On İkinci Mesele:
Kutlu İslâm şeriatı masumdur; hata ve tahriften korunmuştur. Onu tebliğ eden Hz. Peygamber de masumdur. Nitekim, icmâ ettikleri konularda, onun ümmeti de masum bulunmaktadır.
Bu hususu iki açıdan delîllendirebiliriz: (1)
Bu hususa açıkça ya da dolaylı olarak delâlet eden deliller vardır:
"Doğrusu Kitâb'ı biz indirdik, onun koruyucusu elbette biziz[99] "Bu kitâb, ... âyetleri kesin kılınmış (sağlama bağlanmış) kitaptır[100] âyetlerini örnek olarak alabiliriz. Öbür taraftan da: "Ey Muhammedi Senden Önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, bir şeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Allah şey tanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi âyetlerini tahkim eder[101] buyurmuştur. Bu âyetlerde Yüce Allah, kendi âyetlerini korumakta ve onları tahkim etmekte, sağlama bağlamakta olduğunu; böylece onların başkalarıyla karışmasını önlediğini, onlara yapılacak herhangi bir müdâhaleye meydan vermediğini, neticede onları her türlü tahriften koruduğunu belirtmiştir. Sünnet, her ne kadar bu âyetlerde zikredilmemişse de, o da nihâî olarak Kur'ân'a çıkmakta, onun açıklayıcısı olmakta ve onun etrafında dönmektedir. Kitap ve sünnetten herbiri, birbirini desteklemekte ve bir bütün görünümü vermektedirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bugün, size dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâmiyeti beğendim."ıos
Ebû Amr ed-Bânî, Tabakâtu*I-kurrâ adlı eserinde şöyle bir nakilde bulunur: Ebu'l-Hasen b. el-Müntâb anlatır: "Bir gün Kadı Ebû İshâk İsmâîl b. İshâk'ın yanındaydım. Ona, 'Tevrat ehline, onu tebdil ve tahrif imkanı niçin verildi? Halbuki böyle bir imkan Kur'ân ehline verilmemiştir?' diye bir soru soruldu. Kadı şeyle cevapladı: "Yüce Allah, Tevrat ehli hakkında yani "Allah'ın ki [102]
Eksik 55-70 arası.
çoğunluğu da Arapların nakledegeldiklerine benzer olmakla birlikte onların bilmedikleri gayb haberleri türündendir.[103] Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey Muhammedi Bu sana uahyettiğimiz gayb haber-lerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye. kalemlerini atarken senyanlarında değildin [104]Ey Muhammedi Bunlar sana vahyettiği-miz bilinmeyen olaylardır. Sen des milletin de daha önce bunları bilmezdiniz.[105] Hadislerde de, Arapların ataları Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in Ka'be'yi inşalanyla ilgili haberleri vb. hatırlayabiliriz.
4. Çoğu ya da tamamı bâtıl olan ilimler: Iyâfe, zecr, kehânet, remil hattı, çakıl atma, uğursuzluk telakkileri gibi.[106] Şeriat bunlar içerisinde kehânet, zecr, remil hattı gibi bâtıl olanları iptal etmiş ve onları yasaklamıştır; gaybı öğrenmek şeklinde olmayan falı (fâ'l-ı hayr = hayra yorma) kabulle karşılamıştır. Kehânet ve zecrde gaybı öğrenme iddiası vardır. Bu tür şeylerin büyük çoğunluğu, bir delile dayanmaksızın gayb hakkında tahminde bulunmaktan ibai'ettir. Hz. Peygamber [ slevSâ£tul bunlara mukabil olmak üzere gayba kesin olarak delâlet edecek vahiy ve ilham yollarını getirmiş; ölümünden sonra nübüvvetten bir cüz olmak üzere de ümmeti için sâdık rü'yâyı[107] bırakmıştır. Keza bazı seçkin kimseler için de bazı numuneler bırakmıştır ki bunlarda ilham[108] ve firâset olmaktadır.
