Innet [27]

Innîn : Tenasül uzvu olduğu halde, kadınlara cima' edeme­yen kimsedir.

Bakirelerin dışında— dul kadınlara veya kadınlardan bazı­larına; hastalığı, zayıflığı, yaşlılığı sebebiyle cima' edebilen kimse, lıiç cima' edemeyene göre innîn'dir. Nihâye'de de böyledir.

Tenasül uzvunun haşefesi, ferce dahil olan kimse, mnîn sayılmaz. Başı kesik olan zekerin, kalan yeri giriyorsa yine, bu şahıs ınnîn sayılmaz. Bahru'r-Râik'ta da böyledir.

Bir kadın, kocasını hâkime çıkarıp, onun ınnîn olduğunu iddia ve ayrılmasını talep ederse; artık, hâkim erkeğe, kadına vasıl olabilip, olamadığım sorar. Eğer, kocası vâsıl olamadığını (yâni ci­ma' yapamadığını) kabul ederse; hâkim, bir sene müddet tehir eder. Kadının kız, veya dul olması müsavidir. Eğer, kocası bunu in­kar ve kadına cima' yaptığım iddia ederse; kadın dul ise yemini ile birlikte, kocanın sözü geçerlidir. Kocası, yemin edince; kadının hak­kı bâtıl olur. Eğer, yeminden kaçınırsa; bir sene tehir edilir, Kâfî'de de böyledir.

Eğer, kadın : «Ben, bakireyim.» derse; kadınlar, ona ba­karlar. Bir kadının bakması yeter. îki olurlarsa, daha uygun olur. Eğer, onlar : «Bu kadın, duldur.» derlerse; yeminle birlikte kocanın süzü geçerlidir. Sirâcu'l-Vehhâc'da da böyledir.

Eğer, koca yemin ederse; artık, kadının hakkı yoktur. Eğer, yemin etmezse; bir sene, geriye bırakılır.

Eğer, kontrol eden kadınlar : «Bakiredir.» derlerse; yemin et­meksizin, kadının sözü geçerlidir.

Şâj^et, bu kadınlarda, şüphe hâsıl olursa; o zaman, kadın İmti­han edilir. Âlimlerin bazıları : «Duvar üzerine bevl etmesi emredilir. Eğer duvar üzerine atması mümkün olursa; işte o kızdır; değil­se duldur.»; bazıları ise : »Horoz yumurtası ile imtihan olunur. Eğer yumurta ferce girerse kadın duldur; değilse, kızdır.» demiş­lerdir. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Kadınların bir kısmı, «bakire,» bir kısmı da, «dul» diye şehâdette bulunurlarsa; onlardan başka kadınlara, gösterilir. Şayet, cima' yapılmadığı sabit olursa; hâkim, bir sene geriye bırakır. Er­kek talep etsin veya etmesin, bu böyledir* Geriye bırakma gününün tarihi yazılır ve ona şahit tutulur. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Te'cilîn (= geriye bırakmanın) başlangıcı, dâva tarihidir. Te'cil, yalnız, hâkimin bulunduğu şehirde olur.

Hâkimin haricinde, başkasının te'cüine itibar olunmaz. Zâbir-i rivâyetde, tecilde itibar, seneyi kameriye (= ay hesabı sene) ye­dir. Sahih olan da, budur. Hidâye'de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe  (R.A)'den Hasan'm rivayetine göre :

Gerçekten İtibar, güneş senesinedir. Bu, ay senesinden, bir kaç gün fazladır. Şemsü'l - Eimme Serahsi ihtiyat olarak, bu görüşü al­mıştır. Çoğunluk bu görüştedir. Mdbsût'ta da böyledir.

Fetva bunun üzerinedir.

Şemsü'l - Eimme Helvânî'den rivayet edildiğine göre :
Şemsî Sene: 365 gün, bir de günün dörtte biri ile günün yüz-yirmide bir parçasıdır. Kameri Sene ise : 354 gündür. Kâffde de böyledir.

