1- Muhâlea'nın Şartları, Hükmü Ve Bu Konu İle İlgili Mes'eleler

Muhûlea (= hulû') : Nikâh bağını, hulû'a mahsus Jafızlar-dan biriyle, izâle etmektir. (= kaldırmaktır.) Fethul - Kadîr'de de böyledir.

Gerçekten hulû', alını - satım lafızları ile sahih olur. Bu mâ­nâya gelen, farsca (ve başka dilden) lafızlarla da sahih olur. Zahî-riyye'de de böyledir.

HuKûm şartı, talâkın şartıdır.

HultVun hükmü : Bâin bir talâkm vuku   bulmasıdır. Teb-yîn'de de böyledir.

HuliV (-- ınühâlea) da, üç talâka niyyet etmek, sahih olur.
Şayet, bir kimse, bir kadım, defalarca nikâhlar1 ve sonra hulû1 ederse; bize göre, üçüncüden sonra; ikinci bir kocaya gitmeden, ni­kâh sahih olmaz, Câmiu's - Sağîr'de de böyledir.

Hulü'un eâiz olması için, bütün âlimlere göre, sultanın var­lığı, şart değildir.   Sahih olan da,   bunların sözleridir.   Bedâi'de de böyledir.

Karı - koca arasında, sıkıntı olur ve Allahu Teâlâ'mn huku­kunu yerine getirememekten, ikisi de korkarsa; kadının, nefsini, ko­casından mal mukabili alıp çıkarmasında, bir beis yoktur. Eğer, böy­le yaparlarsa; bâine bir talâk vâki olduğu gibi mal da lâzım gelir. Hidâye'de de böyledir.

Eğer, ahlaksı/hk, koca tarafından ise hulû'a bedel olarak bir şey olması, onun için helâl olmaz. Bu, diyanetçe hükümdür. Eğer, alırsa, bu da, hükmen eâiz ve lâzım olur. Kadın, onu geri alma hak­kına sahip olamaz. Bedâi'de de böyledir.

Eğer, huysuzluk kadın tarafından olursa; mebrinden fazla alması, ona, mekruh olur. Bununla, beraber fazla olması da câ'z olur. Hükmen bu böyledir. Gâyetü'l - Beyân'da da böyledir.

Eğer, koca : «Nefsini, betiden iıulû' eyledim.» der; kadın da : «Kulu eyledim.^ derse; bu, sahih olur denilmiştir. Ancak, muh­tar o'an, sahih olmayışıdır. Fakat, bu sözü ile, tahakkukunu diliyor­sa; sahih olur. Çünkü, o açık bir sıkıntıdır. Serahsî'nin Miıhiytı'nde de böyledir.

Şayet koca : «Sununla huhV eyledim.» der; kadın da : '(Evet» derse; bu, bir soy değildir. Bu, sanki, "beni, hulû' eyledin.» demek gibidir.

Eüer, kadın : «Razı oldum." veya «İzin verdim» derse huJû' sa­hih olur.

Keza, eğer kadın : «Beni, şuna mukabil boşa.» der kocası da : "Olur» derse, bu da, bir şey değildir. Çünkü bu bir vaiddir.

Ancak, şu durum, buna muhaliftir : Kadın : «Ben, bin dirhem mukabili boşanmışım.'* der; kocası da «evet» cevabım verirse; talâk ve hu'û' vaki olur. Bu, sanki, -'Evet, .sen, bin dirhemle boşsun.» de­mek gibidir. Gâyetü's - Sürûcî de de böyledir.

Hulû' ve mübâere kan - kocadan nikâha taalluk eden biri­nin diğerinde olan, bütün haklarını düşürür. Kenzü'd - Dekâik'te de böyledir.

Mal mukabili lalâkda, iki. rivayet vardır, sahih olanı, bu­nun  hcrâelj gerektirmemesidir. Hulâsa'da da böyledir.
Hulû1, hulû' lafzıyla olduğu zaman, — m dirin hâricinde— diğer borçlardan, beraat vâki olur mu?

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) göre, zahiri rivâyetde, beraat ( = kur­tuluş)  vâki olmaz. Sahih olan da budur.    Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

İVÎübâree'de   böyledir.

