[1] Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 92-94; Ahmed, 1/178. Bu hadis, yirminci asır insanlarının biz bulduk diye öğündükleri karantinanın aslını teşkil eder. Her iki cihette de, mâniye doğru mâni olması açısından bir kasıd bulunmaktadır. Şöyle ki: Veba bulunan bir yere gelmeleri, âdeten kendilerine de isabetini engelleyecek mâni'in ortadan kaldırılması demektir. Dolayısıyla böyle bir şeyden yasaklanmışlardır. Veba bulunan yerden çıkmaları ise, kendilerine vebanın isabetine mâni olacak şeyi ki oradan uzaklaşmak oluyor tahsîl demektir. Birincinin hikmeti açıktır, ikincinin hikmetine gelince, sırf dînî açıdan ele alındığında bu yasak Allah'ın kaderinden kaçmak ve sadece sebeblere bel bağlamak mânâsına geleceğinden olmalıdır. Sıhhî açıdan ele alındığında ise, bu kaçış sırasında kişi ve eşyalarına mikrop bulaşabileceği için gittiği yere de hastalığı taşıyabilecektir, işte bu sebeblerden dolayı çıkış da yasaklanmıştır.
[2] "Sâri' Teâlâ'nın emrine muvAfıktır." gibi.
[3] "Faydalanmanın huHÛlünÜ, türeme ve tenasülün meydana gelmesini" denilmez. Çünkü bıınlur bazan nuhîh olanda bulunmayabileceği gibi bâtıl olanda da bulunabilir,
[4] Müellif "hâsıl olur" dıgil do "umulur" ifâdesini kullanmıştır. Çünkü müellife itirazda buluiıul«hilsoc|i gibi, sevap bazan sahîh olan namaz üzerine terettüp de etmeyebilir
[5] Daha önce de geçtiği gibi mesela nikah cüz olarak ele alındığında men-dûbdur ve bu muâmeletla ilgili bir konudur. Dolayısıyla böyle bir niyeti olmadıkça herhangi bir sevap yoktur. Nitekim borcun edası, çocuklar üzerine nafakanın temini, vedianın geri iadesi gibi muamelâttan olan vâcibler hakkında ileride gelecektir.
[6] Şatibi, El-Muvafakat İslami İlimler Metodolojisi, İz Yayıncılık. 1/291-292
[7] Rükün ve şartlarındaki eksiklikler gibi.
[8] Keza yasaklanılmış günlerde tutulan oruçlar gibi.
[9] Bâtıl ve fâsid tabirleri llııııofilor dışındaki diğer usûlcülere göre eş-anlam-lı kelimelerdir.hanefiler ise bu gibi konularda bâtıl değil de "fâsid" tabirini kullanırlar. Onlara göre bâtılın tashih imkanının olmaması buna karşılık fasidin tahsis edilebilmesi farkın esâsını teşkil eder. Nitekim ileride gelecektir.
[10] Meselâ anne karnınıİHkl yavrunun »atışı gibi. Bu tür satışlarda satışın bâtıl olmasını gtrtıkttran mlnt mevcut ve devamlıdır. Zira anne karnındaki yavrunun satışı meselesinde bey' akdinin rüknü bulunmamaktadır. Telâfi yoluyla tashihi de mümkün değildir.
[11] Müdebber köle: Azâd olması efendisinin ölümüne bağlı olan köle demek-tir.(Ç)
[12] Mükâteb köle: Hürriyete kavuşmak üzere efendisi ile belli bir meblağ karşılığında anlaşarak bunları taksitlere bağlayan ve böylece yeni bir statü kazanan köledir. Bu tür köleler son taksitlerini ödeyinceye kadar hâlâ köle kabul edilirler, ancak akidle birlikte tasarruf hürriyetlerini kazanmış olurlar. (Boynu köle, eli hür). (Ç)
[13] bkz. s. 274, 187. dipnot.
[14] Berîre hadisinde Berîre'nin sahipleri ileri sürdükleri şartlarını düşürmemişlerdir. Aksine onlar şartlarında ısrar etmişlerdir. Ancak bu şartı Sâri' düşürmüştür. Hadis için bkz. s. 213, 274.
[15] Mehir vermemek şartıyla, bir kimsenin kendi yakınlarından birini, diğer birinin yakınlarından birisini kendisine nikahlaması karşılığında ona nikahlaması. (Mehirsiz değiş-tokuş etmek). Burada akdi ifsad eden unsur mehir verilmemesi şartıdır. Bu şart kaldırılırsa nikah Hanefîlere göre sahîh olur
[16] Buradaki ifsâd edici unsur aynı cinsten olan gümüşün mübadelesi sırasındaki karşılıklardan birinin fazlalığıdır. Bu fazlalık da kaldırılırsa akid sıhhate inkılab edor.
