Kabristan Ve Vakıf Arazilerde Biten Ağaçlar

Bir kabristanda, büyükçe bir ağaç bulunuyorsa; bu ağaç:
1) Ya o yer kabristan olmadan bitmiştir;
2) Veya, o yer kabristan olduktan sonra bitmiştir. Birinci halde, bu mes'elede iki ihtimal vardır:

a) Bu yerin bir sahibi olabilir.

b) Bu yer sahipsiz olabilir. Yani, insanlar, bir arz-i mevat'ı (= ölü araziyi) imâr edip, mezarlık yapmış olâbilriler.

Birinci halde (a şıkkında), bu ağaç, o yerin sahibinindir. İkinci halde (b şıkkında) ise, mes'elenin yine iki yönü vardır:
1) bu ağacı diken şahsın kim olduğu biliniyor olabilir.
2) Bu ağacı diken şahıs, bilinmiyebilir.

Ağacı diken şahsın bilinmesi halinde, o ağaç, diken şahsın olur.

Ağacı diken şahsın bilinmemesi halinde ise, bu ağaç hakkında hü­küm verme hakkı, hâkime aittir. Hâkim, lüzum görürse; bu ağacı satıp, bedeli ile, o mezarlığı imar eder. Vâkıât'ta da böyledir.

Mescidin bahçesine dikilen ağaç, mescidin olur.

Vakıf bir yere dikilmiş ağaca gelince:

a)  Ağaç, misafirhaneye vakfedilmiş bir yere, buranın mütevellisi tarafından dikilmiş ve vakfa ait olduğuna dair akidde bulunulmuşsa; bu ağaç vakfındır.

b)  Durum böyle değilse; bu ağaç, mütevellinin kendi şahsına ait olur- Ve, bu ağacı, o vakıf yerden söker.

c)  Un:ûmî yollar üzerine dikilen ağaçlar, bu ağacı diken şahıslara aittir.

d)  Umûma ait suyun veya köyün havuzunun kenarına dikilen ağaçlar da, diken şahsa aittir. Zahîriyye'de de böyledir.

Kesilen bir ağacın-, kökünden çıkan sürgünler hâlinde büyüyen yeni  ağaçlar  da,  bu  ağacı  diken  şahsın  olur.  Fethu'l-Kadîr'de  de böyledir.

Nehrin kenarına dikilen ağaçların, kimin tarafından dikildiği bilinmiyor ve bu nehir de bir şahsın kapısının önünden akıyorsa; âlimler; "Bu ağaçların bulunduğu yer bir şahsın mülkü ise, ağaçlar da, mülk sahibinin olur." demişlerdir.

Bu ağaçların yeri mülk değil de, umûma ait bir yerse, evin satın alındığı zaman, o ağacın, o yerde bulunduğunun bilinmesi hâlinde, ağaç eve ait olmaz. Eğer, bu durum böyle bilinmiyorsa, ağaç evin sahibinin olur." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Sadru'ş-Şehîd, Vâkıât'ta şöyle buyurmuştur:

Bu ağacın, evi, suyun aktığı yerin yanında bulunan şahsa ait olması gerekir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimsenin, bir ağacı, yaprağından, meyvesinden ve aslından faydalanılması için vakfetmesi caizdir.

Vakfedilen ağacı, kökünden kesmek olmaz.

Bu ağaç, ancak, fayda vermez bir hâle gelince kesilebilir. Ve kesi­lince de, tasadduk edilir.

Bu ağaç, meyvesinden ve yaprağından istifâde edildiği müddetçe kesilmez. Muzmarât'ta da böyledir.

Kökü ile birlikte, bir şahıs tarafından, bir mescide vakfedilen ağacın, bazı dalları kurursa; kuruyan bu dallar kesilir; diğer dallar kesilmez. Serahsr nin Muhiyti'nde de böyledir.

