Tedbir Babı (Kölenin Azadını Ölüme Bağlama)
Tedbîr; lügat yönünden işin sonuna bakmaktır. Sanki sahibi işinin sonuna bakıp kölesini kendisinden sonra hürriyete çıkarmıştır. Şer'an; tedbir ve müdebber lâfızlarından her biri, mu ti ak d a ve mukayyeddc kullanılır. Zahir olan şudur ki; bu lâfzın mutlak ile mu kay yed arasında ortaklaşa olması manevîdir. Çünkü.lâfzı ortaklık, konulusun tead-düne muhtaç olur. Ayn lâfzı gibi. Bu ise zahirin hılâfınadır. Şu halde delilsiz ona sarfedilmez. Halbuki burada delil yoktur. Burada ortak ma'nâyı önce açıklayıp ondan sonra zikredilen iki kısma taksim ve her birinin hükümlerini açıklamak gerekir. Nitekim burada da öyle yapılmıştır. Bu bakımdan ben: «Tedbîr; sahibinin, kölesinin azadını ölüme bağlamasıdır» dedim. Gerefe kendi ölümü olsun ye gerek başkasının ölümü olsun müsavidir. Nitekim yakında, mukayyed mtidebber-de açıklaması gelecektir.
Ondan sonra o ta'lîkı iki kısma ayırdım ve iki kısmın hükümlerini açıkladım. Tedbirin mutlak ile mukayyed arasında ortaklığının mânevi olmasını, İmânı Şemsu'l-Eimme' (fin.A.) nin Mebsût'ta; «Tedbîr, mâlikin ölümünden sonra kölede vâki olan âzâddan ibarettir.» demesi te'yîd eder.
Bundan anlaşılır ki; Kenz'in «Tedbîr, âzâdi, sahibinin mutlak surette ölümüne bağlamaktır.» demesi ve sârini Zeylaî' (Rh.A.) nin, «E-fendinin ölümünün mutlakı ile» demekle mukayyed müdebberden sakındı, demesi ve Vikâye'nin; «Bir kimsenin kölesini mutlaka kendinden sonra âzâd etmesi» demesi ve sarihi Sadru.'ş-ŞeriaJ (Rh.A.) nin; «mutlaka» demeye sebeb, mukayyedden sakınmak içindir, demesi gerektiği gibi değildir.
Evet, yine Mebsût'a şu soru yönelir: Onun «Mâlikin ölümünden sonra» demesi, gerektiği gibi değildir. Çünkü başkasının ölümüne bağlanmış olan mukayyedden hâriç kalmıştır. Ancak bunu şöyle açıklamak mümkündür: Mebsût'un sözü, ekseriyetle meydana gelen, olağan şeylere dayanır. Onun söylediğinin ise vukuu nâdirdir.
Tedbîr,-ya mutlaktır. Meselâ; «Ben öldüğüm zaman sen hürsün»-, «Benim öldüğüm günde sen hürsün», «Benim ardımdan sen hürsün», «Sen müdebbersin»-, «Ben seni müdebber ettim.» veya «Eğer ben bu vakitten yüz yıla kadar ölürsem, sen hürsün.» deyip adamm Ölümü yüz yıldan önce, meselâ seksen yaşında olması gâiib olmak gibi, ki bütün bu suretlerde tedbîr mukayyed ve ma'nâda mutlaktır. Çünkü bu müddetten önce ölmesi gâlibdir.
Bundan sonra musannif mutlak tedbîrin hükmünü şu sözü ile açıklamıştır: Müdebber rehin konulmaz, satmakla veya hibe ile ve bunların benzeri ile mülkden çıkarılmaz. Ancak âzâd etmekle veya kitabetle çıkarılır. İmâm Şafiî' , (Rh.A.) ye göre, bir mülkden başka bir mülke geçmesi caiz olur.
Müdebber olan köle, hizmette kullanılır ve kiralanır. Mâdebbere olan câriye ise cima edilir ve nikâh olunur. Sahibi, müdebberin kazancına ve diyetine ve müdebbere olan cariyenin mehrine hak sahibidir. Çünkü kısmen mülk bakîdir. Sahibi mal namına, müdebberden başka bir şey bırakmadı ise, Ölümü ile müdebber üçtebirden âzâd edilmiş olur ve üçteikisinde çalışır. Bu hüküm; sahibinin vârisi olup tedbîri caiz görmedikleri surete mahsûsdur. Hattâ sahibinin vârisi olmasa veya vârisi olup lâkin tedbîri caiz görse, müdebberin tamâmı âzâd edilmiş olur. Çünkü tedbîr vasiyyet hükmündedir. Vasiyyet ise Beyt'ül-mâl-den önce gelir ve vârisin icazetiyle caiz olur.