Müctebâ'da : «Şayet te'cil ay içine rastlarsa; itibar senenin günlerinin sayışmadır.» denilmiştir. Bahru'r - Râİk'ta da böyledir.

Senenin içine, Ramazan ayı ve kadının hayız günleride da­hildir.

Erkeğin ve kadının hasta oldukları günler, hesaba alınmazlar.

Eğer, aynı senede adam hasta olursa; o, hasta olduğu günlerin sayısı kadar, geriye bırakılır. Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Fetva da, bunun üzerinedir. Fetâvâyi* Kübrâ'da da böyle­dir.

Kocanın, hacca gitti veya gaip olduğu günler hesaba, kalılır.

Fakat, kadın hacca gider veya gaip olursa; bu günler hesaba dahil edilmez, Tebyîn'de de böyledir.

Dâva zamanı, kadın ihramlı olursa; hâkim, kadın haccı ta­mamlayana kadar, te'cili geri bırakır. Nihâye'de de böyledir.

İmâm Muhammed IR.A.)'şöyle buyurmuşun- :

Eğer kadın, kocası ihramlı iken dâva ederse; ihramdan çıktık­tan sonra, bir sene te'cil edilir.

Müzahir iken, dâva ederse; eğer kocanın köle azâd elmeye gü­cü varsa; o andan itibaren bir sene te'cil edilir. Buna gücü yoksa, o zaman, ondört ay geriye bırakılır.

Eğer, hâkim, bir sene, geri hırakdıklan sonra, adam müzahir olursa; o müddete, bir şey ilâve edilmez. Bedâî'de de böyledir.

Kadın, kocasını cima' edemiyecek halde, hasta bulursa; —hastalık uzasa bile— adam iyileşmedikçe, te'cil yapılmaz.

Bunak bir kimseyi, velisi evlendirir; o da, kadına yaklasuuuı/. .sa, hâkim, dava tarihinden itibaren, bir sene   te'cil eder. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Koca habsedilir, kadının da oraya gelmesi yasaklanırsa; bu durumda geçen günler, hesaba alınmaz. Eğer, kadının oraya varma­sına izin verilir ve koca, hali yerde bulunursa; o takdirde, o günler hesaba dâhil olmazlar.

Koca kadının mehrine karşı hapsedilince de böyledir.

Şâyct, kadın hapsedilir, koca ise oraya girebilir ve halvet mümkün olup bir arada gecelerlerse; o günler müddete dâhil olur; değilse olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Müddet Lamam olunca, kadın hâkime gelip, kocasının ken­disine yaklaşamadığını; kocası da yaklaştığını iddia ederse; kadın, aslında dul bir kadınsa, yeminle birlikte kocanın sözü geçerli olur. Koca, yemin ederse kadının hakkı bâtıl (= geçersiz) olur.

Koca, yeminden  kaçınırsa, hâkim, kaduu    muhayyer bırakıl. Eğer, kadın : "Ben kızım.» derse, kadınlara muayene ettirilir. Bîr kadının muayenesi kâfi ise de; iki olurlarsa, daha ihtiyatlı ve uyguıı olur.                                                                      

Eğer, bu kadınlar : «Duldur...» derlerse, yeminle birlikte koca­nın sözü/geçerlidir. Eğer : «Bakiredir; kızdır.» derler ve kocası da, yaklaşamadığını kabul ederse; hâkim, kadını ayrılıp ayrılmamada serbest bırakır. Kâdîhân'm Cânılu's-Sağîr Şerhinde de böyledir.

Kadın, kocasını serbest bıraksa; veya kadın, meclisten kalk­sa; yahut, onu hâkimin adamları kaldırsalar, veyahut da, kadın bir şey geçmeden önce, hâkim .kalksa, kadının muhayyerliği bâtıl olur. Muhiyt'te de böyledir,

Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'den rivayet olunmuştur. Fet­vada, bunun üzerinedir. Vâkıât'ta da böyledir.

