Kadronun Lideri Midhat Paşa
Gülü tarife hacet yoktur,o kendini bilenlerce malumdur. Midhat Paşa valilik görevi esnasında hayli yeni ve makbul olması gereken işleri yapmış ve takdire mazhar olmuştur. Daha sonra kabına sığamayan bu adamın içkiye olan fart-ı muhabbeti, zaman gelmiş şu hâzin ve hiç bir devlet adamının dile getiremediği şu ifadeyi dillendirmesi, nelere gebe olduğunun bir misâlidir: "Âl-Î Osman gider, Âl-Î Midhat gelir" Sarhoşluk üzerine hayli tıbbi ve içtimai tahlillerin yapıldığı oakı'dir. Bunların içinde biri hukuk mantığı diğeri mânevi hisleri öne çıkaran bir mutasavvıfın beyanlarıdır. İlki İtalyan ceza hukukçusu Gaeotano Moska'dır ve der ki; insanlar şuur altında sakladıklarını içkili oldukları anlarında, sarhoşluk semptomuna sararak dillendirmeyi tercih ederler ki, bu onların en çok kendilerine hâkim oldukları andır" Demektedir.Yi-ne: "Benim çok zaman ellerinden öptüğüm, Karagümrük'deki Mureddin Tekkesi ki Cerrahilerin Tekkesidir bu tekkenin türbesinde sırlanıp saklanan şeyhi, Sahhaf Hacı Muzaffer Ozak Efendi hazretleri de şunları söylerdi. Ben sarhoşluğa inanmıyorum. Çünkü kim sarhoşum diyorsa, hep başkasının anasına sövüyor. Kendi anasına söuene rastlamadım." Derdi rahmetli.
Bu iki ifade de, bize Midhat Paşanın yukarıdaki beyanla taht için iç dünyasında hissettiklerini sığındığı sarhoşluk bahanesiyle dışarı çıkarmış ve ortalığı İskandil etmiştir. Böylece efkâr-ı umumiyenin ciddi saymaması onun en büyük mağlubiyeti olmuştur.
Çünkü; mü'minler hanedan-ı âl-1 Osmandan memnundur. Bu gün bile belki padişahlar suçlanır ve hataları münasebetleriyle târihi şahsiyetler olması hasebiyle ehl-i tahkik ve ehl-i târih olanlar tarafından da bazı iddialara muhatap olmaları mümkündür. Fakat kendini bilen hiç bir kimse hanedan-ı âlî Osmandan şikâyetçi olmamıştır. Maalesef o hanedan arasında mason olan çıkmışsa dahi hâin-i vatan zuhur etmemiştir.
Midhat Paşa bu ihanet kadrosunun tabii lideri olduğundan itibaren, İngilizlerin emellerine hizmet eden bir âlet hâline gelmiştir. Bu kadronun bir kolu olan ve mutlaka Midhat Paşanın maksad-ı süzgecinden geçmiş 1870'de Cenevre'de intişar eden İnkılap gazetesi sadece millet ve devlete değil padişaha da ağır hücumlarda bulunurken,şu ifadeye bir bakın: "Bir hükümetin mahvı zamanı geldiğinde Cenâb-ı Hakk' evvelâ reisinin aklını alır. Onun için padişah-ı zaman çıldırdı. İşi gücü pehlivan güreştirmek, Zuhuri kolu oynatmak, koç ve horoz döğüştürmek, Cedd-i âlâsının sandukasına aslığı Osmanlı nişanını ki iftihar ve mükafat nişanı olacaktır döğü-şen koçların ve zuhuri kolu maskaralarının boynuna, boynuzuna takmak, zavallı deli hainler elinde zulüm ve fesat aleti olmuş, hilafet sakıt ve hâl'i vaciptir... Cülusunda yirmi-milyon lira borcu olan devletin vârisi olduğunu lisan-ı teessüfle beyan etmişken, padişahlığı daha on seneye varmamışken ve Kırım savaşı gibi bir savaş çıkmamışken devletin borcunu yüzmilyona çıkardı. Aferin himmetine.." Diye yazmıştır.
Şimdi bakın ikibin yıllanndayız dünya'da milletlerin riyya-setini üstlenmiş, ister kral, ister reisicumhur olsun, buz patencilerinden tutunda, en güzel köpek yarışmacısının boynuna madalyasını takarken, dünya güzellik kraliçesinin yanaklarından öperek mükâfatlarını takdim ediyor, hiç değiise Sultan Aziz efkâr-ı umumiye önünde tâifei nisa'ya böyle tekar-rüb etmiyordu. Hani derler ya dinime tân eden bari müsel- olsa! Hesap, halifeliğinin sakıt yâni düşmüş olduğunu iddia eden yazarın encam-ı ne ola? Tabii her zaman olduğu gibi bu sözlerin, bu yazıların bizim insanımızdan çok, milletimizin düşmanlarının eline koz verdiğini de söyleyebiliriz.
Nitekim; Fransız akademi azasından olan Mösyö Ernest Rönan bunların cephesine kuvvet temini için pek ünlü risalesi olan "İslâm Dini Terakkiye Mânidir" adlı çalışmayı, hem yayımlamış hem de, seri konferanslar halinde bir çok mahfillerde beyana koyulmuştu. Devrin, pozitivist yak laşımları da bu beyanlara güç. katarken, bizim gafillerden Namık Kemâl, aklını başına almış ve Midilli adasında mutasarrıf bulunduğu esnada bu müsteşrikin, bu ajanın sakîm iddialarını çürüten, Renan Müdafaanamesini yazmak suretiyle bazı kimselerin intibaha gelmesine vesile olmuştu.
İhanet kadrosunun diğer bir yöneticisi, İngiltere B.elçisi Sir Henri Elliot yaptığı bütün plânların boşa çıkmasını sağlayan faktörde 5.Murad unvanıyla tahta çıkan padişah, amucası Abdülaziz'in katlinden ve ihtilâlin kararlaştırılan gününden bir gün öncesine alınması buna bağlı olarak daha önce hiç tanımadığı Süleyman Paşayı da kapısında görünce, plânın öğrenildiğini ve karşı harekâtın başladığını sanmasının verdiği korkunun, yıprattığı sinirleri, ona düzelmez bir hastalığın yapışmasına sebebiyet vermişti. Böyle bir netice Elyot'un hesaplarını allak bulak etmişti. Sultan S.Murad'da, zaten doksan gün sonra yerini 2.Abdülhamid unvanıyla taht'a çıkacak kardeşine bırakacaktı.
Son devir araştırmacı yazarlarından olan ve Tepedelenli ailesinden geldiğini ileri süren Nizamettin Nazif Bey, tarihçilerin çoğunun haber vermediği bir bilgiyi "Sultan 2.Abdülha-mid Hân" adlı kitabının 337.sahifesinde aynen şöyle yazmaktadır: "Sir Henri Elyot'un Abdülaziz Türkiyesini tenkit etmeğe yeltendiği iş bu 1875 yılında, İngiltere bütçesinin bu faslından, tam yedi milyon İngiliz altunu gelir sağlamış bulunuyordu. Muhterem B.elçinin İstanbul'da muhteşem bir ha-uat sürmek ve hürriyet taraftarları adını taktığı kendi taraftarlarını geçindirmek için, bir yandan gizli Karbonari Vantla-rına bir yandan da ileri fikirli dediği bazı softalara el altından dağıtmak için kullandığı pek dolgun tahsisat işte böyle bir bütçeden veriliyordu."
Kimi yazar ve tarihçiler; Osmanlı devletinin Padişah Abdülaziz dönemindeki düzenin pek berbat olduğunu kaydederler. Bu arızayı gidermek için, otoritenin sertle.ştirildiğini ileri sürerler. Halbuki; o sıralardaki hürriyet asıl 1876'dan sonra yok olacaktır. Hakikat şudurki diyen, N.Nazif Tepedelenlioğlu şunları ilâve eder: "..Musa Paşa (köse) ile Kabakçı Mustafa'nın, 3.Selim'i devirişi, Rus ve İngiliz tahriki idi. Alemdar Paşa'nın 4.Mustafa hân'i deuirişide, Fransa elçisi Sebastiya-ni'nin tahriki eseridir." dedikten sonra da şu hükmü ortaya koyar: tıMidhat Paşa ve Serasker Çete'sinin Abdülaziz hân' ı deuirişi de İngiliz tahriki ile olmuş bir iştir.
Bu iki ifade de, bize Midhat Paşanın yukarıdaki beyanla taht için iç dünyasında hissettiklerini sığındığı sarhoşluk bahanesiyle dışarı çıkarmış ve ortalığı İskandil etmiştir. Böylece efkâr-ı umumiyenin ciddi saymaması onun en büyük mağlubiyeti olmuştur.
Çünkü; mü'minler hanedan-ı âl-1 Osmandan memnundur. Bu gün bile belki padişahlar suçlanır ve hataları münasebetleriyle târihi şahsiyetler olması hasebiyle ehl-i tahkik ve ehl-i târih olanlar tarafından da bazı iddialara muhatap olmaları mümkündür. Fakat kendini bilen hiç bir kimse hanedan-ı âlî Osmandan şikâyetçi olmamıştır. Maalesef o hanedan arasında mason olan çıkmışsa dahi hâin-i vatan zuhur etmemiştir.
Midhat Paşa bu ihanet kadrosunun tabii lideri olduğundan itibaren, İngilizlerin emellerine hizmet eden bir âlet hâline gelmiştir. Bu kadronun bir kolu olan ve mutlaka Midhat Paşanın maksad-ı süzgecinden geçmiş 1870'de Cenevre'de intişar eden İnkılap gazetesi sadece millet ve devlete değil padişaha da ağır hücumlarda bulunurken,şu ifadeye bir bakın: "Bir hükümetin mahvı zamanı geldiğinde Cenâb-ı Hakk' evvelâ reisinin aklını alır. Onun için padişah-ı zaman çıldırdı. İşi gücü pehlivan güreştirmek, Zuhuri kolu oynatmak, koç ve horoz döğüştürmek, Cedd-i âlâsının sandukasına aslığı Osmanlı nişanını ki iftihar ve mükafat nişanı olacaktır döğü-şen koçların ve zuhuri kolu maskaralarının boynuna, boynuzuna takmak, zavallı deli hainler elinde zulüm ve fesat aleti olmuş, hilafet sakıt ve hâl'i vaciptir... Cülusunda yirmi-milyon lira borcu olan devletin vârisi olduğunu lisan-ı teessüfle beyan etmişken, padişahlığı daha on seneye varmamışken ve Kırım savaşı gibi bir savaş çıkmamışken devletin borcunu yüzmilyona çıkardı. Aferin himmetine.." Diye yazmıştır.
Şimdi bakın ikibin yıllanndayız dünya'da milletlerin riyya-setini üstlenmiş, ister kral, ister reisicumhur olsun, buz patencilerinden tutunda, en güzel köpek yarışmacısının boynuna madalyasını takarken, dünya güzellik kraliçesinin yanaklarından öperek mükâfatlarını takdim ediyor, hiç değiise Sultan Aziz efkâr-ı umumiye önünde tâifei nisa'ya böyle tekar-rüb etmiyordu. Hani derler ya dinime tân eden bari müsel- olsa! Hesap, halifeliğinin sakıt yâni düşmüş olduğunu iddia eden yazarın encam-ı ne ola? Tabii her zaman olduğu gibi bu sözlerin, bu yazıların bizim insanımızdan çok, milletimizin düşmanlarının eline koz verdiğini de söyleyebiliriz.
Nitekim; Fransız akademi azasından olan Mösyö Ernest Rönan bunların cephesine kuvvet temini için pek ünlü risalesi olan "İslâm Dini Terakkiye Mânidir" adlı çalışmayı, hem yayımlamış hem de, seri konferanslar halinde bir çok mahfillerde beyana koyulmuştu. Devrin, pozitivist yak laşımları da bu beyanlara güç. katarken, bizim gafillerden Namık Kemâl, aklını başına almış ve Midilli adasında mutasarrıf bulunduğu esnada bu müsteşrikin, bu ajanın sakîm iddialarını çürüten, Renan Müdafaanamesini yazmak suretiyle bazı kimselerin intibaha gelmesine vesile olmuştu.
İhanet kadrosunun diğer bir yöneticisi, İngiltere B.elçisi Sir Henri Elliot yaptığı bütün plânların boşa çıkmasını sağlayan faktörde 5.Murad unvanıyla tahta çıkan padişah, amucası Abdülaziz'in katlinden ve ihtilâlin kararlaştırılan gününden bir gün öncesine alınması buna bağlı olarak daha önce hiç tanımadığı Süleyman Paşayı da kapısında görünce, plânın öğrenildiğini ve karşı harekâtın başladığını sanmasının verdiği korkunun, yıprattığı sinirleri, ona düzelmez bir hastalığın yapışmasına sebebiyet vermişti. Böyle bir netice Elyot'un hesaplarını allak bulak etmişti. Sultan S.Murad'da, zaten doksan gün sonra yerini 2.Abdülhamid unvanıyla taht'a çıkacak kardeşine bırakacaktı.
Son devir araştırmacı yazarlarından olan ve Tepedelenli ailesinden geldiğini ileri süren Nizamettin Nazif Bey, tarihçilerin çoğunun haber vermediği bir bilgiyi "Sultan 2.Abdülha-mid Hân" adlı kitabının 337.sahifesinde aynen şöyle yazmaktadır: "Sir Henri Elyot'un Abdülaziz Türkiyesini tenkit etmeğe yeltendiği iş bu 1875 yılında, İngiltere bütçesinin bu faslından, tam yedi milyon İngiliz altunu gelir sağlamış bulunuyordu. Muhterem B.elçinin İstanbul'da muhteşem bir ha-uat sürmek ve hürriyet taraftarları adını taktığı kendi taraftarlarını geçindirmek için, bir yandan gizli Karbonari Vantla-rına bir yandan da ileri fikirli dediği bazı softalara el altından dağıtmak için kullandığı pek dolgun tahsisat işte böyle bir bütçeden veriliyordu."
Kimi yazar ve tarihçiler; Osmanlı devletinin Padişah Abdülaziz dönemindeki düzenin pek berbat olduğunu kaydederler. Bu arızayı gidermek için, otoritenin sertle.ştirildiğini ileri sürerler. Halbuki; o sıralardaki hürriyet asıl 1876'dan sonra yok olacaktır. Hakikat şudurki diyen, N.Nazif Tepedelenlioğlu şunları ilâve eder: "..Musa Paşa (köse) ile Kabakçı Mustafa'nın, 3.Selim'i devirişi, Rus ve İngiliz tahriki idi. Alemdar Paşa'nın 4.Mustafa hân'i deuirişide, Fransa elçisi Sebastiya-ni'nin tahriki eseridir." dedikten sonra da şu hükmü ortaya koyar: tıMidhat Paşa ve Serasker Çete'sinin Abdülaziz hân' ı deuirişi de İngiliz tahriki ile olmuş bir iştir.
Konular
- Sırbiye:<Bosna-Hersek>
- Diğer İşler
- Cemiyet-İ Tedrisiye-İ İslamiye
- Sultan Abdülaziz Han'ın Avrupa Seyahati
- Avrupa'ya Bir Nazar
- Ordu'nun Dürümü
- Tunus
- Hersek İhtilâli
- İsyanlar
- Mahmud Nedim Paşa Siyaseti
- İç Buhran
- Otluk Köyü Vakası
- Abdülazizin Hal Vakasına Doğru
- Girid'den Seraskerliğe
- Hüseyin Avni Paşa Avrupa'da
- Kadronun Lideri Midhat Paşa
- Mıdhat Paşa - Elyot Gizli Buluşması
- Doktor Kapoleon (Kapolyone)
- Hüseyin Avni Paşanın İstihbaratı
- Valide Şefkati'nin Sonucu
- Sultan Abdülaziz'in Şahsiyeti
- Taht'ın Esareti
- Diplomatik Tesbitler!
- Medrese Talebesi
- Sultan Aziz Hakkındaki Fetva
- İngilizlerin Dizbağı Nişanı
- Sultan Aziz'in Özellikleri
- Kutay'ın Kaleminden Hâl Ve Katl
- Sultan Abdülaziz'in Hanımları Ve Çocukları