Ta'zîr Faslı
Ta'zîr, [43] te'dîb etmektir. Keşşâfda; azr, menetmektir, diye zikredilmiştir. Ta'zîr de, aasr'dendir. Çünkü ta'zîr, çirkin (>kabîh) olan şeyin tekrar edilmesini meneder.
Ta'zîr, haddin aşağıskhr. Yâni miktar yönünden, hadden daha azdır. Bu ta'zîr, bazan habs etmekle olur. Ya da şamar veya kulağını bükmekle olur. Ya da azarlamakla veya kâdîuin, yüzüne suratım asarak bakmasiyle veya dövmesiyle olur. Dövüldüğü takdirde, ta'zîrin en çoğu; otuzdokuz ve en azı üç kamçıdır. Çünkü ta'zîrin, hadlerin sınmna ulaşmaması gerekir. Haddin en azı, kırktır. Bu kırk, kazfde ve içkide kölenin haddidir. îmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.); hürlerin haddine i'tibâr etmiştir. Zira, asıl olan onlardır. Halbuki onların haddi seksendir. Bir rivayette, seksenden bir kamçı, diğer bir rivayette, beş kamçı eksik vurulur.
Ta'zîrin, en azının üç olmasının sebebi şudur: Çünkü, üç kamçıdan azı ile menetme vâki' olmaz.
Ta'zîrde, hadde olduğu gibi, vurma a'zâlara bölüştürülmez. Sebebi, yakında gelecektir.
Ta'zîr dört mertebe üzeredir. Birincisi, eşraf'iÜ eşrafın ta'zîridir.
Fakîhler ve Hanedân-ı Hz. Ali (R.A.) gibi. İkinci mertebe, etrafın ta'zî-ridir. Şehir halkının ileri gelenleri ve tacirlerin büyükleri gibi. Üçüncü mertebe, orta halli insanların ta'zîridir. Dördüncü mertebe, serseri ve bayağı kimselerin ta'zîridir.
Birincisi, hatâyı sahibine bildirmekten başka bir şey değildir. Bu bilme, kadının; «Senin, şöyle şöyle yaptığım duydum.» demesidir. İkin-ci mertebedeki ta'zîr; hatâsını bildirmek ve Mahkeme kapısına celbet-m ektir.
Orta hâili olan kimselerin ki onlar çarşı pazar halkıdır ta'zî-ri, hatâsını bildirmek ve Mahkeme kapısına götürüp, habs etmektir. Serseri ve bayağı kimselerin ta'zîri ise; hatâsını bildirmek, Mahkemeye celbetmek ve habs ederek dövmektir. Daha çok te'dibe muhtaç olursa, ta'zîre müstehak olan kimsenin dövülmesiyie beraber habsedilmesi sa-hîhdir.
Ta'zîrde dövmek, hadd vurmaktan daha şiddetlidir. Zira ta'zîrde, sayı yönünden.hafifletme vardır. Maksûdun elden kaçmasına sebeb olmasın diye, vasf yönünden hafîlletilmez. Bundan dolayı uzuvların üzerine dağınık şekilde vurmak suretiyle hafifletilmemiştir. Suçlu, bir gömlek içinde ve ayakta dövülür.
Sonra, zinanın dayağı, geri kalan dayak çeşitlerinden daha şiddetlidir. Çünkü zina dayağı, Allah' (C.C.) in Kitabı ile sabittir.
İçki haddi, Sahâbe'nin Allah (C.C.) onlardan razı olsun icmâı ile sabit olmuştur- Hz. Ali (R.A.) demiştir ki: «Bir kimse, içki içtiği zaman sarhoş olur. Sarhoş olduğu zaman, abuk sabuk konuşur. Abuk sabuk konuşunca da, Ü'tirâ eder, İftira edenler üzerine ise; seksen kamçı vardır.» Sahabe Allah (C.C.) onlardan razı olsun bunun üzerinde icmâ etmişlerdir.
Ondan sonra, içki haddi, ondan sonra,kazf haddi gelir. Çünkü içki suçu, kesindir. Kâzifin cinayeti böyle değildir. Zira kazfedenin, kazfin-de doğru olması ihtimâli vardır. Kâzifin delil getirmekten âciz olması, yalan söylediğine delâlet etmez. Çünkü şâhidleri bulamamak veya şâ-hidlerin şahadeti edadan kaçınmaları ihtimâli vardır. Bir de; içki içen kimse, kazfden pek az hâlî kalır. Böyle olunca, her içki içen kimse, içki ile kazfi bir arada yapar. Şu hâlde, O'nda'n iki suç meydana gelir. Kazf edenden ise, bir suç meydana gelir. Bu bakımdan her ne kadar nâssan ,<Jelîl bulunsa da, kazfedenin dövülmesi, şâribin (içki içenin) dövülmesinden daha hafif olmuştur. Kâfî'de böyle denmiştir.