Mütevellisi tarafından kiraya verilmiş olan, fakirler nâmına vak­fedilmiş bir araziye, kiraya tutan şahıs, gübre atıp ağaç diker ve bilâhare ölürse; bu ağaçlar, ölen şahsın vârislerinin olur. Onlar, bu ağaçları, söküp alırlar.

Ancak, bu vârisler, burada bulunan fazla gübre için, vakfa müra­caat etseler bile, onu alamazlar. Zehıyre'de de böyledir.

Cadde üzerine ağaç diken bir şahıs Ölünce, geride kalan iki oğlundan birisi, bu ağaçtaki hissesini, bir mescide verse; bu durumda, bu ağaç, o mescidin olmaz. Vâkıât'ta da böyledir.

Kendisine ait bir yere, ağaç diken bir şahıs, sağlığında, karısına: "Ben ölünce, bu ağaçları sat. Bedeli ile beni kefenle ve fakirlere ekmek, mescide kandil yağı al." der; ölünce de, vârislerinin en büyüğü olarak karısı kalır; vârisleri ise, onun mirasından kefen satın alıp, onu teçhiz ederlerse; bu ağaçlar satılınca, kefene harcanan miktar, bunların bede­linden çıkarıldıktan sonra, kalan miktar da, kadın tarafından, kocasının dediği yerlere harcanır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, belli bir cihete veya bilinen bir topluluğa vakfettiği yere, sonradan ağaç dikerse; âlirnler: "Bu şahıs, bu ağaçları, vakfının gelirinden  dikmişse  veya  kendi  şahsî malından  diktiği  halde,   "bu vakfındır." demişse; bu ağaç, vakfın olur.

Ağaçları kendi malından dikmiş ve böyle bir şey de söylememişse, bu durumda ağaçlar, bu şahsın vârislerinin olur. Vakfın olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Necmü'd-Dîn'den soruldu:

—  Bir kabristanda bulunan ağaçları satıp, bedelini mescidin imarı için harcamak doğru olur mu?

İmâm, şu cevabı verdi:

— Şayet, başka bir yöne vakfediimemişse, evet, doğru olur. Yine soruldu:

—  Bunlar, kabristanın duvarının yapılmasında s atfedilebilir mi? Mescide sarfetmek mi daha uygun olur?

Şu cevabı verdi:

— Bu para, hangi yöne vakfedilmişse, oraya sarfedilmeli; şayet bu bilinmiyorsa, mescid daha umûmidir.

Bu gibi harcamalar hâkimden izinsiz (habersiz) yapılamaz. Zahi-riyye'de de böyledir.

Yine, Necmü'd-Dîn'den soruldu:

—  Bir şahıs tarafından mescidin avlusuna dikilen bir ağaç, seneler geçip büyüdükten sonra, bu mescidin mütevellisi, bu ağacı, o mahallede bulunan bir kuyunun ta'mirîne sarfetmek ister, ağacı diken şahıs da: "Bu ağaç benimdir. Ben, onu mescide vakfettim." derse, durum ne olur?

İmâm, şu cevâbı verdi:

—  Bu durum açıktır. Diken, bu ağacı, mescide vakfetmiş olunca; onu, kuyuya sarfetmek caiz olmaz. Bu ağacı, diken şahıs da, onu kendi ihtiyacında kullanamaz. Muhiyt'te de böyledir.

Semerkand ehlinin fetvalarında: "İçinde elma ağacı bulunan bir mescidin elmalarım, cemâatin yemesi mübâh olur." denilmiştir.

Sadru'ş-Şehîd ise: "Muhtar olan, bunun mübâh olmamasıdır.

Hemistir. Zehıyre'de de böyledir.
Gelip geçenlerin yemesi için, yol üzerine dikilen agaçlann meyve­lerini, gelip geçenlerin yemesi mübâh olur. Bu şahısların, zengm veya fakir olması da müsavidir. içilmek için konulan sular; cenaze teneşiri ve tabutu ile havlu ve örtüleri    vakıf  Kuralar   da   mubahtır.   Fetâvâyi   Kâdîhân'da   da böyledir. [60]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..