Mübâree:  Karı  - kocadan birinin  nikâhının sabitliğini iddia ve isbaı edip; diğerinin de, kabul etmesidir. Bu da. hulû'gibidir. Mübaıve i.le diğer burçlardan beraat gerekir mi?

Bunda âlimlerin ihtilâfı vardır. Sahih olan kavle göre, gerek­tirmez.

Alış-veriş lafızlarında   da ihtilâf vardır. Sahih olan kavle göre, onlar da,  hulû've mübâree gibidirler. Fetâvâyi   Suğrâ'da da böyledir.

Hul»' ve mübâree'de iddet nafakasından beraat vâki olur. Mal mukabili talâk da böyledir. Yalnız, çocuğun nafakasında, süt emzirmede, şartsız beraat vâki olmaz. Şartlı olursa, onda da be­raat olur.

Bunda, vakitlerine yapılırsa, caiz olur; yapılmazsa; olmaz.

Vaktin ve şartın açıklanmasında, beraat caiz olunca; eğer ço­cuk vakit tamam olmadan önce ölürse; koca, vakit tamam olana kadar olacak ücretten geri döner, yâni vermez. Fetâvâyi Kâ-dihân'da da böyledir.

Bir kimse, karısına, belli bir mal mukabili hulû' eder, —mehir hâriç— kadın da, kendisine dâhil olunmuş bir kadın olur ve mehri alınmamış bulunursa; bunu hulû' mukabili, kocasına tes­lim eder.

Trlâkdan sonra ise,' karı-kocadan biri, diğerinin,  bir şey için, ardına düşmez.

Eğer, rn.eh.ir leslim alınmamışsa; kadın, kocasına hulû' bedelini, teslim eder. Mehirden dolayı da, kocasına müracaat edemez. Bu, İmâm Ebü Hanîfe (R.A.)'ye göredir.

Fakat; kadın, dâhil olmadıkı bir kadınsa ve mehri de alınmış­sa; gerçekten onun kocası, ondan hulû' bedelini alır. Ve, kadına, duhûlden Önce, talâk sebebiyle, mehrin nısfı (= yansı) için, mü­racaat eylemez. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Eğer, mehri alınmamışsa, kocası, ondan muhâiea bedelini alır. Ka-dm da. msıf mehir için, kocasına baş vuramaz.

Fakat, mal mukabili onu mübaraa yapmışsa; — mehrinin hari­cinde,— artık, hüküm, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin luılû' hakkında­ki, cevabı gibidir. Mumyt'te de böyledir.

Eğer, koca; karısını, mehri üzerine hulu' jderse; kadın ise, kendisine dâhil  olunmuş bir kadınsa ve  mehrini  almışsa, kocası, ona, mehri için müracaat eder. Eğer, mehri alınmamışsa; kocadan bütün mehir düşer. Ve bir birisinden hiç bir şey isteyemezler.

Eğer kadın, dâhil olunmamış bir kadın olur ve bin dirhem olan, nehrini de almış bulunursa; kocası, ondan bin dirhemi ister; istihsâli da böyledir.

Eğer, mehri alınmamışsa; istihsânda, kocadan mehir düşer. Koca, başka bir şey isteyemez.

Eğer, mehrinin onda birine mukabil, hulû' eylemişse, mehride fn dirhemse; bu durumda, kadın, cima' yapılmış bir kadın olur, mehrini de almış bulunursa; kocası, ona yüz dirhem için müracaat ader. Geri kalanı ise kadına teslim eder. Bu, bil-ittifâk böyledir.

Eğer, mehir alınmamış ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'e göre, kocadan bütün mehir sakıt olur.

Eğer, bu kadın, cima' edilmemiş bir kadınsa; mehri de alın­mışsa, kocası ona mehrin, onda birinin yansı için baş vurur. Bu ise, elli dirhemdir. Çünkü, onun mehri, talak vaktinde, yarım mehir idi. Ona; mehrin onda birinin yarısı için müracaat eyler. Geride kalan kısmını, kadına teslim eder.

Eğer, mehir alınmamışsa; koca, bütün mehirden kurtulmuş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bu, bütün mehri üzre hulû' edilmesi halindedir.

Eğer, mehrinin tamamı veya bir kısmı üzerine mübâree ederse; İmâm Ebü Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, hü­küm, İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ'nın hulû' hakkındaki cevabı gibi­dir. Muhıyft'te de böyledir.

Bir kimse, karısını, kendi üzerinde olan mehrinden mal muka­bili hulû' ettikten sonra, kadının, kocası üzerinde, bir şeyinin ol­madığı anlaşılsa; kadın, mehrini kocasına iade eder. Şöyle ki :

Bir koca, karısına : «Seni, benim elimde olan, kölene karşılık hulû' eyledim.» veya «Yanımda olan eşyalarına karşılık, seni hulû' eyledim.» dedikten sonra, kadının, kocasının yanında, bir şevinin olmadığı açığa çıksa; hulû', kadının mehri üzerine, olmuş olur.

Bu durumda, kadının, kocası üzerinde mehri varsa; düşer.

Eğer, kadın, mehrini kocasından almışsa, onu; kocasına jıeri verir.

Şayet, mehri üzerine hulû',eylemiş veya kendi üzerinde olan, mehriyle bir talâk boşamış ve bunu da karısı, kabul etmişse, koca İse, karısının, kendisi üzerinde, mehrinin olmadığını biliyorsa, o zaman, hulû' hakkında, bir şey olmaksızın, bâin bîr talâk vâki olur.

Mehiric talâk hakkında da, bir ric'î talâk vâki olur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer, kadın, mehrinin bir kısmını alır; bir kısmını ise efen­disine bağışlar; sonra da bilinmeyen şeyle hulû' olursa, kocası, on­dan, yalnız, kadının aldığını, geri alır; başka birşey alamaz. Serah-si'nin Muhıytı'ndc de böyledir.

Bir kimse; karısını, karısının, kendinden aldığının tama­mını geri vermesi üzere, hulû' ederse; kadında, ondan aldıklarının tamamını, satar veya onlan diğer insnnlara hîbe ederse; o, almış olduklarının kıymetini, kocasına iade eder. Eğer, onların misilleri (—benzerleri) varsa; o zaman, onların benzerlerini kocasına, iade eder. Feiâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir kadını mehri müsamma ile nikahladıktan sonra, onu, bâin bir talâkla boşasa; sonra da, ikinci defa, başka bir mehiric nikâhlasa, bilâhare de, önün mehri üzere hulû' eylese; ko­ca, ikinci mehirden beraat eyler; birinci ise, kalır. Sirâcü'l - Veh-hâc'da da böyledir.

Bir kinime, mehir tesmiye edilmemiş karısına, cima' eyle­meden, söylemeksizin, hulû' etse; biraz menfâat sakıt olur (= dü­şer.) Kerderî'nîn Vecîz'înde de böyledir.

Bir kinişe, karısını, bir mal mukabili hulû' ettikten (= bo-şadıktan)  sonra, hulû'   bedeli artsa, bu   artış bâtıl    (—geçersiz) olur. iVlezîd'dc de böyledir.

Bir kimse,  karısını, kendisine bir kadın nikahlayıp onun da mehrini vermek, üzere hulû' eylese; kadın, onun kendisine verdi­ği mehirden fazlasını vermez. Hâvi'l - Kudsî'de de böyledir.

Bir kimse, karısını, onun mehrine karşılık; bir de, çocu­kunu iki yıl emzirmek üzere hulû' eylese; bu caizdir. Ve, bu kadın, çocuğu emzirmekle cebredilir. Eğer, bunun yapmaz veya iki yıldan önce ölürse, emzirme kıymeti kocasına ödenir. Serahsî'nin Muhıy-tı'nde de böyledir.

Bir kadın, mehri, iddet nafakası, çocuğunu üç veya on se­ne yanında tutması ve nafakası üzerine kocası üe muhâlea ederse; bu hıılû' sahih o'ur. Ve bunları yapmaya her ne kadar, meçhul ol­sa bile cebredilir.

Eğer, kadın, kocasının üzerine terkeder sonra da, kaçarsa, ko­canın, o kadından nafakanın kıymetini alma hakkı vardır. Kadının da, kocasından, çocuğun elbisesini isteme hakkı vardır.

