11- ŞEHADET ÜZERİNE YAPILAN ŞEHADET

Kadına karş! yapılan şehadet, her hususta caizdir. Bu şehadeti şüphe iskat etmez. Bu, istihsandır.

Kadınların şehadetleri ise, hadlerde ve kısasta geçerli değildir ve reddedilir. Hidâye'de de böyledir.

Şehadetİerde Aslolan: Şayet iki şahit, diğer iki şahide karşı şeha-dette bulunur ve o zaman: "Hakim filana kazf haddini vurmuştur." derlerse; bu durumda şehadetleri caizdir.

Diyetlerde aslolan, bunun caiz olmamasıdır. Muhıyt'te de böyledir.

İbnü Rüstem'in Nevâdiri'nde ve Ecnâs'ta şöyle zikredilmiştir: İmâm Muhammen" (R.A.): Ta'zirde, şahide karşı şehadet caizdir."

buyurmuştur. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Fürû üzerine ve dereceler hakkında şehadet caizdir.

Çeşitli hususlarda sıyanet (= korumak) için şehadet caizdir. Kâfî'de de böyledir.

İki erkekden aşağı olan şehadet caiz değildir.

Veya, bir erkek ile iki kadından aşağı miktarın şehadeti caiz değildir.

Keza, bize göre, —bazı hususlarda— kadının şehadeti caiz değildir. Hulasa'da da böyledir.

İki şahit, diğer iki şahidin üzerine şehadette bulunurlar veya bir toplumun üzerine şehadette bulunurlarsa; şehadetleri caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki şahitten birisi, kendi nefsinin aleyhine şehadette bulunur; iki şahit de, başka birine şehadette bulunurlarsa; onların şehadetleri kabul edilir. Hulasa'da da böyledir.

İki kişi, birinin şehadetine karşı şahitlik yaptıklarında, onun, kendi nefsi için yaptığına karşı (yani onun söylediğinin aynısını söyle­seler) şehadetleri caiz olmaz. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Şahitlik Üzerine Şehadetin Şekli:

Asılın şahidliği fer'in şahitliği için şu şekilde olur:

İkrar üzerine şahitlik yapan şahıs şöyle der:

"Ben şahitlik ediyorum; filan oğlu filan benim yanımda, şöyle şöyle ikrarda bulundu."

Veya şöyle söyler:

"Ben şahitlik yapıyorum, gerçekten ben filanı dinledim, o, filan için, şöyle şöyle söyledi."

Keza: "Ben şahitlik ediyorum; sen, bana göre benim gibi şehadette bulundun." der. "İkiniz şahitlik yapınız; benim yaptığım gibi" demez. Ve bu kimse, hakimin huzurunda söylediği gibi şahitlik yapar. Yani, mahkemeye çıktığı zaman, şehadetini değiştirmez. Asıl şahsın: "Filanın nefsi için, şahitlik yap." demesi uygun olmaz. Kâfî'de de böyledir.

İki asıl, iki adama: "İki kişi için, şahitlik yapınız. Biz filana karşı, filan için, bin dirhemi olduğunu duyduk; sizde bizim gibi söyleyiniz." derier; fer'îler de buna karşı şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez.

Keza, iki asıl: "Bize karşı, bizim şahitlik yaptığımız üzerine şahitlik yapınız." derlerse; veya "filanın filanda bin dirhemi var; biz, ona şahitlik yaptık. Bizim şahitliğimiz üzerine şahitlik yapınız." derlerse; şehadetleri makbul olmaz.

Keza şayet asi, fer'e: "Filan oğlu filan oğlu filanın üzerinde, filanın şu kadar alacağı vardır. O ikrar eyledi. Sen de öyle söyle." dese, bu caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, başkasına şahitlik yapmak istediğinde, layık olan talip ve matlubun huzurda bulunması ve şahidin onlardan birisine işaret etme­sidir.

Eğer her ikisinin de gıyabında şahitlik yapacaksa, uygun olanı onlardan ikisinin de ismini, nesebini söylemesidir.

Ancak, üzerine şahitlik yapılan huzurda değilse; yalnız, onun adını, nesebini söylemesi kafi gelir; fakat, bununla hükmedilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Fer olan şahit, şahitlik yaparken şöyle söyler: "şehadet ediyorum ki, filan, benim yanımda filan hakkında, şöyle şöyle ikrarda bulundu ve bana da, benim böyle söylediğime şahitlik yap; dedi." Bundan fazla veya noksan söylemez. Zira, işlerin en hayırlısı ortasıdır; İfratı tefridi de değildir.

