Şehid Bâbı
(Burada meyyitin) şehîd diye adlandırılmasının sebebi: Onun için nass-i kerîmde (âyet-i kerimede) [180] Cennet ile şehâdet edilmesinden veya Meleklerin onun ölümüne ikrânıen hâzır bulunduklarından veya Vücc Allah (C.C.) katında hâzır bir şekilde diri olduğundan dolayıdır.
Malûmdur ki: Bu bâbda asıl olan Uhud Gazasının [181] şehitleridir ki şüphesiz onlar kefenlendiler, üzerlerine namaz kılındı ve fakat yıkanmadılar. Çünkü Resûlullah (SAV.) onların hakkında :
«Siz onları yaralarıyla, kanlarıyla tekfin edin ve onlan yıkamayın.»[182] buyurmuştur.
Bunların mânâsında (hakikî şehitlik mânâsında) olan herkes, yi-kannıamakda onlara katılır. Bunların mânâsında olmayan fakat, zul-men Öldürülmüş veya yanarak veya suda boğularak veya tâûn [183] hastalığına tutularak ölmüş olanlar için şehîd sevabı vardır. Bununla beraber yıkanırlar ve Resûlullah' (S.A.V.) in hadis-i şeriflerine göre şe-hîddirler. Malûm ki, Hz. Ömer <R.A.) ve Hz. Ali' (R.A.) yaralandıktan sonra evlerine götürüldüler ve yıkandılar. Resûl-i Ekrem' (S.A.V.) in kavl-i şerifi ile ikisi de şehîd oldular. Kâfî'de böyle zikredilmiştir.
Burada maksad, yıkanmamak hususunda Uhud şehidleri mânâsında olan şehidi ta'rîfdir. (Allah onların hepsinden razı olsun.)
Şehîd : Müslüman, temiz ve baliğ olup zulmen öldürülen; katlin kendisiyle mal vâcib olmayan ve mürtes olmayandır. [184]
Burada, Müslüman ve temiz ifadesiyle; cünub, hayızlı ve lohusa gibi, üzerine gusl vâcib olanlar ayııdedilmiştir.
Baliğ ifadesiyle; çocuk ile baliğ ayırdedilmiştir.
Zuîmen öldürülen ifadesiyle; had ve kısas ile öldürülenler ayırde-dümişür.
Katlin kendisiyle mal vâcib olmayan ifadesiyle; katlin kendisiyle mal vâcib olanlar ayırdedilmiştir. Katlin kendisiyle denilmesine sebeb şudur: Şayet bir baba oğlunu zulmen öldürse, o şehîd olur. Çünkü mal burada vâcib ise de katlin kendisiyle vâcib değildir. Ancak babalık şüphesinden dolayı kısasın düşmesiyle vâcib olur. (Lem yürtes) sözü mef'ûl için bina kılınmıştır. (Ürtüssel cerîhû) denir. Yâni : «Harbde yaralanıp henüz canlı iken emin bir yere kaldırıldı.» demektir. Böyle olursa, şehîd denilmez.
Şeriatta irtisâs, onun hayâtın tealhıkatından (veya faydalarından) biriyle faydalanmasıdır. Ya da onun için hayâtın ahkâmından bir hükmün sabit olmasıdır. Bunun açıklaması yakında gelecektir.
Gerek o öldürülen kimseyi âsî öldürsün ve gerekse yol kesici öldürsün veya harbî öldürsün veya yaralayıcı âletten başkasıyla öldürülsün şehîddir. Çünkü şehîdde asi olan Uhud şehidleridir. Nitekim malûmdur ki; onların hepsi kılıçla ve silâhla öldürülmemiştir. Onların içinde başı taşla yarılmış olanlar ve sopa ile öldürülmüş olanlar vardı. Resûlül-lah (S.A.V.) bu şehîdlcrin hepsinin yıkanmamasını emretmişti.
Ya da zikredilen katillerden başka kimse, yara açan âlet ile (âlet-i câriha ile) öldürülmüş olsun, şehîddir. Çünkü âsî ve yol kesici olmayan bir Müslüman, bir Mü si umanı ve bir Zİmmî bir Müslümanı zulmen Öldürse, öldürülen o kimse şehîd olur.
