Sultan Abdülaziz'in Şahsiyeti
Sultan Aziz; kumral, ela gözlü genişçe yüzünü hafif bir sakal çevrelemiş güzel yüzlü, pehlivan yapılı bir insandı. Pehlivan yapılı olmakla beraber yakınlarının ve davet ettiklerinin seyredebildiği, güreşler yapardı. Cidden kispet giyer, yağlanır ve güreşirdi. Eniştesi damat Halil Paşa delaleti ile güreşeceği pehlivanlara "benim padişah olduğumu unutsunlar mertçe güreşsinler" tembihini yaptırırdı. Güreş vede yüzücülükte ustası Yozgatlı Kel Hasan'dı. Arnavutoğlu Ali Pehlivan ise, onunla güreşmiş muhteşem bir pehlivan idi. Merhameti bol, sevgisi çok ve samimi olup, ülkenin imârı, askerin fevkalâde güçlü olması arzularının en kuvvetlisini teşkil ederdi. Amma denizi ve donanmayı, göz bebeği gibi mühim bulur, bu ikili de en son icatları görmek zevkten bayıldığı husus idi.
Fedakârlık hislerini kendinde hayli toplamış bir şahsiyetti. Ağabeyi Abdülmecid döneminin ısrafatından neşet eden mâli buhranda saray'ın tahsisatının kısıtlanmasına itirazı olmadığı gibi güle oynaya bu isteği karşılamıştı. Hâttâ Reşad Ekrem Koçu merhum, "Osmanlı Padişahları" adlı çalışmasında Sultan Aziz'in nasıl ve korkunç bir mâli sıkıntı döneminde tahta çıktığını göstermesi bakımından eserin 4O5.sahifesinden şu satırları al mak suretiyle bir ölçü olarak vermeye çalışalım: "Müverrih Cevdet Paşa Maruzat adlı Sultan Abdülhamid'e sunduğu eserde şunları yazmakta: Sadrıazam Fuad Paşa, saraylarda, konaklarda altun ve gümüş eşyann kullanılmasını yasak etmek ve herkesin elinde olan altun ve gümüş kapları toplayıp sikke (para) kestirmek tedbirini ileri sürdü. Bunun için şeyhülislâmdan bir de fetva aldı. Sultan Aziz buna dâir Fuad Paşa ile konuşurken:
-Bu iş nasıl olur? Sultanların kabı kaçağı nasıl alınır? Meselâ onların mesirelerde su içtikleri gümüş tasları var bunlar-damı alınır? Diye sordu. Fuad Paşa:
-Hay hay efendim, onları da alırız. Allah göstermesin Dev-tet-i âliyeye bir fenalık gelip de Efendimiz Konya'ya doğru giderken bizlerde rikabınıza düşüp giderken sul- tanlar bu taslarla Ayrılık Çeşmesinden su mu içecekler? Mukabil sorusunu sorar,"
Sultan Abdülaziz; devlet ricaline pek güvenirdi. Âlî ve Fuad Paşaların vefatları sonrasın da onların bıraktığı boşluğu doldurabilecek adam yerine, bilakis boşluğun cesametini artıracak kaht-ı rical husule gelmişti. Âlî Paşa cidden bütün avrupanın ve devlet adamlarının parmakla gösterdiği bir ri-câl-i devlet idi. Abdülaziz Hân, vefat haberini aldığında evvelâ onun vesayetinden kurtulmuş olmanın memnuniyetine geçtiğini daha sonra eksikli ğinin nelere duçar olunmanın sebebini teşkil edeceğini İdrak ile düşünmeye başlamıştı. Bu düşünme esnasında da bir aşağı bir yukarı gidip gelmeğe baslarnış. Bu durumu gören kurenadan biri Efendimiz, niye böyle telâşlısınız diye sorduğunda, Âlî Paşanın vefatı, büyük bir boşluk bıraktı, bunu kimle dolduracağım, onu düşünüyorum cevabı veren padişaha, Efendimiz kulunuzun ne günahı var? Dediğinde Sultan Abdülaziz'in cevabı pek zarif ve diplo-matçadır: Bu iş ciddi bir iştir! Demek olmuştur. Bu ifadeden de anlaşılıyorki, Abdülaziz Hân, kıymet bilir padişah olarak hassasiyetini ince bir nükte ile belirtmekten geri kalmıyor.
Ziya Paşanın, Âlî Paşa aleyhtarı olduğunu yukarıda dermi-yan etmiştik. Meselâ Hidivlik beratı İsmail Paşaya verilirken, sadrıazam, Midhat Paşa idi ve bu işde Yeni Osmanlılar cemiyet üyeleri methaldarken, Âlî Paşa ise bu Hidivliği senelerce önlemişti ve herhangi bir parayı ve menfaati değil, deviet menfaatini gözetmişti. Nâmık Kemâl Bey'de "Bilmem nedir lüzumu vücudi hâbisinin/Dünya'yı boynuz lan nmı tutar ey öküz teres?' Derken Ziya Paşada Âlî Paşanın vefatında "Nâşi murdarını seylaba atın!" Demek suretiyle düşmanlıklarını dile getirmişlerdir, merhum sadrıazama.
Padişah ve halife olan Osmanlı sultanları, Abdülmecid'den sonra hayatlarını umumiyetle, Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarında geçirdiler. Topkapı Sarayı, Sultan Mahmud ile başlayan terke yerini bırakmıştır. Sultan Abdülaziz Dolmabahçe'yİ padişahlığı boyunca terketmezken, 2.Abdülhamid hân'da Yıldız'ı hiç terketmemiştir. Sultan Aziz çok dindar bir kimse olduğundan sabah namazına *yakın kalkar, Kur'an okur na-rnazı kılar, güneşin yükselmesinden sonra yeniden yatardı. Devlet işleriyle meşguliyeti öğleyle birlikte başlar, gece yarılarına kadar devam ettiği görülürdü. Yaz gecelerinde dâiresi-nın pencerelerini açar ney çalmaya başlar ve bu insana en yakın enstrümanın çıkardığı nağmeler asumana yayılırken, duyanlar bu ney'in efsunkâr terennümünden dolayı kendile-
rînden geçerdi. Çoğu bunu çalanın Sultan Abdülaziz olduğunu bilmezdi. Erbâb-j ve kurenasıda, açıklamaktan içtinab ederlerdi. Çok sevdiği hanımı Mihrişah Sultan için güfteside, bestesi de Sultan Aziz'e aid olan ve fakirin de program yaptığı 101.2 Radyo Çağ'da sık sık aid olduğu CD'den dinletmeyi adet edindiği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Kültür A.Ş tarafından Lâlezar topluiuğunca icra edilen eserin güftesi şöyledir:
"Bi-huzarum nâle-l mürg-l dtl-i diuâneden Fark olunmaz cism-i bimârım bozulmuş İaneden Bunca derd-i mihnete katlandığım âyâ neden, Terk-l can etsem de kurtulsam şu mihnet haneden"
Fedakârlık hislerini kendinde hayli toplamış bir şahsiyetti. Ağabeyi Abdülmecid döneminin ısrafatından neşet eden mâli buhranda saray'ın tahsisatının kısıtlanmasına itirazı olmadığı gibi güle oynaya bu isteği karşılamıştı. Hâttâ Reşad Ekrem Koçu merhum, "Osmanlı Padişahları" adlı çalışmasında Sultan Aziz'in nasıl ve korkunç bir mâli sıkıntı döneminde tahta çıktığını göstermesi bakımından eserin 4O5.sahifesinden şu satırları al mak suretiyle bir ölçü olarak vermeye çalışalım: "Müverrih Cevdet Paşa Maruzat adlı Sultan Abdülhamid'e sunduğu eserde şunları yazmakta: Sadrıazam Fuad Paşa, saraylarda, konaklarda altun ve gümüş eşyann kullanılmasını yasak etmek ve herkesin elinde olan altun ve gümüş kapları toplayıp sikke (para) kestirmek tedbirini ileri sürdü. Bunun için şeyhülislâmdan bir de fetva aldı. Sultan Aziz buna dâir Fuad Paşa ile konuşurken:
-Bu iş nasıl olur? Sultanların kabı kaçağı nasıl alınır? Meselâ onların mesirelerde su içtikleri gümüş tasları var bunlar-damı alınır? Diye sordu. Fuad Paşa:
-Hay hay efendim, onları da alırız. Allah göstermesin Dev-tet-i âliyeye bir fenalık gelip de Efendimiz Konya'ya doğru giderken bizlerde rikabınıza düşüp giderken sul- tanlar bu taslarla Ayrılık Çeşmesinden su mu içecekler? Mukabil sorusunu sorar,"
Sultan Abdülaziz; devlet ricaline pek güvenirdi. Âlî ve Fuad Paşaların vefatları sonrasın da onların bıraktığı boşluğu doldurabilecek adam yerine, bilakis boşluğun cesametini artıracak kaht-ı rical husule gelmişti. Âlî Paşa cidden bütün avrupanın ve devlet adamlarının parmakla gösterdiği bir ri-câl-i devlet idi. Abdülaziz Hân, vefat haberini aldığında evvelâ onun vesayetinden kurtulmuş olmanın memnuniyetine geçtiğini daha sonra eksikli ğinin nelere duçar olunmanın sebebini teşkil edeceğini İdrak ile düşünmeye başlamıştı. Bu düşünme esnasında da bir aşağı bir yukarı gidip gelmeğe baslarnış. Bu durumu gören kurenadan biri Efendimiz, niye böyle telâşlısınız diye sorduğunda, Âlî Paşanın vefatı, büyük bir boşluk bıraktı, bunu kimle dolduracağım, onu düşünüyorum cevabı veren padişaha, Efendimiz kulunuzun ne günahı var? Dediğinde Sultan Abdülaziz'in cevabı pek zarif ve diplo-matçadır: Bu iş ciddi bir iştir! Demek olmuştur. Bu ifadeden de anlaşılıyorki, Abdülaziz Hân, kıymet bilir padişah olarak hassasiyetini ince bir nükte ile belirtmekten geri kalmıyor.
Ziya Paşanın, Âlî Paşa aleyhtarı olduğunu yukarıda dermi-yan etmiştik. Meselâ Hidivlik beratı İsmail Paşaya verilirken, sadrıazam, Midhat Paşa idi ve bu işde Yeni Osmanlılar cemiyet üyeleri methaldarken, Âlî Paşa ise bu Hidivliği senelerce önlemişti ve herhangi bir parayı ve menfaati değil, deviet menfaatini gözetmişti. Nâmık Kemâl Bey'de "Bilmem nedir lüzumu vücudi hâbisinin/Dünya'yı boynuz lan nmı tutar ey öküz teres?' Derken Ziya Paşada Âlî Paşanın vefatında "Nâşi murdarını seylaba atın!" Demek suretiyle düşmanlıklarını dile getirmişlerdir, merhum sadrıazama.
Padişah ve halife olan Osmanlı sultanları, Abdülmecid'den sonra hayatlarını umumiyetle, Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarında geçirdiler. Topkapı Sarayı, Sultan Mahmud ile başlayan terke yerini bırakmıştır. Sultan Abdülaziz Dolmabahçe'yİ padişahlığı boyunca terketmezken, 2.Abdülhamid hân'da Yıldız'ı hiç terketmemiştir. Sultan Aziz çok dindar bir kimse olduğundan sabah namazına *yakın kalkar, Kur'an okur na-rnazı kılar, güneşin yükselmesinden sonra yeniden yatardı. Devlet işleriyle meşguliyeti öğleyle birlikte başlar, gece yarılarına kadar devam ettiği görülürdü. Yaz gecelerinde dâiresi-nın pencerelerini açar ney çalmaya başlar ve bu insana en yakın enstrümanın çıkardığı nağmeler asumana yayılırken, duyanlar bu ney'in efsunkâr terennümünden dolayı kendile-
rînden geçerdi. Çoğu bunu çalanın Sultan Abdülaziz olduğunu bilmezdi. Erbâb-j ve kurenasıda, açıklamaktan içtinab ederlerdi. Çok sevdiği hanımı Mihrişah Sultan için güfteside, bestesi de Sultan Aziz'e aid olan ve fakirin de program yaptığı 101.2 Radyo Çağ'da sık sık aid olduğu CD'den dinletmeyi adet edindiği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Kültür A.Ş tarafından Lâlezar topluiuğunca icra edilen eserin güftesi şöyledir:
"Bi-huzarum nâle-l mürg-l dtl-i diuâneden Fark olunmaz cism-i bimârım bozulmuş İaneden Bunca derd-i mihnete katlandığım âyâ neden, Terk-l can etsem de kurtulsam şu mihnet haneden"
Konular
- Ordu'nun Dürümü
- Tunus
- Hersek İhtilâli
- İsyanlar
- Mahmud Nedim Paşa Siyaseti
- İç Buhran
- Otluk Köyü Vakası
- Abdülazizin Hal Vakasına Doğru
- Girid'den Seraskerliğe
- Hüseyin Avni Paşa Avrupa'da
- Kadronun Lideri Midhat Paşa
- Mıdhat Paşa - Elyot Gizli Buluşması
- Doktor Kapoleon (Kapolyone)
- Hüseyin Avni Paşanın İstihbaratı
- Valide Şefkati'nin Sonucu
- Sultan Abdülaziz'in Şahsiyeti
- Taht'ın Esareti
- Diplomatik Tesbitler!
- Medrese Talebesi
- Sultan Aziz Hakkındaki Fetva
- İngilizlerin Dizbağı Nişanı
- Sultan Aziz'in Özellikleri
- Kutay'ın Kaleminden Hâl Ve Katl
- Sultan Abdülaziz'in Hanımları Ve Çocukları
- Abdülaziz Hân'ın Sadrıazamları
- Abdülaziz Hân'ın Şeyhülislâmları
- Abdüllaziz Hân'ın Muasırları
- Hâin İhanetle Geberir
- Büyük Devletlerin Deniz Staratejileri