Sadru'ş-Şerîa' (Rh.A.) nın; [Ben derim ki, kazf haddi nass [44] ile sabittir. O da Allah Teâlâ" (C.C.) nııı :
«Onlara, seksen kamçı vurun.» [45] âyet-i kerîmesidir ve içkinin haddi ise; kazf haddine kıyâs edilmiştir.] sözü geçersizdir. Çünkü içki haddi, kıyâs ile sabit olmamıştır. Belki Sahabe' (R. Anhüm) nin icnıâı ile sabittir. Nihayet, icmâın senedi kıyâstır. Fıkh Usûlünde anlatılmıştır ki; hüküm icmâa dayanır, yoksa icmâın senedine dayanmaz.
Memlûk, gerek erkek köle (abd) olsun, gerekse câriye olsun ve gerekse üınm-ü veled olsun veya kâfir olsun, bir kimse mcnılûkü zina ile kazf ederse ta'zîr olunur. Çünkü suç, kazftir. Haddin vâcib olması, ihsan bulunmadığı için imkânsız olup, ta'zîr vâcib olmuştur. Bundan dolayı ta'zîrde en son haddine ulaşır. Aşağıda gelecek suretlerde, ceza, İmânım re'yine göredir. Diğer iki suret de vardır ki: Onlarda ta'zîrin en son haddine ulaşması vâcib olur. O iki suretten biri, yabancı bir kadına cinsî münâsebetten başka her haramı irtikâb etmesidir. İkincisi; hırsız, malı toplayıp dışarı çıkarmazdan önce yakalandığı vakitte olan ta'zîr-dir. Kâfî'de de böyle denmiştir.
Bir Müslümana; «Ey fâsık!» [46] lafzı ile kazf eden kimse, la'zir olunur. Ancak, eğer o kazf olunan Müslümamn fışkı ma'lûm olursa, bu takdirde ta'zîr olunmaz. Bunu, Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.
«Ey fâsık!» deyip, ta'zîri savmak için onun fâşıklığını isbât etmeyi murâd etse; dinlenmez. Çünkü bu, sâdece cerh (iddiayı bozmak) üzere şahadettir. Şayet «Ey zânî!» deyip isbâtını murâd etse, o vakit dinlenip kabul edilir. Çünkü O'nun üzerine hadd (şerl ceza) sabit olur. O hadd, Allah Teâlâ' (C.C.) nın hakkıdır. Şu halde, mücerred cerh olmaz. Nitekim, açıklaması «Şahadet Bölümü» nde gelecektir.
Yine, «Ey, kâfir!», «Ey, habis!», «Ey, fâcirl», «Ey, muhannes!», «Ey, hâin!», «Ey, Lûtî!», «Ey, zındık!» ve «Ey, hırsız!» [47] demekle ta'zîr olunur. Ancak, eğer kazfedilen hırsız ise, ta'zîr olunmaz. Hâniye'de de böyle denmiştir.
«Ey deyyus!» demekle Deyyus, zina eden karısını kıskanmayan kimsedir ve «Ey, kartabân!» demekle ki bu deyyusun eşanlamlı-sıdır ve «Ey, ayyaş (çok içki içen)!» ve «Ey, ribâ (faiz) yiyen!» ve «Ey, kahbenin oğlu!» demekle, yâni bu zikredilen sözlerden birini söylemekle ta'zîr olunur.
Fetâvâyı Zahîriyye'de denmiştir ki: Kahbe, zina eden kadındır. «Kuhâb» sözcüğünden alınmıştır. O da, öksürük demektir. Arablarda, zina eden bir kadına, bir adam rastladığı zaman; kadın o adamdan cinsî münâsebet ihtiyâcını yerine getirmek için öksürürdü. Bundan dolayı, o zâniyeye, kahbe adı verilmiştir.
Bazıları demiştir ki: Kahbe, san'atı zina olan kimsedir. Bazısı da demiştir ki: Kahbe; zâniyeden, daha aşındır. Çünkü zâniye, bazan gizlice zina yapar ve yaptığını beğenmez. Kahbe ise, bu işi ücret ile açıkça yapar.
