Ölüm Ve Acz Babı
Bir mükâteb taksitlerinin bedelini ödemekten âciz olsa, eğer mü-kâtebin yakında eline geçecek malı var ise kâdî üç gün kadar, onun aczi ile hükmetmez.
N e c m, doğan yıldıza derler. Ondan sonra necm ile vakit adlandırılmıştır. Çünkü vakit necm (yıldız) ile bilinir. Ondan sonra ikisi arasında ilgi bulunduğu için vakit ile o vakitte ödenen şeye (yâni takside) necm denildi.
Üç güne kadar aczine hükm edilmemesine sebeb iki tarafın faydasınadır. Çünkü üç gün, özürlerin meydana çıkarılması İçin konulan bir müddettir. Hasmın defi ve hüküm için borçluya mühlet verilmesi gibi.
O mükâtebin yakında eline geçecek malı yoksa, kâdî onun aczine hükmeder. Bu İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' -(Rh. Aleyhimâ) e göredir. Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, iki vakit (yani taksit) geçmedikçe, kâdî onun aczine hükmedemez.
Kâdî o kitabeti mükâtebin aczinden sonra sahibinin isteği ile fesh eder. Ya da mükâtebin sahihi mükâtebin rızâsı ile fesh eder. Eğer köle feshe razı olmazsa kâdinin hükmüyle fesh lâzımdır. Zira kitabet akdi lâzım olan tam bir akddir. Bozulduğuna hükmedilmesi gerekir. Veya rızâ ile bozulur. Nitekim hibeden geri dönmekde olduğu gibi. Bazı rivayetlerde sahibi tek başına bozar, mükâtebin rızâsı şart değildir, denmiştir. Nitekim, eğer alıcı malı teslim almadan önce kusur bulsa, alıcı tek başına satışı bozabilir. Kâfi'de de böyle zikredilmiştir.
Şunu bil ki, fâsid kitabetin hükmü, sahibinin fesh hakkı ve köie-nin rızâsı yok iken köleliğe geri çevirme hakkı olmasıdır. Kölenin caiz ve fâsid olan kitabette sahibinin rızâsı yok iken akdi bozmaya hakkı vardır. İmâdiyye'de böyle zikredilmiştir.
Kitabet bozulduğu için o mükâteb köleliğe geri" döner. Kölenin elindeki kazancı, eğer o şey kölenin kazancı olduğu belli ise sahibine âiddir. Eğer mükâteb, kitabet bedeline yeten malı var iken ölürse, kitabet bozulmaz. Şafiî' (Rh.A.) ye göre, mahal ortadan kalktığı için ki-tâbet bozulur. Biz deriz ki: Âzâd olmak ölümden önceye dayanır.
Bedeli mükâtebin malından kaza olunur ve hür olduğu halde öldüğüne hüküm verilir. Kalan malı mîrâs olur. Oğullarının âzâd edildiğine de hükmedilir. Gerek o çocuklar kitabetinde doğsun ve gerekse kitabetinde satın almış olsun müsavidir. Ya da mükâteb oğlu ile, gerek küçük ve gerekse büyük, bir tek kitabet île mükâteb edilmiş olsun müsavidir. Çünkü onların her biri kitabette onun tâbileridir. Mükâtebin âzâdiyle âzâd edilmiş olurlar.
Eğer o Ölen mükâteb yetecek mal bırakmadı ise kitabetinde doğan çocuğu babasının taksitleri için çalışır. O çocuğun bedeli ödemesiyle babasının ölümünden önce azadına ve çocuğun azadına hükmedilir.
Zira çocuk kitabette dâhildir ve kazancı babasının kazancı gibidir. Ödemekde de babasına halef olur. İmdi yetecek kadar mal bırakmış gibi olur. , .
Mükâteb ölüp de kitabetinde satın almış olduğu çocuğunu bıraksa, o çocuk bedeli hemen öder veya köleliğe geri çevrilir. Bu îmâ'm A'zanı' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, va'desine kadar öder. Kitabette doğurulmuş olana itibâr edilir.
İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur: Va'de (ecel) akdde şart olar rak sübût bulmuştur. Şu halde akdde dâhil olan kimse nâmına dâhildir. Satan alman çocuk dâhil değildir. Çünkü akd ona muzâf olmamıştır. Akdin hükmü ayrılığından dolayı ona sirayet etmemiştir. Kitabette doğan çocuk bunun aksinedir. Çünkü kitabette doğan çocuk kitabet vaktinde akde bitişiktir. Şu halde hükm ona sirayet eder. Akd kitabetin hükmünde dâhil olunca, babasının taksitlerinin bedeli için çalışır.
Mükâteb ölüp hür kadından bir çocuk ve bedele yetecek kadar alacak bıraksa, çocuk da cinayet işleyip ve anasının âkılesi (akrabası) üzere cinayetin gereği ile hükm olunsa, bu, babası için acz sayılmaz. Zira bu hüküm kitabeti mukarrer kılar. Çünkü kitabet, çocuğu anasının sahihlerine ilhakını gerektirir ve diyetin onlara icâbını gerektirir. Lâkin şu vecihle ki; âzâd edilmesi muhtemel olur ve velâsı babasının sâhiblerine aktarılır. Hükmü karar kılan bir şeye hüküm vermek âciz bırakmak değildir.
Musannifin «yetecek kadar alacak» demesine sebeb şudur: Çünkü eğer ayn olsa, hâl-i hazırda ödeme mümkün olduğu için çocuğu anasının sahihlerine katmakla hüküm hâsıl olmazdı.
Eğer o çocuğun anasının ve babasının kavmi onun velâsında husûmet ederler de, anasının kavmine velâ ile hüküm olunursa, bu hü-.küm ta'cîzdir. Zira çocuğun velâsı ananın sâhiblerinedir, diye hüküm vermenin ma'nâsı; baba köle olduğu halde ölmüş ye kitabet bozulmuştur, demektir. Binâenaleyh bu hüküm müctehedün fîh olup geçerli sayılır ve kitabet bozulur.
Mükâtebin sahibine ödediği sadaka, ona helâl olur. Mükâteb âciz olur. Yâni mükâtebin sahibi, eğer sadaka için ehil değilse; gerek zekât olsun ve gerekse zekâttan başka sadaka olsun, meselâ mükâteb sadakaya ehil olduğu için zekât alıp ve onu kitabet bedeli için sahibine öde-se, ondan sonra mükâteb âciz olsa, sonra sahibinin onu zengin olduğu halde aldığı anlaşılsa, yine o zekât sahibi için helâl olur. Zira o malı aldığı zamanda âzâd etmeye karşılık olarak almıştır. Köle ise o malı sadaka olduğu halde almıştır. Şu kabul edilmiş kaidelerdendir ki, mülkün değişmesi zâtın değişmesi yerine geçer. Bu esâs, HesûliÜiah' (S.A. V.) m Berîre adlı kadına:
«O senin için sadakadır, bizim için hediyyedir.» hadîsinden alınmıştır.
Mükâteb hatâen bir suç veya bir kaç suç işlese, hâlen bunun karşılığı kazancında mükâtebin üzerinedir. Sahibine lâzım gelmez. Çünkü mükâteb rakabeten ve zâten sahibinin memlûküdür. Yed'en ve tasar-rufen hürdür. Şu halde rakabeten memlûk olması itibariyle suçunun cezası sâhibinedir. Kazanç bakımından hür olması itibariyle suçunun cezası kendi üzerine olması vâcib olur. Sahibinin üzerine olması vâcib olmaz. Böylece suçunun cezası kendi kazancına konmuştur, tâ ki suçunun gerektirdiği ceza ikisinin üzerine olsun. Çünkü mükâtebin kazancında kendisi ile sahibinin haklan vardır. Ama kitabet sebebiyle onun hakkını verme imkânı bulamamıştı. Kitabet ikisinin hakkıdır. Şu halde ikisinin malından kıymet vâcib olur.
