Bir insanın ahali tarafından şahidi olunmayan hususiyetlerini yakınları ve de çalışma arkadaşları biiirler.Bunlara bir de vazifeleri o kişiye hizmetle görevli olanlar şahsi ahvaline muttali olurlar. Padişahlar da böyle olup, Sultan Aziz hazretleri de bunlardan biridir, nitekim, Şeyhülislâm Hoca Saded-din Efendinin babası, Hasan Çan'ın oğluna anlattıkları olmasa ve merhum şeyhülislâm, bunu târihlerin muhteşemi olan Tâc'üt tevarih'de yazmasaydi nereden öğrenecektik bunları misali, Abdülaziz han'inda hizmetinde bulunanların padişahın ahvaline vukufları tabiidir. Bu hususta saray hizmetinde olanların anlatımında ortak noktalar pek ziyadedir.
Adetâ söz birliği etmişlercesine ifadeleri, önce namaz hususunda olup, evkat-ı hamseye, yâni beş vakte hassas olduğunu sabah namazının ise müdavimi olduğu, namazdan bir vakit sonra yeniden yaptığı Sünnet-i Resulallaha ittiba ile Kaylule yapmasıdır. Devletin işleriyle meşguliyeti daha ziya-je öğleden sonraki vaktini alırdı demektedirler. Tasavvufi anlayışındaki derinlik, onun nısfiye çalışında kendini belli ettiğini söyleyenler ekseriyeti teşkil ederler. Geceleri çok geç yatarlar fakat sabah ezanını huşu içinde dinlerdi. Yaz geceleri saray'ın salonunun geniş pencerelerini açar 3.Selim gibi Bo-ğaziçine doğru yönelerek elindeki ney'i üfler, denizin hışırtısına o yüce sazdan çıkan nağmeler eşlik ederdi. Yorulmak bilmez saatlerce ney'ini üflerdi. Şarkılarının çoğunu kendi güfteleri teşkil etmektedir. Muhayyer devr-i hindî makamına bir hâne ekleyecek kadar nota'ya vakıf olup, amcası 3.Selim ve pederi 2.Mahmud'un seviyesine yükselmiş besteleri vardır. Aşağıda güftesini vereceğim eseri, sevgili hanımı Mihrişah Sultan'm, hastalığı esnasında ön ce güfteyi yazmış, bilahire bestelemiş ve kendisine hediye etmek inceliğini gösterecek kadar da hassas bir aşık olabildiğini sergilediği söylenir bir çoklarınca..
" Bihuzurum nâle-i mürg-i dil-i divaneden Fark olunmaz cism-i bimarım bozulmuş ianeden, Bunca derd-i mihnete katlandığım âyâ neden? Terk-i can etsem de kurtuls^m şu mihnethâneden."
Askeri doktorlardan miralay Galip Bey, padişahın irtihali sonrasında padişahın evrak-i metrûkesini tasnif için vazifelenmiş heyete riyaset ederken, Sultan Aziz'in eünden çıkma rika ve sülüs levhaların hattına hayran olduğunu belirtmekten kendini alamamış dahası bir kaç tane kara kalem tabloyu, yarım bırakmış olduğu şarkı bestelerinin hükümet kara-nyla Sultan Aziz'in büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendiye verildiğini ifade ederken her birinin san'at eseri olduğunu söylemeden edemediği görülür.
Çok kuvvetli bir itikada sahip olan Sultan Aziz'in Şeyhi, Sadreddin Çelebi olup, şer'î ilime Rumeli Kazaskeri, Eğinli Zeynelabidin Mehmed Efendi'nin hocalığında vukufiyeti olmuştur. Pek güzel üflediği nay(ney)de üstadı Ferik Neyzen Yusuf Paşadır. Musikî ve hat derslerinde hocası ise 1801 ile 1876 yılları arasında Ömür süren Mustafa İzzet Efendidir. Bu zât son dönemin en'lerinin başında gelir, nâkiybüleşraf, büyük hattat, müthiş bir bestekâr, güfteleri hayli olan şâi-r, müellif yâni bu günkü lisanla yazar, hânende(şarkı söyleyen), ney virtiözü olup, hem Kadiri hem de Nakşi idi. Padişahın diğer bir hocası Rumeli pâyeli Akşehirli Ömer Efendidir. Mümtaz Efendide Fransızca, Coğrafya ve Târih dersinin hocasıydı.
Efendim Sultan Aziz'in çok güzel bir bestesi de acem-i kürdî sirtosudur. 2000 yılı yazının ortalarındaydik. O sırada Radyo/Çağ'da târihi vak'aları ağırlıklı olarak anlatmağa çalıştığım Metanet Köprüsü adı verdiğimiz bir programım vardı iki saat sürüyordu târihe merak duyan dinleyenlerim ricalar da bulunurlar, bu sohbet esnasında padişahların bestelemiş oldukları eserleri çaldırmamı isterlerdi. Fakir de; İstanbul Büyükşehir Belediyesin ce, Kültür Anonim Şirketinin delaletiyle Lâlezar Mûsikî Topluluğuna yaptırtmış olduğu CD'lerden mürekkep güzel bir albümü, bizzat İstanbul Şehre-minî olan, Ali Müfit Gürtuna Beyefendi bize ihda buyurmuşlardı. Ben de o parçalan çalardım. Böylece eserden müessire biz de, dinleyende vecde gelirdik bu padişah bestelerinin nefasetinden. İşte bir gün program saatime giderken Kısıklı'da otobüsten inmiş ve Küçük Çamlıca'ya tabanvayla çıkacağımdan, Kısıklı Abdullah Efendi Camii şerifinde namazı İade edip, yokuşa kendimi öyle vurayım dedim. Hemen camiin volunu tuttum. O sırada volkmenimin kulaklığından Sultan Aziz hân'm bestesi olan acemi kürdi sirtonun o nefis nağme-|erjni duymağa başladım. Camiin kapısına yaklaşıyordum ve ben de adımlarımı küçültüyor, yürüyüşümü yavaşlatıyordum. Parça bütün nefasetiyle icra olunuyor, ben huşu içinde dinlemekteyim. Fakat bitmiyor, ben ise her küçük adımla câmün kapısına yaklaşıyordum. İçeri girmeden icra tamamlansa diye dua ederken, meyana geçen icraacılar beni, parça bit- meden içeri girmeme kararına vardırdılar. Kapıda dikilmişini, parçanın nihayete ermesini bekliyorum ve de bir elimle usûl tutuyorum. Arkamda bir ses, ya gir ya çekil!
Diye seslendi. Yol verdim geçti. Parça bir kaç saniye sonra nihayetlendİ. Kün emrinin yâni ol emrinin verildiği anın; kaf -dan, nuna gelen zaman diliminin o yakalanamaz ahengini bir çoban, dağlarda tepelerde ararsa, bir sultanda saray salonunun akıp giden boğaz sularına bakarak ne için aramasın? Bizim gibi bir nadan da, o arayıcının eseri olarak düzene girmiş, acemi kürdî sirtoyu dinlerken farkında olmayarak, camiin kapısını varsın tıkamış olsun ne çıkar.
Adetâ söz birliği etmişlercesine ifadeleri, önce namaz hususunda olup, evkat-ı hamseye, yâni beş vakte hassas olduğunu sabah namazının ise müdavimi olduğu, namazdan bir vakit sonra yeniden yaptığı Sünnet-i Resulallaha ittiba ile Kaylule yapmasıdır. Devletin işleriyle meşguliyeti daha ziya-je öğleden sonraki vaktini alırdı demektedirler. Tasavvufi anlayışındaki derinlik, onun nısfiye çalışında kendini belli ettiğini söyleyenler ekseriyeti teşkil ederler. Geceleri çok geç yatarlar fakat sabah ezanını huşu içinde dinlerdi. Yaz geceleri saray'ın salonunun geniş pencerelerini açar 3.Selim gibi Bo-ğaziçine doğru yönelerek elindeki ney'i üfler, denizin hışırtısına o yüce sazdan çıkan nağmeler eşlik ederdi. Yorulmak bilmez saatlerce ney'ini üflerdi. Şarkılarının çoğunu kendi güfteleri teşkil etmektedir. Muhayyer devr-i hindî makamına bir hâne ekleyecek kadar nota'ya vakıf olup, amcası 3.Selim ve pederi 2.Mahmud'un seviyesine yükselmiş besteleri vardır. Aşağıda güftesini vereceğim eseri, sevgili hanımı Mihrişah Sultan'm, hastalığı esnasında ön ce güfteyi yazmış, bilahire bestelemiş ve kendisine hediye etmek inceliğini gösterecek kadar da hassas bir aşık olabildiğini sergilediği söylenir bir çoklarınca..
" Bihuzurum nâle-i mürg-i dil-i divaneden Fark olunmaz cism-i bimarım bozulmuş ianeden, Bunca derd-i mihnete katlandığım âyâ neden? Terk-i can etsem de kurtuls^m şu mihnethâneden."
Askeri doktorlardan miralay Galip Bey, padişahın irtihali sonrasında padişahın evrak-i metrûkesini tasnif için vazifelenmiş heyete riyaset ederken, Sultan Aziz'in eünden çıkma rika ve sülüs levhaların hattına hayran olduğunu belirtmekten kendini alamamış dahası bir kaç tane kara kalem tabloyu, yarım bırakmış olduğu şarkı bestelerinin hükümet kara-nyla Sultan Aziz'in büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendiye verildiğini ifade ederken her birinin san'at eseri olduğunu söylemeden edemediği görülür.
Çok kuvvetli bir itikada sahip olan Sultan Aziz'in Şeyhi, Sadreddin Çelebi olup, şer'î ilime Rumeli Kazaskeri, Eğinli Zeynelabidin Mehmed Efendi'nin hocalığında vukufiyeti olmuştur. Pek güzel üflediği nay(ney)de üstadı Ferik Neyzen Yusuf Paşadır. Musikî ve hat derslerinde hocası ise 1801 ile 1876 yılları arasında Ömür süren Mustafa İzzet Efendidir. Bu zât son dönemin en'lerinin başında gelir, nâkiybüleşraf, büyük hattat, müthiş bir bestekâr, güfteleri hayli olan şâi-r, müellif yâni bu günkü lisanla yazar, hânende(şarkı söyleyen), ney virtiözü olup, hem Kadiri hem de Nakşi idi. Padişahın diğer bir hocası Rumeli pâyeli Akşehirli Ömer Efendidir. Mümtaz Efendide Fransızca, Coğrafya ve Târih dersinin hocasıydı.
Efendim Sultan Aziz'in çok güzel bir bestesi de acem-i kürdî sirtosudur. 2000 yılı yazının ortalarındaydik. O sırada Radyo/Çağ'da târihi vak'aları ağırlıklı olarak anlatmağa çalıştığım Metanet Köprüsü adı verdiğimiz bir programım vardı iki saat sürüyordu târihe merak duyan dinleyenlerim ricalar da bulunurlar, bu sohbet esnasında padişahların bestelemiş oldukları eserleri çaldırmamı isterlerdi. Fakir de; İstanbul Büyükşehir Belediyesin ce, Kültür Anonim Şirketinin delaletiyle Lâlezar Mûsikî Topluluğuna yaptırtmış olduğu CD'lerden mürekkep güzel bir albümü, bizzat İstanbul Şehre-minî olan, Ali Müfit Gürtuna Beyefendi bize ihda buyurmuşlardı. Ben de o parçalan çalardım. Böylece eserden müessire biz de, dinleyende vecde gelirdik bu padişah bestelerinin nefasetinden. İşte bir gün program saatime giderken Kısıklı'da otobüsten inmiş ve Küçük Çamlıca'ya tabanvayla çıkacağımdan, Kısıklı Abdullah Efendi Camii şerifinde namazı İade edip, yokuşa kendimi öyle vurayım dedim. Hemen camiin volunu tuttum. O sırada volkmenimin kulaklığından Sultan Aziz hân'm bestesi olan acemi kürdi sirtonun o nefis nağme-|erjni duymağa başladım. Camiin kapısına yaklaşıyordum ve ben de adımlarımı küçültüyor, yürüyüşümü yavaşlatıyordum. Parça bütün nefasetiyle icra olunuyor, ben huşu içinde dinlemekteyim. Fakat bitmiyor, ben ise her küçük adımla câmün kapısına yaklaşıyordum. İçeri girmeden icra tamamlansa diye dua ederken, meyana geçen icraacılar beni, parça bit- meden içeri girmeme kararına vardırdılar. Kapıda dikilmişini, parçanın nihayete ermesini bekliyorum ve de bir elimle usûl tutuyorum. Arkamda bir ses, ya gir ya çekil!
Diye seslendi. Yol verdim geçti. Parça bir kaç saniye sonra nihayetlendİ. Kün emrinin yâni ol emrinin verildiği anın; kaf -dan, nuna gelen zaman diliminin o yakalanamaz ahengini bir çoban, dağlarda tepelerde ararsa, bir sultanda saray salonunun akıp giden boğaz sularına bakarak ne için aramasın? Bizim gibi bir nadan da, o arayıcının eseri olarak düzene girmiş, acemi kürdî sirtoyu dinlerken farkında olmayarak, camiin kapısını varsın tıkamış olsun ne çıkar.
Konular
- Abdülazizin Hal Vakasına Doğru
- Girid'den Seraskerliğe
- Hüseyin Avni Paşa Avrupa'da
- Kadronun Lideri Midhat Paşa
- Mıdhat Paşa - Elyot Gizli Buluşması
- Doktor Kapoleon (Kapolyone)
- Hüseyin Avni Paşanın İstihbaratı
- Valide Şefkati'nin Sonucu
- Sultan Abdülaziz'in Şahsiyeti
- Taht'ın Esareti
- Diplomatik Tesbitler!
- Medrese Talebesi
- Sultan Aziz Hakkındaki Fetva
- İngilizlerin Dizbağı Nişanı
- Sultan Aziz'in Özellikleri
- Kutay'ın Kaleminden Hâl Ve Katl
- Sultan Abdülaziz'in Hanımları Ve Çocukları
- Abdülaziz Hân'ın Sadrıazamları
- Abdülaziz Hân'ın Şeyhülislâmları
- Abdüllaziz Hân'ın Muasırları
- Hâin İhanetle Geberir
- Büyük Devletlerin Deniz Staratejileri
- Henry Feliks Wood
- Abd Deniz Stratejisi
- Alman Deniz Stratejisi
- Fransız Deniz Stratejisi
- SULTAN V. MURAD HAN
- Sultan Azizin Mektubu
- Feriye Sarayına Nakli