Fakat; çocuğun, hem nafakası, hem de elbisesi üzerine muhâlea ederlerse; bu, kadının, kocasından, elbise isteme hakkı olmaz. İster çocuk, memede olsun;  ister, memeden kesilmiş olsun.   Hulâsa'da

da böyledir.

Şayet, dirhemler üzerine, muhâlea ettikten sonra, çocuğu, ücrehe emzirmek üzere, hulû' karşılığı anlaşsalar; bu da, caiz olur. Fakat, koca, kadını, çocuğun nafakası ve elbisesi ile yanında tut­mak üzre icârlarsa; bu, caiz olmaz. Fethû'l - Kadîr'de de böyledir.

Eğer, çocuğu; büiûğa erişene kadar, kadının yanında tut­ması üzerine muhâlea ederlerse, bu sahih olur. Bu, çocuk, kız oldu­ğu sakıttır. Eğer, oğlan olursa; bu, sahih olmaz. Çünkü, onun er­keklik edeplerini öğrenmeye ihtiyacı vardır ve onların ah'âkı ile ah-lâkîanması gereklidir. Anası ile uzun süre kalırsa; kadm ahlâkı ile *   shlaklanır. Bu da, gizli olmayan bir kötülük olur.

Eğer, anası başka kocaya giderse; çocuğun babast, çocuğu, it­tifak edip çocuğu kadının yanında bırakmazlarsa —anasından ahr. Çünkü, bu, çocuğun hakkıdır. O zaman, bakılır : O çocuğun emsa­linin ecri (bakım ücreti) ne ise; koca, onu, kadından alır. Gerçek­ten, müddet açıklanırsa; çocuğu tutmakla hum' sahih olur. Eğer, müddet beyan edilmezse; sahih olmaz. İster, çocuk emiyor olsun; ister, memeden kesilmiş olsun müsavidir.

Müntekâ'da : «Eğer çocuk emiyorsa; sahih olur. Her ne kadar müddet beyan edilmese de, iki sene emzirir.» denilmiştir. Hulâsa' da da böyledir.

İbn-i Semâ'a, İmâm Muhammed  (RA)'in şöyle buyurduğunu nakîetmiştir :

Bir kadın, kocası ile, üzerinde olan mehrine ve karnında olan çocuğu doğurunca, iki sene emzirmesine karşılık, muhâlea etse, bu caiz olur. Eğer, kadın ölür veya karnında çocuk olmazsa; emzirme bedelim kocasına iade eder. Eğer, çocuk, bir sene sonra ölürse; bir senelik emme bedelini iade eder.

Keza, çocuğun emme bedeli, annenin üzerindeyken, çocuk ölür­se; kocası, iki senelik bede'i, anasından ahr.

Eğer, anlaşmada, kadın : «On sene bakarım.» demiş ve çocuk ölmüşse, koca, kadından, iki sene emme ücreti; sekiz sene de, ba­kım ücreti ahr.

Ancak, muhâlea zamanında, kadm : «Eğer, çocuk ölürse; benim üzerime bir şey yoktur.» derse; işte, o, şart kılındığı gibi olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), böyle buyurmuştur. Fethu'l - Kadîr'de de böyle­dir.

Bir koca, karısı ile, çocuğuna on sene bakmak üzere muhâ­lea etse; kadın ise, çok fakir olup, kocasından nafaka istese; şart kılanın yerine getirmesi için, kadına cebredilir. îtinıad, bunun üze­rinedir. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Bir kimse, karısını huîıY ey'ese, aralarında da, bir küçük çocuk bulunsa ve bu çocuk bahanın yamnda, senelerce kalacak ol­sa; bu hulû' sahihtir. Şart bâtıldır. Çünkü, küçük çocuğun, ananın yamnda olması lâzımdır. Ve bu, onun hakkıdır. Ana-baba,, bu hak­kı ibıâl edemezler.

Kczâ, bir koca, karısını, boşasa, çocuğuna bulûğa erişene kadar bakmak ve kadının mehrini ona terk etmek üzere; boşasa; kadm da bunu kabul eylese; sonra da kadın bundan kaçınıp, çocuğa bak­masa; gerçekten, kadın buna cebredilir ve eğer yapmazsa; bulûğa kadar olan, durma ücretini kocasına vermesi lâzımdır.

Bir kadm, kocasıyla, nafakadan ve evden beraat etmek üzere muhâlea etse, hulû' tamam olunca, koca, nafakadan beraat eder; evde oturma ise, bâtıl olmaz.

Bir kadın, kocası.ile, evde kalmak üzere, muhâlea etse; bu kadının, kocasının ev   kirasını vermesi, lâzım gelir ve iddeti orada bekler.

Bir kadın,, kocasıyla, kocasından olan çocuğa bakmak üzere mühâlea etse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) : «Bu kadın, aldığı mehrini kocasına iade eder.» buyurmuştur.

Bir kadın, kocası ile, mehrini çocuğuna veya bir yabancı­ya vermek üzere muhâlea etse; İmâm Muhammed (R.A.) : «Bu hu­lû', caizdir. Mehir kocanındır. Çocuğa ve yabancıya bir şey yoktur.» buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, karsına : «Nefsini hulû' eyle» der; karısı da : Nefsimi, senden hulû' eyledim.» der ve koca da, ona izin verir ve malsız olarak razı olursa; bu Muhâlea, caiz olur.

İmâm-ı Sâni, şöyie buyurmuştur:

Bir kimse, karısına : «Nefsini hulû' eyle» der; kadın, da : «Nef­simi hulû' eyledim.» derse; bu caiz olmaz. Ancak, mal ile caiz olur. Fakat, mal sız olarak niyyet eylerse; bu müstesnadır.

Şayet, başkasına : «Kanun hulû' eyle.» dese; bu yabancı, mal ile de hûîû' edemez: Kerderî'nin Vecîzl'nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Nefsini hulû' eyle» der; kadın da: «Nefsimi boşadım» derse; mal vermesi lâzım gelir. Ancak, malsız niyyet eylemişse o müstesnadır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyle­dir.
Bir kadın, kocasına  :  «Beni, bin dirheme karşılık, hulû1 eyle.» der; kocası : «Sen, boşsun.» derse; bunda, ihtilâf etmişlerdir. Bazı âlimler : «Kocanın sözü cevap olur ve hulû' tamam olur.» ba­zıları ise : «Talâk vaki olur, fakat bu, hulû' olmaz.»    demişlerdir. Muhtar olan ise, kocanın sözünün cevâp olmasıdır.

Şayet, koca : «Ben, bununla, cevap kasdeylemedim.» derse, onun sözü muteber ve bir şey olmaksızın, talâk vâki olur.

Şayet, kadın, kocasına : «Senden muhâlea ettim» der; ko­cası da, ona : «Seni boşadım.» derse; bazı âlimler. »Bu, bir cevap­tır. İkisinin arasında muhâlea tamam olur.» demişler; bazıları da: Bu durumda, bir ric'î talak vâki olur.» demişlerdir.

Bazı âlimler ise : Niyyetinin ne olduğu sorulur. Eğer : «Ben, onunla cevabı niyye't eyledim.» derse; birinci mes'elede, cevap olur.

Uvgun olan. kocaya, niyyetinin ne olduğunun sorulmnsıdır. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kadın, kocasına : «Beni, şöylece hulû1 eyle» der; o da, cevaben : «Seni, sünnetle boşadım.» derse; işte bu, ihtidadır. Bun­da, hilaf da yoktur. Gâyetü's - Sürûcî'dc de böyledir.

Bir kadın, kocasına: «Beni hulû' eyle.» veya '«Nefsimi, sa­tın aldım.'i der; kocası da, ona cevaben ; »Sen boşsun.» derse; bu süz, «hulû' eyledim» yerindedir. Nevâzil'de ve Fetvalar'da : «Eğer, onunla, cevabı irâde eylerse; cevap olur.» denilmiştir.

Bu kadının kocası : «Seni, bir talâk sattım.» dese; bu, ni­yetsiz cevap olur. İmâmü'l-Üstâz Zahîrü'd-Din: »Bu koca, karısına: «sen hoşsun'' veya. «seni, bir talâk halâs eyledim» dese; niyetsiz cevap olur.» demiştir. Bu, Şemsü'l - İslâm Evzencendî'nin de fetvû-sidır. Sahih olan da budur. Hulâsa'da da böyledir.

Bu durumda, koca mehirden beraat eyler mi? Bu hususta, ihtilaf edilmiştir. Bazı âlimler. «Beraat eder.» demişlerdir. Sahih olan da, budur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, karısına ; «İddetinin nafakası ve mehrin ile nef­sini üç talâk satın ai.» der; kadın da : «Satın aldım.» derse; sahih olan, koca bundan sonra : «Sattım.» demedikçe, taiâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Koca, bununla, hakikati irâde eyler; —pazarlık kasdetmez-se— hüküm 'böyledir. Serahsî'nin MuhiyU'nUe de böyledir.

Bir kimse, karısına : «İddetinin nafakası e mehrinle, nef­sini satın al.» der; kadın da : «Satın aldım.- derse; aralarında hulû' lamam olmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «iddetinin nafakası ve mehrinle, se­nin üç talâkını sana sattım.» der; karısı da, ona cevaben : «Sattım.» der;-fakat «sandaldım.» demezse; FakıyhEbû'l Leys s «Talâk vâki olma/.» buyurmuştur. Fetva da, buna göredir.

Şayet, kadın : «Sana mehrimi sattım ve iddetimin nafaka­sını da sallını.» der; kocası da : «Satın aldım; kalk ve git.» derse, /ahiren boş olmaz. Fakal, ihtiyat olan, bu durumda eğer bundan önce, iki talâk yok idivse; nikâhı tazelemektir.

Şayet koca, karısına : «îddetinin nafakasını da, talâkının mehrinî de, sana sattım.') der; kadın da : «Ruhumla, satın aldım.» derse; talâk vâki olur. Fetâvâyi Kübrâ'da da bövîediv.

Bir kadm, kocasına : «Talâkımı, sana sattım.» veya «bağışla­dım.» veya «mal eyledim.» der; kocası da. niyeti boşamak olarak : «Kabul eyledim.» derse; bir şey vâki oîmaz.

Bir kimse, ka ^sna : «îddetinin nafakasını, talâkının meh-rim Cebrâi'I Aleyhisseiâm'in, Nebi sallallâhu aleyhi veselleme getir-d;ği gibi, sana sattım.» der; kadın da : «Kabul eyledim.» derse; âlimler : «Eğer, kadm ıtemiz ise ve o taharetinde kocası ona cima eylememişse; boşanmış olur.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, koca : «Mehrine, bedel; talâkını, sana sattım.» der; kadın da : «Seni boşadım; beni, sat.» derse, mehriyle bâinen beş olur. Bu, «satın aldım.» demek gibidir. Bu durumda, «nc't ta-lâk vâki olur.» diyen'er de olmuştur. Önceki kavil esahtır.

Şayet koca : «Bir talâk sana sattım.» der, kadın da «satın al­dım.» derse, nıeccâne'n, bir ric'î talâk vâki olur. Çünkü, bu sarihtir. (= açıktır.) Serahsî'nin Muhıyitı'nde de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Nefsini, sana sattım.» der; kadın da : «Satın aldım.» derse; bâin bir talâk, boş olur. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Üç bin dirheme, bir talâk'im sana sat­tım,» der; bunu üç defa tekrar eder; kadın da her sözün arkasın­dan: «Satın aldım» der ve sonrada, koca; Tekrarlarımla, birinciden haber vermeyi irâde eyledim.» derse; hüküm bakımından, sözüne inanılmaz, ve üç talâk vâki olur. Kadının da üçbin dirhem vermesi lâzım gelir Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu, HuJâsa'da ve Kerderîmn Vecîzi'nde de böyledir. Fa-kıyh de, bunu alıp kabul eylemiştir. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kulise, karınma : «Gerçekten, seni hulû' eyledim.» der ve onunla talâkı niyyet eylerse, işte o, bir talâk olur.

Şâyct, karısına : «Gerçekten, seni bende olan, mehrine karşılık hulû' eyledim.» der; bunu dar üç defa tekrarlar; karısı da : «Kabul eyledim.» veya «razı oldum.» derse; üç lalâk boş olur. Çünkü, o an­cak, kadının sözüyle vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Gerçekten, seni kübûreo eyledim; gerçekten, seni kübâree eyledim; gerçekten, seni kübâree oyla-dim.» dese; fakat, bir şey belirtip isimlemese; karısı da «Gerçekten, razı oldum.» veya «İzin verdim.» dese; işte bu, bir seysiz, üç talâk olur.

Şayet, kadm : «Gerçekten, ben nefsimi, senden bin dirhemle hulû'eyledim.» diye, üç def'â tekrarlasa; kocası da : «İzin veridm.» veya «razı oldum,» deseydi; üç bin dirhemle, boşanmış olurdu. Hu îâsa'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : Yetkini, sana, bin dirheme sattım.» der; kadm da, aynı mecliste : «Nefsimi ihtiyar eyledim.» derse; bin dirhemle, talâk vaki olur.

Bir kimse, karısına, bütün mehrinİ ve   üzerindeki elbisesi hariç, bütün malını talâkla satsa; karısı da satın alsa; üzerinde ise, çok elbise bulunsa; bâin bir talâk vâki olur. Evde ve kadının üze­rinde, —ziynet eşyası— ne varsa, kadınım olur.

Bir kimse, karısına, kadının mehirden kendi üzerinde olan malına karşılık, talâkını satsa; kadın da, kocasının üzerinde meh-rinin olmadığını bilse; yoktur, o zaman, nc'î bir talâk vâki olur. Fe­tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kadm, kocasına : «Nefsimi, sana sattım; sana verdiği­me karşılık olarak» der ve bununla da, iddetin dışında olanları irâ­de eder; kocası da : «Verdim.» derse; talâk vâki olur. Bu, kadının, arabca olarak «nefsimi, sana sattım» dediği zaman olur. Fakat, bunu farsça söylerse, mes'ele hâli üzere kalır ve sahih olur.

Bir kadm, kocasına : «Mehrimi. sana bağışladım.» dedik­ten sonra; «Bana karşılık ver» der; kocası da : «Sana, üç talâk kar­şılık verdim.» derse; kadm üç talâk boş olur. Mezîd'de de böyledir.

Bir kimse, karısına, kebap olmuş bir koyun başı satın al­masını emretse; kadın da, satın alsa; kocası ona farsça : «Başını verdin mi? (sattm mı?) » deyince, kadın, kebap olan, başı istiyor zanniyle :   «Sattım.» dese; hulû' sahih olmaz. Ancak, ta'âka niyyet eylemişse; bir talâk vâki olur. Hulâsa'da da böyledir.

bazı kimseler bîr kadına : «Kadınların, erkekler üzerin­de olan, bütün haklan, mehir ve iddet nafakası gibi şeylerin hep­sini talâkınla satın aldın mı » deseler, kadın da : «Satın aldım.» dese; kocaya da : «Sen de sattın mı?» deseler, o da : «Sattım.» ce­vabım verse, hulû' sahili olur. Ve koca, mehirden, nafakadan be­raat etmiş olur. Her ne kadar, «ondan, nefsini satın aldım.» demiş­se bile hüküm böyledir. Çünkü, onun nefsini satmak, ancak koca­sından olur. Fetâvâyî Kübrâ'da da böyledir.

Bir kadın, nefsini kocasından hulû' etmek isteyip, bir ce­mâat toplasa; o cemaat, önce kadına : «Senin, onun üzernde olan, bütün haklarına karşılık, 'nefsini satın aldın mı?» deseler; kadın : «Satın aldım.» dedikten sonra, kocasına : «Sattın mı?» deseler; o da : «Sattım» dese, fakat kalbinde evin eşyası olsa, talâk hükmen vâki oltır,

Bir kimse, karısını, bir talâk hulû' ettikten sonra, karısı: «Niçin böyle yaptın?» der; o da, üç defa : «Git.» bunu söylemesiyle," bir şey v^k olmaz. Çünkü, bu bir cevap değildir.
Bîr kimse, karısını hulû' edince; ona, «Kaç talâka niyyet eyle-din» denilse; 0 d&ı «ne kadar dilerse» dese; eğer koca bir şeye niyyet eylemedi ise, bir talâk vâki olur.
Bir kadın, kocasına : «Beni, hulû' eyle» der; kocası da, onu hulû eylerse; bir talâk vâki olur. Farsça, olarak «seh bar» de­mekle, t>ir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..