Vakfın Şartları

Vakfın şartlan şunlardır:

l) Akıl                     
2) Buluğ 

Mecnûn ve sabinin (= delinin ve buluğa ermemiş çocuğun) vakfı' sahih olmaz. Bfi^âi"de de böyledir.
3) Hürriyet

Vakıfta, islâmiyet şart değildir.

Bir zimmî vakfetmiş olsa bile, bu vakfın menfâatinden, müsluman fakirlere vermek caiz olur. Bu, zimmîlerin fakirlerine de verilebilir.

Vakfeden zimmînin, vakfının menfâatini özellikle, zimmîlerin fakirlerine tahsis etmiş olursa, bu da caiz olur.

Vâkıf zimmî, vakfını bir sınıfa tahsis ederse, diğer sınıflar bundan istifâde edemez.

Meselâ: "Vakıf, yahudilere mahsustur." derse, mecûsîler ve hıristiyanlar, bundan ayrılırlar; yani, bu vakıftan yararlanamazlar.

Bu işlerle meşgul olan şahıs, ( = kayyim) o vakfın menfâatini, başka bir sınıfa verirse, verdiğini tazmin eder.

Şayet, bu zimmî: "Bu vakıf, kâfirlere mahsustur." derse, bu durumda, bütün kâfirler, bir millet olduğundan, bu vakfın menfâati hepsine mahsus olur.

Bu zimmî, evlad ve nesline vakfeder, sonra da: "Fakirler içindir." derse; evlâdlanndan müsluman olanlar, bu vakıftan faydalanamazlar. Çünkü, bu durumda bunlar, mevkufun aleyh (= meşrutun leh = ken­disine vakıf ve tahsis edilen şahıs veya mahal)in dışında kalırlar. Ancak, vakfiyede, —bunların da, yararlanmasını— şart koşarsa, bu müstes­nadır.

Bu vâkıf, vakfiyesinde, "kim, nasrâniliğe dönerse..." veya "kim, nasrânilikten (= Hıristiyanlıktan) başkasına naklederse..." diye şart koşarsa; dediği gibi olur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Ebû'I-Leys'in Fetvaları'n da şöyle denilmiştir:

Bir hiristiyan, arazisini, evladlarına, evladlarının evlâdlarına tena­sül ettiği (= neslinin devam ettiği) müddetçe vakfeder ve bunların içinden müsluman olanlar bulunursa, bu vakfın menfâatinden, bunlar da faydalanırlar. Mnhiyt'te de böyledir.
4) Vakfın şartlarından biri de, tasarruf zamanı, zâtında bir yakınlığın bulunmasıdır.

Bir müslümanın veya bir zimmînin klişe veya havraya yahut ehl-i harbin menfâatine bir şey vakfetmesi sahih olmaz. Nehru'I-Fâik'ta da böyledir.'

Bir zimmînin, evini hayra, klişe veya ateş evine vakfetmesi de bâtıldır, Muhıyt'te de böyledir.

Keza, bir zimmînin, bu gibi yerlerin tamirine veya lambalarının gaz yağına masraf edilmek üzere, vakıfta bulunması da bâtıldır. (= geçersizdir.)

Ancak, "bu vakıfla, Mescid-i Aksâ'yı aydınlatın" veya "bunu mescid-i Aksâ'nm ıslahına (= tamirine) sarfedin." derse, bu caiz olur.

Keza, bu zimmî, "bu vakfın geliri ile, her sene, bir köle satın alınıp, azâd edilsin." derse, bü da caiz olur. Hâvî'de de böyledir.

Keza, bir zimmî, —bir havra ile ilgili vakfı için— : "Bu havra harap olursa, onun menfâati, fakir ve miskinlere ait olacak." derse; dediği gibi olur ve başka bir havraya sarfedilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir zimmî, "iyilik kapılarına" vakfeder ve ona göre de, iyilik kapılan, havraların veya ateş evlerinin onarımı ve fakirlere tasaddukta bulunmak olursa; bu şartlardan, sâdece, fakirlere tasadduk etmek caiz olur; diğerleri ise bâtıldır. (= geçersizdir.) Hâvî'de de böyledir.

Bir zimmî: "Vakfımın geliri, komşulara olsun; sonu da fakirlere verilsin." der ve komşuları da, müslüman, hıristiyan, yahudi ve mecûsî karışık olursa, bu vakıf da caiz olur.

Bu vakfın menfâati, ayırım yapılmadan komşulara verilir.

Vâkıf zimmî, mütevelliye: "Vakfın gelirini ölülerin kefenlenmesin e veya mezar kazdırmaya sarfet." derse, bu vakıf da caiz olur.

Bu vakfın geliri, bu zimmîlerden fakir olanlarının kefenlenin esine ve mezarlarının kazılmasına sarfedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Evini müslümanlar için mescid edip, ona göre tanzim eden ve müslümanlann orada namaz kılmasına izin veren bir zimmî, müslü­manlar burada namaz kılmaya başladıktan sonra ölürse; bu ev mîras olur   ve   vârisleri   onu   alırlar.   Bu,   bütün   âlimlerimizin   kavlidir. Cevâhirü'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Evini havra, küse veya ateş evi yapan bir zimmî ölünce, bu ev de mîras olur.

İmâm Mtıhammed (R.A.), Ziyâdât'ta böyle zikretmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir harbî, dâr-i İslama mtiste'nfen olarak girer ve burada bir şey vakfederse, —zimmînin vakfının caiz olması gibi— bu da caiz olur. Hâvî'de de böyledir.
5) Vakfın şartlarından birisi de, mahall-i vakfın, vakfedildiği sırada, vâkıfın tam mülkü bulunmasıdır.

Meselâ: Bir gâsıb, bir araziyi gasbettikten sonra,(vakfederse; bilâ­hare, bu araziyi sahibinden satın alıp arazinin bedelini ödese veya mal mukabili, onunla sulh olsa bile, bu arazi vakıf olmaz. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Bir kimse, bir araziyi bir şahsa vakfettikten sonra, onu    geri alırsa, bu vaksf caiz olmaz.

Bir kimse, başka bir şahsın vasıyyeti üzerine, bir araziyi vakfet­tikten sonra, vasıyyet eden şahıs ölürse, bu vakıf, vakıf olmaz. ,Fetha'l-Kadîr'de de böyledir.               ..

Bir kimse, satıcısı muhayyer olmak üzere, bir yer satın alıp, onu vakfettikten sonra, satıcısı, bu satışa izin verse, bu vakıf da caiz olmaz. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Ancak, bir kimse, muhayyer olmak üzere, bir yer satın aldıktan sonra, muhayyerlik kalkarsa, vakıf sahih olur.

Kendisine.bir yer bağışlanan şahıs, bunu teslim almadan önce vak­federse, —sonradan teslim alsa bile— bu vakıf sahih olmaz. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Kimsenin, fâsid bir hîbe ile, hibe edilen yeri, teslim aldıktan sonra vakfeden kimsenin, bu vakfı sahih olur. Ancak, bu durumda, vâkıfın, bu şeyin kıymetini vermesi gerekir. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Fâsid bir satışla, bir ev satm alıp, onu da teslim alan kimse, bunu fakir ve miskinlere vakfederse, bu vakıf caiz olur.

Bu vakfın menfâati fakir ve miskinlere aittir. Ancak, vâkıfın, bu evkı bedelini, satan şahsa vermesi gerekir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Ancak, bu şahıs, evi teslim almadan önce vakfederse, bu vakıf câk olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir yeri, caiz bir satın alışla, satın alıp, parasını peşin öder ve bu yeri teslim almadan önce vakfederse, bu işin üzerinde durulur. Eğer, parasını verip, yeri teslim almışsa, bu vakıf caizdir.

Bu şahıs, bu yeri satın alacak mal bırakmadan ölürse, —peşin ödememiş olması hâlinde—bu vakıf bâtıldır. (= geçersizdir.)
Fakıyh Ebû'1-Leys: "Biz, bu görüşü alırız." demiştir. Zehıyre'de de böyledir.

Vakfedilen bu yere, bir başkası sahip çıkarsa, vakıf batıl olur. Satın alan şahıs, bu yeri vakfettikten sonra, buranın bir şef'îsi ( = aynı para ile bu yeri  satm alma hakkına sahip olari bir şahıs) gelirse, yine bu vakıf bâtıl olur. Nehru'l-Fâık'ta da böyledir.

İmâmın, sahibi âciz olan bir araziyi vakfetmedi caiz olmaz. Çünkü, o, bu araziye mâlik değildir.
Burada, sahibi âciz olan arazî (='hûz) şujmânaya gelmektedir: Bir kimse ekip biçmekten âciz olur, fakat, arazisinin haracını, imâma ver­mekte bulunursa, böyle araziye, arazî-i hûz denir. Bahru'r-Râik'ta da böyledir. [8]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..