[17] Hanefîlere g(irc "bâtıl" ana karnındaki yavrunun satışı gibi, bizzat kendisinden kaynuklunıtn bir özellikten dolayı gayrı meşru olan şeylerin yapılmasıdır. Arızî bir vumduıı dolayı gayrı meşru olan şeylerin yapılması ise onjara göre "fftsid" olnuıktndır. Fasidin, fesadı gerektiren vasfın ortadan kaldırılmasıyla tauhîhi mümkün olmaktadır. Ribâda fazlalığın düşürülmesi örneğinde olduğu gibi. Bu durumda yeni bir akde ihtiyaç bulunmamakta, eski akid Mihhııt v* yürürlük kazanmaktadır.
[18] Yani dünyada üzerim mtioelttriııin terettüp etmemesi anlamında.
[19] Bakara, 2/264.
[20] Zümer, 39/65. Allah'a ortak koşma ile yapılan ibâdet her iki manâsıyla da yani hem dünyada, hem de âhirette bâtıldır.
[21] el-Âliye şöyle anlatır: "Hz. Âişe'nin yanında oturuyordum. Ümmü Muhabbet geldi ve ona:
"Ey mü'minlerin annesi! Zeyd b. Erkam'ı tanır miydin? diye sordu.
O da: Evet, diye cevap verdi. Kadın devamla:
"Ben ona atâ (maaş) zamanına kadar bir cariyeyi veresiye olmak üzere sekizyüze satmıştım. O satmak istedi ve ben de ondan altıyüze
peşin olarak geri satın aldım, dedi. Bunun üzerine Hz. Âişe:
"Ne kötü bir satın alışta bulundun! Ne kötü bir satışta bulundu. Git
Zeyd b. Erkam'a..." Hadis için bkz. Beyhakî, Sünen 5/331.
[22] Kehf, 18/109
[23] Şûra, 42/20.
[24] Ahkâf, 46/20.
[25] Şatibi, El-Muvafakat İslami İlimler Metodolojisi, İz Yayıncılık. 1/292-297
[26] Yani üzerine âhirette neticelerinin (sevap) terettüp etmemesi anlamında.
[27] bkz. Buhârî, İmân 41; Müslim, İmâre 155 ...
[28] "Benzeri bir örnek" tabirini kullanmıştır. Çünkü zekât ibâdetlerden olup konuyla burada ilgisi yoktur. Konuya açıklık getirmesi amacıyla buraya alınmıştır.
[29] Had ikâmesi, üzerine had icra edilen kimsenin irtikap ettiği fiili sebebiyle söz konusu olan vaz' hitabının sebebiyet verdiği bir teklîf hitabı dâhiline girmektedir. Tabiî bu haddi ikâme edecek olan devlet başkanına nis-betledir. Üzerine had tatbik edilen kimseye nisbetle ise, ortada kendisine yönelik bir hitap bulunmamaktadır. Dolayısıyla da kendisinde bir niyetin bulunması beklenecek değildir. Çünkü haddin ikâmesi kendi ameli değildir. Ancak Mâiz, Gâmidli kadın, Cüheyneli kadın misallerinde olduğu, gibi, bizzat gelerek irtikap ettikleri zinadan temizlenmek amacıyla ceza uygulanması talebinde bulunan ve üzerlerine recm tatbik edilen kimselerin durumu üzerinde durmak gerekecektir.
[30] Buradaki ve blftldun ntacak »lan birinci itibar, ikinci itibar ifâdelerinden bâtıl ve »»hfh iitlAhİMrinııı birinci ve ikinci mânâları kasdedilmeli-dir.
[31] bkz. Ahmed, 6/178,
[32] Şatibi, El-Muvafakat İslami İlimler Metodolojisi, İz Yayıncılık. 1/297-300
Konular
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Üçüncü Nevi: Mâni (Engel)
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Dördüncü Nevi: Sıhhat Ve Butlan (Sahîh Ve Bâtıl)
- Birinci Mesele: Sıhhatin Anlamı
- İkinci Mesele: Butlan (Bâtıl)
- Üçüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Beşinci Nevi: Azimet Ve Ruhsat
- Birinci Mesele:Azimet
- İkinci Mesele
- Ruhsatın Hükmü:
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Dokuzuncu Mesele
- Onuncu Mesele
- On Birinci Mesele
- İKİNCİ KISIM