5. Tıb ilmi: Araplar da, ilk tabiblerden kalma yoluyla ve öncekilerin ortaya koydukları tabiat ilimleri üzerine kurulu haliyle değil de, kendi ümmî tecrübelerinden elde ettikleri bazı tıbbî bilgilere sahip bulunuyorlardı. Şeriatta da bu doğrultuda atıflar gelmiş; ancak öyle detaylı değil, derli toplu ve sadra şifa verici, az olmakla birlikte çok büyük netice beklenecek vaziyette temas edilmiştir.[109]Yüce Allah: 'Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz"[110]buyurmuştur. Hadislerde de, bazı dertlere karşı birtakım ilaçların tarifi yapılmış, tıb olarak geçerliliği kabul edilen şeyler arasında bâtıl olanlar ise iptal edilmiştir,[111] Mesela şarapla tedavi, şer'an caiz olmayan unsurları içeren rukye (okuma, efsun) ile tedavi bunlardandır.
6. Belagat ve fasâhat: Çeşitli üslup ve şekiller, fasahat omeUen, «özü çeşitli kalıplara koyabilme yeteneği Arapların en ustun oldukları k r aland, Buna rağmen Kur'ân onlar! acze düşürecek bir tarzda geldi. Yüce Allah şöyle buyurur: "De ki: 'İnsanlar ve cinler, birbirlerine yar-
rjZl olarak bu Kur'ân'm bir benzerini ortaya koymak için bir araya şeİseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.[112]
7. Darb-ı meseller: Bu konuda da Yüce Allah: And olsun ki, biz Kur'ân'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık[113] Ancak darb-ı meseller içerisinden şiiri kullanmamıştır; çünkü o hak değildir.
Bu Yüzden Yüce Allah: "Biz Muhammed'e şiir öğretmedik, zaten ana "erekmezdi[114] buyurmuş, bunun anlamını da: "Şâirlere ancak azgınlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarım yaptık dediklerini görmezmısın[115] Buradan da anlaşılıyor ki şiirin bir temeli yoktur. O her vâdîde şaşkın şaşkın dolaşmak ve fullerin doğrulamadığı söz demektir. Bu ise, Allah'ın getirdiği şeriatın esaslarına ters düşen bir şeydir. Ancak bu konuda Allah m getirdiği istisna bakîdir.
Buraya kadar verdiğimiz örnekler, ümmî olan Araplara nisbetle üzerinde durduğumuz konuya işaret için yeterlidir.
Güzel ahlâk sahibi olmak ve bunlarla ügih talepler ise, muhataplardan ilk istenilen hususlar olmaktadır. Bu tür konuların işlenmesi daha çok Mekke döneminde inen sûrelerde görülür- Böylece şeriat onlara yaklaşırken daha ısmdırıcı bir yol izlemiş ve kendilerince zaten övgüye değer bulunan bu konularda daha da etkin bulunması amaçlanmıştır. Bu konularla ilgili olmak üzere Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutanınız diye size öğüt verir[116] "De ki; 'Gelin size Rabhinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.[117]"Ey Mu-hammed de ki: 'Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?[118] "Deki: 'Rabbim sadece, açık ve gizli fenalıkları, günâhı, haksız yere tecâvüzü... haram kılmıştır.[119] Bunlara benzer daha pek çok âyet aynı konuyu işlemektedir.
Allah Teâlâ, onların güzel ahlâk telakkilerine katılmak ve bu konuları işlemekle birlikte, bunlara nisbetle daha Önemli olan bir konuyu da bunlar arasına katmış bulunuyordu; Şâri'in en büyük amacı olmak üzere şirki ortadan kaldırmak ve âhiretle ilgili konuları inkârı yasaklamak. Aslında öyle olmadığı halde kerem ve güzel ahlâktan kabul ettikleri şeyleri, yahut fayda ve zarar içermekle birlikte, zararı faydasından daha çok olan şeyleri iptal etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur; "Ey inananlar! îçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki, saadete eresiniz.[120] Sonra Yüce Allah bunlarda özellikle de içki ve kumarda bulunan zararları, bunların insanlar arasında düşmanlık, kin ve buğza sebeb olduklarım, Allah'ı zikirden alıkoyduklarını açıklamıştır. Bu sayılan zararlar, onların zannettikleri faydadan daha büyüktür. Onlar güya içkinin korkağa cesaret verdiğini, cimriyi cömertliğe teşvik ettiğini, tenbeli zindeleştirdiğini söylüyorlar ve onun faydalı olduğuna inanıyorlardı. Kumar da onlarca güzel bir şeydi. Çünkü kumar sonucunda fakir ve yoksulları da doyuruyor, ihtiyaç sahiplerine onları kollamak suretiyle şefkat gösteriyorlardı. Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak: "Sana içki ve humarı sorarlar, de ki; 'İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı fayd.alar vardır. Günahları faydasından daha büyüktür'[121] buyurmuş ve onların bu kuruntularının yerinde olmadığını belirtmiştir. Şeriatın tamamı sadece iyi huylarla ahlâklanma demektir. Bu yüzden Hz. Peygamber "Ben sadece ahlâkıngü-zelliklerini tamamlamak için gönderildim[122] buyurmuştur.