Ya da âsî ve âsîye benzeyenlere karşı yapılan savaşta yaralı halde ölü bulunan, yine şehîddir. Yaralanmanın şart kılınması, eceli ile ölmüş olmayıp, öldürülmüş olduğunun bilinmesi içindir. O öldürülmüş kimseden kefene elverişli olmayan giyecekler çıkarılır. Kürk, kaftan, tâc, silâh ve mest gibi şeyler üstünden alınır ve kefenin tamâm olması için, eğer kefen eksik olursa eklenir, fazla olursa eksiltilir. Nelıyedildiği için yıkanmaz. Nitekim daha önce anlatılmıştı.
Ona ta'zîmen ve ikrâmen üzerine Cenaze Namazı kılınır ve kanı ile defnedilir. Çünkü bu Öldürülen Müslüman, Uhud şehidleri manasınadır. Resûlüllah' (S.A.V.) m bunun gibileri yıkamaktan nehyettiği daha önce anlatılmıştı.
Şafiî (Hh.A.), namaz hususunda bize muhalefet eder.
Şehir içinde öldürülmüş bulunan kimse, şayet şehir içinde kasâme vâcib olan yerde bulunursa ve katili de bilinmezse, yıkanır.
«Kasâme : öldüreni (katili) bilinmeyen kimsenin, bulunduğu yer halkından elli kişiye yemîn ettirmektir.» Bu öldürülmüş kimse (maktul) yıkanır demekle camide- ve caddede bulunan ölü ayırdedilir.
Hidâye'de denmiştir ki: Bir kimse şehir içinde öldürülmüş bulunsa, yıkanır. Çünkü onda vâcib olan kasâme ve diyettir. Ancak, o maktulün zulmen keskin şeyle öldürülmüş olduğu bilinse, zulm eseri hafif olur. Çünkü onda vâcib olan kısâsdır.
Sadr'uş-Şerîa (Rh.A.) şöyle demiştir : Ben derim ki, bu rivayet Za-hîre'de olan rivayete muhâlifdir. Zira Hidâye'nin rivayeti, onun katili ma'lûm olmadığı zamandadır. Çünkü kasâmenin vâcib olmasıyla illet-lendirmiştir. Halbuki kasâme ancak katili bilinmediği zaman olur. Öyleyse katili bilinmediği surette, şayet maktulün bir keskin şeyle Öldürüldüğü bilinse, Hidâye'nin rivayetine göre, yıkanmaz. Çünkü bu katlin kendisi kısası gerektirir. Fakat diyet ve kasâmenin vâcib olması, kısas yapmaktan acz arız olduğu içindir. Öyleyse o maktulü bu arız, şehîd olmaktan çıkaramaz. Fakat Zahîre'nin rivayetine göre, o maktul yıkanır. Zahire nin ibaresi şudur: Eğer öldürme bir keskin şey ile hâsıl olmuş ise ve eğer onun katili de bilinmezse mahalle halkı üzerine diyet ve kasâme vâcib olur. Öyleyse maktul yıkanır. Eğer katili bilinirse, bize göre yıkanmaz.
Zahire'de katlin kendisine itibâr olunmamıştır, diyetin vücûbu, her ne kadar arızla oldu ise de maktulü çehâdetten çıkarmıştır. Sadr'uş-Şerîa (Rh.A.) metinde bu rivayeti almıştır.
Ben derim ki: Sadr'uş-Şerîa ^(Rh.A.), Hidâye'nin ibaresini düşünmemiş ve şerhlerine dahî bakmamıştır. Çünkü Hidâye sarihleri açıklamışlardır ki Hidâye'nin, «Ancak, maktulün bir keskin şey ile zulmen öldürüldüğü bilinse», dediği sözü «Şayet onda öldürme açıkça bilinse» demeye hamledilnıiştir. Kitabın lafzı da ona işaret eder. Çünkü o, onda vâcib olan kısâsdır, kısas da ancak bilinen katil üzerine vâcib olur, demiştir.
Sadr'uş:Şerîa' (Rh.A.) nın ceddi Tâe'uş-Şerîa (Rh.A), «zulmen» sözünün şerhinde «yâni katili bilinen» demiştir. Kitâb'da ona işaret vardır. Çünkü, şayet katil bilinirse, öldürme zulmen olur. Eğer katili bilinmezse, o maktulün mu'tedî (mütecaviz) olup öldürülmesinin zulmen olmadığı caiz olur.
