İkinci Mesele
Bu kitapta şart ıstılahından ne kasdedildiğini anlattığımız gibi, sebeb, illet ve mâni'den de ne kasdettiğimizi belirtmemiz gerekecektir:
Sebeb: Bir hüküm[11] için, o hükmün hikmetinin gereği olmak üzere şer'an konulan şeydir.[12]Mesela nisabın bulunması, zekâtın vücûbunun sebebidir. Zeval, namazın farziyetinin sebebidir. Hırsızlık, el kesmenin gerekliliğinin sebebidir. Akidler, akde konu olan şeylerle faydalanmanın mübâhlığı ve mülkiyetin intikâli için sebeb-lerdir. Ve daha benzerleri gibi.
İllet: İlletten maksat emir ya da ibâha hükümlerinin taalluk ettiği hikmet ve maslahatlarla; nehİylerin taalluk ettiği mefsedet-lerdir.[13]Meselâ yolculuk esnasında namazın kısaltılması, Ramazan orucunun tutulmaması konularında meşakkat illet olmaktadır. Yolculuk ise bizzat mübahlık hükmü için konulmuş bulunan sebeb olmaktadır. Kısaca illet bizzat maslahat ya da mefsedetin kendisi olup mazinnesi (muhtemelen bulunacakları yer) değildir.[14]Açık ve munzabıt olabileceği gibi, kapalı ve gayrı munzabıt da olabilir. Hz. Peygamber'in "Kadı Öfkeli iken hükmetmez." hadisi hakkında da aynı şekilde diyoruz ki: Öfke hali sebebtir; delilleri yeterince talepte bulunmak ve değerlendirmekten zihnin gafil ve yerinde olmaması ise illettir.[15]
Kaldı ki, bazan sebeb ıstılahının bizzat illetin kendisi için de kullanıldığı olmaktadır. Çünkü aralarında bir irtibat bulunmaktadır. Istılahlarda tartışmaya gitmenin bir anlamı yoktur.
Mâni: Menettiği şeyin illetine münâfî (onu ortadan kaldıran)
bir illeti gerektiren sebebtir. Çünkü mâni kelimesi, ancak içinde bulunan bir illetten dolayı bir hükmü gerektiren bir sebebe nisbetle kullanılır. Mâni bulunduğunda ki mâni hükmün illetine münâfî başka bir illeti gerektirmektedir hükmü gerektiren hikmet yok olmakta ve o hüküm ortadan kalkmaktadır. Ancak mâni olmasının şartlarından biri, mâni'in kendisine nisbet edildiği sebebin illetini
ihlâl edici ve neticede onun hükmünü kaldırıcı olmasıdır. Eğer böyle olmazsa, mâni durumunda olduğu şeyle kendisinin durumu, iki hükmün ya da iki sebebin tearuzu kabilinden olur ve o zaman konu "Tearuz ve Tercih" bölümüyle ilgili olur. Mesela "Borç zekâta mânidir." dediğimiz zaman; bunun mânâsı "Borç, borçlunun borcunu ödeyebileceği şeye muhtaçlığını gerektiren bir sebebtir" demektir. Bu ihtiyaç da elinde bulunan nisâb üzerinde taayyün etmiş olmaktadır. Nisaba alacaklıların haklarının taalluk etmesi durumunda, nisabın mevcudiyetinin hikmeti ki zekâtın vâcib olmasının illeti olan zenginlik oluyor ortadan kalkmaktadır ve dolayısıyla zekât düşmektedir. Kısasa mâni olan babalık hakkında da aynı şeyi söyleriz. Çünkü babalık, haksız yere kasden öldürme fiilinin hikmetini ihlâl eden [16]bir illet içermektedir. Ve benzeri daha pek çok örnekler. [17]
Sebeb: Bir hüküm[11] için, o hükmün hikmetinin gereği olmak üzere şer'an konulan şeydir.[12]Mesela nisabın bulunması, zekâtın vücûbunun sebebidir. Zeval, namazın farziyetinin sebebidir. Hırsızlık, el kesmenin gerekliliğinin sebebidir. Akidler, akde konu olan şeylerle faydalanmanın mübâhlığı ve mülkiyetin intikâli için sebeb-lerdir. Ve daha benzerleri gibi.