Ancak güzel ahlâk prensipleri iki kısımdır; Birincisi, alışılagelmiş ve makûl, kabule yatkın olan kısım. İslâm'ın ilk yıllarında bu tür ahlâk prensiplerine uyulması istenmiştir. Bunlar iyice yerleştikten yani altyapı oluştuktan sonra ise bunları tamamlayıcı diğer unsurlar getirilmiştir ki, bunlar da ikinci kısım ahlâk prensiplerini oluşturmaktadır. Bunlar içerisinde ilk planda hikmeti hemen anlaşılmıyor olanlar vardı. Bu tür olanlar geciktirilmişti. Bunlar içerisinden en geriye bırakılan da ribâ yasağı vb. hükümlerdi. Bütün bunlar güzel ahlâk düsturlarına yöneliktir ve bunlar Araplarca genel anlamda bilinen şeylerdi.[123]
Dikkat edilirse, Araplara ait cahiliye döneminde mevcut bulunan ve İslâm tarafından benimsenen hükümler[124] bulunduğu görülecektir. Nitekim kırâz (mudârabe), diyetin (yüz deve olarak) belirlenmesi, diyetin (Tıata yoluyla öldürmelerde) âkile üzerine yüklenilmesi, çocuğun nesebinin kıyafet ilmi (kâiflik[125]) yoluyla babasına katılması, hac esnasında Meş'ar-ı Harâm'da vakfe yapılması, hünsâ hakkında verilen hüküm, mirasta erkek çocuğuna kız çocuğunun alacağı hissenin iki katı verilmesi, kasâme[126] ve âlimlerce zikredilen daha başka Örnekler bu türdendir.
Sonra diyoruz ki: İslâm bununla yetinmedi ve onların anladıkları tarzda ve gök, yer, dağlar, bulutlar, bitkiler gibi bildikleri şeylerden istifade ile tevhîd (Allah'ın birliği) delillerini, aynı şekilde âhiret ve nübüvvet (peygamberlik) delillerini getirdi ve onlara anlayacakları şekilde hitap etti.[127] Onların ellerinde semavî şeriatlardan bir kalıntı olarak bulunan, ataları Hz. İbrahim'in şeriatından kalan az bir şeydi. Bu itibarla İslâm, onlara bu açıdan yaklaştı ve onları ona davet etti, Hz. Muhammed'in getirdiği şeriatın aynısıyla Hz. İbrahim'in şeriatı olduğunu vurguladı. Meselâ şu âyetleri bu konuda hatırlayabiliriz: "O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu oları dinde sizin için bir zorluk kıl-jnamıştır. Size müslüman adını veren O'dur.[128] "İbrahim, yahûdî de, hıristiyan da değildi, ama o doğruya yönelen (hanîfj bir müslimdi [129]Evet durum böyle idi. Ne var ki, Araplar onun şeriatını değiştirmişler, fazladan birçok şeyler sokmuşlar ve onun hakkında ihtilâfa düşmüşlerdi. Bütün bunlardan sonra onun tekrar düzeltilmesi Mu-hammed tarafından olacaktı. Yüce Allah, onların üzerinde olan nimetlerini belirtmiş, halihazırda bulunan ve gelecekte elde edecekleri nimetlerini bildirmiş, cennet nimetleri ve çeşitlerini anlatırken onlarca dünyada bilinen nimet çeşitlerini kullanmış; ancak bu nimetlerin dünyada iken verdikleri sıkıntı ve eziyetlerin hiçbirisinin cennet nimetlerinde olmadığını vurgulamıştır: "Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçlan, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen hol mey veler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. Biz ceylan gözlüleri defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kıbnışızdır.[130] Allah bu ve benzeri âyetlerde, cennet yiyecek ve içeceklerini onların bildiği türlerle açıklamıştır: Su, süt, içki, bal, hurma, üzüm ve benzeri bildikleri meyve ve yiyecek isimlerini kullanmış; onların bilmedikleri acem meyve ve yiyeceklerinden olan ceviz, badem, elma, armut gibi isimleri kullanmamış, bilâkis bunları "meyveler" kelimesi içinde mevcut kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurur: "Ey Muhammedi Rabbininyoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış.[131] Kur'ân'm tamamı hikmettir. Onlar hikmeti biliyorlardı; içlerinde hikmet sahibi kimseler bulunuyordu. Bununla birlikte Kur'ân, onları bir benzerini getirmekten acze düşürecek hikmet incileri getirmişti. İçlerinde Öğüt ve nasihat veren kimseler vardı. Kus b. Sâide[132] vb. bunlardandı. Kur'ân onlarla hep bildikleri alanlarda mücâdele etmiş, onların bilmedikleri bir yol ya da metoda başvurmamıştır. Kur'ân ve Arap edebiyatı üzerinde bu üç açıdan [133]düşünenler, Kur'ân'm getirdikleriyle Arap edebiyatında mevcut bulunan şeylerin hep aynı türden olduklarım göreceklerdir. Şu kadar var ki, Kur'ân'da kendisine has, Arap edebiyatrnda bulunmayan ve onun mucize yönünü oluşturan özellikler vardır.
Arapların üzerinde bulundukları her hususta durum aynıdır. Şeriat hiçbir konuda onlarca bilinen durumlar haricine çıkmamıştır. Bu husus ortaya çıktığına göre, şeriatın ümmîliği de açık ve net olarak anlaşılmış demektir.[134]
Bu hususu iki açıdan delîllendirebiliriz: (1)
Bu hususa açıkça ya da dolaylı olarak delâlet eden deliller vardır:
"Doğrusu Kitâb'ı biz indirdik, onun koruyucusu elbette biziz[99] "Bu kitâb, ... âyetleri kesin kılınmış (sağlama bağlanmış) kitaptır[100] âyetlerini örnek olarak alabiliriz. Öbür taraftan da: "Ey Muhammedi Senden Önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, bir şeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Allah şey tanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi âyetlerini tahkim eder[101] buyurmuştur. Bu âyetlerde Yüce Allah, kendi âyetlerini korumakta ve onları tahkim etmekte, sağlama bağlamakta olduğunu; böylece onların başkalarıyla karışmasını önlediğini, onlara yapılacak herhangi bir müdâhaleye meydan vermediğini, neticede onları her türlü tahriften koruduğunu belirtmiştir. Sünnet, her ne kadar bu âyetlerde zikredilmemişse de, o da nihâî olarak Kur'ân'a çıkmakta, onun açıklayıcısı olmakta ve onun etrafında dönmektedir. Kitap ve sünnetten herbiri, birbirini desteklemekte ve bir bütün görünümü vermektedirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bugün, size dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâmiyeti beğendim."ıos
Ebû Amr ed-Bânî, Tabakâtu*I-kurrâ adlı eserinde şöyle bir nakilde bulunur: Ebu'l-Hasen b. el-Müntâb anlatır: "Bir gün Kadı Ebû İshâk İsmâîl b. İshâk'ın yanındaydım. Ona, 'Tevrat ehline, onu tebdil ve tahrif imkanı niçin verildi? Halbuki böyle bir imkan Kur'ân ehline verilmemiştir?' diye bir soru soruldu. Kadı şeyle cevapladı: "Yüce Allah, Tevrat ehli hakkında yani "Allah'ın ki [102]
Eksik 55-70 arası.
çoğunluğu da Arapların nakledegeldiklerine benzer olmakla birlikte onların bilmedikleri gayb haberleri türündendir.[103] Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey Muhammedi Bu sana uahyettiğimiz gayb haber-lerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye. kalemlerini atarken senyanlarında değildin [104]Ey Muhammedi Bunlar sana vahyettiği-miz bilinmeyen olaylardır. Sen des milletin de daha önce bunları bilmezdiniz.[105] Hadislerde de, Arapların ataları Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in Ka'be'yi inşalanyla ilgili haberleri vb. hatırlayabiliriz.
