Mükâtebin Tasarrufları  Hakkında Bir Fasıl

Mükâtebin satması ve satın alması, gerekse muhâbâtla, yâni mü­samaha İle olsun, sahîhdir. Çünkü muhâbât tüccarın yaptıkları iştir. Zira tüccar ba'zan, başka bir akitte fayda elde etmek için bir akitte müsamaha eder.

Her ne kadar sahibi yolculuğa çıkmayı terk etmesini şart koşsa da, mükâtebin yolculuğu sahih olur. Çünkü, bu şart akdin gereğine muha­liftir. Akdin gereği yed'en mâlik olmaktır. Böyle bir şartla kitabet bo­zulmaz. Çünkü bu şart akdin. esâsında değildir. Mükâtebin cariyesini başkası ile evlendirmesi de sahilidir. Çünkü evlendirmek mal ifâde eder, o da mehrdir. Mükâtebin kölesini evlendirmesi sahih olmaz. Çünkü kö­leyi evlendirmek köleyi eksik ve ayıplı kılmaktır, zimmetini de mehr ve nafaka ile meşgul etmektir.

Mükâtebin kölesini mükâteb kılması sahîhdir. Çünkü bu akd mal için kazanma akdidir, Mükâteb bu akde mâlik olur. Cariyesini evlen­dirmek sahîh olduğu gibi. Eğer ikinci mükâteb birinci mükâtebin âzâd edilmesinden sonra Öderse, ikinci mükâtebin velâsı birinci mükâtebin olur. Çünkü âkid velânın sübûtu ehlindendir. O da asıldır. Şu halde ona sabit olur. Eğer birinci mükâtebin âzâd edilmesinden sonra ödemeyip belki âzâd edilmesinden önce öderse, birinci mükâtebin sahibi içindir. Çünkü birinci mükâtebin sahibi için bunda bir nevi mülk vardır. Âzâ-dın ona izafesi kısmen sahîh olur. Ehliyeti olmadığı için, mübaşire izafesi imkânsız olunca, sahibine izafe edilir. Nitekim izinli köle bir şey satan aldıkda hüküm budur. Eğer iki mükâteb bedellerini hep beraber ödeseler, bunların velâlan sâhiblerine âid olur. Bu da aslı tercih içindir. Eğer birinci mükâteb bedeli Ödemekten âciz olup köleliğe geri çevril­se ve İkinci mükâteb bedelini birinci mükâtebe ödemese, ikincisi mükâ­teb olarak kalır. Eğer bedeli sahibine öderse, âzâd edilmiş olur. Eğer bedeli Ödemekten âciz olursa birincisi gibi köleliğe geri çevrilir.

Mükâtebin sahibinden izinsiz evlenmesi sahih olmaz. Câriye satın alıp ve o câriye ile cima bakımından faydalanması da sahibinin izni ile bile olsa sahih olmaz. İzinli köle ile müdebber dahî böyledir. Çünkü bunların evlenmeleri ve odalık edinmeleri sahîh olmaz. Zira odalık edin­menin dayanağı rakabenin mülkü üzeredir. Mut'a mülkü için değildir. sKöle (rakîk), her ne kadar mükâteb olsun veya me'zûn olsun, ya da müdebber olsun mülk ahkâmından bir şeye mâlik olmaz. Çünkü her Dirinin rakabesi memlûktur. Şu halde sahibinin izni fayda vermez.

Mükâtebin hibesi de sahih olmaz. Gerekse bedelle olsun. Tasaddu-ku da sahîh olmaz. Ancak az bir şey ile olursa caizdir.

Yine mükâtebin başkasına kefil olması, borç vermesi ve kölesini âzâd etmesi de sahîh olmaz. Gerekse mal karşılığında olsun.

Kölenin kendisini köleye satması sahîh olmaz. Zira bu zikredilen şeyler teberrudur. Mükâteb bunlara mâlik olmaz. Küçük çocuğun ba­bası ve vasisi onun kölesinde mükâteb gibidir. Yâni mükâtebin kölesin­de mâlik olduğu her tasarrufa baba ile vasî de mâîikdirler. Onun mâlik olmadığında bunlar da değildir. Çünkü baba ile vasî bu hususta küçü­ğün malında fayda hâsıl olacak tasarrufa mâîikdirler. Mükâtebin mal kazanmaya mâlik olduğu gibi. Baba ile vasinin hükmü de mükâteb gibidir. Bunlar da küçük çocuğun kölesinin kitabetine mâlik olurlar. Mala karşılık azadına mâlik olmazlar. Kölesini kendisine satmaya da mâlik olmazlar. Baba İle vasî küçük çocuğun cariyesini başkasiyîe ev­lendirmeye mâlik olurlar. Mala karşılık azadına mâlik olmazlar. Mu-dârib ve ortak zikredilenlerden şeye mâlik olmazlar. Ortak gerek mü-fâveza ortaklığı olsun ve gerekse inan ortaklığı olsun. Çünkü mudârib' ve ortak ancak ticârete mâlik olurlar. Evlendirmek ve kitabet ikisi de bunlardan değildir.

Mükâtebin üzerine satın aldığı kimse — ki mükâteble o kimse ara­sında doğum bağı varsa — satın almakla mükâteb kılınır. Çünkü mü­kâteb mükâtebeye ehildir. Velev ki âzâda ehil olmasın. Binâenaleyh aralarında doğum alâkası bulunanlardan imkân ölçüsünde sıla-yı rah­mi gerçekleştirmek için onunla birlikte mükâteb kılınır. Bunların sı­raya girme bakımından en kuvvetlisi kitabeti sırasında doğan çocuk­tur. Sonra satın alman çocuk, sonra babalar gelir. Bunun için ahkâm­da birbirlerinden farkları vardır. Çünkü mükâtebin kitabeti hâlinde doğan çocuğun hükmü, babasının hükmü gibidir. Hattâ babası ölüp yeter şey bırakmasa, babasının taksitlerine karşılık çalışır. Satın alı­nan çocuk kitabet bedelini hâlen tamâmiyle ödesr. Eğer âciz olursa köleliğe geri çevrilir. Mükâtebin satın aldığı anası ve babası mükâteb öl­düğü zaman köleliğe geri çevrilir. Nitekim ölmüş olsa hüküm buydu. Hâlen ve gelecekte kitabet bedelini ödemezler. Böyle olmasının sebebi şudur: Çünkü mükâtebin kitabeti hâlinde doğan çocuğun babasına uy­ması mülkle ve ikisi arasında cüziyetle akd vaktinde hakîkaten sabit­tir. Satın alınan çocuğun tâbiliği ise mülkle ve hükmen aralarındaki cüziyyetle akid hakkında sabittir. Kendi hakkında hakikat değildir. Çünkü, ayrıldıkdan sonra aralarında hakîkaten cüziyyet yoktur. Ba­bası ile ana çocuğa mülk itibariyle tâbi olurlar. Cüziyyet itibariyle tâbi olmazlar. Çünkü baba ile ana çocuğun cüzü değillerdir. Bu bakımdan ahkâm onlar için muhteliftir.

Mükâteb, doğum yönünden olan yakınını satın almakla onun kita­betinde dâhil olmaz. Gerekse kardeşi ve amcası gibi mahrem olsun. Bu, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ), «Mahrem dahî mükâtebin üzerine satın almakla mükâteb kılınır.» demişlerdir.

Çünkü sılanın, yâni şefkatin vâcib olması mahrem olan akrabalığa şâ­mildir. Bundan dolayı hürrün üzerine mahrem olan zî rahmin hepsi âzâd' edilmiş olur ve nafakaları vâcib olur. Onlara hibe ettiği şeyden dönemez. Onlardan bir şey çalsa eli kesilmez. Diğer ahkâm da böyledir.

İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şudur: Mükâteb için kazamnak hak­kı vardır. Hakîkî mülk yoktur. Çünkü zıddı olan kölelik vardır. Bundan dolayı, şayet mükâteb karısını satın alsa, nikâhı bozulmuş olmaz. Mü-kâtebe bir kimse zekât verse, hazîne bile bulsa caiz olur. Ancak doğum mes'elesinde mükâtebin kazancı sıla-i rahm için yeter. Görülmez mi kî kapanmaya kadir olan kimse ana - babasının ve çocuğunun nafakası ile muhat ab olur. Bu ikisinden başkasında yetmez. Hattâ kardeş kar­deşin nafakası ile muhâtab olmaz. Ancak eğer zengin olursa olur. Kita­bete dâhil olmak sıla yoluyladır. Şu halde vücûb sıla yerine mahsûs­tur. Hattâ mükâteb için, satın aldığı mahrem olan z! rahmini satmak caizdir. Çünkü mükâteb onlara mâlik olmadı ki, onların satılması im­kânsız olsun. Zira mükâtebin kendisi memlûktur. Lâkin, şayet mükâ­teb kitabet bedelim ödese, âzâd edilmiş olurlar. Çünkü mükâtebin ka­zancı kitabet bedelini ödeyip kazanç kendisi için tekarrur etmekle be­deli Ödemekten âciz oîup kazanç sahibine tekarrur arasında mevkuftur. Burada kazanç mükâteb için belirlenmiş olup satın aldığı mahrem zî rahmleri onun üzerine, âzâd 'edilmiş olurlar. Onlara çalışmak da ge­rekmez. Zira mükâteb başlangıçta yakınını satın almış gibi olur.

Mükâteb ümmü veledini satın alsa, eğer ananın çocuğu kendisi ile beraber ise, o ümmü veledin satılması caiz olmaz. Zira çocuk anasının kitabetinde dâhil olunca, satılması imkânsız olur. Çünkü anasına tâbidir. Anasının satılması da, çocuğuna tebâiyetle imkânsızdır. Zira Resû-lullalı (S.A.V.) :

«Onu çocuğu âzâd etti.» buyurmuştur.

Eğer çocuğu kendisi ile beraber değil ise, o ananın satılması İmâm . A'zam' (Rh.A.) a göre caizdir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre caiz de­ğildir. Çünkü ünımü veledidir. Şu halde satılması caiz olmaz, İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur; Kıyâs, her ne kadar çocuğu ile beraber olsa da iimmü veledin satılmasının caiz olmasıdır. Zira mükâtebin ka­zancı mevkûfdur. Feshe muhtemel olmayan ona taallûk etmez. Ama çocuğu kendisi ile beraber olsa, bu takdirde, hadîs-i şerifden dolayı çocuğa tebâiyetle satışı imkânsız olur. Şayet çocuksuz sabit olsa, ib-tidâen sabit olurdu. Kıyâs onu nefyetmiştir.

Mükâteb, cariyesini kölesi ile evlendirip ikisini de mükâteb ettik-de câriye bir çocuk doğursa, o çocuk anasının kitabetinde dâhil olur.

Kazancı anasının olur. Zira anasına tebâiyeti daha tercihe şayandır. Bundan dolayı hürriyette ve kölelikte anasına tâbi^olur. Nitekim daha önce geçti.

Bir mükâteb veya izinli köle sahibinin izni ile hür kadınla evlen-se, ama gerçekde kadın hür olmayıp belki, «Ben hürüm.» demesiyle hür olduğunu sanıp nikâh etse ve o kadın bir çocuk doğursa, sonra ona bir kimse müstehak çıksa, İmâm A'zam ile Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhi­mâ) a göre, o çocuk köle olur. İmânı Muhammed (Rh.A.) ise; kıynıe-tiyle hürdür, demiştir. Zira mükâteb bu hakkın sabit olması sebebinde hürre ortak olmuştur. Bu ise aldatmadır. Çünkü mükâteb o kadının nikâhına ancak çocukların hürriyetini elde etmek için rağbet etmiştir.

İmâm A'zam ile İmâm Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ) un delili şudur:

O çocuk iki kölenin arasında doğmuştur. Şu halde köle olur. Defalarca geçti ki, çocuk, kölelikde ve hürriyette anaya tâbi olur. Lâkin bu asıl Sahabenin icmâı ile aldatılanda terk edildi. Bu ise aldatılan ma'nâsın-da değildir ki ona katılsın. Çünkü orada sahibinin hakkı peşin kıymet- , le tamamlanmıştır. Burada ise âzâddan sonraya sonra gelen kıymet ile­dir. İmdi asıl üzere bakî kalmış ve katılmamıştır.

Mükâteb fâsid satış ile satın aldığı cariyeyi cima etse ve sahibine geri çevrilse veya sahîb satışla satın alıp bir kimse ona müstehak çık,-sa, mükâteb onun ukrunu hâlen, yâni kitabeti hâlinde öder. Nitekim ticârette izinli köle de böyledir. O da böyle yaparsa ukrunu hâlen Öder. Mükâteb sahibinden izinsiz bir kadın nikâh etse ve bir kimse ona müs-tehak çıksa, ukrunu mükâteb azadından sonra Öder. Fark şudur: Bi­rinci nıes'elede borç sahibi hakkında zahirdir. Çünkü ticâret ve tabileri kitabet altında dâhildir. Bu ukr ise ticâret tâbilerindendir. Çünkü sa­tın alma olmasa, had düşmez. Had düşmedikçe de ukr vâcib olmaz. İkinci mes'elede sahibi hakkında zahir değildir. Çünkü nikâh kazan-nîakdan değildir. Binâenaleyh, kitabete dâhil olmaz.

Sadru'ş-Şerîa (Rh.A.) demiştir ki: Bîr kimse söyle diyebilir; Ukr cinsî münâsebete izin değildir. Cinsî münâsebet hiçbir surette ticâret değildir. Şu halde sahibi hakkında sabit olmaz. Cevâbında ben derim ki: Biz kabul ediyoruz ki, ukr cinsî münâsebetle sabit olur. İbtidâen satın almakla olmaz. Lâkin cinsî münâsebet satın almaya dayanır. Zira satın alma olmasa, cinsî münâsebet şüphesiz haram olurdu ve bununla ukr sabit olmayıp had vâcib olurdu. îmdi satın almaya izin cinsî münâse­bete izin olur. Cinsî münâsebetin kendisi her ne kadar ticâretten de­ğil ise de, lâkin satın alma ticârettendir. Şu halde ukr sahibi hakkın­da sabit olur.      

Sahibinin, mükâtebi müdebfaer etmesi caiz olur. Eğer müdebber kılınan mükâteb bedelini ödemekten âciz olsa, müdebber olduğu halde kalır. Eğer müdebber mükâteb, kitabet bedelini ödemeye âciz olmazsa kıymetinin üçteikisinde çalışır veya sahibinin fakir olarak Ölmesiyle kİ-tâbet bedelinin üçteikisinde çalışır. Yâni mükâteb tedbîrden sonra mu­hayyerdir. Ya kendisi âciz kalır ve müdebber olur. Ya da kitabet üzere yürür. Eğer kitabet üzere devam eder de sahibi ölür, mükâtebden baş­ka malı da kalmazsa, mükâteb muhayyerdir. Ya kıymetinin üçteikisin­de çalışır, ya da kitabet bedelinin üçteikisinde çalışır. Fakir olarak denmesine sebeb; zira sâhib, müdebber malının üçtebirinden çıkacak şekilde zengin olarak ölürse, o mükâteb tedbîr ile âzâd edilmiş olur ve ondan kitabet bedeli düşer.

Sâhib, mükâtebe olan cariyesi ile cinsî münâsebette bulunup ço­cuk İstese, o da çocuk doğursa ve sahibi: «O çocuk bendendir,» diye id­dia etse, onun ümmü veledi olur, O mükâtebe kitabet üzere devam eder. Ya da kitabetten âciz olup ümmü yeled olur. Yâni o mükâtebe, kitabet üzere kalıp kitabet bedelini ödeyip ve sahibinin ölümünden önce âzâd edilmiş olup ve ondan ukrunu almakla kendisini kitabetten âciz kılıp ve onun Ölümünden sonra âzâd olmak arasında muhayyer olur.

Sahibinin kendi ümmü veledini mükâteb yapması caizdir. Sahibi­nin Ölümüyle meccâncn âzâd edilmiş olur. Zira âzâdı sahibinin ölü­müne bağlanmıştır ve ondan kitabet bedeli düşer. Çünkü kitabet bedelinin vâcib olmasından maksat, bedeli ödediği vakitte âzâddır. Ölü­münden önce âzâd edilmiş olunca, maksadı onun üzerine kurmak müm­kün olmaz.

Sahibinin müdebberini mükâteb etmesi caiz olur. O mükâteb sa­hibi fakır olduğu halde ölürse ya kıymetinin üçteîkisinde ya da bedelin hepsinde çalışır. Bu İmâm A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâm Ebû Yû­suf (Rh.A.) a göre, hangisi azsa onda çalışır. İmâm Muhâmmed' (Rh. A.) e göre kıymetin üçteikisinden daha azında veya bedelin üçteikisin­den daha azında çalışır. Muhayyerlik ve muhayyersizllk bölünme ile bölünmemenin fer'idir. Nitekim daha önce geçti.

Sahibin, mükâtebi ile meselâ bir yıla kadar va'deli ikibin dir­hemden, bin dirhemi şimdiki hâlde olmak üzere anlaşması caiz olur. Kıyâs caiz olmamak idi. Zira bu anlaşma, va'deden hâle karşılık ve bedel almaktır. İstihsâmn vechi şudur: Mükâteb hakkında va'de, bir bakımdan maldır. Zira mükâteb bedeli ödemeye ancak onunla imkân bulur. Kitabet bedeli bir bakımdan mal değildir. Hattâ ona kefalet sa­hih olmaz. Böyle olunca denkleşirler.

Hastalığı hâlinde kölesini mükâteb kılan hasta, ölse ve köleden başka malı da olmasa, kölenin kıymetinin iki katı üzere, meselâ; kö­lenin kıymeti bin dirhem iken ikibin dirheme va'de (ecel) ile mükâteb kusa ve o ölen hastanın vârisleri bu tasarrufu red etse, mükâteb kita­bet bedelinin üçteikisini hâlen öder, kalanını veresiye bırakır, ya da kö­leliği kabul eder. Yâni köle bedelin üçteikisini hâlen ödemek ve ka­lanını veresiye bırakmak ile köleliği kabul etmek arasında muhayyer­dir. Bu İmâm A'zam ile Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ) a göredir. İmâm Muham'med' (Rh.A.) e göre, bin dirhemin üçteikisini hâlen öder. Geri kala in m müddet tamamına kadar öder. Çünkü hasta için kıymetin üç-teikisinde erteleme hakkı yoktur.'Zira onun onda hakkı yoktur. Kıy­metin üçteikisinden fazlasında terk sahîh olur. Şu halde erteleme sa-hîh olur.

İmâm A'zam ile Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ) un delili şudur: Müsemrnânm hepsi rakabenin bedelidir ve vârislerin hakkı bedele teallûk etmiştir. Binâenaleyh üçteikide erteleme caiz olmaz. Şayet hasta, köle­sini kıymetinin yansına mükâteb etse, meselâ kölenin kıymeti ikibin dirhem iken bin dirheme mükâteb yapsa, köle iki durum arasında muhayyerdir. Ya kıymetin üçteikisini hâlen öder ve geri kalanı kıy­metten düşer ya da köleliği kabul eder. Çünkü müsamaha miktarda ve ertelemede olmuştur. Binâenaleyh üçtebir ile tenfîz olunur, üçteiki ile olmaz.