Zâhidî'de Esahh olan budur." denilmiştir.

Şayet füru': "Biz, böyle söylemeyiz." derlerse; şehadetleri kabul edilmez. Hızânetü'l-Fetâvâ'da d a böyledir.

Fer olan şahide layık bulunan; asılın ismini ve babasının ve dede­sinin ismini söylemektir. Hatta şahit bunları söylemezse, hakim onların şehadetini kabul eylemez. Zehı^re'de de böyledir.

Furû'un şahitleri kabul edilmez. Ancak aslın şahitleri öldüğü veya hastalandığı veya hakimin huzuruna çıkamaz duruma düştüğü zaman veya üç gün, üç gece bulunamadığı zaman kabul edilir. Kâfî'de de böyledir.

Bu, zahirü'r-rivay«;dir. Fetva  da   bunun  üzerinedir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A,,) şöyle buyurmuştur:

Eğer o adam, yarın şahitlik yapıp, geri evine dönmeye gücü yet-miyecek durumda ise füruun sehadeti caiz olur.

Fakıyh Ebû'l-Leys'de, taı kavli kabul etmiştir. Zahidi ve Hidâye'de de böyledir.

Bilginlerimizden pek çoğu bu rivayeti kabul eylemiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Fetva da bunun üzern nedir. Fetâvâyi Siraciyye'de de böyledir.

Hişâm Nevâdiri'nde şöyle zikretmiştir:

Ben, İmâm Muhammed (R.A.)'den sordum:

— Bir kimse, dostları olan bir toplumla, hacca gitmek veya herhangi bir yokluk için çıktıktan sonra, dostları olan toplum, onu yalnız bırakarak geri döndüler. Sonra, onun şehadetine karşı bir toplum şahitlik yapsalar ve üzerine şahitlik yapılan da hazır olduğunu iddia etse ve buna beyyine biraz eylese; fazla veya noksan söylemese; onun şeha-deti üzerine şehadet kabul edilir mi?

İmam şu cevabı verdi:

— Hayır, Çünkü, o gıyabi şehadet olur. Eğer onu yerinde bıraksa­lardı; o ordan çıkınca da, onu toplum görseydi yine şehadetilerini kabul etmezdim. Tatarhaniyye'de de böyledir.

Sadru'ş-şehid Husamü'd-din şöyle buyurmuştur:

Bir emir ve hükümdarın, —beldesinde bulunduğu zaman—.şehade­tine karşı şehadet caiz olmaz. Kunye'de de böyledir.

Bir rivayette,  —hükmün dışında— babanın şehadetine karşı oğlunun şehadeti caizdir. Sahih olan, her ikisinin de biri biri hakkında şehadetinin cevazıdır. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Eğer asil şehirde mahbus ise, onun şehadetine karşı fer'ımn şehadeti caiz olur mu ve hakimin huzurunda şahitlik yaparsa, hakim onun şeha-detiyle amel eder mi?

Bu mes'ele kitaplarda zikredilmemiştir.

Gerçekten alimler zamanımızda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: "Eğer zindanda habsedilmiş ve bu zindan da hakime aitse, şehadet caiz olmaz.

Eğer, valinin zindanında habsedilmiş v e ordan çıkma ihimali yoksa; şehadet caiz olur." demişlerdir.

Bazıları da: "Münasib olanı, şeh;adetin caiz olmamasıdır." buyurmuşlardır. Zehıyre'de de böyledir.

Şahitlikte asıl olan: Eğer kadın, hiç dışarı çıkmayan birisiyse; onun şahit tutması caizdir. Evinden çıkan ıbir kadınsa, —herhangi bir ihtiyacını almak için, veya hamama gitmek için ve benzeri,— bu kadın da, erkeklere karışmadıkça muhaddara hükmünde olur. (yani şahit tutabilir.) Kunye'de de böyledir.

Eğer, asıl itikafda bulunuyorsa; Kâdî Bedru'ddîn: "O itikaf nezredilmişte olsa, nezredilmemişte olsa,    şehadeti    caiz olmaz." buyurmuştur. Tatarhaniyye'de de böyledir.

Fetâvâyi Suğrâ'da şöyle zikredilmiştir: Nefsi üzerine bir kimseyi şahit tutmak da caizdir.  Ancak bunun için usûlün özrü olmaması gerekir. Şahitlik, özür, hastalık, sefer veya ölüm ile yapılmazsa, furûu onun yerine şahitlik yapar. Hulasa'da da böyledir.

Furü' usûle karşı şahitlik yaptıktan sonra —hükümden önce— üsû! hazır olsa, hakim furû'un şehadetiyle hükmeylemez. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

Aslın şahidi başkasına karşı,  onun şahitliği üzerine,  şahitlik yaptığında asılda: "Ben bunu kabul etmem." derse; uygun olan, o kimse şahit olamaz. Kunye'de de böyledir.

Bir kimse kendisi için, birini şahit yaptıktan sonra, onu şehade-tinden men eylese; bu nehyi İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, sahih olmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, hatta şehadetten men ettikten sonra bile şahitlik yapsa, şehadeti caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki şahit, diğer iki şahide karşı şahitlik yaparak: "O kölesini azad eyledi." deseler; asıllar huzurda olmadıkça hüküm verilmez. Her ne kadar fürû' şehadetten mehyedilseler bile, şehadetleri ekseri alimlefce sahih olur. Bazı alimler ise: "Sahih olmaz." demişlerse de önceki kavil zahirdir. Hulasa'da da böyledir.                             -

Eğer asıl olanlar, şehadeti inkar ederlerse, füruun şehadeti kabul edilmez. HidâyeMe de böyledir.

İki füru asla karşı, şehadette bulunsalar, üzerine şahitlik yapılan da ahras (=: dilsiz) veya a'ma olsa yahut irtidat etse veya fasıklık yapsa veya Aklı gitse, bu durumda, şehadeti caiz olmaz. Onun şehadeti için başkası da işhad edilmez; bu batıl (= geçersiz) olur.

Fer' asla karşı şahitlik yapsa, aslın fışkından dolayı ikisinin de şehadeti kabul edilmez.-Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mebsût'ta ve Hulâsada da böyledir.

Bir adam, başka birini, nefsine karşı şahit ettikten sonra, şahade­tinin caiz olmamasını gerektiren bir hal zuhuretse, bilahare de şehadeti caiz olacak bir hale gelse; (Meselâ: Fasik iken tövbe etse) sonra da fer' asla karşı şehadette bulunsa; bu şehadeti caiz olur.

İki kimse, iki şahit tayin ettiklerinde, füru'lar adil oldukları halde, sonradan fasik; sonra yine adil olsalar ve kendileri veya şahit tayin ettikleri kimseler şehadette bulunsalar; işte bu şehadet de caizdir.

Hakimin yanında, iki fer şahitlik yaptıklarında, hakim, önceki­lerin töhmeti sebebiyle, şehadetlerini reddederse; onların şehadetlerini, bundan sonra kabul etmez. Öncekileri ve onlara karşı şahitlik yapanların şahitlikleri ise böyle.değildir.

Şayet fer, aynın şehadetini kendi töhmetİleri sebebiyle reddederse; öncekilerin şehadetlerini adaletleri sebebiyle kabul eder.

Keza şayet sonrakiler, adil şahit tutarlarsa; onların da şehadetlerini kabul eder. Zehıyre'de de böyledir.

İki şahit, iki kölenin veya mükatebenin yahut iki kafirin şahitlik­lerinin üzerine, bir müslümana karşı şehadette bulunsalar; hakim bu şehadetleri reddeder.

Sonradan bu köleler azad edilse, mükatebeler hürriyetine kavuşsa, kafirler, müslümari olsa ve aynen şahitlik yapsalar veya başka iki kişinin şehadetleri üzerine şahitlik yaptırsalar o zaman, caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer asıl bir kimseyi şahit tuttuğu zaman, o fasık bir kimse idi de» sonra tevbe ettiyse; fer' şahitlik yapamaz; fakat şahitleri değiştirilir. Itâbîyye'de de böyledir.

Asıl şahitler i'tid"t edip sonra da tevbe ederlerse fer'ilere şehadet­leri caiz olmaz. Onlara karşı, eğer asiller, —İslama dönüşten sonra,— kendi nefisleri üzerine şahitlik yaparlarsa, o zaman şahitlikleri kabul edilir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Eğer fürû':"Biz usûl üzerine (—ki o filan oğlu filandır—), filan oğlu filana karşı, şöyle şöyle şahitlik yaptık. Ancak biz, üzerine şahitlik yaptığımız, filan oğlu filanı tanımıyoruz." derlerse; bu durumda hakim, onların şehadetlerini kabul etmez. Ve iddia sahibine emrederek: "Filan oğlu filan da'valiyi, huzura getir.'' der Muhıyt'te de böyledir.

İki feri, iki asil üzerine şahitlik yapsalar eğer hakim usûl ( = atalar) ve fürû' (- çocuklar)'u adaletle tanıyorsa; onların şahitliklerine göre hüküm verir.

Eğer asılları adaletle tanıyor da; fürû'ları böyle tanımıyorsa, onlardan fürû'u sorar. Sormadan önce hüküm vermez.

Eğer usûlün şehadetiyle, onların adaleti açığa çıkarsa, adalet sabit olur. Zahirü'r-rivayede böyledir. İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre, Fürû'un ta'dili ile, asilin adaleti sabit olmaz.

Sahihü rivaytede: Eğer iki fer', hakime: "Biz, sana haber vere­miyoruz." derlerse; hakim onların şehadetlerini kabul eylemez.

Eğer iddiacı: "Ben, onları doğrulayan birini getireyim." derse; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, hakim, bu durumda onun sözüne itibar etmez ve şehadetleri kabul eylemez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müddeî, hakime: Asilden sor; gerçekten   adildir." derse; zahirü'r-rivayede, bu sözü kabul edilmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İki fer': "Biz, aslın adil olup olmadığım bilmiyoruz." derlerse; Şemsü'l-Eimme el-Halvâni: "Bu şahitleri, hakim reddeylemez ve asilleri başkalarından sorar." buyurdu.

Sahih olanı da budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) da: "Sahih olan budur." buyurmuştur. Muhıyt ve Zehıyre'de de böyledir.

Şayet fer', hakime: "Ben aslı ihtam ediyorum." derse; hakim, fer'ın şehadetini kabul etmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer fer' aslın ta'dilinde (= adil olup olmadığı hususunda) susarsa; bu sahih olur. Hakim, aslın şehadetlerhıi ve adaletlerini kabul eder ve tezkiye ehli olduklarını bilir. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'e göredir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, bu durumda hakim onların şehadetlerini kabul etmez. Kâfî'de de böyledir.

Hişam, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Adalet hakkında, iki şahidin şehadedi gerekir.

Sonra, bir adam, (mesela) yirmi sene kaybolsa; artık, o adamın, adil olup olmadığı bilinmez.

Bu durumda da, onun hakkında, yine iki şahidin şehadetine ihtiyaç vardır.

Hakim, soracak kimse bulamazsa; bu kimse tanınan bir kimse ise (Ebû Hanîfe (R.A.); Süfyanü Sevrî (R.A.) gibi... onların fürû'Iarmın şehadetilye hükmeder.

Ancak meşhur değilse; onunla hüküm veremez. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

İmâm, Cami isimli kitabında şöyle buyurmuştur:

îki şahit hataen yapılmış bir kati şehâdeti üzerine şehadette bulunur; hakim, akile üzerine diyet cezası verir, sonra da üzerine şahitlik yapılan şahıs öldü denilen şahsı sağ olarak getirirse, bu durumda taz­minat düşer ve velî diyeti geri verir.

Şayet .asıldan iki şahit gelir de, şehâdeti reddeylerse onların ikrarı ve feriler hakkındaki şehâdeti reddedilir; sahih olmaz. Ancak tazminat, hem feriden hemde asıldan kaldırılır.

Eğer,> usûl (= babalar, dedeler): "Gerçekten biz, batıl olduğuna şahitleriz." derler ve devamla: "Biz, o gün, yalancılardandık." derlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'e göre bir tazminat gerekmez.

Şâhidlikler İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, akıllı olan davacı muhayyerdir. Dilerse, asillerden tazminat alır; dilerse velisinden tazminat alır.

Eğer, asillerden tazminat alırsa; onlardan küçüğün velisine başvurup verdiğini alır.
Eğer veli, tazminat yapmışsa, asıllara müracaat ederek, verdiği tazminatı geri alamaz. Zehiyre'de de böyledir. [30]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..