4. Çoğu ya da tamamı bâtıl olan ilimler: Iyâfe, zecr, kehânet, remil hattı, çakıl atma, uğursuzluk telakkileri gibi.[106] Şeriat bunlar içerisinde kehânet, zecr, remil hattı gibi bâtıl olanları iptal etmiş ve onları yasaklamıştır; gaybı öğrenmek şeklinde olmayan falı (fâ'l-ı hayr = hayra yorma) kabulle karşılamıştır. Kehânet ve zecrde gaybı öğrenme iddiası vardır. Bu tür şeylerin büyük çoğunluğu, bir delile dayanmaksızın gayb hakkında tahminde bulunmaktan ibai'ettir. Hz. Peygamber [ slevSâ£tul bunlara mukabil olmak üzere gayba kesin olarak delâlet edecek vahiy ve ilham yollarını getirmiş; ölümünden sonra nübüvvetten bir cüz olmak üzere de ümmeti için sâdık rü'yâyı[107] bırakmıştır. Keza bazı seçkin kimseler için de bazı numuneler bırakmıştır ki bunlarda ilham[108] ve firâset olmaktadır.
5. Tıb ilmi: Araplar da, ilk tabiblerden kalma yoluyla ve öncekilerin ortaya koydukları tabiat ilimleri üzerine kurulu haliyle değil de, kendi ümmî tecrübelerinden elde ettikleri bazı tıbbî bilgilere sahip bulunuyorlardı. Şeriatta da bu doğrultuda atıflar gelmiş; ancak öyle detaylı değil, derli toplu ve sadra şifa verici, az olmakla birlikte çok büyük netice beklenecek vaziyette temas edilmiştir.[109]Yüce Allah: 'Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz"[110]buyurmuştur. Hadislerde de, bazı dertlere karşı birtakım ilaçların tarifi yapılmış, tıb olarak geçerliliği kabul edilen şeyler arasında bâtıl olanlar ise iptal edilmiştir,[111] Mesela şarapla tedavi, şer'an caiz olmayan unsurları içeren rukye (okuma, efsun) ile tedavi bunlardandır.
6. Belagat ve fasâhat: Çeşitli üslup ve şekiller, fasahat omeUen, «özü çeşitli kalıplara koyabilme yeteneği Arapların en ustun oldukları k r aland, Buna rağmen Kur'ân onlar! acze düşürecek bir tarzda geldi. Yüce Allah şöyle buyurur: "De ki: 'İnsanlar ve cinler, birbirlerine yar-
rjZl olarak bu Kur'ân'm bir benzerini ortaya koymak için bir araya şeİseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.[112]
7. Darb-ı meseller: Bu konuda da Yüce Allah: And olsun ki, biz Kur'ân'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık[113] Ancak darb-ı meseller içerisinden şiiri kullanmamıştır; çünkü o hak değildir.
Bu Yüzden Yüce Allah: "Biz Muhammed'e şiir öğretmedik, zaten ana "erekmezdi[114] buyurmuş, bunun anlamını da: "Şâirlere ancak azgınlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarım yaptık dediklerini görmezmısın[115] Buradan da anlaşılıyor ki şiirin bir temeli yoktur. O her vâdîde şaşkın şaşkın dolaşmak ve fullerin doğrulamadığı söz demektir. Bu ise, Allah'ın getirdiği şeriatın esaslarına ters düşen bir şeydir. Ancak bu konuda Allah m getirdiği istisna bakîdir.
Buraya kadar verdiğimiz örnekler, ümmî olan Araplara nisbetle üzerinde durduğumuz konuya işaret için yeterlidir.
