2- RAMAZAN HİLÂLİNİ GÖRMEK (RÜYET-I HİLÂL)

Şaban ayının yirmi dokuzuncu günü akşam üzeri gurup vak­tinde, insanların hilâü araştırmaları bir vecîbedir. Hilâli görürlerse, ertesi gün ramazan orucuna başlarlar. Eğer hava bulutlu ise, şaban ayını otuza tamamlarlar. İbtiyâr'da da böyledir.

Keza, sayışım tamamlamak -için şaban ayının hilâlini de re­cep ayının yirmi dokuzunda gözetlemek münasip olur.

Bu 'hususta, müneccimlerin haberlerine rnürâcad edilmeyeceği grbi sahih olan kavle göre onların sözleri de kabul edilmez. Sirâcü'I -Vehhâc'da da böyledir.

Hatta, bir müneccimin bu hususta yaptığı hesapla kendisi nin amel etmesi de caiz değildir. MiVâcû'd- Dirâye'de de böyledir.

Hilâli gören kimsenin, parmakla işaret etmesi mekruhtur, Za-hiriyye'de de böyl-edir.

Hilâli zevalden önce görmekle oruç tutulmadığı gibi zevalden sonra görmekle de İftar edilmez. O hilâl gelecek geceye aittir. Muh­tar olan budur. Htılâsa'da da böyledir.

Havla bulutlu veya dumanlı olduğu zaman; müsiüman. akıllı, bulûğa ermiş ve doğru sözlü olan bir kimsenin şehâdeti makbul olur. Bu şahsın hür, köle, erkek veya kadın olması arasında bir fark yok­tur.

Bu 'hususta böyle bir kimsenin şahadetime, yine böyle bir kimse­nin şehâdeti de muteberdir.

Bu hususta, tevbe ettikten sonra, kendisine 'had tatbik edilmiş olan bir kimsenin şehâdeti de makbuldür. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böy­ledir.

Bazı âlimler:  «Bu hususta hâli mestur (= gizli, örtülü) olan kimsenin şehâdeti makbul olmaz.* demişlerse de; Hasan'in İmâm Ebû Henîfe (R.A.)'den rivayet ettiğine göre. bu hususta böyle kimselerin şahadetleri de kabul edilir. Sahih olan kavil de budur. Muhıyt'te de böyledir.

Halvânî de bu kavli almış ve kabul etmiştir. Şeyh Ebû'I - Me-kârim'in Nlkâye Şerhinde de böyledir.

Ramazan hilâli 'hakkında, kölenin köleye şehâdeti de mak­buldür

Keza, bu hususta kadının, kadına şehâdeti de kabul edilir, Münatfııkın şehâdeti 'İse makbul değildir.

Bu hususta şehâdet lafzı, dava, mahkeme ve hâkimin hükmü de şart değildir.

Hattâ bir kimse, hâkimin yanında hazır bulunsa ve burada başka bir şahsın —bu husustaki— şehâdetini duysa ve bunun doğruluğu da açığa çıksa, bunu duyan kimsenin oruç tutması icâbeder. Artık, bu kimsenin hâkimin hükmüne ihtiyacı kalmaz.

Hilâli gören kimseye, nerede ve ne sakilde gördüğü sorulup, bunu tafsilâtı ile anlatması istenir mi? Bu hususta Ebû Bekir el- İskâf: «O kimsenin şehâdetî, ancak bu hususlar sorulduğu zaman kabul edi­lir.» demiştir. Meselâ, 'bir kimsenin : «Ben hilâli şehrin hâricinde, sahrada gördüm.» veya «Bulutların anasında gördüm.» demesi gibi... Fakat, zahir-i rivayete göre bunları sormak gerekmez. O şahıs böyle tafsilât vermese bile şehâdeti kabul edilir.

Ramazan hilâlini, imâm veya hâkim tek başlarına görmüş olur­larsa, bunlar muhayyerdirler; dilerlerse yerlerine birini nâib tayin ederek, onun huzurunda hilâli gördüklerine şehâdet ederler; dilerler­se, doğrudan doğruya insanlara oruç tutmaian gerektiğini ilân ederler. Ancak, bayramlarla ilgili hilâller bu hükme muhaliftirler. Siıâcü'l -Vehhâc'da da böyledir.

Âdil (burada, «iyiliği kötülüğünden çok olan bir kimse» de­mektir.) bir kimse, ramazan hilâlini görünce bunu'o gece haber verir. Bu kimsenin erkek veya kadın olmass müsâvklir. Hatta, hilâli gören âdil kimse, câriye 'bile olsa, efendisinden izin almadan, çıkıp bu hu­susta şehâdette bulunur.

Hilâli, tek başına fâsik 'bir kimse görse, o da bu hususta şe­hâdette bulunur. Çünkü, hâkim onun şehâdetini çoğu zaman kabul eder. Vecîzü'l - Kerdert'de de böyledir.
Yukarıda söylediğimiz hususlar, hâkimi bulunan beldelerle il­gilidir. Fakat, hâkimi bulunmayan bir yerde [meselâ: bir köyde], bir kimse ramazan hilâlini görmüş olsa; bu kimse o yerin mescidine gidip şehâdette bulunur. (Yani, hilâli gördüğünü, insanların oruç tut­maları gerektiğini onlara haber verir.) Bu kimse âdil ise insanlar onun sözü ve şehâdetî üzerine oruç tutarlar. Muhıyt'te de böyledir.

Yalnız başına, ramazan hilâlini görmüş o!an bir kimsenin şe­hâdeti kabul edilmese bile, bu kimsenin, oruç tutması gerekir. Şayet bu kimse, o gün orucunu bozarsa, onu kaza eder; Jceffâret lâzım gel­mez. Şehâdeti, henüz hâkim tarafından reddedilmeden, iftar etmiş olsa bile, yine keffâret îcap etmez. Sahih olan budur. Fetâvây} Kâ-dîhân'da da böyledir.

Fasık bir kimse, ramazan hilâlin! gördüğünü söylese ve bu şöhâdeti devlet büyüğü (veya hâkim) tarafından kabul edilse ve in­sanlara oruç tutmaları —gerektiği— ilân edilse eğer o belde ahâli­sinden birisi, bu durumdan sonra iftar ederse, âlimlerin ekseriyetine göre, bu kimseye keffâret gerekir. Hulâsa'da da böyledir.
6u kimse, kendi orucunu otuz güne tamamlasa bile İftar et­mez; ancak veliyyü'I-emr ile iftar eder. Kâfî'de de böyledir.

Hava kapalı olmayınca, bir kişinin değil, bir çok kişinin şe-hâdetleri kabul  edilir. Böylece durum, bunların bilgisi ile veliyyü'! -emr'in reyine havaie edilmiş ve takdire ihtiyaç kalmamış olur. Sahih olan budur. El - ihtiyar Şer nü'I - Muhtar'd a da böyledir.

Şevval ve zilhicce hilallerinin görülmelerinde de durum, Ra­mazan hilâlinde olduğu gibidir. Sirâcü'l - Vehhâc'da da 'böyledir.

Tahâvî'de:  «Şehir bademden gelen bir kişinin şehâdeti da kabul edilir.» denilmiştir.

Keza, yeri yüksekte bulunan bir kişinin şehâdeti de makbuldür. Hidâye'de de böyledir.
İmâm Mürğînâni, SâhibÜ'l - Akdi yy e ve Fetâvayi Suğrâ'da İmâm Tahâvî'nin kavline Itimad edilmiştir. Fakat, zâhir-I rivayette: «Şehir harici (nden gelen) ile şehir (de bulunan) arasında bir fark yoktur» denilmiştir. MiYacü'd- Dirâyo'de de böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..