Eğer, kadın, ayrılığı ihtiyar ederse; hâkim, kocasına, onu bâin talâkla boşamasını emreder. Eğer, kocası, kaçınırsa; hâkim aralarını ayırır. Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'in Asıl'da söylediği gi­bidir. Tebyîn'de de böyledir.

Bu ayrılık, bâin talâk olur. Kâfî'de de böyledir.

Kadına tam mehir verilir. Eğer kocası onunla halvette bulun­muşsa, kadının iddet beklemesi bil-icma' lazım gelir. Eğer, halvet­te bülunmamişsa; kama iddet beklemek yoktur. Eğer mehir, mehr-i müsamma ise yarım mehir gerekir.

Eğer, mehir belirlenmemişse, mut'a ( = bir parça menfa­at) gerekir. Bedâî'de de böyledir.

Müddet, tam bir sene geçer ve kadın, zamanında dâva et­mezse; hakkı bâtıl olmaz. Her ne kadar, o sene içinde; Kadın koca­sına muvafakat yapmış olsa bile böyledir. Fetva da bunun üzerine­dir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Koca, hâkimden bir sene veya bir ay yahut daha fazla te'-cil etmesini isterse; hâkimin bunu yapmaması uygun olur. Ancak, kadın, razı olursa yapabilir.

Kadın, önce razı olursa yapabilir.

Kadın, önce razı olur; sonra da vazgeçerse; geri bırakma işi bâ til olur. Kadının bunu yapmaya hakkı vardır ve bu durumda kadın muhayyer kalır Nihâye'de de böyledir

Bir sene geçer; kadın muhayyer bırakılmadan Önce hâkim ölür veya azledilirse, bu durumda kadın, ikinci hakime baş vurur; Önce­ki hakimin tecil eylediğini isbat eder ve senenin tamam olduğunu söyler. İkinci hâkim, iş birincinin üzerine bina eyler. Fetâvâyi Kâ-dîhân'da da böyledir.

Hâkim aralarını ayırdıktan sonra, iki şahit «kadının, ha­kim aralarını ayırmadan önce, kocasının kendisine yaklaştığım ka­bul edip ikrar eylediğine» şahitlik yapsalar; hâkimin ayırması, bâ­tıl olur. Eğer, «kadının, hâkim aralarını ayırdıktan sonra, ikrarına» şahitlik yapsalar; kadının sözüne inanılmaz. Zahîfiyye'de de böy­ledir.

Bir koca, karısına, tek bir defa yaklaştıktan sonra âciz ol­sa; kadına muhayyerlik hakkı yoktur. Tebyîn'de de böyledir.

Eğer kadın, nikâh zamanı, gerçekten, kocasının innîn ol­duğunu, kadınlara yaklaşamayacağını bilirse; dâva hakkı olmaz. Eğer, nikâh zamanı bilemez, fakat, bundan sonra öğrenirse; bu du­rumda, dâva hakkı olur.

Davayı (crkctmekle de dâva hakkı bâtıl (—geçersiz) olmaz. Zaman, ne kadar uzarsa uzasın, kendisi davaya razı olmazsa, bu böyledir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Hâkim, cima'dan âciz olan bir şahsı, karısından ayırdıktan sonra, bu adam, o kadını tekrar nikâhlasa; kadına, muhayyerlik hakkı yoktur. Bu şahıs, başka bir kadın nikâhlar, bu sırada, o ka­dın da, bu adamın hâlini bilirse; Asi Kitabi'nda : «Bu kadına da, muhayyerlik hakkı yoktur.» denilmiştir. Fetva da, bunun üzerine­dir. Serahsî'nin Muhıytı'ndc de böyledir.

