Fransız Deniz Stratejisi


Fransızlar Korsanların revaçta olduğu sıralarda denizlerle fazla ilgilenmeyip, İtalyan ve Türk denizciliğine muhtaç ol­muşlardır. İngiltere Kraliçesinin, İspanya denizcilerine karşı bizim meşhur Kılıç Ali Paşay'a Mufassal Osmanlı Târihi adlı eserde birlikte çalışmayı teklif ettiği yazılıdır. Kara Harb Oku­lu tarihçisi olup ismi tarafımızca bilinmeyen öğretmen al­bay'da Amerika kıtasının Türkler tarafından keşfettiğini ispa­ta çalışmaya gayret gösterirken, Em.deniz Albay'ı Saim Bes­belli bey'de bu hususda ulus gazetesinde bilgi lendirme ya­yımlamıştır. 1490'h yılların sonuna doğru Osmanlı donanma­sı mensupları nın veya müslüman denizcilerin gösterdikleri liyakat, bu teklifleri almayı hak ettiklerini gösterir gerek ma­jestelerinden gerekse de Fransa'nın deniz sevmiyen dönem idarecilerinden. Şunu da hemen ilâve edelimki, Amerika kâ­şifi unvanlı Kristof Kolomb, uzun zaman seferde olmanın mürettebatta meydana getirdiği gerginliği ve hayatına kast edebilecek bir hareketi, adamlarına, ben bu haritayı müslümanlardan aldım, onlar adam kandırmaz ve yalan söylemez­ler demek suretiyle hitapta bulunmuş mürettebat bunun üze­rine, müslümanların Kolomb'un söylediği faziletlerle müceh­hez olduklarını bilmiş olmalarından dolayı, sakinleştikleri bi­linmektedir.

Fransız denizciliği, kendisine takip edeceği rakip olarak Ada'dakileri yâni İngilizleri sekerek denizciliğini inkişafa gay­ret göstermiştir. En büyük başarıları Cezayir'i ele geçirmeleri olmuştur. İngilizler karşısında iki mühim mağlubiyet onların tarihinde bir kaya parçası gibi sırıtır, biri Ebubekir diğer Tra-falgar savaşlarıdır. Daha sonraları, İngilizlerin meşhur teklifi geldi:  "Fransa İngilizlerin Akdeniz'deki çıkarlarını korusun,

İng iller ede Fransa'nın Atlantik'teki menfaatlerini muhafaza etsin "Bu teklife Fransa hemen sarıldı.
Sultan Aziz'in donanması diye anılan bölümü bu padişahın şehadeti neticesinde Osmanlı tahtına çıkan 5. Mehmed Mu-rad'm 90 günlük padişahlığını anlattıktan sonra sayfalarımızı süsleyeceğimizi bildirerek Sultan Aziz dönemini, şu iki hatıra ile hitama erdirelim: Birincisi; Sultan Abdülaziz Âlî ve Fuad Paşalar ile çalışmıştı. Bu iki sadrıazamı da kendi dönemi içinde çeşitli makam ve vazifelerle pişiren Büyük Mustafa Reşid yetiştirmiş idi. Bu bakımdan gerek Âlî gerekse Dr.Meh-med Fuad Paşa, Reşid Paşayı rahmete kanştıktan sonra ne­rede olurlarsa "Efendimiz" diye anarlarmış. Günlerden bir gün her iki paşada huzur-u padişahî'de devlet işi görüşür ba­zı tedbirler ittihaz ederlerken, padişahın katkılarına zaman zaman Efendimiz öyle yapardı demek suretiyle beyanda bu­lunurlar. Bunun üzerine padişah:

-Yahu Paşalar! Siz ikide birde Efendimiz de öyle yapardı diyorsunuz fakat ben biraderi mi kast ediyorsunuz diye pek ehemmiyet vermedim, konuşmanın gidişatından biraderi de kast etmediğinizi anladım. Pekiii! Sizin benden başka Efendi-nizmi var? Diye sual etmesi üzerine, her iki vezir, birbirlerine bakarlar acı bir tebessüm edip, sözü Fuad Paşa alarak:

-Efendimiz ömrünüz ve saltanatınız uzun olsun, bizim siz­den başka bir efendimiz merhum Büyük Mustafa Reşid Paşa­dır, bizi yetiştirdi, bize yolu yorumu öğretti. Her ikimizde ona medyunu şükranız. Bu bakımdan onu böyle dâima efendimiz diye anarız dediğinde, padişah ne menfi ne müsbet bir müta­laa serd etmemişti.

Sultan Aziz, padişah olduğunda, şehzadeleri pek alakadar eden mühim kararlarından biri şehzadelerin çocuk sahibi ol­malarını engelleyen kaideyi tatbikatten kaldırmış olmasıydı.

Yusuf İzzeddin Efendinin Eyüb'te bir tanıdığın konağında ya­şamak mecburiyetinde kalması Abdülaziz Hân'ın zor katlan­dığı bir hususdu. Çeken bilir misâli devlet çarkı eline geçince bu ilk bakışta makul olmayan yasağı iptali, pek güzel bir ha­reketti. Bizim ilk balışta demek sebebimiz, vakt olur bir ted­bir çok elzem olur, vakt olurki tedbirin kal karak faydası gö­rülsün. İlk tedbirin konuşunun esbab-ı mûcibesinden bihaber olduğumdan çala kalem tenkit etmeyim diye böyle ifadelen­dirdim.
Sultan Aziz bu yasağı kaldırdıktan sonra şehzadelere çe­şitli askerî birliklere katılmalarını bildirmişti. Böylece bunla­rın saray dışı işlerle daha rahat bir şekilde en azindan malu­mat sahibi olmalarını istemişti. Sultan Abdülmecid Hân, ken­disinin veliahdhğında, sokaklarda dolaşmasına, çeşitli insan­larla muhabbetine, spor hususundaki ve bilhassa güreşe eği­limi hasebiyle pehlivan güreşlerini seyretmesine hiç takılmı­yordu. Ahalide, şehzadeyi bu vasıflarıyla daha da sevmişti, buna padişah kaygılanmadığı gibi memnuniyet duymaktay­dı. Bütün bu yaşadıkları Abdülaziz Hân'a saltanatı esnasında yeğenlerine de pek müşfik olmasını getirmişti. Yeğenlerin­den, daha sonra padişah olacak olan 5. Murad bu anlayışlı amcaya sert bir şekilde yaklaşıyordu. Sultan Abdülhamid Hân ise, amucasını her şeyden önce rnü'minlerin halifesi ola­rak görüyordu. Gerek kendisinin gerekse müslümanlann ha­lifeye karşı tutumlarına pek ehemmiyet veriyordu. Sonrada amuca olarak da sevgi ve saygısını belli ediyordu. Sultan Hamid'den küçük olan Sultan Mehmed Reşad ise kimseye düşmanlık yapmayacak kadar temiz yürekli, biraz da Mevie-vî bir dervişin taa kendisiydi.
Günlerden bir gün Veliahd Mehmed Murad Efendi ma-beynde şehzadelerin oturduğu alana geldiğinde yüksek sesle düşünüyordu. Bu pala ile padişahın o koskoca karnını yaracağım bir gün diye söylenince, 5. Mehmed Reşad olarak taht-ı Osmaniye daha sonra çıkacak olan şehzade, Murad Efendiye, ".Hah iyi yaparsın, padişahın koskoca karnını ya­rarsın, devletde sana kısas yapar seni de öldürür ve hiç sev­mediğin Hamid Efendiyede tahtı kendi etlerinle hediye etmiş olursun" Demiş olduğu pek meşhurdur. Sultan Reşad'ın di-ğergâmlığı yanında, Sultan 2.Abdülhamid hân, bazı duyduk­larını halife ve padişah olan Sultan Aziz'e aktarırdı. Bunu din-i vecibe addediyordu.


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..