Sulha Vekâlet

Sulha vekil olan zat, davaya vekil olamaz.

Ve bu vekil, başka birisine de suhl vekili olamaz.

Eğer vekil olur da, ikinci adam ile anlaşma yaparsa; dirhemlerin amirin malı olması halinde, bu amir, ona müracaatla dirhemlerini geri alır. Eğer, bu vekil, malı onun (amirin) yanında vermişse, suhl caiz olur ve müvekkilin müracaat hakkı da kalmaz.

Keza, bir adam, sulh için iki kişiyi vekil ettiğinde onlardan birisi, —müvekkilin malının dışında— kendi mali için anlaşma yaparsa bu caiz olur.

Keza, bir adamı, diğer birisi, "bin dirheme anlaşma yapma için" vekil yapar, malı da öder; vekil de iki bin dirheme veya yüz dirheme anlaşma yapar ve onu da kendi malından öderse; veya kendi yanında bulunan bir yer ile yahut ölçülen, tartılan bir şeyle anlaşma yaparsa, işte bu sulh caizdir. Müvekkil bir şey için, vekile müracaat edemez.

Şayet, bin dirhemden az ile anlaşma yaparsa, müvekkilin artanı tazmin ettirmesi caizdir.

Vekil, sulhu emredenin emrine, cinsde, vasıfda muhalefet ederek yaptığı zaman, bu suhl müvekkile göre değil, vekile göre caizdir. Havî'de de böyledir.

Bir adam, diğer bir adamı başka birisiyle sulh olmaya vekil yapar; o adam da bir şey veya bir alacak iddiasında bulunmakta olur, vekiî de yüz dirheme kendi re'yi ile, anlaşma yaparsa, bu caiz olur. Malı vekil değil müvekkil verir. Mebsût'ta da böyledir.

Vekil davalı tarafından tayin edilir; sulh bedelini de vekil kendisi öder veya sulhu kendi malına izafe ederse; sulh bedeli, ona ilzam olunur. O da müvekkile müracaat eder.

Eğer ödemiş ise, müvekkiline müracaat eder.

Eğer tazminat, vekilin amirinin emri olmaksızın, borçlu tarafından kasden adam öldürmeye sulh yapılırsa; bu bir nefsi satın almaya vekil olmak menzilindedir.

Eğer, bir nefsin kıymetinin bedelini almaya veya —insanların o hususta aklanmayacağı ölçüde— daha az veya daha çok almaya anlaşma yaparsa, işte bu hilafsız caiz olur.

Eğer nefsin kıymetinden, insanlar aldatılacak kadar fazla bir bedelle suhl yapılmışsa, hilafsız bu caiz olmaz.

Şayet sulh vekili, alacaklı tarafından kasden öldürülmüş bir adamın vekili olur ve aynı zamanda, bir nefsi satma vekili de olursa; eğer o nefsin kıymetinin bedeli ile anlaşma yapar veya insanların aldatılacağı şeyin azı ile anlaşma yaparsa, bu hilafsız caiz olur.

Eğer nefsin kıymetinin çok aşağısında, anlaşma yaparsa, bunda ihtilaf vardır.

Bir adam, başka bir şahsı, "iddia eylediği, kasden öldürülmüş bir adam için, karşı tarafla anlaşmaya" vekil tuttuğunda, bu vekilin diyet olarak alınabilecek, her hangi bir cins ile anlaşma yapması caiz olur.

Şayet diyetten, insanların aldatılmış sayılmayacağı kadar bir faz­lalık da anlaşma yapsa, bu da caiz olur.

Eğer alacaklı, kan davası için, birini sulha vekil yaptığında, bu vekil diyet cinsinden olan bir şeyle, anlaşma yaparsa, bu caiz olur.

Eğer diyetten az bir şeyle anlaşma yaparsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, alacaklı için caiz olur.

îraâmeyn'e göre ise, insanların aldatılmış sayılacağı kadar noksan ile anlaşma yapılmışsa, bu caiz olmaz. Havî'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, "bir kür buğdaya anlaşma yapmaya" vekil ettiğinde bu vekil bir kür arpaya veya dirhemlere anlaşma yaparsa, vekile göre caiz olur. Amire göre, caiz olmaz.

Belirli bir köleye karşı, sulh yapmaya vekil ettiğinde, vekil bir cariye üzerine anlaşma yaparsa, bu da vekile göre, caiz olur. Veya tazminat, veya onu geri vermesi lazım gelir.

