İkinci fecrin doğmasından   (= yani aydınlığın ufukta yayılmaya başlamasından) itibaren, güneşin batma ânına kadar olan vakittir.

Bununla beraber, bu ikinci fecrin, ilk doğduğu âna mı, yoksa ziya­sının ufukta uzanıp dağılmaya başladığı zamana mı itibar edileceği »hususunda ihtilâf edilmiştir. Şemsü'I - Eimme Halvânî bu hususta : «Birinci kavle uymak ehvrattır. {=ihtiyata daha uygundur.) İkinci kavi! 'is-e daha geniştir. Yani oruç tutacaklar için daha müsaittir.» demiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Âlimlerin çoğu bu görüşü benimsemişlerdir. Hizânetü'I- Müflîn'de de böyledir.
Bir kimse, fecir tulü' etmiş olduğu halde, henüz tu/û'" etmedi zannı ile sahur yemeği yemiş olsa veya güneş batmadığı lıalde, 6ath zannı ile iftar etmiş oisa, bu kimsenin o orucunu kaza etmesi ge­rektiği ıhalde, keffaret lâzım gelmez, Çünkü bu kimse, —bu durum­larda— teammüdecr yememiştir. Serahsfnin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir kimse, fecrin doğup doğmadığında tereddüt etse, bu du­rumda evlâ olan, o kimsenin yemeyi terk etmesidir. Şayet bu kimse, bîr şey yemişse, — fecrin doğduğuna kesin bilgi olmadığı — için orucu tamdır. Ancak, fecirden sonra yemiş olduğu anlaşılırsa, kaza lâzırn gelir. Fethü'İ - K&dîr'de de böyledir.

Eğer, bir kimsenin re'yi, fecrin doğmuş olmasına rağmen ye­miş bulunduğu şeklinde ve bu kanâati kuvvetli ise, bu sebepten do­layı orucunu kaza etmesi ihtiyata daha uygundur, Zahirü'r - rîvâyeye göre, bu durumda kaza lâzım gelmez. Sahih olan da, 'bu görüştür. Sira-ciTI - Vehhâc'da da böyledir.

Bu —hüküm — durumun açıklık kazanmaması »halindedir, fa­kat, fecir doğduktan sonra yemiş bulunduğu ortaya çıkarsa, o kimse­nin bu orucu kaza etmesi gerekir; Keffaret lâzım gelmez. Tebyîn'de de böyledir.

İki şahit fecrin tulû'una, iki şâihit de adem-i tulû'uraa şehâdet eylediği zaman, bu kimse iftar ederse { — bir şey yerse) ve sonra da fecrin doğmuş bulunduğu açıklık kazanırsa, bu durumda, o kimseye — bil - ittifak— hem kaza ve hem de keffaret lâzım gelir. Çünkü, isbât üzerine olıan şehâdet kabul edilir; neyf üzerine olan şehâdete ise i'tibar edilmez. Bu husus, kul haklarında da böyledir.

Eğer bir kişi fecrin doğduğuna, diğer bir kişi de doğmadığına şe-tıâdet etse, bu kimse de bir şey yemiş olsa, sonra da fecrin doğmuş bulunduğu açıklık kazansa, o kimse için keffâret icâbetmez. Çünkü, bı durumda, bir kişinin fecrin tulû'uına şefrıâdet etmiş olması tam birhüc cet değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse sahur yemeği yerken, bir topluluk gelip, o kimsey* fecrin tulü" etmiş olduğunu söylese, bu kimse de : Bu durumda beı oruçlu olmam, yemiş bulundum» dese ve bundan sonra da yemey devam etse; daha sonra da, önceki yemiş bulunduğu şeyleri fecri tuîû'undan önce; sonrakileri ise fecrin tulû'undan sonra yemiş oldu ğu ortaya çıkça, bu durum hakkında Hâkim Ebû Muhammed: «Eğer h kimse, cemâatin sözüne inanmış İse,    kendisine keffaret gerekme;

Fakat, o kimseye durumu söyliyen bir kişi ise, —bu bir kişi âdü olsa da, olmasa da,— bu kimseye keffâret lâzım gelir. Çünkü, bu gibi durumlarda tek kişinin şeîıâdeti makbul olmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse karısına : «Bak bakalım fecir doğmuş mu, doğ­mamış mı?» dese; hanımı da baksa ve : "Doğmamış» dese ve bu kimse de bu durumda karısı ile cima' etse; sonra da, o esnada fec­rin doğmuş bulunduğu açığa çıksa 'bazı âlimler bu durum hakkında : «Eğer kadın doğru sözlü ve sözüne güvenilir birisi ise keffâret lâzım gelmez.» demişlerdir. Sahih olan, bu durumda o adama, asla keffâret lâzım gelmiyeceğidir. Fakat, kadın fecrin tulü" ettiğini bile bile böyle söylemişse, bu durumda ona keffâret lâzım gelir. Hulâsa'da da böyle­dir. [4]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..