İmameyn'e Göre Vakıf
îmâmeyn'e göre vakıf: Bir şeyin mülküyeti Allahu Teâlâ'nın mülkü hükmünde olmak üzere, o şeyin menfâatini, kullara tahsis etmek demektir ki, lâzımdır ve vakıf satılamaz; bağışlanamaz ve ona vâris de olunamaz. Hidâye'de de böyledir.
Uyun ve Yetime'de: "Fetva, İmâmeyn'in kavline göredir." denilmiştir. Şeyh Ebû'l-Mekârîm'in Nikâye Şerhi'nde de böyledir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, vâkıfın (= vakfeden kimsenin) mülkü, ancak, hükümle zail olur.
Bunun yolu: Vâkıfın, vakfedeceği şeyi, mütevelliye teslim etmesidir.
Vâkıf, sonrada bu mala muhtaç olur ve hâkim de bunun lüzumuna jhükmederse, mal, tekrar kendisinin olur.
Vâkıf, vakfının ibtâlinden korkar ve vakıf tesisi ile ilgili hükmü alması da kolay olmazsa, bu vâkıf vakıf kitabında (= vakfiyede, vakıf çenedinde) bu durumu zikreder ve: "Hâkim veya vali, mahall-i vakfı ibtâl edecek olursa; bu mahallin kendisi ve içinde bulunan şeylerin hepsi, benim vasıyyetimdir. MahalM vakf (= vakfedilen şey, mevkuf) satılır ve bedeli fakirlere tasadduk edilir." der.
Bu vasıyyet şartlı olduğu için, ibtâl cihetine de gidilmez. Hulâsada da böyledir.
Şemsü'l-Eimme tmâm Serahsî, şöyle buyurmuştur: "Zamanımızda cereyan eden resmî muamelede, vâkıfın ikrarı yazılıyor ve bir hâkim, bu vakfın lüzumuna hüküm veriyor. Bu bir şey değildir."
Müteahhirîn âlimleri: "Vâkıf, vakıf senedinin sonuna, "Gerçekten,bu vakfın sıhhatine ve lüzumuna hâkimlerden bir hâkim, hüküm verdi."
Üye yazar ve fakat, bu hâkimin ismini zikretmezse, bu da caizdir. Sahih olan, Şemsü'l-Eimme Serahsî'nin kavlidir, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Uygun olan, vâkıfın, vakfı ölümüne ta'hk etmesi ve mahall-i vakfı, mülkünden çıkarmamasıdır.
Böyle yapmazsa, bi'1-icma', vakfedilen şey, vâkıfın mülkünden-zül-olup, çıkar.
tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda da, vakfedilen şeyin mülkiyeti vâkıfın kendisinin veya vârislerinin olur.
İmâmeyn'e göre ise, bu şeyin mülkiyeti, vâkıfın da, vârislerinin de olmaz. Azâd edilen köle ve vakfedilen mescid gibi... Kifâye'de de böyledir.
Bir kimse, vakfı ölümüne ta'hk edip (= bu şarta bağlayıp), meselâ: "Ben öldüğüm zaman, evimi, gerçekten şu şarta göre, vakfettim." derse; bu şahıs ölünce, o vakıf lâzım ve geçerli ve sahih olur.
Ancak, vakfettiği bu şeyi, bütün malının üçte birinden ayırmışsa, ne âlâ.
Aksi takdirde, malının üçte biri, bu vakfa ayrılır ve geri kalanı, başka malı meydana çıkana kadar veya vârisleri, bu vakfın tesisine izin verene kadar bekletilir.
Bu şahsın, başka malı bulunmaz ve vârisleri de izin vermezse; bu evin menfâati üçe bölünür ve üçte biri vakıf için, üçte ikisi de vârisler için ayrılmış olur,
Ölüm hastalığında bulunan bir kimse de,(vakfımıölümüne ta'lik jetmiş olsa bile, hüküm aynidir.
Hasta hâlinde caiz olan vakıf, kişinin ölümüne ta'hk edilmiş ( = bağlanmış) vakıf yerindedir. Tahâvî'de böyle söylenmiştir. Sahih olan ise, bunun caiz olması, kişinin sıhhatli iken yaptığı vakfın caiz olması menzilindedir. Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Bu|vakıf vakf-ı lâzım[2] 'dır.
tmâmeyn'e göre, bu durumda, bu şahsın vakfı, malının üçte birinden lâzım gelir. Tebyîn'de de böyledir.