Ben derim ki: Bunun zahirine i'tirâz yönelir. Şöyle ki; bu ma'nâ-lann muktezâsı, kahbede zina ma'nâsı fazla.siyle mevcûd olmaktır. O fazla da çirkin bir iştir. Binâenaleyh; onda, hadd vâcib olmalıdır. Nitekim, «Ey, zâniyenin oğlu!» dedikde hadd vâcib olduğu gibi. Ancak denilebilir ki: Hadd yalnız açık zina kelimesi ile veya onun hükmünde olan bir* şeyle, meselâ, iktizâen zina üzerine delâlet etmekle, vâeib olur. Nitekim öfke hâlinde; «Sen, babandan değilsin!» veya «Sen, futanın oğlu değilsin!» dediği zamanki gibi. Nitekim, daha önce geçti.
. «Kahbe» lafzı, zâniye ma'nâsı için konulmamıştır, belki başka bir ma'nâ için konuldukdan sonra zâniye mavnasında kullanılmıştır. Nitekim, daha önce,geçti. Yukarıda anlatıldığı gibi, zina üzerine iktizâen de delâlet etmez. Bu zahirdir. Bunu Zeylaî' (Rh.A.) nin zikrettiği şu söz te'yîd ed«r; başkasına: «Sen, babandan değilsin.» sözüyle hadd vâcib olur, denilmez. Bu söz, zina ma'nâsında açık değildir, çünkü babadan başkasından, şübhe ile cinsî münâsebette bulunmaktan hâsıl olması ihtimâli vardır. Çünkü, biz deriz ki; bunda, anasını iktizâen zinaya nisbet vardır. Mukteza sabit olunca, bütün levazımı ile sabit olur. Şu hâlde, hadd vâcib olur. Çünkü iktizâen sabit olan, ibare ile sabit olan gibidir. Burada mümkün olan izah budur. Lâkin, yeri geçtikten sonradır.
«Ey, fâcirenin oğlu!» demekle de, ta'zîr olunur. Çünkü fâcire, her türlü ma'siyeti işleyen kadın demektir. Şu hâlde «zâniye» ma'nasına gelmez. Zâniye hükmünde de değildir. Öyleyse, «Fâcire» demekle hadd vurulmaz.
«Sen, hırsızların sığınağısın!», «Sen, zânîlerin sığınağısın!», «Ey, küçük çocuklar ile oynayan!» ve «Ey haranı-zâdeU demekle de ta'zîr olunur. Harâm-zâde'nin ma'nası; haram olan cinsî ilişkiden doğmuş elemektir. Bu söz, zina ve başkalarına şâmildir. Hayz hâlinde cinsî ilişkide bulunmak gibi. Örfde bu lafızdan, ancak zinadan doğan çocuk murâd olunur. Çok yerde, harânı-zâde ile, hile ve hud'a sahibi alçak adam murâd edilir.
«Harâm-zâde» demekte, ta'zîr olunmaya sebeb şudur: Zira bunu söyleyen, Müslüman'a eziyet etmiş, bununla o Müslümanı lekelemiştir. Bu söz ile hadlere kıyâs yapmanın yolu yoktur. Bu durumda ta'zîr vâ-cib olur,
«Ey, eşek!», «Ey, domuz!'., «Ey, köpek!», «Ey, teke!», «Ey, maymun!», «Ey, haccâm! (kan alan)» ve «Ey, haccâmın oğlu!» dese, halbuki o kimsenin babası haccâm olmasa, bu sözler ile ta'zîr olunmaz.
Keza, «Ey, müâcir!» demekle de ta'zîr olunmaz. Çünkü müâcir, karısını'zina için kiralayan kimse hakkında kullanılır. Lâkin bu kullanma, örf olan gerçek ma'nâ değildir. Belki mucir (kiralayan) ma'nâ-sınadır. Şu hâlde bunda, ta'zîr yoktur.
«Ey, boğa!» demekle de ta'zîr olunmaz. Çünkü halkın dilinde, söv-mektir. Bununla bir ma'nâ kasdetmezler.
«Ey, duhke!» demekle de ta'zîr olunmaz. Duhke; insanların kendisine güldükleri kimsedir. Yâni, çok gülünç kimse demektir. Duhake ise, insanlara şarlatanlık yapan kimsedir.
«Ey, meshare (maskara)!» yâni, alay ve eğlence konusu, demekle de ta'zîr olunmaz. Bu da zikredilen ,duhke gibidir.
Bazıları demiştir kî: Bizim örfümüzde; «Ey, köpek!», «Ey, domuz!», «Ey, eşek!» ve «Ey, inek!» demekle ta'zîr olunur. Çünkü, bunların her biri ile sövmek murâd edilir. Halk bununla incinirler. Denilmiştir ki; eğer sövülen kimse Fukahâ ve yüksek makam sâhibleri gibi eşrâfdan ise, söyleyen ta'zîr olunur. Çünkü onlara, bu sözler üzüntü verir. Eğer sövülen kimse, avamdan ise; yalan söylediği kesinlikle bilindiği için ta'zîr olunmaz. Bu görüş güzeldir. Kâfî'de böyle denmiştir.
