2- Müdâribin Ve Ortağın Vekil Tayin Edilmesi
Aslolan, gerçekten bütün ticaret, şayet mudarıbla başlanırsa mal sahibine sahih olur.
Böylece vekil yapmak da, mal sahibine göre sahihdir.
Mudarıbın, alımda, satımda teslim almada ve davada vekil taytini caizdir.
Müdarıb, borç hakkında, bir başkasını davaya vekil yapar; vekil de mudarıbın aldığını ikrar ederse; işte bu caiz olur.
Eğer mudanb: "Ben, almadım." derse, onun tazmin etmesi gerekmez.
Vekilin, borçludan, mudarıbın aldığım ikrar edip de, mudarıbın da inkar ettiği gibi... Borçlu, borçtan beri olur. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.
Müdarib bir vekil tayin ederek, ona: "müdarebe iie, kendisine bir köle satın almasını " söyler; vekil de mal sahibinin kardeşini satın alırsa; eğer mudarib onu alırsa bu satın alış, mudarib adına caiz olur; mal sahibi adına caiz olmaz. Eğer o kölede, bir üstünlük yoksa, mudarebeye göre caiz olur.
Eğer bir üstünlük varsa, hassaten mudaribe göre caiz olur.
Mebsût'ta da böyledir.
Mudarib, mal sahibinden, "müdarebe malını almaya" veya ona, "müdarebe malından bîr şey vermeye" bir vekil tayin ederse, bu da caiz olur.
Şayet mal sahibi, mudaribe: "Ehl-i iyaline harcama yapmasını" emreder; müdarib de onların nafakasına, başka birisini vekil ederse, bu da caizdir.
Eğer vekil: "Onlara, şu müddette, yüz dirhem harcama yaptım." der ve o harcama emsali harcama kadar olur; mudanb: "İki yüz dirhem harcadım." der mal saihib ise: "Sen, bir şey harcamadın." ders;e mü-daribin sözü geçerli olur. Ve mal sahibinin malından, ikiyüz dirhem gitmiş olur. Vekil bir şey ödemez.
Ancak, müdarib aradaki farkı tasadduk eder. Çünkü, mal, onun elindedir.
Keza, kendisine mal verip, ona onu infak etmesi söylenilen, her vekilin, ma'ruf şekilde yaptığı harcama doğrulanır. Havî'de de böyledir.
Eğer mudarib, bir vekil tayin eder ve ona: "Kölesine müdarebe malından harcamasını" söyler, fakat ona mal vermez; vekil de: "Ben ona, şu kadar harcama yaptım." der müdarib de, onu yalanlarsa; bu durumda vekile inanılmaz.
Şayet, "kendi malından, cariyesine harcama yapmasını" söylese, durum yine önceki gibidir.
Şayet müdarib, bir vekil tayin ederek, müdarebe kölelerinden birini atmasını söyler; sonra da, mal sahibi müdaribi alım-satımdan yasaklar ve müdarebe işlemini bozar ve bilahare de, vekil, bir köle satarsa, vekil durumu bilsin veya bilmesin onun satışı caizdir. Çünkü, mal bundan sonra uruz olmuştur ve mal sahibi, müdaribi satıştan men edemez.
Keza, mal sahibi ölür ve vekil, bundan sonra köleyi satar veya mü-darib, mal sahibinin ölümünden sonra vekil tayin eder ve o satış yaparsa, bu caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.
Müfaveda ortaklarının her biri, bir şey için bir vekil tayin ederse; işte o, onun velisi olur.
Sonra da, bu ortaklar ayrılıp mallarını bölüşerek "aralarında ortaklık kalmadığına" şahit tutsalar; bilahare de vekil, vekaletinin gereğini yapsa; onların ayrıldıklarım bilsin veya bilmesin, bu ikisi adına da caizdir.
Keza, her iki taraf da, aynı şahsı vekil yapmış olsalar bile, böyledir. Havî'de de böyledir.
Inân ortaklarından birisi, ortaklarından bir şey alması için, birisini vekil tayin etse, hem kendisine, hem de arkadaşına göre bu vekaleti istihsanen caiz olur. Çünkü her birisi, arkadaşının hakkına sahib menzi-lesindedir. Ve bu vekil, onların bütün işlerine vekalet eder. Mebsût'ta da böyledir.