Vakıf mülk olunca, tmâm Ebû Hşntfç_ (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, zail olabilir. İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre zail olmaz. Etmmei Selâse'nin kavlide budur. Belhli âlimlerin kavilleri de .budur. Ulemânın ekserisi de böyle söylemişlerdir. Müny'de: "Fetva, bunun üzerinedir" denilmiştir. Sîracü'I-Vehhâc'da da böyledir.
Vakfı müşaf, [3] İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre sahihtir; tmâm Muhammed |(R.A.)'e göre ise, sahih değildir.
Keza, bir vâkıf, kendi nefsini, vakfa velî yapabilir. Bu, ; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre sahihtir. Zâhiru'I-mezheb de budur.
Ancak, bu, tmâm Muhammed (R.A.)'e göre sahih değildir.
Keza, vâkıf, dilerse, vakfının başka bir arazi ile değiştirilmesini de şart koşabilir. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir. İstihsân da, ibudur. Hulasa'da da böyledir.
Fetva da, bunun üzerinedir. Ebû'l-Mekârim'in Nikâye Şerhi'nde de böyledir.
Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, vakfedilen şeyin, vâkıfın mülküyetinden çıkması halindedir.
tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu vakfedilmiş olduğu anda böyledir.
tmâm Muhammed (R.A.)'e göre, vakfedilip de teslim edildiği zaman böyledir. Muhtar olan da budur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir. [4]
Uyun ve Yetime'de: "Fetva, İmâmeyn'in kavline göredir." denilmiştir. Şeyh Ebû'l-Mekârîm'in Nikâye Şerhi'nde de böyledir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, vâkıfın (= vakfeden kimsenin) mülkü, ancak, hükümle zail olur.
Bunun yolu: Vâkıfın, vakfedeceği şeyi, mütevelliye teslim etmesidir.
Vâkıf, sonrada bu mala muhtaç olur ve hâkim de bunun lüzumuna jhükmederse, mal, tekrar kendisinin olur.
Vâkıf, vakfının ibtâlinden korkar ve vakıf tesisi ile ilgili hükmü alması da kolay olmazsa, bu vâkıf vakıf kitabında (= vakfiyede, vakıf çenedinde) bu durumu zikreder ve: "Hâkim veya vali, mahall-i vakfı ibtâl edecek olursa; bu mahallin kendisi ve içinde bulunan şeylerin hepsi, benim vasıyyetimdir. MahalM vakf (= vakfedilen şey, mevkuf) satılır ve bedeli fakirlere tasadduk edilir." der.
Bu vasıyyet şartlı olduğu için, ibtâl cihetine de gidilmez. Hulâsada da böyledir.
Şemsü'l-Eimme tmâm Serahsî, şöyle buyurmuştur: "Zamanımızda cereyan eden resmî muamelede, vâkıfın ikrarı yazılıyor ve bir hâkim, bu vakfın lüzumuna hüküm veriyor. Bu bir şey değildir."
Müteahhirîn âlimleri: "Vâkıf, vakıf senedinin sonuna, "Gerçekten,bu vakfın sıhhatine ve lüzumuna hâkimlerden bir hâkim, hüküm verdi."
Üye yazar ve fakat, bu hâkimin ismini zikretmezse, bu da caizdir. Sahih olan, Şemsü'l-Eimme Serahsî'nin kavlidir, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Uygun olan, vâkıfın, vakfı ölümüne ta'hk etmesi ve mahall-i vakfı, mülkünden çıkarmamasıdır.
Böyle yapmazsa, bi'1-icma', vakfedilen şey, vâkıfın mülkünden-zül-olup, çıkar.
tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda da, vakfedilen şeyin mülkiyeti vâkıfın kendisinin veya vârislerinin olur.
İmâmeyn'e göre ise, bu şeyin mülkiyeti, vâkıfın da, vârislerinin de olmaz. Azâd edilen köle ve vakfedilen mescid gibi... Kifâye'de de böyledir.
Bir kimse, vakfı ölümüne ta'hk edip (= bu şarta bağlayıp), meselâ: "Ben öldüğüm zaman, evimi, gerçekten şu şarta göre, vakfettim." derse; bu şahıs ölünce, o vakıf lâzım ve geçerli ve sahih olur.