Bir kimse, kâdî huzurunda bir adamın hırsızlık ettiğini iddia etse ve o hırsızlığı isbâttan âciz kalsa; isbâttan âciz kalan kimse, ta'zîr olunmaz. Çünkü iddia eden kimsenin gayesi, malını almaktır. Sövmek ve hakaret etmek değildir. Zina da'vâsı, bunun aksinedir. Çünkü zina, sabit olmayınca, iddia edene hadd vurulur. Nitekim, daha önce geçti. Hırsızlık, kul hakkı ile ilgilidir. Yâni bunda, kul hakkı gâlibdir. Hırsızlıkta ibra, afv, yemîn, şahadet üzere şahadet ve bir erkek ile iki kadının şahâdeti caiz olur. Allah Teâlâ' (C.C.) mn hâlis hakkı olan hadd, bunun aksinedir. Onda, bu zikredilen şeylerden hiç biri caiz olmaz.
Efendi, kölesini ta'zîr eder. Koca, karısını süslenmediği için, cü-nüblükden yıkanmadığı İçin, evinden izinsiz çıktığı için ve döşeğine çağırdığında gelmediği için ta'zîr eder. Namazı terk ettiği için koca, karısını ta'zîr edemez. Baba, oğlunu namazı terk ettiği için ta'zîr eder.
Nihâye'de denmiştir ki: Koca, karısını ancak kendisine âid bir menfaat için dövebilir (yâni ta'zîr edebilir). Yoksa kadına âid bir menfaat için dövemez. Görülmez nü ki, karısı namazı terk ettiği için, koca karısını dövemez. Süslenmeyi ve bunun benzerini terk ettiği için koca karısını dövebilir.
Bir kimseye şer'an hadd vuruldukda veya ta'zîr olundukda ölse, o kimsenin kanı hederdir. Vurana, bir şey lâzım gelmez. Çünkü vuran, şeriatın emri ile yapılması gereken işi yapmıştır. Fiil, âmire nisbet edilir, Bu durumda, o kimse sanki kendi eceli ile ölmüş.gibidir.
Ancak bir kadın, ki kocası bizim yukarıda zikrettiğimizin benzeri bîr şey için dövdükde (ta'zîr ettikde) kadın ölse, kanı heder değildir. Çünkü kadının, te'dîbi mubah olup, selâmet şartı ile mukayyeddir. Bir kadın, kendisini kocasının aşırı derecede dövdüğünü iddia edip, kocası hakkındaki bu iddiası sabit olsa, koca ta'zîr olunur. Yine bir öğretmen, küçük bir çocuğu aşırı derecede dövse, o öğretmen de ta'zîr olunur. Mecme'ul-Fetâvâ'da böyle denmiştir.
Bir kimse, bir adamı karisi veya mahremi ile beraber görse ye ikisi birbirlerine mutavaat üzere (yâni, birbirleriyle anlaşmış) olsalar; o kimse, adamı ve kadını, her ikisini de öldürebilir. El - Münye'de de böyle denmiştir. [48]
Konular
- Kitabet Bölümü
- Mükâtebin Tasarrufları Hakkında Bir Fasıl
- Ortak Kölenin Kitabeti Babı
- Ölüm Ve Acz Babı
- Velâ Bölümü
- (Âzâd Bağlılığı)
- Yeminler Bölümü (Eymân)
- Fiil Üzere Yemin Babı
- Söze Yemin Babı
- Cezalar Bölümü
- Haddi Gerektiren Veya Gerektirmeyen Cima Babı
- Zinâ'ya Şahadet Ve Ondan Dönmek Babı
- İçki İçmenin Cezası Bâbı
- Kazfin Cezası Babı
- Ta'zîr Faslı
- Hırsızlık Bölümü
- Hırsızın Sağ Elinin Kesileceğine Dâir Bir Fasıl
- Yol Kesme Babı
- İçkiler Bölümü (Eşrîbe)
- Haram Olan İçkiler :
- Helâl Olan İçecekler :
- Suçlar Bölümü (Cinayetler)
- Kısas Gerektiren Ve Gerektirmeyen Şeyler Babı
- İnsan Öldürmekten Daha Aşağı Şeylerde Kısas Bâbı
- Öldürmede Şahadet Ve Öldürme Hâline İ'tibâr Babı
- Diyetler Bölümü
- Bir Fasıl Baş Yarıklarında Kisas Yoktur. Ancak Kasden Yapılıp, Kemiğe Varan Yarıklarda Kısas Vardır
- Karnına Vurulup Çocuğunu Düşüren Hür Kadin Hakkında Bir Fasıl