4- VAKFIN BÎR ŞARTA BAĞLANMASI VÂKIFIN, VAKFI KENDİ ŞAHSINA MEŞRUT KILMASI

Zehıyre'de şöyle zikredilmiştir:

Bir yerini veya bir şeyini, gelirinin tamamını veya bir kısmını ken­disine şart koşarak vakfeden ve: "Hayatta olduğum müddetçe benimdir; öldükten sonra da fakirlerindir." diyen kimsenin vakfı, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre sahihtir.

Belh'li âlimler de bu görüşü almışlardır.

İnsanların vafcıf meselesine rağbet göstermelerini teşvik için, fetva da buna göredir. NısâbMa ve Muzmarât'ta da böyledir.

Bir kimsenin, vakfın gelirini nefsi için şart koşup, "Vakfın geli­rinden borcum ödensin." veya "Öldüğüm zaman üzerimde borç bulu­nursa, bu vakfın gelirinden öncelikle, o ödensin." demesi de caizdir.

Keza vâkıf, kendini kasdederek: "Filân öltiüğü zaman, her sene, vakfın gelirinin onda biri ile hac yaptırdsın." veya "...keffâret-i yemi­nine verilsin." derse, dediği gibi yapılır.

Keza, Vâkıf: "Her sene, şu kadar dirhem ayrılarak, şu cihete sarf edilsin; artan da, filan yere verilsin." derse; dediği gibi yapılır. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse: "Bu, Allah için vakfedilmiş bir sadakadır. Yaşadığım müddetçe geliri bana harcanacaktır." der, başka bir şey söylemezse, bu caiz olmaz. Bu vâkıf öldükten sonra, vakfın geliri fakiderin olur.

Bir kimse: "Şu yerim, vakfeditmiş bir sadakadır. Geliri, yaşadığım müddetçe benimdir. Benden sonra, çocuklarımın ve çocuklarımın çocuklarmmdır. Nesilleri devam ettiği müddetçe, onların da çocuklannındır. Nesilleri inkıraz bulunca da, işte bu gelir, fakirlerin olacaktır." derse; bu caizdir. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, "önce kendi nefsine, sonra çocuklarına ve borçlarına; öldükten sonra da filan oğlu filana ve onun nesline, bu vakfın geliri verilecektir." derse, Hassa fa göre, burada takdim-te'hir müsavidir ve bu caizdir. Hassâf: "İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'ıın yolu budur." demiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Fakirler nâmına vakıfta bulunaıi bir şahıs, bu vakfın gelirinden sağ olduğu müddetçe, kendisinin de yiyeceğini ve yedireceğini; ölünce de çocuklarının ve nesilleri devam ettiği müddetçe onların da çocuklarının böyle   yapacağını   şart   koşsa,   bu   şartlarla   da,   vakıf   caiz   olur. Muzmarât'ta da böyledir.
Bu görüşü,  Şeyhu'1-İmâm    Şemsü '1-Eimme Serahs! ve Hüsâmü'd-dîn de kabul etmişlerdir. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir vâkıf, vakfın gelirinin bir kısmının, ümm-ü veledlerine sarf edilmesini şart koşsa, —ister yaşarken, ister ölümünden sonra olsun— bu, hilafsız olarak caizdir. Vecîz'de de böyledir.

Bu vâkıf, bu şekilde, müdebberine sarf edilmesini şart koşmuş oka; bu da caizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir vâkıf, vakfının gelirini köle ve cariyelerinin almasını şart koşsa —kendi nefsi için caiz olduğu gibi— bu da caiz olur.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir. İmâm Muhammed (R.A.) ise,  bu görüşte değildir.  Kâfî'de ek böyledir.

Bir kimse, bir şeyini müebbeden vakfetse ve nefsini istisna ederek, bu vakfın gelirinden kendisine, ailesine ve hayatta oldukları müddetçe hizmetçilerine sarf edileceğim söylese, bu vakıf caiz olur.

Bunlar inkıraz bulunca da, bu vakfın geliri, fakirlerin olur.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse hayatta olduğu müddetçe, kendisinin de ondan yemesini şart koşarak, bir vakıfta bulunduktan sonra ölür ve yanında da, bu vakfa dahil olan üzüm hevengi veya yaş üzüm yahut   kuru üzüm bulunursa, bunların hepsi de vakfa iade edilir.

Eğer, bu şahsın yanında, bu vakfa ait buğday ekmeği bulunursa, bu miras olur. Çünkü, bu hakîkaten vakıf değildir. Zahîriyye'de de böyledir.

Hassâf'in Vakft'nda şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, vakfın gelirinden kendi nefsi, çocukları ve ailesini mas­rafını şart koşup, vakfın geliri meydana gelince, onu satıp bedelinin alır ve bunu harcamadan önce ölürse, bu bedel, vârislerin mi, yoksa vakıf ehlinin mi olur?

Hassâf, şöyle buyurmuştur:

— Vârislerinin olur. Çünkü, o bedel, vâkıfın şahsî malı olmuştur. Fehu'I-Kadîr'de de böyledir.

Karısı ve çocukları nâmına vakıfta bulunan şahsın, karısı ölürse, —vâkıfın, böyle bir şart koşmaması hâlinde— bu kadının hissesi, onun çocuğuna mahsus olmaz. Bunlardan birisi ölürse, nasipleri evlâdına verilir.           «

Bu kadının nasîbi, hepsine iade edilir. Kübrâ'da da böyledir.

Vâkıf, vakıf gelirinin yarısını karısına, yarısını   da bizzat o kadının çocuklarına verilmesini şart koşarsa; kadın ölünce, onun hissesi de çocuklarına verilir.

Bu, vâkıf: "...sonu fakirlerin olur." der ve sonra bu kadın ölürse, bunun nasîbi, vakfedenin oğlunun olur. Muzmarât'ta da böyledir.

Bir kimse, bir şahıs nâmına vakıfta bulunup: "Her ay, kifayet miktarı verilsin." dediği sırada ailesi olmadığı halde, sonradan ailesi olursa; bu vakfın gelirinden hem o şahsa, hem de ailesine, kâfi gelecek miktarda verilir. Kübrâ 'da da böyledir.
Bir şahıs nâmına vakıfta bulunup: "Ona, dirhemler borç olarak verilsin." diyen kimsenin vakfı caiz; şartı bâtıl (= geçersiz) olur. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir. [34]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..