Ancak, vakfettiği bu şeyi, bütün malının üçte birinden ayırmışsa, ne âlâ.
Aksi takdirde, malının üçte biri, bu vakfa ayrılır ve geri kalanı, başka malı meydana çıkana kadar veya vârisleri, bu vakfın tesisine izin verene kadar bekletilir.
Bu şahsın, başka malı bulunmaz ve vârisleri de izin vermezse; bu evin menfâati üçe bölünür ve üçte biri vakıf için, üçte ikisi de vârisler için ayrılmış olur,
Ölüm hastalığında bulunan bir kimse de,(vakfımıölümüne ta'lik jetmiş olsa bile, hüküm aynidir.
Hasta hâlinde caiz olan vakıf, kişinin ölümüne ta'hk edilmiş ( = bağlanmış) vakıf yerindedir. Tahâvî'de böyle söylenmiştir. Sahih olan ise, bunun caiz olması, kişinin sıhhatli iken yaptığı vakfın caiz olması menzilindedir. Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Bu|vakıf vakf-ı lâzım[2] 'dır.
tmâmeyn'e göre, bu durumda, bu şahsın vakfı, malının üçte birinden lâzım gelir. Tebyîn'de de böyledir.
Vakıf mülk olunca, tmâm Ebû Hşntfç_ (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, zail olabilir. İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre zail olmaz. Etmmei Selâse'nin kavlide budur. Belhli âlimlerin kavilleri de .budur. Ulemânın ekserisi de böyle söylemişlerdir. Müny'de: "Fetva, bunun üzerinedir" denilmiştir. Sîracü'I-Vehhâc'da da böyledir.
Vakfı müşaf, [3] İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre sahihtir; tmâm Muhammed |(R.A.)'e göre ise, sahih değildir.
Keza, bir vâkıf, kendi nefsini, vakfa velî yapabilir. Bu, ; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre sahihtir. Zâhiru'I-mezheb de budur.
Ancak, bu, tmâm Muhammed (R.A.)'e göre sahih değildir.
Keza, vâkıf, dilerse, vakfının başka bir arazi ile değiştirilmesini de şart koşabilir. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir. İstihsân da, ibudur. Hulasa'da da böyledir.
Fetva da, bunun üzerinedir. Ebû'l-Mekârim'in Nikâye Şerhi'nde de böyledir.
Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, vakfedilen şeyin, vâkıfın mülküyetinden çıkması halindedir.
tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu vakfedilmiş olduğu anda böyledir.
tmâm Muhammed (R.A.)'e göre, vakfedilip de teslim edildiği zaman böyledir. Muhtar olan da budur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir. [4]
Konular
- Hıdâd ( = Kadının Yas Tutması)
- 15- NESEBİN SUBÛTU
- Nesebin Sübûtu
- 16- HIDÂNE ( = ÇOCUĞA BAKMA VE TERBİYE ETME HAKKI)
- 17- NAFAKALAR
- 1- Zevcenin (= Kadının) Nafakası
- 3- İddet Bekliyen Kadının Nafakası
- 4- Çocukların Nafakası
- 5- Zevil-Erhâmın Nafakası
- 6- Kölelerin Nafakası
- 7- Hayvanların Nafakası
- KİTÂBÜ'L-VAKF
- VAKIFLAR
- 1- VAKİİN TARİFİ, RÜKNÜ, SEBEBİ, HÜKMÜ, ŞARTLARI Ve VAKIFLA İLGİLİ SÖZLER VAKFIN TARİFİ
- İmameyn'e Göre Vakıf
- Vakfın Rüknü
- Vakfın Sebebi
- Vakfın Hükmü
- Vakfın Şartları
- Mürtedîn Vakfı
- İrtidad Eden Kadının Vakfı
- Kiraya Verilen Ve Rehin Bırakılan Şeylerin Vakfedilmesi
- Kendisi İle Vakıf Tamam Olup Olmayan Lafızlar
- 2- VAKFEDİLMESİ CAİZ OLAN VEYA OLMAYAN ŞEYLER VE VAKF-I MÜŞÂ'
- Menkûl Şeylerin Vakfedilmesi
- Kur'ân-ı Kerîm Ve Diğer Kitapların Vakfı
- Altın, Gümüş Ve Paraların Vakfedilmesi
- Dirhemler:
- Yiyecek: