Şek Ve Sehv Secdesi Babı Sehv Secdesi:


İki tarafa selâmdan sonra Sehv secdesi vâcibtir. Bir kavle göre; «Sünnettin). Sahîh olan bîrinrsidir. [124] Bunu, Hidâye sahibi, Şems'ül-Eimme (Rh.A.) ve tmîm Ebul-Yüsr (Rh.A.) ve İmâm Zahîr'ud-Dîn el-Mergînânî (Rh.A.) kabul etmişlerdir.

Veya bir tarafına selâmdan sonra sevh secdesi vâcibtir. Bunu Kâ­fi sahibi, Fahr'ul-İslâm (Rh.A.), Şeyh'ul-İslâm Hâherzâde (Rh.A.) ve El-îzâh sahibi kabul etmişlerdir.
Hidâye şerhinde Tâc'uş-Şerîa (Rh.A.) demiştir ki: Şems'ül-Eimme (Rh.A.), şüphesiz sehv secdesi iki selâmdan sonra yapılır, demiş. Esah olan kavi budur. Çünkü bu kavi, Ömer (R.A.), AH (R.A.) ve İbn-i Mesûd (R.A.) ve1 Cumhuru Ulemâ gibi, sahabenin büyüklerinin sözü­dür. Kesûlüllah' (S.A.V.) a yakın olan sahabeyi kirâm'ın rivayetini al­mak ise daha doğrudur.

Diğer rivayet, Aişe (R.Anhâ) ile Sehl Bin Sa'd' (R.A.) dandır. Âişe (R.Anhâ) kadınlar safmdadır. Sehl bin Sa'd (R.A.) ise çocuklardan­dır. Şüphesiz ikisi de, ikinci selâmı işitmemiş olabilirler. Çünkü Resû-lüilah (S.A.V.), ikinci selâmı birinciden alçak sesle verirlerdi. Meşhur kitaplarda yazılı olan bunlardır. îki fırkanın sözünün şevki, şüphesiz iki sözün îmâm A'zam' (Rh.A.) a âit olduğuna delâlet eder. Mecma'da ikin­ci söz İmâm Mu ha mm e d (Rh.A.) a nisbet edilmiştir Birinci söz de İmâm A'zam (Rh-A.) ile Ebû Yûsuf (Rh.A.) a nisbet edilmiştir. îmâm'ın Ki-tâb'ında ben ancak, Mi'râc'ud-Dirâye sahibinin «kıl = dendi» ile nakIettiği şeyi buldum. Bundan dolayı iki sözün İmâm A'zam' (Rh.A.) in sözü olmasına şu söylenen söz uygun düşer : Muhtar olan, münferid için sehv secde, iki yanına selâmdan sonradır. İmâm için bir yanına selâmdan sonradır. Çünkü imâm, şayet iki yanma selâm verse, çok ke­re cemâatten bazısı imâm selâm verdikden sonra namaza aykırı şey ya­par.

İki secde, teşehhüd, sağa ve sola selâm, sehven bir vacibi terk ile vâ-cib olur. Çünkü musallî kasdde günahkâr olur ve secde vâcib olmaz. Va­cibi terke misâl; kıraatten önce rükû yapmak gibi fiillerdir. Şüphesiz kıraati rükûdan önce yapmak vâcibdir, farz değildir. İmâm Züfer (Rh.A.) bunun aksi görüştedir. Fakat kıyamı rükûdan önce ve rükûyu secdeden önce yapmak farzdır. Nitekim bunun incelenmesi, namazın sı­fatı babında ayrıntılanyle geçmiştir.

Yine vacibi terke misâl, mu salim in üçüncü rek'ata kalkması, te­şehhüde bir şey eklemekle geciktirmesi gibi fiillerdir. Bununla sehv secdesi vâcib olur.

Bir kavle göre; «Bir harf eklemekle sehv secdesi vâcib olur.» Sahih olan, o ziyâdenin bir rükn eda edilecek kadarıyle vâcib olmasıdır.

Yine musallî, iki rükû yapmakla sehv secdesi vâcib olur. Şüphesiz bir rükû ile yetinmek vâcibdir. Rükû üzerine- bir rükû daha eklemek ise, vacibi terkdir.

Gizli okunacak namazda açık'dan okumak ve açıkdan okunacak na­mazda gizli okumak da vacibi terkdir. Bu okuma miktarında ihtilâf edilmiştir. Esah. olan, iki fasılda da o kıraat ile namaz caiz olacak mik­tardır.

Yine vacibi terke misâl, birinci ka'deyi terk etmektir. Namazın sı­fatı babında zikredilen diğer vâcibleri terk gibi. Bunlar ile sehv sec­desi vâcib olur.

Vacibi terk tekerrür etse de, sehv secdesi bir kere vâcib olur.

Sehv secdesi münferide vâcib olur. Eğer imâmı yanılarak sehv sec­desi ederse, muktedîye de sehv secdesi vâcib olur. Eğer imâm secde et­mezse, imâma uyan da secde etmez. Teşrik tekbiri bunun gibi değildir. Nitekim kendi babında zikredilmiştir.

İmâma uyan kimseye kendi yamlmasıyle sehv secdesi vâcib olmaz. Çünkü eğer imâma uyan kimse yalnız kendi secde etmeye kalksa, ima­mına muhalif olur. Eğer imâm kendisine uyan kimse ile beraber secde etse, imamet iktidâya dönüşür.

Sehv secdesi yapması gereken kimse, sehv secdesinin teşehhüdünde Nebî (S.A.V.) e tasliye eder, yâni ikinci teşehhüdde salevât duasını okur. İhtiyata uygun olan, iki teşehhüdde de salevât duasını okumak­tır, Zahîriyye'de böyle zikredilmiştir.

Her ne kadar imâmın sehvi, mesbûkun kendisiyle beraber kılmadı­ğı kısımda olsa da, mesbûk onunla beraber sehv secdesi eder. Bun­dan sonra mesbûk geçenleri kaza eder. Uygun olan, imâmın sücûdun-dan önce mesbûkun ayağa kalkmamasıdır. Şayet mesbûk, imâmın sü-cûdundan önce ayağa kalkar da,o rek'atı secde ile kaydlamazsa imâm ile beraber secde etmek için geri döner. Eğer o rek'atı secde ile kaydlarsa dönmez.

Eğer mesbûk kaza ettiği rek'atte yanılırsa, o yanılma için ikinci defa sehv secdesi eder. Aynen lâhik de böyledir. Yâni imâmın yanılma^ siyle lahika sehv secdesi vâcib olur. İmâmın muktedînin uyuması hâ­linde yanılması veya muktedînin abdeste gittiği zaman yamlmasıyla da vâcib olur. Çünkü o lâhik imâmın ardında namaz kılan menzilesinde-dir.

İmâm, dört rek'ath olan farz namazda veya üç rek'ath olan farz namazda birinci oturuşu unutsa - Burada musannif farz lâfzıyle nafile­yi ayırdetmiştir. Çünkü nafilenin birinci oturuşu, farzın ikinci oturuşu gibidir - her ne kadar kıyama kalksa da, ikinci oturuşa (ka'deye) mutla­ka döner. İmâm, yerden dizlerini kaldırmayıp da oturuşa daha yakın iken, birinci ka'deyi hatırlarsa, birinci ka'deye döner ve kendisine sehv secde lâzım gelmez. Eğer oturuşa'yakın hatırlamazsa, ayağa kalkar ve sehv için secde eder. Bir kavle göre; «Kıyama doğrulmadıkca oturu­şa döner.» Esah olan kavi budur. Zeylaî (Rh.A.) böyle demiştir.

Eğer imâm, son oturuşu (ka'deyi) unutsa, hattâ dört rek'at olan namazda beşinciye, üç rek'at olanda dördüncüye ve iki rek'atta üçün­cüye kalksa, secde etmedikçe son oturuşa döner. Zira bu dönüşde nama­zı ıslâh vardır ve ıslâhın imkânı dönmekledir. Çünkü rek'atın gerisin­de olan, farzı terk yeri değildir. Yanıldığı için de sehv secdesi yapar. Zira bu yanılan, farzı geciktirmiştir.

Eğer namaz kılan kimse, beşinci rek'at için secde ederse, onun far­zı nafile olur.- Beş olan dörtlü namazda, eğer dilerse altıncı bir rek'at daha ekler. Musannifin «eğer dilerse» demesine sebeb şudur : Çünkü bu nafiledir. Ona kasden başlanılmamıştır; şu halde, bunun tamamlan­ması vâcib değildir, dilerse ilâve eder. Yine üçlü olup dörde geçen na­mazda bir rek'at daha eklemeye hacet yoktur. Çünkü üç rek'at olan namaza dördüncüyü eklemekle onu nafileye çevirir. Böylece, onunla tam namaz hâsıl olur.

İkili olup üçe geçilen namazda - ki o Sabah Namazıdır - hepsinin nafile olması için dördüncü bir rek'at daha eklemez. Çünkü, fecrin tu-lûundan sonra, Sabah Namazının sünnetinden daha fazla nafile na­maz kılmak mekruhtur.

Eğer imâm son ka'dede oturur, ondan sonra selâm vermeyip unu­tarak ayağa kalkarsa, oturuşa döner ve selâm verir. Ancak dörtlü olan namazda beşinci için ve üçlü namazda dördüncü için secde ederse, son oturuş bulunduğu için farzını tamâmlar. Dörtlü namazda altıncı rek'atı ekler. Musannif burada, ilk surette dediği gibi, «dilerse» dememiştir. Eğer imâm altıncı rek'atı keserse, iki surette de kaza yoktur. Çünkü burada altıncıyı eklemek, birinci yerde eklemekten sağlamdır. Zira, imâ­mın farzı burada şüphesiz tamâmdır. Fakat selâmı geciktirmekle sehv secdesi vâcib olur. Eğer o iki rek'ati sehv için secde etmemekle keserse, vacibi terk lâzım gelir. Eğer kıyamdan dönüp oturursa ve sehv için sec­de ederse, sünnet olan şekilde sevh secdesi edâ edilmez. Bu durumda al­tıncı rek'atı eklemek gerekir. İki rek'at üzere oturur ve sehv için secde eder. Birinci mesele -bunun aksinedir. Şüphesiz f arzıyyet bundan sonra, kendi noksanını tedârike muhtâc olması için bakî kalmaz.

«Her ne kadar o namaz İkindi de olsa.» Musannifin bu sözü, «İkin­diden sonra nafilenin keraheti sebebiyle İkindide eklenmez.» denilen sözün zayıflığına işarettir. Bir kavle göre; «Eklenir.» Çünkü bu ekleme m aksu d (kasıdh) değildir. İkindiden sonra nafile namaz kılmaktan nehy ise maksûdu kapsar. Bu durumda, ekleme kasıdsız mekruh olmaz. Esah olan kavi budur. Zeylaî (Rh.A.) böyle demiştir.

Yine imâm, üçlü olan namazda iki surette de, o iki rekatın nafile olması için, beşinci rek'atı ekler. Her ne kadar bu iki fazla rek'at Öğle, Yatsı ve Akşamın sünnetleri yerine geçmezlerse de, o beşinci rek'atı ek­ler. Çünkü Nebr; (S.A.V.) in bu'iki rek'at nafile üzerine devamı başlan­gıç tahrîmesi ile olmuştur.

Selâmı geciktirdiğinden dolayı imâm, sehv secdesi eder. İki su­rette, iki fazla rek'atta imâma uyan kimse, iki fazla rek'atı imâma tâbi olarak kılar. O muktedî eğer ifsâd ederse, o iki rek'atı kaza eder. Çün­kü muktedî ona kasden başlamıştır.

Yine Sabah Namazında üçüncü rek'ata geçen kimse, dördüncüsünü eklemez. Çünkü Sabah Namazından sonra nafile mekruhtur. Nitekim Sabah Namazından önce nafile mutlaka mekruh olduğu gibi. İkindiden sonra dahî nafile, eğer kasden başlanırsa, mekruh olur, İkindi Nama­zından önce nafile mutlaka mekruh olmaz.

Musannif, oturuşda sehv açısından farzın hâlini açıklamayı bitirince, sehv secdesinin kısımlarım tamamlamak için oturuşda nafilenin hâ-':   imi açıklamak isteyip demiştir ki: Musallî, sehven nafile namazda birin­ci oturuşu terk etse, sehv secdesi eder ve namazı bozulmamış olur. Kıyâs olan, bozulmuş olmaktı.. Bu,' İmâm Züfer' (Rh.A.) in sözüdür ve İmâm Muhammed'  (Rh.A.) den rivayet edilmiştir.

İstihsân cihetiyle ise fâsid olmaz. Musallîye, unutarak birinci otu­ruşu terkden dolayı iki sehv secdesi vâcib olur. Çünkü tetavvu', iki rek'­at meşru olunduğu gibi, dört rek'at da meşru olunmuştur. Şu halde, şa­yet musallî birinci oturuşu terk etse ve ikinci çifte kalksa, onun hepsi­ni bir tek namaz yapmamız bize mümkün olur.

Dört rek'atlı namazlardan birinde ancak son oturuş (ka'de-i ahire) farzdır. O oturuş, bitirme ve ayrılma oturuşudur. Nitekim Öğle Nama­zında olduğu gibi, Sabah Namazı bunun aksinedir. Çünkü Sabah Na­mazı sadece iki rek'at olarak meşru kılınmıştır. îkinci çifti eklemekle onun hepsi bir namaz olmaz. Bu zikredilen, son oturuşun erkândan ol­madığına dâir olan bir kıyamdır (Fıkıhdır). Ancak, son oturuş bitirmek için farz kılınmıştır. Çünkü farz kılınmış olanı bitirmek farzdır. Bu tak­dirde birinci oturuş farz değildir. Şu halde, şayet musallî birinci oturuş yerinde üçüncü rek'ata kalksa, o namaz dört rek'atlı olur. İmdi, birinci oturuş bitirmek için değildir. Farzda bakî kaldığı gibi farzıyyet yönün­den bakî değildir. Mi'râc'ud-Dirâye'de böyle zikredilmiştir.

Musallî, iki rek'at nafile namaz kıldığında ilk çiftte yanılıp sehvine secde etse onu bina etmez. Yâni o musallî başlama tahrîmesini yenüe-meksizin, o namazı kılmaz. Çünkü sehv secdesi namazın arasında vâ-' kî olmuştur. Eğer musallî o namazı tainâ etse (tamamlasa) tahrîmenin bekası sebebiyle sahîh olur. Fakat sehv secdesini tekrar yapar. Çünkü musallînin yanılma (sehv) sebebiyle yaptığı secde, namazın arasında vâkî olmuştur. BU durumda, o secde sayılmaz.
Üzerine sehv secdesi lâzım olan musallînin selâmı kendisini na­mazdan mevkûfen [125] çıkarır, kat'î olarak çıkarmaz. Hattâ o musallîye uymak sahîh olur. Namaz içinde kahkaha ile gülse onun abdesti bâtıl olur ve müsâfir ise ikâmete niyet ile farzı dört rek'at olur. Eğer o mu­sallî sehv için secde ederse sahîh olur.

Eğer o musallî secde etmezse, üzerine mezkûr hükümler terettüb etmez. Yâni ona uymak sahîh olmaz, kahkaha ile abdesti bozulmaz, ikâ­mete niyetle farzı dört rek'at olmaz.
Üzerine sehv secdesi lâzım gelen musallînin namazı kesmek niyetiyle selâmı o namazı kesmez. Çünkü onun niyeti meşrûyu değiştirmek için olduğundan o niyeti geçersiz olur. Nitekim, eğer Öğle Namazına al­tı rek'at olarak niyet etse [126] geçersiz olacağı gibi. Hatta onun, tahrîme bulunduğu için sehvinden dolayı secde etmesi gerekir. Ancak, şu namaz bunun hilâfınadır : Şayet musallî, namazın rüknü olan secdeyi (secde-i sulbiyye) [127] terkettiğini hatırlayarak naitfazi kesmek niyetiyle selâm verse, o zaman namazı fâsid olur. Aralarındaki fark şudur : Şüphesiz sehv secdesi, namazın ihtiramında sehv sebebiyle yapılır. Ve o ihtiram da bakîdir. Sulbiyye olan secde ise, namaz sebebiyle namazın hakikatm-da yapılır ve şüphesiz kasden selâm ile namaz bâtıl olur.

Musallî Kıble'den dönmedikçe veya bir söz konuşmadıkça namazı kesilmiş olmaz. Şu halde, Kıble'den dönme ve konuşma tahrîmeyi iptal eder. Bir kavle göre; «Bir söz konuşmadıkça veya mescidden dışarı çık­madıkça, kıbleden dönme (tahavvül) ile kesilmez.»

Bu mes'elede asıl olan; O mu sallın in, her ne kadar yürümüş ve KıJb-le'den dönmüş de olsa, konuşmazdan önce veya mescîdden çıkmazdan önce secde etmesidir. Bunu bazı Meşâyih söylemiştir. Nihâye'de de böy­le zikredilmiştir.

Öğle Namazını kılan musallî, namazı tamamladım zanniyle iki rek'attan sonra selâm verse, yâni o musallî Öğle Namazını tamâm ettim sansa, o Öğle Namazını dört rekata tamamlar ve sehv için secde eder. Çünkü Resûlüllah' (S.A.V.) in böyle yaptığı rivayet edilmiştir.

Eğer musallî, müsâfir olduğunu zannederek veya o namazın Cuma olduğunu sanarak selâm verse, bu yukarıdakinin aksinedir. Ya da o mu­sallî yakın zamanda İslâm ile şereflendiğinden, Öğlenin farzı iki rek'-attır, sansa veya o musallî Yatsı Namazında iken o Yatsı Namazını terâvihdir, sansa, o vakit o musallînin namazı bunların hepsinde bâtıl olur. Çünkü o niusallî kasden selâm vermiştir.
imâm Cuma Namazında ve İki Bayram Namazında sehv için sec­de etmez. [128]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..