Müvekkile göre ise, caiz olmaz.

Şayet, vekili; davalı olan şahıs; belirli olan bir ev hakkında anlaşma yapmak üzere, tayin eder; vekil de başka bir ev üzerine anlasa yaparsa, işte bu caizdir. Çünkü, onun hayrı, daha fazladır.

Şayet, o evi, yüz dirheme anlaşmak üzere "vekil tayin eder; vekil de onu iddia olunan tarafından başka bir evle anlaşma yaparsa, o evin his­sesinde anlaşma caiz olur. Mebsûl;'ta da böyledir.

Bir adam, diğerini, belirli olan bir kür buğdaya anlaşma yapmak lizere vekil yapar; vekil de sınıfı daha üstün bir buğdayla anlaşırsa, bu vekil onu tamzin eder ve sulh kendisi adına caiz olur. Fakat müvekkile caiz olmaz.

Eğer orta halli bir buğday kürrü ile anlaşır, bu da vekil edenin tayin eylediği buğday kür'ü olmaz ve vekil, onu müvekkiline verirse, istih-sanen, bu suhl müvekkil adına caiz olur.

Bir adam, diğerini, —bir şey söylemeksizin— bir ev hakkında davaya anlaşmak üzere, vekil eder; vekil de çok bir mal ile, anlaşma yapıp onu da öderse; işte bu anlatşma, vekile ait olur.

Bu durumda bakılır: Eğer halkın aldatılmış sayılmayacağı kadar bir farkla anlaşma yapmışsa; müvkıekil adına, bu anlaşma caiz olur. Eğer bundan fazla ise, ev sahibine karşı caiz olmaz.

Şayet vekil, iddia sahibimin vekili ise; o da az bir şeyle anlaşma yapmışsa işte bu, iddia sahibine karşı caiz olur.

Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür. İmâmeyn'e göre, bu caiz olmaz.

Ancak, halkın aldanacağı V adar fark düşülürse; o zaman caiz olur.

Şayet dava bilinmiyorsa, her haliyle anlaşma caiz olur. Bu hasım inkar eder; iddia sahibinin de hi Icceti olmaz ise böyledir.

Kan borçlusu olan şahısın vekili, hakimin huzurunda ikrarda bulunur; alacaklı da, müvekkil in isteğini talep ederse; kıyasen caiz olur; istihsanen caiz olmaz.

Keza, bir şey satın alır, on u da ayıpla ta'n eder; o ayıptan dolayı da, bir adamı anlaşma vekili yapar, bu vekil de "müşterinin aybı ibtal ettiğini, ve o haline razı olduğunu" ikrar ederse, bu vekilin müvekkiline karşı ikrarı caiz olmaz.

Borçlunun vekiii, borçlunun kölesi ile anlaşma yapar, matlup da bir şey söylemez ise caiz olur. Bu durumda muhayyerdir: İsterse, o köleyi bizzat verir; isterse, kölenin bedelini verir.

Keza, benzeri olmayan her belirli şeyin benzeri ile anlaşma yapılırsa; borçlu isterse, bizzat o şeyi verir; isterse, benzerini verir. Eğer adam, diğer adamın yanında bulunan şeyi verir; iddia olunan da iddia edenle beraber sulh yapmaya bir vekil tayin eder ve ona tazminat yap­masını emreder; o da müeccel {— belirli müddetle) bir mal tazmin ederse, işte o müeccel mal, müvekkile ait olur.

Eğer hali hazırda verilecek olan mal ile anlaşma yaparsa, yine mü­vekkiline ait olur. Keza, müvekkil ödenmeden önce istekte bulunur; talibin vekili de bir mala karşılık anlaşma yaparsa, sahih olur.

Alacaklı şahsın, hem sulh hem de almaya bir şahsı vekil etmesi caiz olur.

Alacaklı bir adamı borçlu ile anlaşmaya; borçlu da bir adamı alacklı ile anlaşmaya vekil yapar; iki vekil kEirşilaşıp, anlaşma yaparlarsa, bu anlaşma da caiz olur.

Şayet hata kanı, iki varis arasında olur, onlardan birisi, hissesi için bir vekil tutar; o da dirhemlere anlaşma yaparak onu alırsa, onun hisse­sine diğer varisler de ortak olurlar.

