Arz-ı Mevâîtn Hükmü:

Mevât arzın hükmüne gelince: bu hususta, iki konuda hüküm vardır:
1-) Harîmin hükmü;
2-) Vazifenin hükmü; Harîm konusunda da;

A-) Harîmin aslı.

B-) Harîmin miktarı; hususlarında hüküm vardır. Harîmin aslı ile ilgili hükme gelince;

Bir adam, mevat bir yere bir kuyu kazsa; o kuyu onun harîmi olur. (Yâni, o kuyunun etrafı onun olur.)

Hatta başka bir adam, o kuyunun yanına bir kuyu kazmak istese, önceki ona mâni olur.
Pınar (= kaynak) da böyledir. • Bu bi'1-icma böyledir.
Harîmin miktarına geîince; bunun beşyüz arşın olduğu bi'1-icmadır. Bedâi'de de böyledir.

"Pınarın harîmi, dört yanından beşyüz arşındır." diyenler olduğu gibi "yüz yirmi beş arşındır," diyenler de olmuştur.

Esahh olan, beşyüz arşındır.

Arşın ise, altı kabze (== avuç içi) dir.

Mülk   arşını   ise,   yedi   kabzedir.   Tebyîn'de  de  böyledir.

Bi'rül-atan'in (= suyu kova ile çekilen kuyunun) harîmi kırk ar­şındır. Bedâi'de de böyledir.

"Her cihetinden on arşın olmak Üzere kırk arşındır." denilmişse de; sahih olan, her cihetinden kırk arşın oluşudur. Tebyîn'de de böyledir.

Bi'rün NâdnYm (= suyu hayvanla, dolapla çekilen kuyunun) ha­rîmi İmâmeyn'e göre, altmış arşın; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ise: "Ben, an­cak kırk arşın olduğunu biliyorum." buyurmuştur.

Fetva da buna göredir.

Sadiü's.'-Şehîd, şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, mevât bir yere bir ark açıtığında; İmâm Kbû Hanife (R.A.)'ye göre, o, harîme hak sahibi olamaz.

İmameyn'e göre göre ise hak sahibi olur.

Sahih olan, harîme müstehak olmasıdır.
Nevazil1 de şöyle buyrulmuştur:

Nehrin harîmi, her cihetinden yarısı kadardır.

Bu, İmim Ebû Yûsuf (R.A.)'a göredir.

İmim Muhammed (R.A.)'e göre ise, her cihetinden nehrin miktarı ka­dardır. Fetva ise İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavline göredir. Fetâvâyi Küb-râ'da da böyledir.

İkinci hüküm, hükmü vazifedir.

Bir müslüman, bir yeri ihya ederse; İmâm Ebû Yusuf (R.A.): "Eğer o yer, öşrü alınan yerin yanında ise, işte orası öşür arazisi olur. Yok eğer, haracı alının yerin hizasında ise işte orası arz-ı haraç olur." buyurmuştur.

İmim Muhsmmed (R.A.) de: "Eğer o yeri, öşür arazisinin suyu ile suluyorsa; o yer öşür yeridir. Yok eğer, haraç arazisinin suyu ile sulu-yorsa, işte orası haraciyyedir." buyurmuştur.

Eğer sahibi zimmî ise, o arazi, her haliyle haraciyyedir.

Bu bi'Mcmâ, böyledir. Bedâi'de de böyledir.

Nevâdir'de, İmam Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Suyu hayvan ile çıkarılan kuyunun harîmi altmış arşındır.

Ancak ipi (= urganı) yetmiş arşın olursa, o takdirde, o kuyunun harîmi, İpin uzunluğu kadardır. Böylece kuyu sebebiyle fayda elde edil­miş olur. Seniha'nın Muhıyu'nde de böyledir.

Bir kimse, imamın izniyle, yabana bir kuyu kazar; bir başkası da gelerek, o kuyunun harîmine bir kuyu kazarsa; birinci adam, onu kapatabilir. Ev yapar; ziaat yapar veya başka bir şey yaparsa,-yine böyle,-önceki adam, ona mâni olabilir.

Önceki kuyuya bir şey düşse, sahibine tazminat gerekmez, tkinci kuyuya düşecek olsa, kuyu sahibinin, düşen o şeyin bedelini ödemesi gerekir. Çünkü, birinci haklı kazdı; ikinci ise haksız kazdı.

Şayet ikinci adam, imâmın emriyle, birincinin harîminin haricine bir kuyu kazar, ve yakınlığından, birincinin kuyusunun suyunu çeker ve bu da bilinirse; yapılacak bir şey yoktur. Mebsât'ta da böyledir.
Bir adam, mevât bir yerden, bir su çıkarırsa; bi'1-icma, onun harîmine hak sahibi olur.

Sonra da, hak sahibi olacağı yerin mikdari şöyle bildirildi:

İmâm Muhammed (R.A.), Kitab'da: "Kanat ( = yerden çıkarılan su), kuyu menzilindedir. Kuyu hakkında zikredilen miktar burda da aynısı­dır, fazla olmaz." buyurmuştur.

Ancak âlimlerimiz bunu fazlalaştırdılar ve "Kanat'ın yeri suladığı mikdar kadardır. Aynen çeşme gibi; çeşmenin miktarı ise, dörtbir tara­fından beşeryüz arşındır." demişlerdir. Bu, bi'Mcma'dır.