Mükâteb hatâen suç işlese, kıymetinden ve diyetinden en az olan lâzım gelir. Zira mükâteb köledir. Lâkin kitabet sebebiyle köleyi vermek imkânsızdır. Eğer köleyi vermek mümkün olsa idi, her ne kadar diyet kölenin kıymetinden daha çok olsa da, sahibi köleyi vermekle kurtulurdu. Kölenin verilmesi imkânsız olunca, müdebberde olduğu gibi, kıymetini vermekle kurtulur. Suç hükümden önce tekerrür etse de, mükâteb üzerine bir kıymet lâzım gelir. Eğer mükâteb bir suç işleyip hüküm verildikten sonra bir suç daha İşlese, üzerine diğ-er bir kıymet hükmü verilir. Çünkü mükâtebin suçu ancak hüküm ile; sulh ile veya vermekten ümidi kesmekle borç olur. Ümit kesilmek; âzâd etmek veya Ölmekle olur. Şu halde kıymetin vâcib olması üç şeyin biri ile suçun te'kidine bağlıdır.
Mükâteb hatâen bir suçu işlediğini ikrar etse, o suçun mu'cibi mükâtebin kazancında lâzım gelir. Yâni, eğer mükâteb hatâen bir suçla ikrarda bulunsa, o suç ona lâzım gelir. Suçu işlediğine hükmedilir. Çünkü mükâtebin suçu kazancında hakedilmiştir. Mükâteb kazançlarına hak sahibidir. Şu halde ikrarı hür gibi geçerli olur. Eğer âciz oluncaya kadar üzerine hükmedilmezse, ikrarının sıhhati bâtıl olur. El-Kâidiyye'de böyle zikredilmiştir.
Bir köle suç işlese ve sahibi onun suç işlediğini bilmeyerek mükâteb etse, o da âciz olsa, veya mükâteb suç işleyip suçun gereği ile hüküm olunmasa, sonra âciz kalsa, sahibi onu suçun velîsine verir veya fidye verir. Yâni köleyi vermekle suçunun diyetini Ödemek arasında muhayyerdir. Zira fidye aslında kölenin suçunun mu'cibidir. Halbuki sahibi suçu -bilmedi- ki fidye için muhtar olsun. Lâkin kitabet kölenin verilmesi için engeldir. Engel ortadan kalkınca, aslî hüküm geri döner.
Eğer mükâteb üzere suçun gereği ile mükâtebliği hâlinde hükm olunsa, sonra mükâteb âciz kalsa, hak rakabesinden kıymetine intikâl ile hükmolunduğundan dolayı, mu'cibde satılır.
Kitabet, kölenin sahibinin ölmesiyle bozulmaz. Çünkü kitabet hürriyetin sebebidir. însan hakkının sebebi de onun hakkıdır. Ölen mükâteb, kitabet bedelini taksitleri üzere sahibinin vârislerine öder. Zira mükâteb hürriyete bu şekilde müstehak olmuştur. Sebeb de o şekilde mün'akid olmuştur. İmdi bu vasıf üzere kalıp değiştirilmez. Lâkin vârisleri hakkı almak hususunda sahibinin yerini tutarlar. Eğer vârislerin bir kısmı onu âzâd etse, âzâd edilmiş olmaz. Zira onlar ona mâlik olmamıştır. Çünkü mükâtebe mülk sebebi erinden, bir sebeble mâlik olunmaz. Vâris olmak o sebeblerdendir.
Eğer vârislerin hepsi âzâd ederlerse, bedâvâ âzâd edilmiş olur. Kıyâs âzâd edilmiş olmaması idi. İs (ihsan in vechi şudur: Âzâd kitabet bedelinden ibra kılınır. Çünkü kitabet bedeli vârislerin hakkıdır. O hak-da mîrâs carîdir. Şu halde onların âzâd etmesi iktizâ yoluyla ibradır, yâhûd ondan aldıklarını İkrardır. Onun zimmeti ibra olunup âzâd edilmiş olur. Nitekim sahibi onu kitabet bedelinin hepsinden ibra etse, âzâd edilmiş olduğu gibi. Vârislerin âzâd etmelerinin şartı bir tek mec-iisde âzâd etmeleridir. Katta ayrı ayrı yerlerde kölenin hepsini âzâd etseler, âzâd edilmiş olmaz. Bazıları; uBirincisi dönmedikçe, geri kalanlarının âzâd etmesiyle hür olur.» demişlerdir.
Mükâtebin nikâhı altında bir câriye olup o cariyeyi iki talâk ile boşasa, hürmet-î galîza hâsıl olur. Sonra o cariyeye mâlik olsa, ona, o câriye ile cinsî münâsebette bulunmak ve evlenmek caiz olmaz. Hattâ kadın kendisini başka bir kocaya nikâh etmedikçe mükâtebe helâl olmaz. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe bir daha kendisine helâl olmaz.» [9] buyurmuştur. Çünkü burada nikâh sahih akde mahmuldür. Duhûlün (girdirmenin) şart kılınması useyle (balçık) hadîs-i şerifi ile sâbitdir. Nitekim yerinde anlatılmıştır. [10]
N e c m, doğan yıldıza derler. Ondan sonra necm ile vakit adlandırılmıştır. Çünkü vakit necm (yıldız) ile bilinir. Ondan sonra ikisi arasında ilgi bulunduğu için vakit ile o vakitte ödenen şeye (yâni takside) necm denildi.
Üç güne kadar aczine hükm edilmemesine sebeb iki tarafın faydasınadır. Çünkü üç gün, özürlerin meydana çıkarılması İçin konulan bir müddettir. Hasmın defi ve hüküm için borçluya mühlet verilmesi gibi.
O mükâtebin yakında eline geçecek malı yoksa, kâdî onun aczine hükmeder. Bu İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' -(Rh. Aleyhimâ) e göredir. Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, iki vakit (yani taksit) geçmedikçe, kâdî onun aczine hükmedemez.
Kâdî o kitabeti mükâtebin aczinden sonra sahibinin isteği ile fesh eder. Ya da mükâtebin sahihi mükâtebin rızâsı ile fesh eder. Eğer köle feshe razı olmazsa kâdinin hükmüyle fesh lâzımdır. Zira kitabet akdi lâzım olan tam bir akddir. Bozulduğuna hükmedilmesi gerekir. Veya rızâ ile bozulur. Nitekim hibeden geri dönmekde olduğu gibi. Bazı rivayetlerde sahibi tek başına bozar, mükâtebin rızâsı şart değildir, denmiştir. Nitekim, eğer alıcı malı teslim almadan önce kusur bulsa, alıcı tek başına satışı bozabilir. Kâfi'de de böyle zikredilmiştir.
Şunu bil ki, fâsid kitabetin hükmü, sahibinin fesh hakkı ve köie-nin rızâsı yok iken köleliğe geri çevirme hakkı olmasıdır. Kölenin caiz ve fâsid olan kitabette sahibinin rızâsı yok iken akdi bozmaya hakkı vardır. İmâdiyye'de böyle zikredilmiştir.
Kitabet bozulduğu için o mükâteb köleliğe geri" döner. Kölenin elindeki kazancı, eğer o şey kölenin kazancı olduğu belli ise sahibine âiddir. Eğer mükâteb, kitabet bedeline yeten malı var iken ölürse, kitabet bozulmaz. Şafiî' (Rh.A.) ye göre, mahal ortadan kalktığı için ki-tâbet bozulur. Biz deriz ki: Âzâd olmak ölümden önceye dayanır.