Sahih olan, ikincinin dâva hakkının olmasıdır. Kocası, ona vasıl olamadığı   (= cima'    edemediği)   zaman, bu böyledir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir kadını alıp, ona, bir defa cima' ettikten sonra, cima'dan âciz olsa ve ayrılsalar; o kadını tekrar nikâhlasa ve cima' edemese; kadına muhayyerlik hakkı vardır. Serahsî'nin Mu­hıytı'ndc de böyledir.

Bir adam, bir kadın nikâhlar; ona fercinin haricinden mıı-karcııctte bulunur; her ikisinden de meni iner; fakat fercine vasıl olmaz ve beraber kalkarlar, böylece o zamanlar geçer; —sonra,— kız veya dul olan, bu kadın, hakime dâva ederse; hâkim, bir sene Ir'cil eder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir erkek, kadının dübüründen idhal sebebiyle, ınnînliktcu çıkamaz. Mi'râcü'd - Dirâye'de de böyledir.

Şayet, erkek, cima' eder fakat suyu (= menisi) olma/, ve ineni inmezse, kadının dâva hakkı olmaz. Nihâye'de de böyledir.

Yaşı büyük bir kadın, kocasını cima'dan âciz olacak derece, de, küçük bulursa; onu buluğa ermesine kadar bekler.

Fğer kadın küçük olursa; velisi, onu ayırmaz.

Kadın, kocasını, cima'dan âciz, bunak olarak bulursa velisi dâ­va eder ve bir sene tecil olunur. Kâfi'de de böyledir.

Eğer bir cariyenin kocası mnîn ise Jmâın Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre muhayyerlik efendisine âiddir. Fetvada bunun üzerine­dir. Fetvâyî Kiıbrâ'da da böyledir.

Eğeı: Karıma yaklaşmaya ümidim yoktur, derse; ınnîn, te-Vil olunur.

Hüıısâ, eğer erkekler gibi bevi edebiliyorsa; işte o erkektir. Ve onun, kadın nikahlaması caizdir. Eğer, bu şahıs kadma, yakla-samazsa, innîn gibi tecil.olunur. Mebsût'ta da böyledir.

Müşkil lıünsânin hükmü, innînin hükmü gibidir. Yâni karı­sı, kocasını hünsâ bulursa, dâva açar. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyle­dir.

Kadın, innîn, retkâ veya karna olursa te'cîl edilmez. Bedâi'-de de böyledir.

Bir kadın, kocasını zekeri kesik olarak bulmuş olsa; hâkim, onu, o halde muhayyer bırakır, te'cil eylemez. Fe'tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimsenin zekeri, hakikaten küçük olur ve kadının fer-eiııe yirmesi mümkün olmazsa; bu kimse, zekeri kesik kimse, hük­münde olur. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Eğer, kadın : «Ben, onu, zekeri kesik buldum.» der; ioca ise : «Ben, zekeri kesik değilim.» der ve karışma mukavemette bulunursa; hâkim, onu bir şahsa gösterir. Eğer, o şahı .s, onu, avret yerini açmak­sızın, elbisenin dışından dokunmak suretiyle onlarsa, Öyle yapar. De­ğilse, zaruretten dolayı, avret yerini açurarak bir erkeğe baktırır. Erer, önce mukareneite bulunmuş sonra da. zekeri kesHnıisse; .lik, kadına muhayycrMk hakkı yoktur. GâyeUi's - Sürûcî'de de böyledir.

Eğer, zekeri kesik olan bir kimsenin karısı, nikâh zamanı, onun, bu durumunu biliyor idiyse; arhk. ona muhayyerlik yoktur. Tahâvi.Şerhi'nde ele böyledir.

Kocasının zekerinin kesik olduğunu önceden bilmeyen bir ka­dın, çocuk getirse; hâkim de, nesebini tesbit ettikten sonra; kadm, kocasının haiini öğrense ve ayrılık talebinde bulunsa; kadının, bum; hakkı vardır. Çünkü, çocuk ona cim asız ilzam edilmiş olur. Muhıyt'-te de böyledir. .