Eğer sahibi borçlu olarak ölmüş ise müdebber köle kıymetinin hepsinde çalışır. Âzâdı bozmak mümkün olmaz. Şu halde müdebber için kıymetinin reddi vâcib olur. Sahabenin icmâından dolayı müdebbere-nin çocuğu müdebberdir. Çünkü o anasına tâbidir.
Ya da tedbîr mukayyed olur. Meselâ: «Ben bu seferimde Ölürsem, bu hastalığımda ölürsem, eğer fülân Ölürse, eğer bir yıla kadar ölürsem, veya buna benzer, on yıla kadar Ölürsem» demek gibi. Ekseriyetle vâki olan şeyleri söylemek olur. Bu ibare, Vikâye'nin «Çok kere mümkün olan şeyden» demesinden daha güzeldir.
Mukayyed müdebber satılır, Iıibe edilir ve rehin yapılır. Çünkü bu sıfatla ölüm zarurî değildir. Öyleyse hâlen sebeb olamaz. Sebebiyyet; varlıkla yokluk arasında mütereddid olunca ma'nâsız kalır ve talîk diğer ta'likler gibi hâli üzere kalır. Satışa ve benzerlerine mâni' olmaz.
Eğer şart bulunursa mukayyed müdebber üçtebirden âzâd edilmiş olur. Çünkü sıfat, hayâtın son cüzünde belli olarak kalınca, ölüme izafetin bulunması ve.tereddüdün zail olması sebebiyle mutlak müdebber hükmünü alır.
Sıhhatli bir adanı, kölesine: «Benim Ölümümden bir ay önce sen hürsün.» deyip bir aydan sonra ölse, köle o adamın malının tamâmından âzâd edilmiş olur. Ypni sağlıklı bir adam, kölesine bu sözü söylese, ondan sonra bir ayın bitiminde ölse, Fukahâmn bazıları, «Malının üçte-birinden», bazıları da, «Bütün malından âzâd edilmiş olur.» demişlerdir. Sahih söz budur. Çünkü İmâm A'zam' {Rh.A.) in sözüne göre, âzâd ölümden önce vâki olan ayın evveline dayanır ve bü adam o vakitte sağlamdır. Hâniyye'de böyle, zikredilmiştir.
Eğer adam bir aydan önce Ölürse köle âzâd edilmiş olmaz. Çünkü o şarta bağlı (mukayyed) müdebberdir. Halbuki kayd yoktur. Bu se-bebden dolayı âzâd edilmiş olmaz. Eğer adam kölesine: «Sen benim ölümümden bir ay sonra hürsün.» deyip, bir aydan sonra ölse, ölümle âzâd edilmiş olmaz. Çünkü ta'lîk edilen şeyin bulunduğu anda sahibinin â2âd etmeye ehliyeti yoktur. Belki köleyi vasî, vâris veya kâdî âzâd edftr. Çünkü velayet onun ölümünden sonra bunlara intikâl etmiştir. Tuhfe'de böyle zikredilmiştir.
Mutlak müdebberin kıymeti, köle fa ize d ilerek kıymetinin yarısıdır. Mukayyed müdebbere ise, köle olarak kıymet biçilir, Müdebberin kıymetinde fakîhler ihtilâf etmişlerdir. Bazıları; «Köle olmuş olsa, kıymetinin yansıdın», bacıları da; «Köle farzedilse kıymetinin üçteikisidir» demişlerdir. Bazıları da; «ömrü boyunca tahmin ve zan ile kaç paraya hizmette kullanılırsa kıymeti odur.» demişlerdir. Fakîh Ebû'1-Leys (Rh. A.); «Köle farzedildiğinde, kıymetinin yarısıdır.» demiştir. Şeyhu'1-İs-lâm Hâherzâde (Rh.A.) dahî böyle demiştir. Çünkü kölenin iki faydası vardır. Birisi satış ve ona benzer borç ile temlik, mehr vermek v.s.'dir. İkincisi, kiralama ve hizmette kullanma faydasıdır. imdi birinci menfaat ortadan kalkar, ikincisi kalır. Şu halde müdebberin kıymeti köle farzedildiği zamanki kıymetinin yarısı olur. Eğer tedbîr mukayyed ise, köle olarak kıymetlendirilir. Hâniyye'de böyle zikredilmiştir. [3]
Ondan sonra o ta'lîkı iki kısma ayırdım ve iki kısmın hükümlerini açıkladım. Tedbirin mutlak ile mukayyed arasında ortaklığının mânevi olmasını, İmânı Şemsu'l-Eimme' (fin.A.) nin Mebsût'ta; «Tedbîr, mâlikin ölümünden sonra kölede vâki olan âzâddan ibarettir.» demesi te'yîd eder.