Güzel ahlâk sahibi olmak ve bunlarla ügih talepler ise, muhataplardan ilk istenilen hususlar olmaktadır. Bu tür konuların işlenmesi daha çok Mekke döneminde inen sûrelerde görülür- Böylece şeriat onlara yaklaşırken daha ısmdırıcı bir yol izlemiş ve kendilerince zaten övgüye değer bulunan bu konularda daha da etkin bulunması amaçlanmıştır. Bu konularla ilgili olmak üzere Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutanınız diye size öğüt verir[116] "De ki; 'Gelin size Rabhinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.[117]"Ey Mu-hammed de ki: 'Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?[118] "Deki: 'Rabbim sadece, açık ve gizli fenalıkları, günâhı, haksız yere tecâvüzü... haram kılmıştır.[119] Bunlara benzer daha pek çok âyet aynı konuyu işlemektedir.
Allah Teâlâ, onların güzel ahlâk telakkilerine katılmak ve bu konuları işlemekle birlikte, bunlara nisbetle daha Önemli olan bir konuyu da bunlar arasına katmış bulunuyordu; Şâri'in en büyük amacı olmak üzere şirki ortadan kaldırmak ve âhiretle ilgili konuları inkârı yasaklamak. Aslında öyle olmadığı halde kerem ve güzel ahlâktan kabul ettikleri şeyleri, yahut fayda ve zarar içermekle birlikte, zararı faydasından daha çok olan şeyleri iptal etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur; "Ey inananlar! îçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki, saadete eresiniz.[120] Sonra Yüce Allah bunlarda özellikle de içki ve kumarda bulunan zararları, bunların insanlar arasında düşmanlık, kin ve buğza sebeb olduklarım, Allah'ı zikirden alıkoyduklarını açıklamıştır. Bu sayılan zararlar, onların zannettikleri faydadan daha büyüktür. Onlar güya içkinin korkağa cesaret verdiğini, cimriyi cömertliğe teşvik ettiğini, tenbeli zindeleştirdiğini söylüyorlar ve onun faydalı olduğuna inanıyorlardı. Kumar da onlarca güzel bir şeydi. Çünkü kumar sonucunda fakir ve yoksulları da doyuruyor, ihtiyaç sahiplerine onları kollamak suretiyle şefkat gösteriyorlardı. Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak: "Sana içki ve humarı sorarlar, de ki; 'İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı fayd.alar vardır. Günahları faydasından daha büyüktür'[121] buyurmuş ve onların bu kuruntularının yerinde olmadığını belirtmiştir. Şeriatın tamamı sadece iyi huylarla ahlâklanma demektir. Bu yüzden Hz. Peygamber "Ben sadece ahlâkıngü-zelliklerini tamamlamak için gönderildim[122] buyurmuştur.
Ancak güzel ahlâk prensipleri iki kısımdır; Birincisi, alışılagelmiş ve makûl, kabule yatkın olan kısım. İslâm'ın ilk yıllarında bu tür ahlâk prensiplerine uyulması istenmiştir. Bunlar iyice yerleştikten yani altyapı oluştuktan sonra ise bunları tamamlayıcı diğer unsurlar getirilmiştir ki, bunlar da ikinci kısım ahlâk prensiplerini oluşturmaktadır. Bunlar içerisinde ilk planda hikmeti hemen anlaşılmıyor olanlar vardı. Bu tür olanlar geciktirilmişti. Bunlar içerisinden en geriye bırakılan da ribâ yasağı vb. hükümlerdi. Bütün bunlar güzel ahlâk düsturlarına yöneliktir ve bunlar Araplarca genel anlamda bilinen şeylerdi.[123]
Dikkat edilirse, Araplara ait cahiliye döneminde mevcut bulunan ve İslâm tarafından benimsenen hükümler[124] bulunduğu görülecektir. Nitekim kırâz (mudârabe), diyetin (yüz deve olarak) belirlenmesi, diyetin (Tıata yoluyla öldürmelerde) âkile üzerine yüklenilmesi, çocuğun nesebinin kıyafet ilmi (kâiflik[125]) yoluyla babasına katılması, hac esnasında Meş'ar-ı Harâm'da vakfe yapılması, hünsâ hakkında verilen hüküm, mirasta erkek çocuğuna kız çocuğunun alacağı hissenin iki katı verilmesi, kasâme[126] ve âlimlerce zikredilen daha başka Örnekler bu türdendir.