Hâkimi, haheti müteakip, kadın ile/.ekersiz kocasının ara­larını, ayırdık lan sonra; iki seneye kadar, kadın, bir çocuk doğurur­sa; bu çocuk, babaya nisbet olunur. Hâkimin ayırması bâtıl (— ge çei'siz) olmaz.

Eğer, koca,kadına vâsıl olduğunu iddia ederce; hu durumda, ha­kimin ayırması, batıl olur ve çocuk, o imikte nisbel edilir. Zalûriy-ye'de de böyledir.

Yaşı küçük olan kocasını, zekeri kesik bulan kadıma, dâva­sı sebebiyle, hâkim, aralarını tefrik eder; bulûğa erişmesini bekle­mezse; sabi talaka (= boşamaya) ehil olur. Bazıları da : Talâksız da, rîyn'ık okuv dedilerse de, Önceki kavil sahilidir.

Fakat, hakimin, sabinin babası veya velisi dâva etmeden, ayır­maması .-viâcar. Eğer, v^ıisi vl vasisi yoksa; dedesi dâva eder. O, da yoksa; hâkim, onun namına, bir davacı nasbeder. Eğer, o davacı, bir belge getirebilirse; kadının hakkı bâtıl olur. Nitekim, kadının, bu hâ­le razı olması veya nikâh sözleşmesi esnasında, bu durumu bilmesi haile rinde de böyledir.

Bu  durumda, bu kat i - kocanın araşan teipk edilme/,  t-- açıl­maz.)

Eğer, davacı, kadından yemin etmesini isterse; kadın yemin eder. Eğer, kadın, yeminden kaçınırsa; araları açılmaz. Yemin eder­se; aralan açılır. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Şayet kadın, küçük olur; onu babası evlendirmiş bulunur ve bu kadında, kocasını, zekeri kesilmiş olarak bulursa; babanın davasıyla araları açılmaz. Kız, baÜğa olana kadar beklenir.

Eğer, kadın, bulûğa erişmiş olursa; mesele hâli üzeredir.

Kadın, bir adamı kocasıyla beraber dâva için, vekil tutar; ken­disi dâva da hazır oJmazsa; o zaman, vekilin davasıyla, araları tefrik edilir mi İmâm Muhammed (İR.A.) bu fash kitapda zikretmemiştîr. Bu hususta, âlimler ihtilâf eylediler : Bazıları : «Araları tefrik edil­mez (= ayrılmaz); kadının hazır olması beklenir.» demişler; bazıla­rı da : <'Araları ayrılır.» demişlerdir. Muhiyt'te de böyledir.

Cariyenin, kocasının zekeri kesik olduğu zaman; muhayyer­lik, efendisine aiddir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe CR.AJ ve İmâm Züfer (R.A.)'egÖre böyledir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

SıhhaLı yerine gelme imkanı olmayan bunağı, velisi evlen­dirip, ona, yaşlı bir kadın alır; bu koca ise; zekeri kesik birisi olur­sa; hâkim, o halde, onların aralarını ayırır.

Zekeri kesik olmaz; fakat kadına yaklaşamaz halde bulunur; ve cnun velisi de olmazsa; hâkim, bir davacı nasbeder ve bir yıl tecil eyler. Eğer, yine vâsıl olamazsa; aralarını tefrik eder ( = ayırır) Zehıyre'de de böyledir.

Kadında, bir ayıp bulunursa; kocaya, muhayyerlik yoktur.

Kocada, cinnet, alacalık, cüzzam varsa, bu durumlarda, kadına muhayyerlik yoktur. Kâfî'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R.AJ şöyle buyurmuştur :

Eğer, cinnet yeni ise, ınnîn gibi, bir sene tecil edilir. Sonra, ka­dın muhayyer bırakılır. Eğer, bir seneye kadar iyilesmez.se; kadın, dilerse durur; dilerse, gider.
Devamlı cinnet halinde olan kimse, zekeri kesik kimse gibidir. Biz, bu görüşü alırız, Havî'de de böyledir. [28]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..