Bundan anlaşılır ki; Kenz'in «Tedbîr, âzâdi, sahibinin mutlak surette ölümüne bağlamaktır.» demesi ve sârini Zeylaî' (Rh.A.) nin, «E-fendinin ölümünün mutlakı ile» demekle mukayyed müdebberden sakındı, demesi ve Vikâye'nin; «Bir kimsenin kölesini mutlaka kendinden sonra âzâd etmesi» demesi ve sarihi Sadru.'ş-ŞeriaJ (Rh.A.) nin; «mutlaka» demeye sebeb, mukayyedden sakınmak içindir, demesi gerektiği gibi değildir.
Evet, yine Mebsût'a şu soru yönelir: Onun «Mâlikin ölümünden sonra» demesi, gerektiği gibi değildir. Çünkü başkasının ölümüne bağlanmış olan mukayyedden hâriç kalmıştır. Ancak bunu şöyle açıklamak mümkündür: Mebsût'un sözü, ekseriyetle meydana gelen, olağan şeylere dayanır. Onun söylediğinin ise vukuu nâdirdir.
Tedbîr,-ya mutlaktır. Meselâ; «Ben öldüğüm zaman sen hürsün»-, «Benim öldüğüm günde sen hürsün», «Benim ardımdan sen hürsün», «Sen müdebbersin»-, «Ben seni müdebber ettim.» veya «Eğer ben bu vakitten yüz yıla kadar ölürsem, sen hürsün.» deyip adamm Ölümü yüz yıldan önce, meselâ seksen yaşında olması gâiib olmak gibi, ki bütün bu suretlerde tedbîr mukayyed ve ma'nâda mutlaktır. Çünkü bu müddetten önce ölmesi gâlibdir.
Bundan sonra musannif mutlak tedbîrin hükmünü şu sözü ile açıklamıştır: Müdebber rehin konulmaz, satmakla veya hibe ile ve bunların benzeri ile mülkden çıkarılmaz. Ancak âzâd etmekle veya kitabetle çıkarılır. İmâm Şafiî' , (Rh.A.) ye göre, bir mülkden başka bir mülke geçmesi caiz olur.
Müdebber olan köle, hizmette kullanılır ve kiralanır. Mâdebbere olan câriye ise cima edilir ve nikâh olunur. Sahibi, müdebberin kazancına ve diyetine ve müdebbere olan cariyenin mehrine hak sahibidir. Çünkü kısmen mülk bakîdir. Sahibi mal namına, müdebberden başka bir şey bırakmadı ise, Ölümü ile müdebber üçtebirden âzâd edilmiş olur ve üçteikisinde çalışır. Bu hüküm; sahibinin vârisi olup tedbîri caiz görmedikleri surete mahsûsdur. Hattâ sahibinin vârisi olmasa veya vârisi olup lâkin tedbîri caiz görse, müdebberin tamâmı âzâd edilmiş olur. Çünkü tedbîr vasiyyet hükmündedir. Vasiyyet ise Beyt'ül-mâl-den önce gelir ve vârisin icazetiyle caiz olur.
Eğer sahibi borçlu olarak ölmüş ise müdebber köle kıymetinin hepsinde çalışır. Âzâdı bozmak mümkün olmaz. Şu halde müdebber için kıymetinin reddi vâcib olur. Sahabenin icmâından dolayı müdebbere-nin çocuğu müdebberdir. Çünkü o anasına tâbidir.
Ya da tedbîr mukayyed olur. Meselâ: «Ben bu seferimde Ölürsem, bu hastalığımda ölürsem, eğer fülân Ölürse, eğer bir yıla kadar ölürsem, veya buna benzer, on yıla kadar Ölürsem» demek gibi. Ekseriyetle vâki olan şeyleri söylemek olur. Bu ibare, Vikâye'nin «Çok kere mümkün olan şeyden» demesinden daha güzeldir.
Mukayyed müdebber satılır, Iıibe edilir ve rehin yapılır. Çünkü bu sıfatla ölüm zarurî değildir. Öyleyse hâlen sebeb olamaz. Sebebiyyet; varlıkla yokluk arasında mütereddid olunca ma'nâsız kalır ve talîk diğer ta'likler gibi hâli üzere kalır. Satışa ve benzerlerine mâni' olmaz.