Sonra diyoruz ki: İslâm bununla yetinmedi ve onların anladıkları tarzda ve gök, yer, dağlar, bulutlar, bitkiler gibi bildikleri şeylerden istifade ile tevhîd (Allah'ın birliği) delillerini, aynı şekilde âhiret ve nübüvvet (peygamberlik) delillerini getirdi ve onlara anlayacakları şekilde hitap etti.[127] Onların ellerinde semavî şeriatlardan bir kalıntı olarak bulunan, ataları Hz. İbrahim'in şeriatından kalan az bir şeydi. Bu itibarla İslâm, onlara bu açıdan yaklaştı ve onları ona davet etti, Hz. Muhammed'in getirdiği şeriatın aynısıyla Hz. İbrahim'in şeriatı olduğunu vurguladı. Meselâ şu âyetleri bu konuda hatırlayabiliriz: "O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu oları dinde sizin için bir zorluk kıl-jnamıştır. Size müslüman adını veren O'dur.[128] "İbrahim, yahûdî de, hıristiyan da değildi, ama o doğruya yönelen (hanîfj bir müslimdi [129]Evet durum böyle idi. Ne var ki, Araplar onun şeriatını değiştirmişler, fazladan birçok şeyler sokmuşlar ve onun hakkında ihtilâfa düşmüşlerdi. Bütün bunlardan sonra onun tekrar düzeltilmesi Mu-hammed tarafından olacaktı. Yüce Allah, onların üzerinde olan nimetlerini belirtmiş, halihazırda bulunan ve gelecekte elde edecekleri nimetlerini bildirmiş, cennet nimetleri ve çeşitlerini anlatırken onlarca dünyada bilinen nimet çeşitlerini kullanmış; ancak bu nimetlerin dünyada iken verdikleri sıkıntı ve eziyetlerin hiçbirisinin cennet nimetlerinde olmadığını vurgulamıştır: "Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçlan, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen hol mey veler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. Biz ceylan gözlüleri defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kıbnışızdır.[130] Allah bu ve benzeri âyetlerde, cennet yiyecek ve içeceklerini onların bildiği türlerle açıklamıştır: Su, süt, içki, bal, hurma, üzüm ve benzeri bildikleri meyve ve yiyecek isimlerini kullanmış; onların bilmedikleri acem meyve ve yiyeceklerinden olan ceviz, badem, elma, armut gibi isimleri kullanmamış, bilâkis bunları "meyveler" kelimesi içinde mevcut kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurur: "Ey Muhammedi Rabbininyoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış.[131] Kur'ân'm tamamı hikmettir. Onlar hikmeti biliyorlardı; içlerinde hikmet sahibi kimseler bulunuyordu. Bununla birlikte Kur'ân, onları bir benzerini getirmekten acze düşürecek hikmet incileri getirmişti. İçlerinde Öğüt ve nasihat veren kimseler vardı. Kus b. Sâide[132] vb. bunlardandı. Kur'ân onlarla hep bildikleri alanlarda mücâdele etmiş, onların bilmedikleri bir yol ya da metoda başvurmamıştır. Kur'ân ve Arap edebiyatı üzerinde bu üç açıdan [133]düşünenler, Kur'ân'm getirdikleriyle Arap edebiyatında mevcut bulunan şeylerin hep aynı türden olduklarım göreceklerdir. Şu kadar var ki, Kur'ân'da kendisine has, Arap edebiyatrnda bulunmayan ve onun mucize yönünü oluşturan özellikler vardır.
Arapların üzerinde bulundukları her hususta durum aynıdır. Şeriat hiçbir konuda onlarca bilinen durumlar haricine çıkmamıştır. Bu husus ortaya çıktığına göre, şeriatın ümmîliği de açık ve net olarak anlaşılmış demektir.[134]
Konular
- BİRİNCİ NEVİ ŞARİİN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI
- Birici Mesele:
- a) Zarurî Olan Maksatlar (Zarûriyyât):
- b) Hâcî Olan Maksatlar (Hâciyyât):
- c) Tahsîniyyât:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:
- Onuncu Mesele:
- On Birinci Mesele:
- On İkinci Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- ÜÇÜNCÜ NEVİ
- ŞERÎAT, GEREĞİYLE YÜKÜMLÜ TUTULMAK ÎÇÎN KONULMUŞTUR
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele: