9-  NEFY ÜZERİNE ŞEKADET VE BEYYİNELERDEN BİR KISMKNIN DİĞERİNİ ORTADAN KALDIRMASI

İki şahit, bir şahsın sözüne veya işine şahitlik ederek o şahsa, kiralamak, kitabet, ahm-satım, kısas, mal, talak, ıtak, ilzam etseler ve o şahitler, yerini veya gününü belirttikleri halde, üzerine şahitlik yapılan şahıs da, beyyine ibraz ederek, "o yerde: veya o günde olmadığını" isbata çalışsa, onun beyyinesi kabul edilmez;. Muhıyt'te de böyledir.

Keza, üzerine şahitlik yapılan zat, iki şahit getirir onlar da, önceki şahitlerin söyledikleri yer ve günün dışında, başka bir şey söylerlerse, şehadetleri kabul edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimseye İkarşı, bir beyyine ikame edilmiş, fakat, o adam o sözü söylememiş;  o  işi  yapmamış olur veya tiyle bir ikrarda bulunmuş olmazsa; işte o beyyine kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Keza, iki şahit, olmayan bir şey hakkında şahitlik yaparlarsa, kabul edilmez.

Keza, "filanın, üzerinde olmayan borca şahitlik yaparlarsa; şahit­likleri kabul edilmez.

Keza, hakkında hüküm verilmiş bir hak için beyyine getirse; üzerine hükmedilen şahıs: "Benim beyyinem vardır." derse; onun beyyinesi de kabul edilmez. Mebsûi'ta da böyledir.

Bütün beyyinelei-, cem olup, bir halde tojbAansalar bile iki şahidden birisinin yalanı sebebiyie, sükût ederler. (= dü/jerler.)

Şayet halcim, şahitilerden birisinin şehadeti sebebiyle hükmeder; sonra da, diğerinin yalanı açığa çıkarsa; (Meselâ; şahitler: O adam, karısını kurban bayrama günü, umrede Köfe'de boşadı." derler; iki şahitde, şehadet ederek: "Gerçekten o adam, Zeyneb'i, bugünde Mekke'de boşadı/' derlerse) bunların şahitlikleri kabul edilmez. Şayet hakim, bu iki beyyineden biri ile hükmeder; sonra da birisi gelerek: "İkinci şehadeti kabûİ etmez. Bunların şehadet günleri ayrı ayrıdır ve Küfe ile Mekke arasında bu kadar mesafe vardır." derse; onun bu şehadeti kabûi edilir. Serahsî'nin Mtıhıytı'nde de böyledir.

İki şahit, "bir adamın, karış mı, kurban bayramı günü, Mina'da boşadığma" şahitlik yapsalar; diğer iki şahit de, "o günden sonra, Kûfe'de kölesini azâd etti," deseler; artık hakim önceki şahitlerin sena-detiyie, karının boş olduğuma hükmeder.

Eğer yerler sür'at sebebiyle cem olurlarsa, hakim, her iki tarafın şehadetini de kabul eder.

Aksi takdirde, ikincisi geçersiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın, "kocasının, kurban bayramı günü Mekke*de öldüğünü" isbat eder; hakim hükmünü verdikten sonra, ikinci bir kadın, beyyinesiyle, "aynı adamın, Horasan'da aynı günde, kendisini tezvîc eylediğini isbata kalkişsa, onun şahitleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki şahit, şehadette bulunarak: "Gerçekten o adam, Zeyd'i, bayram günü, Mekke'de Öldürdü."; diğer iki şahit de: "Bayram günü, Kûfe'de öldürdü." derler; hepsi de hakimin huzurunda bulunursa; hakim, bu iki şehadeti de kabul etmez.

Eğer,, bir taraf önce şahitlik yapar; hakim de, ona göre hükmeder; sonra da, ikisi gelerek başka türiü şahitlik yaparlarsa; hakim onu kabul etmez. Hidâye'de de böy'ledir.                            

Bir kimse, beyyinesiyle, bir başka şahsın, fytekke'de, bayram günü curnı işlediğini isbat eğer; hakim de hükmettikten sonra, davalı, bu yaralamanın Kûfe'de ol diığunu iki şahitle söylerse; onun beyyinesi kabul edilemez.

Şayet, önce hükmedilmiş olmaz ve beyyinelerle her iki dava bir arada toplanırsa; her ikisi de ibtal edilir. Geçersiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Nevadır'de şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, beyyinesiyle, birisinin, babasını, kurban bayramı günü, Mekke'de öldürdüğünü isbat etse, diğer oğlu da:  "Gerçekten filan şahsın, babasını, bayram günü Kûfe'de öldürdüğünü söylese; bu beyyi-neler kabul edilerek, her birine nısıf (= yarım) diyet hükmedilir. Eğer, ölen iki kişi, öldüren bir kişi ise; bu şehadei. batıl olur. Bunun benzeri, Câmi'de zirkedilrniştir: Şöyleki: Bir kimse, beyyine getirerek, bir başka şahsın ortanca oğlunun, babasını öldürdüğünü isbat eylese; ölenin ortanca oğiu da, o şahsın küçük oğlunun, babasını öldürdüğünü isbat eylese; küçük oğul da, babasını, büyük oğlunun öldürdüğünü isbat eylese; gerçekten baba­larının öldürüldüğüne hükmedilir. Fakat, bu öldüren şahısların her birine üçte bir diyet düşer. Serahsî'nin Mıılîiyti'nde de böyledir.

Bir kimse, başkasının elinde olan bir evin kendisinin olduğunu beyyineler; bu evin, babasının ölüp, kendisine kaldığını iddia eder ve babasının öldüğü günü söyler; iddiacının başka da varisi olmazsa; bir kadın da, beyyinesiyle, o oğulun, babasının öldüğünü söylediği günden bir gün sonra, o babayla evlendiğini ve ona nikah olduğunu isbata kalkışırsa, hakim, ona, hem mehir, hem de miras hükmeder.

Hakim, gerçekten mehir ve miras hükmeder; ister, oğlunun beyyi­nesi olsun, isterse olmasın müsavidir. Eğer, daha başka bir kadın daha hakimin hükmünden sonra gelip, o adamın, kendisini de nikahladığım isbat ederse; hakim, onun da beyyinesini kabul eder.

Şayet varis, bir adama karşı beyyine ile ''onun babasını, filan günde, o adamın öldürdüğünü isbat eder; hakim de Öylece hükmettikten sonra, bir kadın gelerek "o adamın kendisini nikahladığını" söyler fakat nikah (zamanını, onun ölümünden bir gün sonra olarak belirtirse, beyyinesi kabul edilmez. Çünkü, ölenin ölüm günü hükme bağlanmıştır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Şayet bir oğul, beyyine ile "gerçekten, bir adamın, kendi babasını, kasden kılıç ile öldürdüğünü; bunun yirmi sene olduğunu, kendisinden v başka varisin bulunmadığını"söyler; sonra da, bir kadın, beyyinesi ile "15 senedir, o adamla evli olduğunu" söyler ve "o kocadan, çocuklarının olduğunu da beyan ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bu kadının beyyinesi kabul edilir ve çocukların nesebi sabit olur." buyurmuştur.

Bu  istihsandir. Oğlanın, "babasının öldüğüne" dair  beyyinesi geçersiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet  kadın,   nikah  üzerine  beyyine  getirir  ve   "çocuğunun olmadığını" söylerse; o takdirde, oğlunun beyyinesi geçerli olur ve katilin katlinden dolayı, miras da —kadına değil— oğluna verilir.

Ancak, kadının evlad beyyinesi istihsandır. Bu İmâmeyn'in kavlidir. Muhiyt'te de böyledir.

el-AsJ'da şöylezikredilmiştir:

Bir kimse,   rebîü'l-evvelde,   başka   birisinin,   babasını,   kasden öldürdüğünü isbat eder; iddia olunan şahıs da, "müddeînin babasının sağ olduğunu ve ona, bundan sonra da bin dirhem borç verdiğini" iddia eder ve şahitde dinletir; şahit şehadetinde: Filanın babası, dün bin dirhem borç aldı." der; diğer tarafda, gerçekten, babasının daha önce öldüğünü kanıtlar veya bir kadın, iki şahit dinleterek "Kûfe'de, filan adamın, kendisine "karımdır." dediğini ve bunu da, kurban bayramı günü söylediğini," isbat eder; bir başkası da, "o adamın, aynı günde Mina'ya geldiğini isbat ederse; o takdirde, iddiacının beyyinesi geçerli olur. İddia olunanın beyyinesine, itibar olunmaz. Ancak, cemmi gâfir (Çok adam) gelir de, onun şehâdetini kabul ederlerse; o müstesnadır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsa karşı beyyine getirerek, "bir sene önce, babasını öldürdüğünü iddia ve kasden öldürdüğünü isbat etse; bir başkası da "dün, o adama bin dirheme, bir köle sattığını isbat etse İmânı Ebû Yûsuf (R.A.), İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den rivayeten "Katili, maktul yerine öldürmekle hükmedilir. O birinin davası batıldır. ( = geçersizdir.) buyurmuştur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'ın kavli de budur. Serahsî'nin MuhıytTnde de böyledir.

Dört kişi, "bir kadının zina eylediğine şahitlik ettiklerinde, diğer dört şahit de, "bu dört şahit de ehl-i zinadır." diye şahitlik yapsalar; bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre batıldır.

İmâmeyn'e göre ise, öncekilerin şehadetleri sebebiyle, kadına had yapılmaz. Sonrakilerin şehadetleri sebebiyle ise, önceki şahitlere had yapılır, (yüzer sopa vurulur). Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, iki kadına: "Sizin hanginiz bu ekmeği yerse, işte o boştur." dediğinde, iki şahit de: "Ekmeği şu yedi."; diğer iki şahit de: "O bir, kadın yedi." derlerse; iki tarafın şahitleri de kabul edilmez.

Şayet önceki şahitlerin şehadetleri üzerine hükmedilmiş olsaydı, diğer şahitlere itibar olunmazdı. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer hakim şahitleri reddeder; sonra da o iki fırkadan birisi ölürse; bilahare de, diğer fırka şahitlik yapar ve şahitliklerini aynen tekrar eder; önceki taraf başka iki şahit getirirse; işte, onların şehadetleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahit, şehadettebulunarak:"Bu köle,bu adamındır." derler ve "hastalıktan öldüğünü" söylerler; onun varisleri de:"Hayır, o hürdü." deyince; şahitler: "Biz hür olarak öldüğünü bilmiyoruz." derler; kölenin varisleri de, beyyine ile isbat ederlerse, onların beyyinesi kabul edilir. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer: "Eğer o hür olarak öldüyse, filan da hürdür." derse; o filan, hür değilse, önceki kölenin sahibi de hür olarak ölmüş olmaz; yoksa, hürdür.

Eğer kölenin efendisi ona: Eğer-bu hastalıktan ölürsen, işte sen hürsün der; o da, o hastalıktan ölürse, yeminle birlikte veresenin sözü "kabûledilir. Diğer kölenin bütün malı da, azâd olmuş olur.

Eğer kölenin sahibi: Şayet sen, bu hastalıktan ölürsen; hürsün." derse; bu söz, bir beyyinedir. Eğer, o köle ölürse; hür olarak ölür ve azadlığına hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahit, bir kölenin müdebbereliğine şahitlik yaparlarsa; efendisi ölünce, şahitler onun hür olduğuna şahitlik yaparlar.

Bir   kadın, "kocasının,   kendisini   kurban   bayramı   günü boşadığmı" isbat eder, kölesi de kendisini Mina'da azâd ettiğini isbat ederse; her ikisinin de şahitleri kabul edilir.

Şayet, erkek bunların tamamını inkar ederse; beyyineler batıl olur.

Eğer adam, onlardan birisinin beyyinesini kabul eder de, diğerini inkar ederse, o takdirde, hem boşama, hem de köleyi azad etmeye hük­medilir. Muhıyt'te de böyledir.

İddia olunan şahıs, iddia edenin şahitleri üzerine beyyine geti­rerek, "o şahitlerin kazf cezasına uğradıklarım" söyler ve ceza veren beldenin hakimini de açıklar; üzerine şahitiîk yapılan da: "Ben, hakimin kazf cezası verdiğine karşı ikrarını Jsbat eylerim." der ve "had cezasının icra edilmediğini" söylerse; o takdirde, zamanın hakimi, onun. cezalı olduğuna hükmeder.
Eğer kazf şahitleri, belirli bir vakit ile kayıtlarlarsa; (Şöyleki: Filan hakim, ona, 457 (dörtyüzelliyedi) senesinde, had yaptı; derlerse) üzerine şahitlik yapılan da: 'o hakim, 455 (dörtyüzellibeş) senesinde öldü." der ve beyyine de getirerek, onun bir senedir yok olduğunu ve hükmünün 457 senesinde olduğunu söylerse; gerçekten hakim, o kimsenin kazf cezasına uğramış olduğuna hükmeder ve onun beyyinesine iltifat etmez.

Ancak, önceki hakimin haddin ikamesi (= yerine getirilmesinden önce, öldüğü ve kaybolduğunu şahitler söylerler; bu da büyük, küçük alim cahil herkesçe bilinirse; o takdirde hakim, hüküm vermez. Bu şahidin haddi olduğu anlaşılmış olur. Üzerine şahitlik yapılan şahsa, mal cezası verir.
Biz, bu mes'eleden şöyle bir mes'ele çıkardık ve bu, fetvalarda da, vaki oldu: "Babam filan oğlu filanın, sende yüz dinar alacağı vardı. Gerçekten, sen bir şey ödemeden, babam öldü." Ve onun ölümü sebe­biyle, yüz1 dinar bana miras kaldı. Benden başka da varisi yoktur." der ve yüz dinarı kendisine teslim etmesini ister; iddia oîunan şahıs da: "babanın, gerçekten bende iddia eylediğin gibi yüz dinar alacağı vardı. Ancak, ben onun seksen dinarını babana o hayatta, iken ödedim. Baban da, hali hayatında, bunu ikrar eyledi ve Semerkant'da benim evimde, aldığını "sende alacağım olan yüz dinarın, seksen dinarını aldım. Sende, yirmi dinardan başka alacağım kalmadı dedi." der ve bunu da isbat eder; iddia sahibi de: "Senin davan geçersizdir. Babamın, senden seksen dinar aldığı hususunda, gerçekten senin söylediğin günde, benim babam, Semerkant'ta değildi." der ve bunu da isbat ederse; iddia olunan şahsın beyyinesi, müddeînin beyyinesi sebebiyle reddedilir mi?

Hayır, reddolunmaz. Ancak iddia sahibinin babası, iddia olunanın şahitlerinin şehadette bulundukları gün, Semerkant'da bulunmaz ve onun ikrar edip, borcundan seksen dinarını aldığına şahitlik yapmaz­larsa o müstesnadır. Aksi halde, Semerkant'ın büyük bir belde olduğu zahirdir. Bunu, her küçük, büyük ve her alim ve cahil bilir. Bu takdirde, hakim, davalının beyyinesi sebebiyle davalının beyyinesini reddeder." denilmiştir. Zehıyre'de de böyledir.

Câmi-i Sağîr'in Hac'la Yemin bahsinde şöyle zikredilmiştir:

Bir efendi: "Eğer ben, hac yapmazsam, sen hürsün, ey kölem." der; köle de: "Sen hac yaptın." der ve iki şahit dinletirse; o adam da, o seneyi Kûfe'de geçirse de, hac yapmış olmasa; köle azad olmaz.

tmâm Muhammed (R.A.)'e göre, daha önce hac yapmışsa, köle azad olmuş olur. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'in kavli isabetlidir. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse, kölesine: "Eğer ben, bu gün şu eve girmezsem, sen hürsün." der; köle de, "efendisinin, o eve girmediğini beyyinelerse; şehadeti makbul ve köle hür olur.

Bir efendi, kölesine: "Eğer seni, suçsuz yere, elimle döversem..." dese de, sonrada, o köleyi, bir suçundan dolayı eliyle dövünce bu cariye, beyyine getirerek: "Beni suçsuz dövdü." dese; layık olan, şehadetinin kabul edilip, bu cariyenin hür olmasıdır.

Bir kimse, karısına: "Eğer, seninle konuşursam, boş ol." der; karısı da, şahitler göstererek konuştuğunu isbat ederse; karısı boş olur. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

İki şahit, bir adamın müslüman olduğuna şahitlik ve bazı imkân konularını istisna ederler; diğer iki şahit de, imânında, istisna etmek­sizin, müslüman olduğuna şahitlik ederlerse,, o adamın, müslüman olduğuna hükmedilir. Buhara alimleri şöyle hikaye ettiler:

Bir kimse, haracı olmayan bir yerin kendisine ait olduğunu iddia edip, şahitler dinletir; şahitler de: "Bu yer, hürredir." deseler; ekseri alimler bu şehadeti kabul etmişler; bazıları da kabul etmemişler ve: "Maksadları, o yeri haraçtan kurtarmaktır." demişler ve netice, şahit­lerin şahadetinin kabul edilmeyeceğinde ittifak etmişlerdir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadının, kendi karısı olduğunu iddia eder; kadın da, 'ona haram olduğuna" şahit getirerek: "Beni üç talak boşadı." dese; (Çünkü, adam, ona: "Sen, üç talak boşsun demiş olsa) aradan da bir gün geçince, bu koca itiraz eylese; kocanın davası reddedilir.

Selem sahibi, selemin sahih olduğunu iddia eder; selemi teslim alan da, "selemin fasid olarak vaki olduğunu" söyleyip" Çünkü, müd­deti belirli değildir." der ve buna şahit dinletirse; şahitler kabul edilirler. Füsûiü'Mmâdiyye'de de böyledir.

Bir kimse, "doğan bir şeyin, kendisine ait Olduğunu ve kendi mülkünde doğduğunu"  iddia eder ve  "hiç  bir sebeble mülkünden çıkmadığını" söylerse; sözü kabul edilir.

Biz de, bu görüşü alırız. Cevâhiru'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir kimse, bizzat bir kadına, çocuğu kendisinin emzirmesini şart koşsa; o kadında, o çocuğu, koyun sütü ile beslese; ona emzirme ücreti verilmez.

Eğer kadın, inkar eder ve: "Ben hayvan sütü içirmedim ve kendi sütümü içirdim." derse; yeminli olarak kadının sözü kabûledilir.

Eğer, sabinin sahibi, iddiasını isbat ederse; Şemsü'l-Eimme el-Hafvânî: "Bu kadına ücret yoktur." buyurmuştur.

Bu meselenin te'vili: Gerçekten şahitler: "Kadın, koyun sütü içirdi ve kendisi emzirmedi." derlerse, bu böyledir.

Fakat, "kendi emzirmedi." demeleri kafi gelmez ve bu şehadetleri kabul edilmez.

Şayet kadın, bizzat kendisinin emzirdiğini isbat ederse, hak kadınındır. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

İki kişi, şahitlik yaparak: "Biz, bir adamın Mesîh (= Hz. İsa) Allah'ın oğludur." dediğini duyduk. Ve, bu söz nasranilerin sözüdür; demedi." derlerse; o adamın karısı, bain oiur.

O şahıs: Ben, sözümü nasrânilerin sözüne uladım. (Yani "Nasra-niler böyle derler." dedim." derse, yine şahitlerin, şehadeti makbuldür. Adam karısından, ayrılır.

Şayet şahitler: "Biz onun mesih, Allah'ın oğludur; dediğini işittik; fakat, başka sözünü işitmedik." derlerse; şehadetleri kabûledilmez. Hızânefü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, bir şahsa karşı iddiada bulunarak: "Gerçekten bu şahıs, bir çocuğa, bağından çıkarmak için, eşeğe vurmasını emretti. Çocukda, eşeğe vurdu ve eşek öldü." der ve şahit de dinletir; iddia olunan şahıs da, "bü eşeğin, kendine ai£ olduğunu" isbatlarsa; beyyinesi kabul edilmez. Çünkü o maksudun hilafına beyyine ikameye çalışıyor. Kunye'de de böyledir.
En doğrusun-u bilen Allahu Teala'dır. [28]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..