Sekizinci Mesele
Meşrûtlanyla birlikte şartlar[61] üç kısımdır:
a) Meşrutun hikmetini tamamlayıcı ve güçlendirici olan; hiçbir şekilde ona münâfî olmayan şartlar. Gerekli görenlere göre, iti-kafta oruç şartının bulunması; nikahta denklik, zevceyi ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek şartlarının ileri sürülmesi; bey' akdinde rehin, kefil, peşin ya da veresiye Ödeme şartlarının ortaya konulması; köle satışlarında kölenin herhangi bir sorumluluğunun olmamasının ya da kölenin malının şart koşulması; ağacın meyvesinin şart koşulması vb. gibi şartlar. Keza zekatta malın üzerinden bir sene geçmesinin şart olması; zinada recm için muhsanhk şartının aranması; cariyelerle evlenebilmek için hür kadınlarla evlenme imkanının olmamasının şart olması; el kesme cezasının uygulanması için hırz (malın muhafaza altına alınmış olması) şartı gibi şartlar da bu kabilden olmaktadır.
Bu kısım şartların şer'an sahîh olduğunda herhangi bir şüphe yoktur. Çünkü bunlar, bir hüküm gerektiren her bir sebebin hikmetini tamamlayıcı bir unsur olmaktadır. Mesela itikaf mescidde devamlı durmak suretiyle, layıkı veçhile kendisini ibâdete vermek mânâsına gelmektedir. Böyle bir durumda orucun müsbet etkisi olacağı açıktır. Keza evlilikte denkliğin bulunmaması, eşler arasında uyumsuzluk ve niza için, daha yüksek durumda olan eş ya da akrabasının diğer tarafı küçük görmesi için bir belirti (mazinne) olmaktadır. Bu durumda eşler arasında denkliğin bulunması onlar ve akrabalarının birbirleriyle uyuşma ve kaynaşmaları için daha uygun olacak; carî olan örf ve âdetlere göre daha güzel bulunacaktır. Dolayısıyla nikah sırasında böyle bir şartın ileri sürülmesi nikahın maksadına uygun düşecektir. Kocanın eşini ya iyilikle tutması ya da güzellikle salıvermesi ve diğer zikri geçen şartlar da aynı şekildedir. Dolayısıyla böylesi şartların ileri sürülmesi durumun-[284] da sabit olacakları açık bulunmaktadır.
b) Meşruttan gözetilen maksada mülayim olmayan; onun hikmetini tamamlayıcı bir mahiyet arzetmeyen; aksine birinci kısmın zıddına olan şartlar: Mesela: Namazda canı istediği zaman konuşmayı şart koşmak; itikafta İmâm Mâlik'e göre [62]istediği zaman mescidden çıkmayı şart koşmak; nikahta zevce üzerine infakta bulunmama veya eğer iktidarsız ya da erkeklik uzvu kesik değilse onunla cinsî münâsebette bulunmama şartlarını ileri sürmesi; bey' akdinde müşterinin mebîden istifâde etmemesini veya edecekse şöyle değil de böyle istifâde etmesini şart koşması; zenâatkann müşteriye, yapılması istenilen şeyi ziyan etmesi durumunda tazmin ettirmemesini ya da telef iddiasında kendisini tasdik etmesini şart koşması ... gibi. Bu kısmın bâtıl olduğunda, itibara alınmayacağında da keza şüphe yoktur. Çünkü sebebin hikmetine münâfî bulunmaktadır. Dolayısıyla böyle bir şartla sebebin bir arada bulunması mümkün değildir. Çünkü namazda konuşmak, namazın ruhuna ve meşruiyet amacı olan Allah'a teveccühe, O'na olan tazarru ve niyaza münâfî bulunmaktadır. Aynı şekilde itikafta istediği zaman mescidden dışarı çıkmayı şart koşan kimse de, aslında mescidde devamlı surette kalmak demek olan itikâfm hakîkatma münâfî bir şart ileri sürmüş olmaktadır. Nikahta bulunan kimse, nafaka sorumluluğu olmamasını şart koşmasıyla, şer'an matlûp olan sevgi ve meveddetin devamına münâfî bir şart ileri sürmüş olmaktadır. Kocanın cinsî münâsebette bulunmama şartını ileri sürmesi durumunda, nikâhın öncelikli hikmetini ki nesil elde etmek, çoğalmak oluyor iptal etmiş, zevceye zarar vermiş olacaktır ve böyle bir şart, evliliğin devamı ve eşlerin birbirleriyle kaynaşması demek olan zevcenin iyilikle tutulması emrine asla uygun düşmeyecektir. Zikri geçen diğer şartlarda da durum aynıdır.
Ancak bu şartların bâtıl olması acaba meşrutlarına tesir eder mi? Yoksa etmez mi? Bu konu üzerinde düşünülmesi gerekir ve bu meselenin cevabı için bundan önceki meseleden istifâde etmek mümkündür.
c) Meşruta ne uygunluğu ne de münâfî bulunduğu belli olmayan şartlar. Bu ictihad mahalli bir konu olmaktadır. Acaba münâfî olmaması açısından birinci kısımdan olan şartlara mı katılacaklardır? Yoksa uygunluğu açıkça belli olmadığı için ikinci kısım şartlara mı katılmalıdırlar? Bu gibi durumlarda geçerli olan kaidemiz ibâdetlerle muamelât arasını ayırıma gitmektir: İbâdetler konusu ise, uygunluğu ortaya çıkmadıkça, sadece münâfî olmadığının bilinmesi o şartın itibara alınması için yeterli değildir. Çünkü ibâdetlerde asıl olan taabbudîliktir ve ne ifâde ettiklerine bakmamaktır. İbâdetlerde kural, izin olmaksızın mükelleflerin kendiliklerinden bir yeltenişte bulunmamalarıdır. Çünkü ibâdet ihdas etmek gibi bir konuda akıllara tanınmış bir yetki ve saha yoktur. Dolayısıyla onlara taalluk eden şartlar bahsinde de durum aynı olacaktır.
Muamelât konusuna gelince, bu gibi konularda şartın sâdece münâfî olmaması ile yetinilecektir. Çünkü bunlarda asıl olan taab-budîlik değil, içerdikleri mânâ ve hikmetlere iltifat ve itibarda bulunmaktır. Muamelât bahsinde asıl olan hilâfına bir delîl bulunmadıkça izin olmaktadır.
Allahu a'lem! [63]
Konular
- Dokuzuncu Mesele
- Onuncu Mesele
- On Birinci Mesele
- On İkinci Mesele
- On Üçüncü Mesele
- On Dördüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin İkinci Nevi: Şart
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Üçüncü Nevi: Mâni (Engel)
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Dördüncü Nevi: Sıhhat Ve Butlan (Sahîh Ve Bâtıl)
- Birinci Mesele: Sıhhatin Anlamı
- İkinci Mesele: Butlan (Bâtıl)
- Üçüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Beşinci Nevi: Azimet Ve Ruhsat
- Birinci Mesele:Azimet
- İkinci Mesele
- Ruhsatın Hükmü: