bir da­ha doğum yapsa; müracaat yapmış olur. Eğer önceki doğumdan iki seneden fazla müddetle doğurursa; bu da; müracaat olduğuna işa­rettir. Eğer, ikinci doğum, altı aydan az müddette olursa; müracaat olmaz. Tebyîn'de de böyledir.

Rıc'î talâkla boşanmış bir kadm, iki seneden fazla bir müd­dette, çocuk doğursa, bu, ric'at olur. Eğer, iki seneden az müddette, bir çocuk doğurursa; müracaat olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Her doğurdukça, boşsun.» der; kadm da, üç doğum yaparsa; eğer, her çocuğun arası, aitı ay olursa, birinci doğumla, kadm boş olur. İkinci doğum, ric'atına   şehâdet eyler ve o doğumla bir talâk daha vâki olur. Üçüncü   doğum, yine ric'atına şehâdet eyler ve o doğumla üçüncü talâk vâki olur. Timıîrtâşî'de de böyledir.

Rıc'î bir talâkla   boşanmış olan bir kadın,   kocasına karşı süslenebilir.

Kocasının, kendisine dâhil olmasını arzu ederse, haber verene ve ayak seslerini duyurana kadar, yanına girmemesi müstehaptır.

Kocasının da, müracaat kasdı olmadan ve ric'atine şahit tutma­dan, bu kadını sefere çıkarması doğru değildir, Hidâye'de de böyle­dir.

Keza, bu koca, karısını, sefer müddetindne az olan, mesa­feye de çıkaramaz. Nehru! - Fâık'ta da böyledir.

Halvet, kerîh olduğu gibi, sefer de kerihtir. Serahsî, şöyle buyurmuştur. «Eğer cimadan emin değilse, halvet mekruhtur.» Fet~ hu'l - Kadir'de de böyledir.

Ric'î talâk, cimâyı haram kılmaz. Şayet, koca, cima ederse; . mehir borçlanmaz. Kifâye'de de böyledir.
Bir kimse, câriye olan karısını, ric'î talâkla boşadıktan sonra, hür bir kadm ııikâhlasa; cariyeye müracaat edebilir. Bahru'r -Râık'ta da böyledir. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..