Bedeli mükâtebin malından kaza olunur ve hür olduğu halde öldüğüne hüküm verilir. Kalan malı mîrâs olur. Oğullarının âzâd edildiğine de hükmedilir. Gerek o çocuklar kitabetinde doğsun ve gerekse kitabetinde satın almış olsun müsavidir. Ya da mükâteb oğlu ile, gerek küçük ve gerekse büyük, bir tek kitabet île mükâteb edilmiş olsun müsavidir. Çünkü onların her biri kitabette onun tâbileridir. Mükâtebin âzâdiyle âzâd edilmiş olurlar.
Eğer o Ölen mükâteb yetecek mal bırakmadı ise kitabetinde doğan çocuğu babasının taksitleri için çalışır. O çocuğun bedeli ödemesiyle babasının ölümünden önce azadına ve çocuğun azadına hükmedilir.
Zira çocuk kitabette dâhildir ve kazancı babasının kazancı gibidir. Ödemekde de babasına halef olur. İmdi yetecek kadar mal bırakmış gibi olur. , .
Mükâteb ölüp de kitabetinde satın almış olduğu çocuğunu bıraksa, o çocuk bedeli hemen öder veya köleliğe geri çevrilir. Bu îmâ'm A'zanı' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, va'desine kadar öder. Kitabette doğurulmuş olana itibâr edilir.
İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur: Va'de (ecel) akdde şart olar rak sübût bulmuştur. Şu halde akdde dâhil olan kimse nâmına dâhildir. Satan alman çocuk dâhil değildir. Çünkü akd ona muzâf olmamıştır. Akdin hükmü ayrılığından dolayı ona sirayet etmemiştir. Kitabette doğan çocuk bunun aksinedir. Çünkü kitabette doğan çocuk kitabet vaktinde akde bitişiktir. Şu halde hükm ona sirayet eder. Akd kitabetin hükmünde dâhil olunca, babasının taksitlerinin bedeli için çalışır.
Mükâteb ölüp hür kadından bir çocuk ve bedele yetecek kadar alacak bıraksa, çocuk da cinayet işleyip ve anasının âkılesi (akrabası) üzere cinayetin gereği ile hükm olunsa, bu, babası için acz sayılmaz. Zira bu hüküm kitabeti mukarrer kılar. Çünkü kitabet, çocuğu anasının sahihlerine ilhakını gerektirir ve diyetin onlara icâbını gerektirir. Lâkin şu vecihle ki; âzâd edilmesi muhtemel olur ve velâsı babasının sâhiblerine aktarılır. Hükmü karar kılan bir şeye hüküm vermek âciz bırakmak değildir.
Musannifin «yetecek kadar alacak» demesine sebeb şudur: Çünkü eğer ayn olsa, hâl-i hazırda ödeme mümkün olduğu için çocuğu anasının sahihlerine katmakla hüküm hâsıl olmazdı.
Eğer o çocuğun anasının ve babasının kavmi onun velâsında husûmet ederler de, anasının kavmine velâ ile hüküm olunursa, bu hü-.küm ta'cîzdir. Zira çocuğun velâsı ananın sâhiblerinedir, diye hüküm vermenin ma'nâsı; baba köle olduğu halde ölmüş ye kitabet bozulmuştur, demektir. Binâenaleyh bu hüküm müctehedün fîh olup geçerli sayılır ve kitabet bozulur.
Mükâtebin sahibine ödediği sadaka, ona helâl olur. Mükâteb âciz olur. Yâni mükâtebin sahibi, eğer sadaka için ehil değilse; gerek zekât olsun ve gerekse zekâttan başka sadaka olsun, meselâ mükâteb sadakaya ehil olduğu için zekât alıp ve onu kitabet bedeli için sahibine öde-se, ondan sonra mükâteb âciz olsa, sonra sahibinin onu zengin olduğu halde aldığı anlaşılsa, yine o zekât sahibi için helâl olur. Zira o malı aldığı zamanda âzâd etmeye karşılık olarak almıştır. Köle ise o malı sadaka olduğu halde almıştır. Şu kabul edilmiş kaidelerdendir ki, mülkün değişmesi zâtın değişmesi yerine geçer. Bu esâs, HesûliÜiah' (S.A. V.) m Berîre adlı kadına:
«O senin için sadakadır, bizim için hediyyedir.» hadîsinden alınmıştır.
Mükâteb hatâen bir suç veya bir kaç suç işlese, hâlen bunun karşılığı kazancında mükâtebin üzerinedir. Sahibine lâzım gelmez. Çünkü mükâteb rakabeten ve zâten sahibinin memlûküdür. Yed'en ve tasar-rufen hürdür. Şu halde rakabeten memlûk olması itibariyle suçunun cezası sâhibinedir. Kazanç bakımından hür olması itibariyle suçunun cezası kendi üzerine olması vâcib olur. Sahibinin üzerine olması vâcib olmaz. Böylece suçunun cezası kendi kazancına konmuştur, tâ ki suçunun gerektirdiği ceza ikisinin üzerine olsun. Çünkü mükâtebin kazancında kendisi ile sahibinin haklan vardır. Ama kitabet sebebiyle onun hakkını verme imkânı bulamamıştı. Kitabet ikisinin hakkıdır. Şu halde ikisinin malından kıymet vâcib olur.
Mükâteb hatâen suç işlese, kıymetinden ve diyetinden en az olan lâzım gelir. Zira mükâteb köledir. Lâkin kitabet sebebiyle köleyi vermek imkânsızdır. Eğer köleyi vermek mümkün olsa idi, her ne kadar diyet kölenin kıymetinden daha çok olsa da, sahibi köleyi vermekle kurtulurdu. Kölenin verilmesi imkânsız olunca, müdebberde olduğu gibi, kıymetini vermekle kurtulur. Suç hükümden önce tekerrür etse de, mükâteb üzerine bir kıymet lâzım gelir. Eğer mükâteb bir suç işleyip hüküm verildikten sonra bir suç daha İşlese, üzerine diğ-er bir kıymet hükmü verilir. Çünkü mükâtebin suçu ancak hüküm ile; sulh ile veya vermekten ümidi kesmekle borç olur. Ümit kesilmek; âzâd etmek veya Ölmekle olur. Şu halde kıymetin vâcib olması üç şeyin biri ile suçun te'kidine bağlıdır.
Mükâteb hatâen bir suçu işlediğini ikrar etse, o suçun mu'cibi mükâtebin kazancında lâzım gelir. Yâni, eğer mükâteb hatâen bir suçla ikrarda bulunsa, o suç ona lâzım gelir. Suçu işlediğine hükmedilir. Çünkü mükâtebin suçu kazancında hakedilmiştir. Mükâteb kazançlarına hak sahibidir. Şu halde ikrarı hür gibi geçerli olur. Eğer âciz oluncaya kadar üzerine hükmedilmezse, ikrarının sıhhati bâtıl olur. El-Kâidiyye'de böyle zikredilmiştir.
Bir köle suç işlese ve sahibi onun suç işlediğini bilmeyerek mükâteb etse, o da âciz olsa, veya mükâteb suç işleyip suçun gereği ile hüküm olunmasa, sonra âciz kalsa, sahibi onu suçun velîsine verir veya fidye verir. Yâni köleyi vermekle suçunun diyetini Ödemek arasında muhayyerdir. Zira fidye aslında kölenin suçunun mu'cibidir. Halbuki sahibi suçu -bilmedi- ki fidye için muhtar olsun. Lâkin kitabet kölenin verilmesi için engeldir. Engel ortadan kalkınca, aslî hüküm geri döner.
Eğer mükâteb üzere suçun gereği ile mükâtebliği hâlinde hükm olunsa, sonra mükâteb âciz kalsa, hak rakabesinden kıymetine intikâl ile hükmolunduğundan dolayı, mu'cibde satılır.
Kitabet, kölenin sahibinin ölmesiyle bozulmaz. Çünkü kitabet hürriyetin sebebidir. însan hakkının sebebi de onun hakkıdır. Ölen mükâteb, kitabet bedelini taksitleri üzere sahibinin vârislerine öder. Zira mükâteb hürriyete bu şekilde müstehak olmuştur. Sebeb de o şekilde mün'akid olmuştur. İmdi bu vasıf üzere kalıp değiştirilmez. Lâkin vârisleri hakkı almak hususunda sahibinin yerini tutarlar. Eğer vârislerin bir kısmı onu âzâd etse, âzâd edilmiş olmaz. Zira onlar ona mâlik olmamıştır. Çünkü mükâtebe mülk sebebi erinden, bir sebeble mâlik olunmaz. Vâris olmak o sebeblerdendir.
Eğer vârislerin hepsi âzâd ederlerse, bedâvâ âzâd edilmiş olur. Kıyâs âzâd edilmiş olmaması idi. İs (ihsan in vechi şudur: Âzâd kitabet bedelinden ibra kılınır. Çünkü kitabet bedeli vârislerin hakkıdır. O hak-da mîrâs carîdir. Şu halde onların âzâd etmesi iktizâ yoluyla ibradır, yâhûd ondan aldıklarını İkrardır. Onun zimmeti ibra olunup âzâd edilmiş olur. Nitekim sahibi onu kitabet bedelinin hepsinden ibra etse, âzâd edilmiş olduğu gibi. Vârislerin âzâd etmelerinin şartı bir tek mec-iisde âzâd etmeleridir. Katta ayrı ayrı yerlerde kölenin hepsini âzâd etseler, âzâd edilmiş olmaz. Bazıları; uBirincisi dönmedikçe, geri kalanlarının âzâd etmesiyle hür olur.» demişlerdir.
Mükâtebin nikâhı altında bir câriye olup o cariyeyi iki talâk ile boşasa, hürmet-î galîza hâsıl olur. Sonra o cariyeye mâlik olsa, ona, o câriye ile cinsî münâsebette bulunmak ve evlenmek caiz olmaz. Hattâ kadın kendisini başka bir kocaya nikâh etmedikçe mükâtebe helâl olmaz. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe bir daha kendisine helâl olmaz.» [9] buyurmuştur. Çünkü burada nikâh sahih akde mahmuldür. Duhûlün (girdirmenin) şart kılınması useyle (balçık) hadîs-i şerifi ile sâbitdir. Nitekim yerinde anlatılmıştır. [10]
Konular
- Nesebin Sübûtu Bâbı
- Hıdâne Babı
- (Çocuk Bakımı)
- Nafaka Babı
- Âzâd Bölümü
- (Kölelikten Kurtulma)
- Kölenin Bir Kısmının Âzâdı Babı
- Âzâda Yemîn Etmek Babı
- Ücrete Karşılık Âzâd Babı
- Tedbir Babı (Kölenin Azadını Ölüme Bağlama)
- İstîlâd Babı (Cariyeye Çocuk Doğurtmak)
- Kitabet Bölümü
- Mükâtebin Tasarrufları Hakkında Bir Fasıl
- Ortak Kölenin Kitabeti Babı
- Ölüm Ve Acz Babı
- Velâ Bölümü
- (Âzâd Bağlılığı)
- Yeminler Bölümü (Eymân)
- Fiil Üzere Yemin Babı
- Söze Yemin Babı
- Cezalar Bölümü
- Haddi Gerektiren Veya Gerektirmeyen Cima Babı
- Zinâ'ya Şahadet Ve Ondan Dönmek Babı
- İçki İçmenin Cezası Bâbı
- Kazfin Cezası Babı
- Ta'zîr Faslı
- Hırsızlık Bölümü
- Hırsızın Sağ Elinin Kesileceğine Dâir Bir Fasıl