Selemde Sulh


Selem sahibi bir kişi, müslemün ileyh ile, müslemün fih'den dolayı re'sü'1-mâle karşı anlaşma yapsalar caiz olur. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Selem: Karşılığını sonra almak için, Önceden verilen para veya mal.

Selem sahibi: O para veya malın sahibi olan şahıs.

Müslemün ileyh: Kendisine para veya bir mal verilip de, karşılığı sonradan alınacak olan kimse.

Müslemün fih: Peşin para veya mal verilip de, sonra alınacak olan mal veya karşılık (= bedel)

Başka bir cins karşılığında, (yani re'sü'l-mâl'in dışında) müsle­mün fih hakkında yapılan anlaşma caiz değildir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın üzerinde, bin dirhem ve bir kür selem olduğunda, taraflar yüz dirhem üzerine anlaşma yapsalar, bu caiz olur. Bedâi de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R. A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adamın, bizzat selemin yarısı ile, re'sül-mâlin yarısını almak üzere, anlaşma yapmasında bir beis yoktur.

Bir adamın, diğerinde bir herevi selem elbisesi olduğunda re'sü'l-malin yarısına anlaşma yapsalar, bu anlaşma selemin yarısını vermek şartıyle anlaşma caiz olur.

Kendine selem verilen zat, kesilmiş elbisenin yansını getirirse selem sahibi onu almak hususunda cebr edilmez. Dilerse kabul eder; dilerse, elbiseyi tamam getirene kadar kabul etmez. Muhıyt'te de böyledir.

Selem va'deli olduğunda, taraflar re'sü'l-mâlin yarısını almak üzere anlaşma yaparlar ve selemin yansı da tenakuz eder ve va'de gel­meden önce, selemin yarısı acele edilirse; nakz caiz olur. Bu durumda re'sü'l-mâlden  yarısı  noksanlaşır;   tacil  caiz  olmaz.   Mebsût'ta  da böyledir.

Bir adam, diğerine, bir ay müddet tayin ederek bir kür buğday teslim eder ve yine aynı adama bir kür de arpa teslim edip onun müddetini de iki ay olarak belirtir, akdin gününden itibaren de bir ay geçip buğdayın zamanı gelir ve buğdayı almak üzere anlaşma yapsalar, arpanın va'desini de artırırlarsa, bu caiz olur.

Şayet buğdayı geri bırakıp da, arpayı hemen almak üzere anlaşma yapsalar, işte bu caiz olmaz; Muhıyt'te de böyledir.

Selemin   vakti   geldiğinde,   onu   bir   ay   tehir   etmek   üzere re'sü'l-malden bir şey vermek caiz olur.

"Bu durumda, selemin reddedilmesi (= geri verilmesi) de caiz olur. denilmiştir.

Va'denin şartı hususunda kitab da rivayet yönü yoktur.

Selem va'deli olunca, kendine selem verilen zat va'deyi bir ay uzatmak için, dirhem ziyade kılsa bu caiz olmaz.

Şayet selem karşılığı olan maldan bir kısmını alır, kalanın müdde­tini uzatırsa bu da caiz olmaz.

Keza, va'deyi uzatmak için, re'sü'l-mâlden bir kısmını almak da caiz olmaz. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Selem, bir kür buğday olduğunda, taraflar kalanından vaz geçmek üzere, yarım kür buğdaya anlaşma yaparlarsa, işte bu caiz olur.

Selem, bir kür taze buğday olduğunda, taraflar bir kür eski buğdaya anlaşma yaparlarsa, bu da caizdir.

Eğer selem bir kür eski buğday olur ve yarım kür yeni buğdaya anlaşma yaparlarsa, bu caiz olmaz.

tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un son kavli ile İmâm Muhammed (R.A.)'in görüşü budur. Muhıyt'te de böyledir.
Şj2İem buğday, re'sü'l-mâlde yüz dirhem olduğu zaman, taraflar selemden dolayı, iki yüz dirhem veya yüz dirhem yahut elli dirheme anlaşma yapsalar, bu batıl olur.
Fakat: "Selemden dolayı, re'sü'1-mâl üzerine, yüz dirheme karşılık seninle anlaşma yaptım." derse bu caiz olur.

Keza: "Selemden dolayı, re'sü'l-mâlden elli dirhem üzerine seninle anlaşma yaptım.'* derse, yine bu sulh caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.
"Selemden ikiyüz dirhem üzerine, re'sü'l-mâlden seninle anlaşma yaptım." derse, fazlası caiz olmaz. Bu durumda ikale, re'sü'1-mâl kadar vaki olur.

Bunu Şeyhu'l-İslâm söylemiştir.