Fakat Hidâye sahibinin önce, «bir kimse şehirde öldürülmüş bulunsa» sözünün mânâsı - Sadr'uş-Şerîa' (Rh.A.) nın itiraf ettiği gibi «bir kimse şehirde öldürülmüş bulunup onun katili bilinmese» demektir. Buna da delil onda vâcib olan kasâme ve diyettir, sözüdür. Tuhaftır ki, Sadr'uş-Şerîa (Rh.A.), birincide, delilden anlaşılan kayda itibâr etmiştir. İkincide, zikredilen gibi, delilden anlaşılan kayda itibâr etmemiştir. Şu halde ina'lûm olmuştur ki, şüphesiz Hidâye'nin ve Zahîre'-nin sözü meal itibariyle birdir. Buradaki herhangi bir rivayette ihtilâf yoktur. Muhalefet ve ihtilâfın kaynağı Hidâye'de «illâ = ancak» dan önce zikredilen ile «illâ» dan sonra zikredileni ayıramamaktır. Artık, ötesini sen düşün. Doğru yola sevkeden Allah' (C.C.) dır. O bana kâfidir ve ne güzel vekildir.
Had vurmakla veya kısas ile öldürülmüş olan maktul yıkanır. Çünkü bu öldürme zulmen öldürme değildir. Ya da bir yaradan ölmüş olup üzerine hayât hükümlerinden; yemek, içmek, uyumak ve tedavi gibi, bir hükm sabit olmuş olsa veya bir çadıra inmekle ya da bir namazın vaktinin geçtiğini anlayıp edasına kadir olmak suretiyle - ki hattâ terk edilmesiyle üzerine kaza vâcib olarak bu şekilde dünya ahkâmından olur - veya savaş alanından nakledilmek suretiyle mürtes olsa, bu suretlerde yıkanır.
Ancak eğer atların çiğnemesinden korkulduğu için nakledilirse, bu takdirde şehitliğe aykırı olmaz. Bu istisnayı Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir.
Ya da o yaralı «dünyâ işlerini veya âhiret işlerini vasiyet etmekle mürtes olur.» Bu söz, İmâm Ebij Yûsuf (Rh.A.) undur. İmâm Muham-med (Rh.A.) bu görüşe karşıdır. Bir kavle göre : «İkisi arasında ihtilâf, dünya işleriyle vasıyyettedir. Âhiret işleri ile vasıyyette o yaralı bil'lcmâ mürtes olmaz.'
Ya da o yaralı bir şey satmakla veya bir şey satın almakla veya çok söz söylemekle mürtes olur. Tîir kavle göre : «Bir kelime söylemekle mürtes olur» Bunların hepsi şehitliğin mânâsını bozar. Bu durumda öl-dükden sonra yıkanır. Çünkü o kimse bu zikredilen şeyler ile şehâdetin hükmünde ahdi bozmuştur. Hayatın teallukatından (veya faydalarından) bir şeye nail olur. Öyleyse Uhud şehidleri mânâsında değildir. Çünkü üzerlerinde su kâsesi dolaştığı halde, Uhud Şehitleri şehâdetlerinin noksan olacağı korkusuyla, susuz oldukları halde şehâdet şerbetini içmişlerdi. [185]
İrtisâsda zikredilen şeyin yıkamayı icâbtlürmesi, o §ey harbin bitmesinden sonra olduğu zamandır. Eğer /ikroluııan şey hai'bde bulunursa, maktul o şeylerden bir şey ile nniıtes olmaz. Zeylaî' (Rh.A.) de böyle demiştir. Bunlar yıkanacakları gibi üzerlerine de Cenaze Namazı kılınır. [186]
Konular
- Bayram Namazları Babı [98]
- Ramazan Bayramı Namazı:
- Kurban Bayramı Namazı :
- Teşrik Tekbîri :
- Küsûf Namazı Babı [113]
- İstiskâ Babı
- Korku Namazı Babı
- Ka'be'de Namaz Babı
- Şek Ve Sehv Secdesi Babı Sehv Secdesi:
- Namazda Şüphenin Hükümleri :
- Tilâvet Secdesi Babı
- Cenazeler Babı
- Meyyiti Kefenlemek :
- Cenaze Namazi Kılınmayan Kimseler ;
- Cenaze Namazının Kılınışı Ve Duaları :
- Şehid Bâbı
- Zekât Bölümü
- Zekatın Edasının Vâcib (Farz) Olmasının Şartı :
- Saimelerin Zekatı Babı
- Devenin Nisabı :
- Sığır İle Câmûsun Nisabı
- Davarın Nisabı
- At'ın Nisabı
- Malın Zekâtı Babı
- Altın Ve Gümüşün Zekâtı
- Aşir Babı
- Maden Ve Hazînelerin Zekâtı Babı
- (Rikâz)
- Öşr Babı