Eğer hata bedeli olan mal, vekilin yanında zayi olursa; müvekkilin yanında helak olmuş gibi olur. Vekil, onu tazmin edip ödemez. Onların müvekkilden hisselerini alma hakları vardır. Sanki o almı$ gibi olacağı için bu böyledir.

Diyete karşılık, bir deve hükmedüdiğinde, alacaklı onu almaya bir vekil tayin eder; vekil de onu alır ve harcarsa, işte bu harcama da bir teberru olur.

Şayet, diyet bir cins olarak hükmedilir; vekil de başka bir cins alırsa; işte bu caiz olmaz. Muhalefete sebeb olur. Muhiyt'te de böyledir.

Borçlu olan, zat, dava için, bir vekil tayin ettiğinde bu vekil şahsî malından ödeme yapcrsa; müvekkiline müracaat edemez.

Borçlu, diyeti dirhemler olarak Öder; onu da iki kişiye verir ve onlara: "Bunu, benim adıma ödeyin." der; onlar da alacaklı ile dinar­lara veya başka bir mala anlaşma yaparlarsa, işte bu da caiz olur.

Şayet, verilen dirhemlerden başkasına hükmedilirse, kıyasa göre, o iki kişi aldıkları dirhemleri geri verirler. İstihsanda ise, o dirhemlerin benzerini geri verirler. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, bir adamı, iddia olunan bir yara hakkında sulh yap­maya, vekil eder ve ona "yapılan anlaşma gereğinde, ödeme yapmasını da" emreder; vekil de beşyüz dirhemden fazlaya anlaşma yaparsa; yara­lama işinin kasden yapılmış olması halinde, insanların kandırılacağı şekilde olan bir fazlalıkla suih yapılmış olsa caiz olur.
Eğer  insanların  kandırılmayacağı şekilde  olursa, bi'1-icma caiz olmaz.

Eğer yaralı ölürse, İmâm Ebu Hanîfe (R.A.)'nin kıyası üzre, her iki cihetten de sulh bozulmuş olur.

Şayet, vekil, cinayet üzre sulh yaparsa; sonra da yara eyileşirse, sulh, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre batıl olur. Eğer yaralanan ölür, vekilde tazminat yaptırmış bulunursa bu caiz olur.

Yaralamaya vekil tayin edilen şahıs, yaptığı anlaşmada bir şey düşer; o da, beşyüz dirhemden aşağı ve insanların aldanmayacağı kadar 'olursa, bi'I-icma' caiz olur. Şayet, bunun aksine olursa caiz olmaz.

Eğer yaralamadan dolayı sulha vekil yapılan zat, yaralamanın benzerini bir başkası daha yapar ve bu yaralamalar eşit olursa, onun diyetinin yansını almak, müvekkile caizdir.

Eğer yaralama değişik olursa, müvekkile ayrı ayrı hesap verilir. Eğer fazla ödenirse, fazlası vekilin olur. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, bir yaralama için sulha vekil olan şahıs, vuku bulan ikinci bir yaralama için de, sulh yapar ve tazminat yaptırırsa, yansı müvekkile, yarısı vekile  ait olur.  Ölse de yaşasa da müsavidir.  Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğer birini; "önceden olmuş bir yaralama için" sulh vekili yapar ve bedelini ödetmesini ister; vekil de belirsiz bir köle veya cariyeye yahut on koyuna veya beş deveye sulh anlaşması yaparsa işte bu caizdir. Bunlar, orta halli olsalar bile sulh caizdir.

Şayet borçlu, "kasden yapılan bir yaralamaya" bir sulh vekili tayin eder; vekil de müvekkilin kölesinin on sene hizmet etmesine karşılık, anlaşma yaparsa; bu anlaşma da caiz olur.

Şayet, içki veya domuza karşılık sulh yaparsa; bu, bir af demek olur; bir şey gerekmez; vekil de borçlu olmaz.

Eğer vekil: "Ben, seninle şu köleye karşı, anlaşma yaptım." veya "Şu sirkeye karşı sulh oldum." der de; sirke şarap olur; köle de azad edilmiş bulunursa; bu vekile, yaralama diyeti lazım olur.