Eğer şart bulunursa mukayyed müdebber üçtebirden âzâd edilmiş olur. Çünkü sıfat, hayâtın son cüzünde belli olarak kalınca, ölüme izafetin bulunması ve.tereddüdün zail olması sebebiyle mutlak müdebber hükmünü alır.
Sıhhatli bir adanı, kölesine: «Benim Ölümümden bir ay önce sen hürsün.» deyip bir aydan sonra ölse, köle o adamın malının tamâmından âzâd edilmiş olur. Ypni sağlıklı bir adam, kölesine bu sözü söylese, ondan sonra bir ayın bitiminde ölse, Fukahâmn bazıları, «Malının üçte-birinden», bazıları da, «Bütün malından âzâd edilmiş olur.» demişlerdir. Sahih söz budur. Çünkü İmâm A'zam' {Rh.A.) in sözüne göre, âzâd ölümden önce vâki olan ayın evveline dayanır ve bü adam o vakitte sağlamdır. Hâniyye'de böyle, zikredilmiştir.
Eğer adam bir aydan önce Ölürse köle âzâd edilmiş olmaz. Çünkü o şarta bağlı (mukayyed) müdebberdir. Halbuki kayd yoktur. Bu se-bebden dolayı âzâd edilmiş olmaz. Eğer adam kölesine: «Sen benim ölümümden bir ay sonra hürsün.» deyip, bir aydan sonra ölse, ölümle âzâd edilmiş olmaz. Çünkü ta'lîk edilen şeyin bulunduğu anda sahibinin â2âd etmeye ehliyeti yoktur. Belki köleyi vasî, vâris veya kâdî âzâd edftr. Çünkü velayet onun ölümünden sonra bunlara intikâl etmiştir. Tuhfe'de böyle zikredilmiştir.
Mutlak müdebberin kıymeti, köle fa ize d ilerek kıymetinin yarısıdır. Mukayyed müdebbere ise, köle olarak kıymet biçilir, Müdebberin kıymetinde fakîhler ihtilâf etmişlerdir. Bazıları; «Köle olmuş olsa, kıymetinin yansıdın», bacıları da; «Köle farzedilse kıymetinin üçteikisidir» demişlerdir. Bazıları da; «ömrü boyunca tahmin ve zan ile kaç paraya hizmette kullanılırsa kıymeti odur.» demişlerdir. Fakîh Ebû'1-Leys (Rh. A.); «Köle farzedildiğinde, kıymetinin yarısıdır.» demiştir. Şeyhu'1-İs-lâm Hâherzâde (Rh.A.) dahî böyle demiştir. Çünkü kölenin iki faydası vardır. Birisi satış ve ona benzer borç ile temlik, mehr vermek v.s.'dir. İkincisi, kiralama ve hizmette kullanma faydasıdır. imdi birinci menfaat ortadan kalkar, ikincisi kalır. Şu halde müdebberin kıymeti köle farzedildiği zamanki kıymetinin yarısı olur. Eğer tedbîr mukayyed ise, köle olarak kıymetlendirilir. Hâniyye'de böyle zikredilmiştir. [3]
Konular
- (Karı - Koca Lânetleşmesî)
- Cimâa Kadir Olmayan (Innîn) Ve Benzeri Kimseler Babı
- İddet Babı
- İddetin Hükümlerinden Bazıları Şunlardır:
- Yas Tutma (İhdâd) Hakkında Bir Fasıl
- Nesebin Sübûtu Bâbı
- Hıdâne Babı
- (Çocuk Bakımı)
- Nafaka Babı
- Âzâd Bölümü
- (Kölelikten Kurtulma)
- Kölenin Bir Kısmının Âzâdı Babı
- Âzâda Yemîn Etmek Babı
- Ücrete Karşılık Âzâd Babı
- Tedbir Babı (Kölenin Azadını Ölüme Bağlama)
- İstîlâd Babı (Cariyeye Çocuk Doğurtmak)
- Kitabet Bölümü
- Mükâtebin Tasarrufları Hakkında Bir Fasıl
- Ortak Kölenin Kitabeti Babı
- Ölüm Ve Acz Babı
- Velâ Bölümü
- (Âzâd Bağlılığı)
- Yeminler Bölümü (Eymân)
- Fiil Üzere Yemin Babı
- Söze Yemin Babı
- Cezalar Bölümü
- Haddi Gerektiren Veya Gerektirmeyen Cima Babı
- Zinâ'ya Şahadet Ve Ondan Dönmek Babı