Şemsü'l-Eimme Serahsî de, bu ikâlenin batıl olduğuna işaret etmiştir. Muhıyt'te de böyledir.                                                          
Bir adam, sayılı dirhemleri, hx müddete kadar bir kür buğday için, teslim edip, bir zaman sonra da, kendine selem bırakılan şahısla, o zamana kadar, yarım kür buğday artırmak üzere anlaşma yapsalar, bu bi'1-icma caiz olmaz.                                            

Caiz olmayınca da, kendine selem yapılan zâtın, selem sahibine, re'sü'l-malin üçde birini geri vermesi gerekir. Tam bir kür buğday da onun üzerindedir.                                                      

İmâmeyn ise: "Bir şey vermek gerekmez; üzerinde bir kür buğday borç olarak kalır." buyurmuşlardır. Manzume Şerhinde de böyledir.
Bir adam, bir kür buğday için, bir elbise teslim ettikten sonra, selem alan şahıs, bu elbiseyi teslim alınca, onu başka birine teslim eder; bundan sonra da önceki adam, önceki mal sahibi ile re'sü'1-mâle karşı anlaşma yaparsa, bu anlaşma, ikinci müslemün ileyhe verilmeden önce olmamışsa her yönden bozukdur. (Görme muhayyerliği, hükümle kusurlu olması, teslimden önce meclisten ayrılma gibi...)

Keza müslemün ileyhin mülkünden, bu elbise bağış yoluyla çıkarsa;' mal sahibi ona müracaat eder. Bu müracaat, ister hakimin hükmüyle olsun, ister hükümsüz olsun müsavidir. Şayet, satın alma, bağış yapma, miras kalma gibi bir sebeple iade edilirse, selemin önceki sahibinin hakkı, elbisenin kıymetidir; elbisenin kendisi değildir.

Şayet elbisenin kendisini almak üzere anlaşma yaparlar ve bu anlaşma, hakim elbisenin kıymetine hükmetmeden önce yapılmış olursa, bu durumda, kıyasen caiz olmaz; istihsanen ise caizdir.

Eğer bu sulh hakimin kıymet takdirinden sonra ise, kıyasen caiz değidlir.

Bu anlaşma istihsanen caiz olur mu?

Âlimler bu hususta ihtilaf etmişlerdir.

Eğer ona.fesh ve temlik gibi bir sebeble, hakimin hükmü olmadan dönmüşse, o zaman, önceki selem sahibinin hakkı, elbisenin kıymetidir; kendisi değildir.

Eğer  elbisenin  kendini  almak  üzere,   anlaşma  yaparlar  ve  bu anlaşma, hakimin, bu elbisenin kıyemtini hükmetmesinden önce olmuşsa, kıyasen caiz olmaz; istihsanen caiz olur.

Eğer hakimin hükmünden sonra ise kıyasen de, istihsanen de caiz olmaz.

Şayet, birinci müslemün ileyh, ikini müslemün ileyhe elbise veril­meden önce, anlaşma yapar, sonra da elbise hakimin hükmünden sonra, birinci müslemün ileyhe avdet ederse, bu durumda —hangi sebeple olursa olsun— anlaşmaları caiz olmaz. Ancak hakimin hükmüyle, kusuru sebebiyle reddedilirse, elbise Önceki sahibine verilip, kıymeti ondan alınır. Muhıyt'te de böyledir.
Re'sü'l-mâlden kendi hissesini almak üzere, selemde, ortaklardan birinin anlaşma yapması, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz değildir. Bu şahsın ortağının izni beklenir; eğer o reddederse anlaşma batıl olur. Selem aralarında hali üzere baki kalır. Şayet ortağı izin verirse, ikisi hakkında da geçerli olur ve alınan re'sü'1-mâle ortak olurlar; kalan da aralarında müşterek kalmış olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Anlaşma caiz olur; re'sü'l-mâlin yarısı onun olur; arkadaşı isterse teslim alınana ortak olur; isterse, nasi­bini borçludan alır." demiştir. el-Ihtıyâr'da da böyledir.
Bu, re'sü'1-mâl katışık olduğu zaman böyledir. Eğer, re'sü'1-mâl katışık değilse, —her birinin hissesi ayrı ayrı ise— bu durum hakkında alimler ihtilaf eylediler: Bazıları: "İkisine göre de anlaşma caizdir." dediler, bazıları da: "İhtilaf üzeredir." dediler.

Sahih olanı da budur. Tebyîn'de de böyledir.
Müfâveda ortağı olan şahıslardan birisi, diğer birine selem verse, onlardan birisi de re'sü'1-mal üzerine anlaşma yapsa, bu caiz olur.

Inân ortakları da böyledirler. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adamın, diğer birinde selem olarak bir kür buğdayı ve ona bir de kefili olduğunda kefil, selem sahibi ile re'sü'1-mâle karşı anlaşma yaparsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre bu anlaşma, kendisine selem verilenin izin vermesine kadar bekletilir. Eğer o izin verirse, anlaşma caiz ve selem sahibinin re'sü'l-mâlde hakkı olur.

Eğer bozarsa, anlaşma bozulmuş olur.
Yabancı da böyledir. Eğer re'sü'1-male karşı anlaşma yaparsa, o malı tazmin eder ( = öder) Mühıyt'te de böyledir.

Alacaklının kefili, selem cinsinden bir yiyecek üzerine anlaşma yaptığında, eğer bu yiyecek yenilik, bakımından selemden aşağı olursa caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Alacaklı, tamamını kefile bağış yaparsa, kefil, kefil olunan şahsa müracaat eder..

Şayet alacaklının kefili, selemden dolayı bir elbise veya tartılan bir şey üzerine anlaşma yapsa, bu caiz olmaz.

Müslemün ileyhin kefili, selemin haricinde bir şey üzerine anlaşma yaparsa, bu —yukardakinin hilafına— caiz olur.

Sonra selemin kefili, borçlu ile, selemin cinsinin haricinde bir şey üzerine, anlaşma yaparsa borçlu, kefilin alacağından beri olur; ala­caklının alacağından ise beri olamaz. Bundan sonra bakılır: Eğer kefil alacaklıya yiyeceği öderse, hepsi de beri olurlar.

Şayet alacaklı borçluya müracaat ederek, yiyeceği ondan alırsa; o da kefile müracaat ederek, verdiğini geri alır. Kefil ise, muhayyerdir. İsterse selemi öder; isterse, aldığım olduğu gibi geri verir. Mühıyt'te de böyledir.

Kefil, selem sahibi ile,  re'sü'l-mâlde dirhem artırmak üzere anlaşma yapar ve onu  da teslim  alırsa,  bu  anlaşma caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Kefil,  müslemün  ileyhin  buğdayı  artırması  üzerine anlaşma yaparsa, bu anlaşma da caiz olmaz. Mühıyt'te de böyledir.

Selem  sahibi,   kefilin  buğdayı  artırmasına  karşı,  dirhemleri artırırsa, bu caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Kefil, kefil olduğu şeyden, noksan ölçülmüş bir şey getirip selem sahibine: "Al bunu." derse, bu müslemün ileyh'den caiz olmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Kefilden de caiz olmaz.

Eğer zirai şeylerden getirirse, müslemün ileyhden caiz olur. Mühıyt'te de böyledir.

Kefil, selemi, şart koşulan yere değil de başka bir yere korsa, sahibi müracaat ederek şart koşulan yere koydurur.  Mebsût'ta da böyledir.

Eğer kefil, anlaşma yaparak, yiyeceği şart koşulan yere değil de başka bir tarafa korsa, hamal ücretini verip, şart koşulan yere taşıtırsa, bu caiz olmaz; alacaklı onu reddeder. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, diğer birine emrederek, bir kür buğday selem kor; sonra da selem sahibinin velisi, re'sü'1-mal üzerine anlaşma yaparsa, ona göre, bu caiz olur ve emredene buğdayın benzerfni öder.
Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kav­lidir. Keza anlaşma yoluyla vazgeçmesi de caiz olur. Eğer emreden, borçlu ile, re'sü'1-mal üzerine anlaşma yapar ve onu da teslim alırsa caiz olur. Bu sulh yoluyla değil de, vazgeçme menzilinde olur. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam, diğerinde "yüz dirhem ve bir kür buğday" selemi olduğunu iddia eder; bundan dolayı da yirmi dirheme anlaşma yapar­larsa, selem olan re'sü'I-mal dirhemler ise, bu anlaşma batıl olur. Ve eğer, re'sü'I-mâl dinarlar ise, (Şayet re'sü'1-mâl beş dinar ise, anlaşma da beş dinara yapılmış ve yirmi dinar peşin ödenmişse) sulh caizdir.

Fakat, beş dinarı, selemin karşısına koymazsa, anlaşma tamamı hakkında caiz olur mu?

İmâm Muhammed (R.A.) bunu kitapda zikreylememiştir. Alimler de bu hususta ihtilaf eylemişler ve Fakıyh Ebû Ça'fer el-Hindüvânî: "Caiz olmaz." demiş; Fakıyh Ebû Bekir el-Belhî (Ebû Ca'fer'in hocası) ise: "Caiz olur." buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.
İki zimmî, bir zimmiye şarap selem yaptıktan sonra, onlardan birisi, müslüman olsa, bunun selemden hissesi batıl olur ve re'sü'1-mâli için müracaat eder.
Eğer belirli bir yiyecek karşılığında, re'sü'1-mâli anlaşma yapar veya va'deli anlaşırsa, caiz olmaz.

Şayet bir nasrânî, şarabını başka bir nasrâniye teslim eder ve buğdaya karşılık olarak, şarabı da teslim aldıktan sonra, bu şahıslardan birisi müslüman olsa, selem bozulmaz.

Eğer onlardan müslüman olan re'sü'l-maie~ karşı anlaşma yaparsa bü caiz olmaz.                                                                

Bir nasrânî, diğer bir nasranîye bir hınzır teslim eder, diğeri de onu teslim alır ve o domuz helak olur; sonra da bu şahıslardan birisi müs­lüman olursa, selem bozulur. Domuzun kıymeti ona aittir. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [14]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..