Şayet onu, bir şeyin satılmasına, alınmasına, icara verilmesine, borç-ahp vermeye vekil tayin eder; sonra da, o vekili diğer ortağı vekaletten çıkarırsa; o zaman, bu vekil cümlesinin vekaletinden çıkmış olur.
Ancak, borç alıp verme hususunda müvekkilinin vekili olarak kalır. Eğer müvekkil, ona borç etmişse, onu vekaletten çıkarması batıldır. Şayet müvekkil borç etmemişse, bu durumda onun vekaleti caiz olmaz. Havî'de de böyledir.
Müfaveda ortaklarından birisi, bir köle satın alır; onda da bir kusur bulup, onu geri vermeye, bir vekil tayin ettiğinde ortağı, o vekil ile davalı olursa, o şahıs vekil olamaz.
Şayet, bu ortaklardan birisi, sattığı köle hakkında dava etmeye1, bir vekil tuttuğunda, satın- alan şahıs, bu kölede bir kusur bulur ve kendisi de kaybolursa, vekilin yemin ettirmesi olmaz.
Eğer müşteri, diğer ortak ile muhakeme olmak isterse; onun kusurunu, bilip-bilmediği hususunda yemin verdirir. Çünkü, müfaveda ortaklığında her bir ortak, iddia olunan şeye karşı,arkadaşının makamına kaimdir. Mebsût'ta da böyledir. [19]
Böylece vekil yapmak da, mal sahibine göre sahihdir.
Mudarıbın, alımda, satımda teslim almada ve davada vekil taytini caizdir.
Müdarıb, borç hakkında, bir başkasını davaya vekil yapar; vekil de mudarıbın aldığını ikrar ederse; işte bu caiz olur.
Eğer mudanb: "Ben, almadım." derse, onun tazmin etmesi gerekmez.
Vekilin, borçludan, mudarıbın aldığım ikrar edip de, mudarıbın da inkar ettiği gibi... Borçlu, borçtan beri olur. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.
Müdarib bir vekil tayin ederek, ona: "müdarebe iie, kendisine bir köle satın almasını " söyler; vekil de mal sahibinin kardeşini satın alırsa; eğer mudarib onu alırsa bu satın alış, mudarib adına caiz olur; mal sahibi adına caiz olmaz. Eğer o kölede, bir üstünlük yoksa, mudarebeye göre caiz olur.
Eğer bir üstünlük varsa, hassaten mudaribe göre caiz olur.
Mebsût'ta da böyledir.
Mudarib, mal sahibinden, "müdarebe malını almaya" veya ona, "müdarebe malından bîr şey vermeye" bir vekil tayin ederse, bu da caiz olur.
Şayet mal sahibi, mudaribe: "Ehl-i iyaline harcama yapmasını" emreder; müdarib de onların nafakasına, başka birisini vekil ederse, bu da caizdir.
Eğer vekil: "Onlara, şu müddette, yüz dirhem harcama yaptım." der ve o harcama emsali harcama kadar olur; mudanb: "İki yüz dirhem harcadım." der mal saihib ise: "Sen, bir şey harcamadın." ders;e mü-daribin sözü geçerli olur. Ve mal sahibinin malından, ikiyüz dirhem gitmiş olur. Vekil bir şey ödemez.
Ancak, müdarib aradaki farkı tasadduk eder. Çünkü, mal, onun elindedir.
Keza, kendisine mal verip, ona onu infak etmesi söylenilen, her vekilin, ma'ruf şekilde yaptığı harcama doğrulanır. Havî'de de böyledir.
Eğer mudarib, bir vekil tayin eder ve ona: "Kölesine müdarebe malından harcamasını" söyler, fakat ona mal vermez; vekil de: "Ben ona, şu kadar harcama yaptım." der müdarib de, onu yalanlarsa; bu durumda vekile inanılmaz.
Şayet, "kendi malından, cariyesine harcama yapmasını" söylese, durum yine önceki gibidir.
Şayet müdarib, bir vekil tayin ederek, müdarebe kölelerinden birini atmasını söyler; sonra da, mal sahibi müdaribi alım-satımdan yasaklar ve müdarebe işlemini bozar ve bilahare de, vekil, bir köle satarsa, vekil durumu bilsin veya bilmesin onun satışı caizdir. Çünkü, mal bundan sonra uruz olmuştur ve mal sahibi, müdaribi satıştan men edemez.