Eğer iki köleye karşılık sulh olmuş ise; o kölelerden birisinin hür olması halinde, o sulh geçerli olmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Şayet, bir köleye karşı anlaşma yaptığında, bu köle, müdebber veya mükateb olursa; veya bir cariyeye karşı anlaşma yaptığında bu cariye, ümm-ü veled olursa; vekil de, bunların bedelini tazmin eylemişse; mü­vekkiline müracaat ederek, o bedeli ondan alır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın başını yaralayan iki kişi birlikte bir adamı sulh için vekil yapsalar; vekil de onlardan birine karşı, yüz dirheme, anlaşma yapsa; yarısı, onun ortağına ait olur.

Şayet onlardan birisine karşı anlaşma yaptığı halde, hangisi olduğunu belirtmese; sulh caiz olur. Ve aralarında müştereken ödeme yaparlar.

Bir hür ve bir köle, birlikte, bir adamın başını yaraladıklarında o hür adam ile, kölenin efendisi bîr şahsı sulh vekili yaparlar; o vekil de, beşyüz dirheme anlaşma yaparsa, bunun yarısı kölenin efendisine, yarısı da o hür olan adama ait olur. Her ne kadar, kölenin kıymeti beşyüz dirhem olsa bile, bu böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, hür bir kişiile bir köleyi öldürse; kölenin efendisi ile hür olan kişinin yakini, bir adamı katil ile anlaşmaya vekil tutsalar; eğer kati kasden olmuşsa; kölenin, kıymeti beşyüz dirhem olsa bile, anlaşma onbir bin dirheme yapılmışsa-bedel aralarında taksim edilir. Hür olan adamın varisleri, on bin dirhemi alırlar. Kölenin efendisi ise, beşyüz dirhemini alır.

Şayet, her ikisi de hataan öldürülmüşlerse, hür şahsın varisleri, on bin dirhemini alır; kalan kölenin efendisinin olur.

Şayet, köle kasden; hür ise hataen öldürülmüşse; cevap aynıdır, on bin dirhemi hür olanın varislerinin, kalanı da, kölenin efendisinindir.

Eğer, köle hata ile öldürülmüşte, hür olan kasden öldürülmüşse, cevap ilcisi de kasden öldürmüş olma halinin aynısıdr. Mebsût'ta da böyledir.

Bir köle hataen öldürülür; onun efendisi de ondan dolayı, bir sulh vekili tutar; vekil de on bin dirheme sulh olursa; işte bu caiz olur. Ve bu onbin dirhem efendiye verilir.

Şayet, bir kölenin gözü çıkarılır; vekilde altı bin dirheme anlaşma yaparsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre caizdir.

Eğer göz yerine, başka bir yaralama olsa da, vekil bin dirheme anlaşma yapsa; İmâm Ebû Yûsuf (R. A.)'a göre bu da caiz olur.

Şayet, on bin dirheme anlaşma yaparsa, ondan onbin dirhem nok-sanlaştırılir. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göredir.
İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, göz çıkarmada, ancak beş bin dirhem caiz olur; fazlası caiz olmaz. Baş^a yaralamalarda ise, —yarım dirhem hariç— beş yüz dirhem (= 449,5 dirhem) icabeder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam,, cinayetten dolayı bir mükatebi, kendisine veya köle­sine iddia olunana sulh veküi yaptıktan sonra mükateb köleliğe döner; vekil de onun aczini bilmeyerk, sulh bedelini öderse; işte bu, mükatebe karşı caiz olmaz.

Şayet mükateb, bu aczinden sonra, bizzat kendisi anlaşma yaparsa, vekil ondan tazminat ister. Çünkü, sulh bedelini o ödemişti. Fakat, mükateb azad edildikten sonra ödetir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Seni yaram için vekil yaptım."der; başka bir şey söylemezse; onunla anlaşma yapılmaz. O af etme ve dava etme hakkına da sahip olmaz.

Eğer   onun   diyetini   alırsa;   yaralamanın   hataen  olmuş  olması halinde, bu istihsanen caiz olur.

Eğer yaralama kasden olmuşsa diyet almak caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet yaralı: ''Yaram bana bir zarar vermedi." dese bile, yine de anlaşma caiz olur. Bu, istihsanen böyledir.

Eğer ondan bir şey ibra ederse, caiz olmaz.

Eğer yaralı: "Ben beraata izin veriyorum." derse işte bu da caiz olur. Sulh da caiz olur; bunlardan başkasıda... (dava yapmakta caiz ulur) Mebsrût'ta da böyledir.
En doğrusun bilen Allahu Teala'dır. [31]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..