İllet: İlletten maksat emir ya da ibâha hükümlerinin taalluk ettiği hikmet ve maslahatlarla; nehİylerin taalluk ettiği mefsedet-lerdir.[13]Meselâ yolculuk esnasında namazın kısaltılması, Ramazan orucunun tutulmaması konularında meşakkat illet olmaktadır. Yolculuk ise bizzat mübahlık hükmü için konulmuş bulunan sebeb olmaktadır. Kısaca illet bizzat maslahat ya da mefsedetin kendisi olup mazinnesi (muhtemelen bulunacakları yer) değildir.[14]Açık ve munzabıt olabileceği gibi, kapalı ve gayrı munzabıt da olabilir. Hz. Peygamber'in "Kadı Öfkeli iken hükmetmez." hadisi hakkında da aynı şekilde diyoruz ki: Öfke hali sebebtir; delilleri yeterince talepte bulunmak ve değerlendirmekten zihnin gafil ve yerinde olmaması ise illettir.[15]
Kaldı ki, bazan sebeb ıstılahının bizzat illetin kendisi için de kullanıldığı olmaktadır. Çünkü aralarında bir irtibat bulunmaktadır. Istılahlarda tartışmaya gitmenin bir anlamı yoktur.
Mâni: Menettiği şeyin illetine münâfî (onu ortadan kaldıran)
bir illeti gerektiren sebebtir. Çünkü mâni kelimesi, ancak içinde bulunan bir illetten dolayı bir hükmü gerektiren bir sebebe nisbetle kullanılır. Mâni bulunduğunda ki mâni hükmün illetine münâfî başka bir illeti gerektirmektedir hükmü gerektiren hikmet yok olmakta ve o hüküm ortadan kalkmaktadır. Ancak mâni olmasının şartlarından biri, mâni'in kendisine nisbet edildiği sebebin illetini
ihlâl edici ve neticede onun hükmünü kaldırıcı olmasıdır. Eğer böyle olmazsa, mâni durumunda olduğu şeyle kendisinin durumu, iki hükmün ya da iki sebebin tearuzu kabilinden olur ve o zaman konu "Tearuz ve Tercih" bölümüyle ilgili olur. Mesela "Borç zekâta mânidir." dediğimiz zaman; bunun mânâsı "Borç, borçlunun borcunu ödeyebileceği şeye muhtaçlığını gerektiren bir sebebtir" demektir. Bu ihtiyaç da elinde bulunan nisâb üzerinde taayyün etmiş olmaktadır. Nisaba alacaklıların haklarının taalluk etmesi durumunda, nisabın mevcudiyetinin hikmeti ki zekâtın vâcib olmasının illeti olan zenginlik oluyor ortadan kalkmaktadır ve dolayısıyla zekât düşmektedir. Kısasa mâni olan babalık hakkında da aynı şeyi söyleriz. Çünkü babalık, haksız yere kasden öldürme fiilinin hikmetini ihlâl eden [16]bir illet içermektedir. Ve benzeri daha pek çok örnekler. [17]
Konular
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Dokuzuncu Mesele
- Onuncu Mesele
- On Birinci Mesele
- On İkinci Mesele
- On Üçüncü Mesele
- On Dördüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin İkinci Nevi: Şart
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Üçüncü Nevi: Mâni (Engel)
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Dördüncü Nevi: Sıhhat Ve Butlan (Sahîh Ve Bâtıl)
- Birinci Mesele: Sıhhatin Anlamı
- İkinci Mesele: Butlan (Bâtıl)