Keza, mal sahibi ölür ve vekil, bundan sonra köleyi satar veya mü-darib, mal sahibinin ölümünden sonra vekil tayin eder ve o satış yaparsa, bu caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.
Müfaveda ortaklarının her biri, bir şey için bir vekil tayin ederse; işte o, onun velisi olur.
Sonra da, bu ortaklar ayrılıp mallarını bölüşerek "aralarında ortaklık kalmadığına" şahit tutsalar; bilahare de vekil, vekaletinin gereğini yapsa; onların ayrıldıklarım bilsin veya bilmesin, bu ikisi adına da caizdir.
Keza, her iki taraf da, aynı şahsı vekil yapmış olsalar bile, böyledir. Havî'de de böyledir.
Inân ortaklarından birisi, ortaklarından bir şey alması için, birisini vekil tayin etse, hem kendisine, hem de arkadaşına göre bu vekaleti istihsanen caiz olur. Çünkü her birisi, arkadaşının hakkına sahib menzi-lesindedir. Ve bu vekil, onların bütün işlerine vekalet eder. Mebsût'ta da böyledir.
Şayet onu, bir şeyin satılmasına, alınmasına, icara verilmesine, borç-ahp vermeye vekil tayin eder; sonra da, o vekili diğer ortağı vekaletten çıkarırsa; o zaman, bu vekil cümlesinin vekaletinden çıkmış olur.
Ancak, borç alıp verme hususunda müvekkilinin vekili olarak kalır. Eğer müvekkil, ona borç etmişse, onu vekaletten çıkarması batıldır. Şayet müvekkil borç etmemişse, bu durumda onun vekaleti caiz olmaz. Havî'de de böyledir.
Müfaveda ortaklarından birisi, bir köle satın alır; onda da bir kusur bulup, onu geri vermeye, bir vekil tayin ettiğinde ortağı, o vekil ile davalı olursa, o şahıs vekil olamaz.
Şayet, bu ortaklardan birisi, sattığı köle hakkında dava etmeye1, bir vekil tuttuğunda, satın- alan şahıs, bu kölede bir kusur bulur ve kendisi de kaybolursa, vekilin yemin ettirmesi olmaz.
Eğer müşteri, diğer ortak ile muhakeme olmak isterse; onun kusurunu, bilip-bilmediği hususunda yemin verdirir. Çünkü, müfaveda ortaklığında her bir ortak, iddia olunan şeye karşı,arkadaşının makamına kaimdir. Mebsût'ta da böyledir. [19]
Konular
- Zimmînin Vekâleti
- Yetim İçin Vekil
- Hakku'llah
- Hakku'l-Abd
- Vekâlet İfâde Eden Lafızlar
- Vekâletin Hükmü
- Vekâletin Sıfatı
- Bununla İlgili Bazı Mes'eleler
- Vekâlet İsbat, Ona Şahit Gösterme Ve Bununla İlgîli Mes'eleler
- 2- SATIN ALMA HUSUSUNDA TEVKİL
- Muayyen Olmayan Bir Şeyi Satın Alma Hususunda Tevkil Ve Vekille Müvekkil Arasındaki İhtilaf
- 3- BEY'A (= SATIŞA) VEKÂLET
- Hîbe Hususunda Vekil Tayini
- 4- İCÂRE VE DİĞERLERİ HAKKINDA VEKÂLET
- 1- İcar, İsti'car, Ziraat Ve Ziraî Muameleler Hakkındaki Vekâlet
- 2- Müdâribin Ve Ortağın Vekil Tayin Edilmesi
- 3- Sermâye
- 5- REHİN HAKKINDA VEKALET
- 6- NİKÂH, TALÂK VE HULÛ' GİBİ MES'ELELERDE VEKÂLET
- 1- Nikâhta Vekâlet
- 2- Talâk Ve Hulû'da Vekâlet
- 7- DÂVA, SULH VE BENZERİ MES'ELELERDE VEKÂLET
- Dâva Vekilinin Hükümleri
- Borç Alıp-Vermede Vekil Tayin Etmenin Hükümleri
- Alacağın Elçi Île Tahsil Edilmesi
- Borç Ödemeye Vekâlet
- Muayyen Bir Şeyi Almaya Tevkil
- Sulha Vekâlet
- 8- İKİ KİŞİYİ VEKİL TAYİN ETMEK