Fakat, su, yerin üzerine çıkmıyorsa, onun miktarı bir derenin mik­tarı kadardır. Yer altından akması hâîi ise müstesnadır. Mahıyt'te de böyledir.

Sonra, harîmdeki haklılık, ölü arazi kimsenin hakkı olmaz ise, onun hududu yoktur. Fakat başkasının da hakkı varsa böyle değildir. Hatta bir insan bir kuyu kazar; başka birisi de gelerek, onun hâriminin bitimine, bir kuyu kazarsa, işte bu zat, önceki zatın cihetine sahip olamaz.

Diğer cihetlerden, başka birinin hakkı olmayan cihete-sahip olur. Nihâye'de de böyledir.

İki kişinin tarlasının arasında bulunan, bir arz-ı mevatı, onlar­dan birisi ihya eder; fakat burayı kendi suyu ile sulayamaz, ancak diğe­rinin suyu ile sulayacak olursa, o şahıs, bu yere arkadaşı razı olmadan sahip olamaz. SerahsTnin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, imâmın izniyle ölü bir yerin bir kısmına İmim Ebû Ha-nîfe (R.A.)'nin kavline göre ağaç diker; İmameyn'in kavline göre, imâm­dan izin almadan ağaç dikerse; onun harîmine müstehak olur mu?

Hatta, bir başkası da gelerek, onun diktiği ağacın yanına bir ağaç dikse önceki adam ona mâni olabilir mi?

İmam Mnhunmed (R.A.) bu hususta d-Asl'da bir şey söylememiştir. Âlimlerimiz: "Beş arşın öbür yanına dikebilir." buyurmuşlar ve:

Bu sünnette de vârid olmuştur." demişlerdir. Mumyt'te de böyledir.

iki kişi, kendi paralarıyla ölü bir yere, kuyuların ikisi de bir ada­mın olmak üzere kuyu kazdıklarında diğerinin harîmlik hakkı yoktur. Harîmlik hakkı, parası ile kuyuyu kazanındır. Çünkü ıstılah yönünden yaptıkları şeriatın gereğine uygun değildir.

Şer'an kuyu kiminse, harîmin de onundur.

Eğer kuyuların parası birininse, harîmleri de onun olur.

Şayet kuyunun parasına ortak iseler; harîmine de ortak olurlar.

Şayet, kuyu ve harîmine ortak olacaklar; fakat parasını birisi fazla verecek " diye şart koşarlarsa; işte bu caiz olmaz. Fazla veren Şahıs ver­diği fazlalık kadar, harîmini de fazla alır. Ortaklık herkesin parası miktanncadir.

Eğer birisi fazla vermeyi şart koşmuşsa, bu şart sahih olmaz. Faz­lalığı için, arkadaşına baş vurur ve o fazlalığı ondan alır. Serahsî'nin Mo-faıyü'nde de böyledir.

Yer birinin; kanal ise diğerinin olacak ve bir yeri diriltecekler." diye şart koşarlarsa; bu şartta her ikisine de ortak olmadıkça caiz olmaz.

Kuyu kazacak topluluktan birisi, daha fazla masraf yapacağına söz verse; Bu caiz olmaz. Ve verdiği fazlalığı geri alır. latarhâniyye'de de böyledir.

iki köy arasında bir kanal bulunur ve köyler arasındaki harîmde ihtilaf edilir; bir köy halkı: Bu kanalı, biz kazdık." derler; diğer köylü­ler ise bunu kabul etmezse; da'valanna beyyine ile bakılır.

Eğer iki kanal arasında boş yer varsa; kimse ora ile meşgul olamaz. Orası iki köy ahalisinin olur. Ancak, oranın bir köye ait olduğuna dâir belgeleri varsa, o müstesnadır. Bunun bahsi, ziraat bölümünde geçmiş­tir. Kübra'da da böyledir.

Bir adamın, başkasının yerinde kanalı bulunursa; İmâm Ebû Ha-nife (R.A.)'ye göre onun harîmi olmaz. Ancak, beyyinesi olursa harîmi olur. İmameyn'e göre, ö adam kanalında yürür ve toprağını dışarı atabi­lir. Kudurt Şerhı'nde de böyledir.

Bir adam, bir sahraya bir köşk yapsa; harime sahip olamaz. O köşkün çöplüğünü atmak suretiyle, oradan faydalanır.

Bu, bir kuyuya kıyas edilmez. Çünkü onun ihtiyacı kuyu sahibinin ihtiyacı gibi değildir; kuyu sahibine harım lâzımdır, Tebyîn'de de böyledir.

Bir adamın kuyusu başka birinin arazisinde bulunursa, bu kuyu sahibi kuyusunu derînleştirirken kuyusunun çamurunu arazi sahibinin yerine atamaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, mescitlerden birine kuyu kazmak istediğinde, bunda hiç bir zarar olmaz ve her yönden fayda olacak olursa, veya bu kuyuyu bir harman yerine kazacak ve keza, zararlı değil de faydalı olacaksa bu­nu yapabilir.

Salât kitabında, Mescit bölümünde şöyle zikredilmiştir: "Mescide kuyu kazılmaz. Kazan onu zâmin olur."
Fetva da orda söylenene göredir. Feiâvlyi Kübrâ'da da böyledir. En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. [2]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..