Hür bir kimse, bin dirheme bir köleyi mükâteb yapsa ve ödese, köle âzâd edilmiş olur. O hür olan kimse ödedikden sonra köleye riîcû edemez. Eğer köle, o kitabeti kabul ederse mükâteb olur. Bunun sureti şudur: Kölenin sahibine hür bir kimse; köleni benim için bin dirheme mükâteb eyle. Şu şart üzere ki, «Eğer ben sana bin dirhemi ödersem o hürdür.» dese. Sahibi de bu şartla mükâtebe yapsa, şartın hükmünce ödediği için, köle âzâd edilmiş olur. Eğer bu kitabeti köle kabul ederse, mükâteb olur. Zira kitabet kölenin iznine bağlıdır. Kölenin kabulü icazettir. «Eğer ben sana bin dirhemi ödersem o köle hürdür.» deyip, ademese, kıyâsen âzâd edilmiş olmaz. Çünkü şart yoktur. Kitabet akdi de otıevkûftur. Hükmü yoktur. Ama istihsânen âzâd edilmiş olur. Zira orada olmayan köle için azadını, söyleyenin ödemesine bağlamakta za­rar yoktur. Şu halde bu hükmün hakkında kitabet akdi sa'hîh olur. Bin dirhemin köleye lâzım olmasına bağlı kalır. Eğer kitabet bedelini hür öderse, köleye rücû edemez. Zira teberru etmiş sayılır. Biri hâzır, biri gâib iki köle mükâteb yapılsa da hâzır olan akdi kabul etse, bedeli hangisi öderse sahibi bunu cebren kabul eder ve her ikisi âzâd olurlar. Sureti şudur: Bir adamın iki kölesi olup ikisinden biri ona, «Beni nef­simden ve fülândan bin akçaya mükâteb yap.» dese, o da yapsa, ve hâ­zır olan kabul etse, kıyâsa göre, orada hazır olanın hissesinde kitabet sahih olmaz. Gaibin hissesinde de onun kabulüne bağlı kalır. İstihsânın veehi şudur: Hâzır olan köle kitabet akdini ilkin kendi nefsine izafet etmekle kendi nefsini asîl ve gaibi tâbi kılmıştır. Nitekim bir câriye mükâtebe kılınırca, tebaan çocukları da ona dâhil olur. Hattâ cariyenin bedeli ödemesiyle çocukları âzâd edilmiş olup bedelden bir- şey lâzım gelmez.

Kitabet hâzırdan sahih olunca, sahibi bütün bedeli ondan alabilir. Çünkü o asildir. İmdi bedeli her hangisi öderse sahibi onu kabule mec­bur edilir. Hâzırdan kabulü, bedel onun üzerine olduğu içindir. Gâib-den kabulü ise, her ne kadar bedel onun üzerine olmasa da o gaibin hürriyet şerefine nâü olmasından dolayıdır, Rehni emânet eden gibi ki, şayet borcu ödese, rehn alan kimse kabule zorlanır. Çünkü borcunu kurtarmaya ihtiyâcı vardır. Velev ki hakîkaten borçlu olmasın. Köle­lerden hangisi öderse diğerinden alamaz. Zira arkadaşı hakkında ba­ğışlayıcıdır. Gâib olan kölenin kabulü geçersizdir. Bir şeyle muaheze edilmez. Çünkü akid hâzır olan üzerine geçerlidir. Eğer sahibi gâib kö­leyi âzâd ederse, gaibin payı hâzırın ödediği bedelden düşer. Çünkü gâib maksûd olarak akidde dâhildir. Binâenaleyh bedel ikisine taksim edilir. Velev ki istenilmesin. Kitabette doğan çocuk bunun aksinedir. Şöyle ki, çocuğun âzâdiyle cariyenin bedelinden bir şey düşmez. Çün­kü o maksûd olarak akdde dâhil değildir ve akd gününde mevcûd da değildir. Kitabette dâhil olması tebaandır. Cariyenin satın alınan çocu­ğu da böyledir.                                                                           

Eğer mükâteb olan, sahibi hâzır/ olan köleyi âzâd etse veya hâzır olan ölse, hâzır olanın payı düşer ve gâib kendi payını hâlen öder. Eğer ödemezse köleliğe geri çevrilir. Nitekim sebebi daha önce geçti ki, o gâib köle maksûd olarak akdde dâhildir. Kitabette doğan çocuk bunun aksinedir. Onun babası ölürse,, babasının taksitleri üzere kalır.

Bir câriye ve onun iki çocuğu mükâteb kılınsa ve o câriye bunu kabul etse, her hangisi kitabet bedelini öderse başkasından alamaz. Ve
hepsi âzâd edilmiş olurlar. Nitekim bunun sebebi birinci nıes'elede geç­ti. [7]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..