1- Talâk Hususunda Kadını Muhayyer Bırakmak

Bir kimse, kansına,bununla talâka n'yyet ederek : «Serbest­sin» veya «Nefsini boşa» derse; bu durumda, ayni mecliste durdu­ğu müddetçe, kadının, kendi nefsini boşama hakkı vardır. Bir gün veya daha uzun müddet, o meclisten kalkmaz veya başka bir iş yap­mazsa; bu durumda bile, kadının, bu hakkı devam eder.

Keza, kadın; bu meclisten kalktığı halde, orada dursa, iş yine kadının elindedir. Bu durumda, kocanın, geri dönme hakkı yoktur. Kadını, yapacağı işten, men edemediği gibi; sözünü de feshedemez. Cevheretü'n - Neyyire'de de bö'yledir-

Kadın, bu meclisten, nefsini ihtiyar etmeden ayrılınca; mu­hayyerliği geçersiz olur.

Keza, kadın; başka bir işie meşkul olur; yemek yer; uyur; bir yere gider; yıkanır; boyalanır; kocası ile cima' eder veya alım sa­tım hususunda, bir kimse ile pazarlık ederse; bu gibi şeyleri yap­ması hâlinde, kadının muhayyerliği geçersiz olur. Sİrâcül - Veh-hâc'da da böyledir.

Bu kadının, muhayyerliği, su içmesi ile bozulmaz. Çünkü, o, suyu, husûmetten temekkûn için içmiş olur.

Keza, kendisini, yemeğe da'vet etmeden; az bir şey yemesi ile muhayyerliği bozulmaz. Tebyîn'de de böyledir.

Kadın, oturarak uyur veya oturduğu yerde elbise giyer ya­hut basit bir iş yapar ve bunları yapmasının kaçınmak maksadı ile olmadığını efendisi bilirse; bu durumda onun muhayyerliği bâtıl (= geçersiz) olmaz.

Şayet kadın : «Ben, şahit çağırıyorum. Onları, muhayyerliğime şahit tutacağım.» veya «Satın almak için; babamı çağıracağım der; yahut ayakta durmakta olan kadın, bir yere dayanır veya otu­rursa; bu hailler de muhayyerliğini bozmaz.

Keza, oturmakta olan kadın, bir yere dayanmış olsa; yine mu­hayyerliği bozulmaz. Esahh olan kavil budur.

Oturmakta olan kadının yatması halinde ise, İmâm Ebû Yûsuf-(R.A.)'tan iki rivayet vardır. Bu rivayetlerin birine göre; bu durum­da, kadının muhayyerliği geçers'z olur. İmâm Züfer CR.A.) bunu ka­bul etti.

îkinci rivayette ise; bu durumda kadının muhayyerliği bozul­maz.

Muhayyerlik verildiği esnada, ayakta durmakta olan kadın, bir binite binse; muhayyerliği bozulur.

Keza, kadın; bir binitte binili iken muhayyer kılmsa da, sonra, bu kadın, bir başka binite binse, yine muhayyerliği bozulur. Sirâcii'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir yere dayanmışken muhayyer kılınan kadın, doğrulup oturmuş olsa; muhayyerliği bozulmaz.

Fakat, binekte iken muhayyer kılman kadın; bineğinden inse; muhayyerliği geçersiz olur. Hitfâsa'da da böyledir.

Kadın, binek hayvanı üzerinde veya mahmude gitmekte iken muhayyer kılmsa ve dursa; muhayyerlik hakkı vardır. Ancak, bine­ğini tekrar sürerse, muhayyerlik hakkı geçersiz olur.

Ancak, kocasının sustuğu anda, kadının hayvanını sürmesi hâli müstesnadır. Çünkü, hayvanın yürümesi ve durması ona muzaftır. Gitmesi ise, meclis-i ahar gibi olmaktadır- El - İhtiyar Şerhul - Muh­tar'd a da böyledir.

Hayvan üzerinde - ve hayvan - durmakta iken muhayyer kı­lman kadın, hayvanını sürerse; muhayyerliği bâtıl olur.

Şayet kadın, hayvan dururken veya yürüttüğü esnada cevap ve­rirse; - yürürken cevap vermesi ve bu cevabının işitilmesi hâlinde olduğu gibi- bâin talâk ile boş olur. Kadının, yürürken cevap verme­si halinde de hüküm böyledir.

Fakat, kadın; önce, hayvanını sürer; sonra, cevap vermiş olursa; bâine olmuş oTmaz.

Bineği yürümekte iken muhayyer kılman kadın; onu durdursa; muhayyerliği, bâtıl olmaz.

Bir evin içinde bulunurken muhayyer kılınan kadın, o ev içinde, bir yerden diğer yere yürüse büe, yine muhayyerliği baki kalır.

Gemi de, bu hususta ev gibidir: hayvan gibi değildir. Şemsü'l-Eimme Halvânî :

«Koca ile karısı; ayrı ayrı hayvanlar üzerinde bulunsalar veya ikisi bir hayvan üzerinde olsalar yahut kadın binili, erkek yaya olsa; yahut da, ikisi bir gemide veya ayrı ayrı gemilerde; veyahut bunlar ayrı ayrı mahmillerde veya ikisi aynı mahmude bulunsalar yahut da ikisi bir adamın omuzunda olsalar; bu durumda kadın, ilk adımda nefsini ihtiyar ederse (—boşarsa); bâine olmuş olur. Aksi takdirde, boşanmış olmaz.» demiştir. FüsûİuI - İmâdiyye'de de böyledir.

Bu kan-koca, bir mahmude bulunurlar ve deveci, deveyi çe­kerse; kadının muhayyerliği bâtıl olmaz. îtâbiyye'de de böyledir.

Muhayyer kılındığmdaj dizlerini dikmiş ve ellerini bağlaya­rak oturmakta olan bir kadın; sonra, bağdaş kurarak otursa veya bunun aksini yapsa; bu kadının muhayyerliği bâtıl olmaz. Zahîriy-ye'de de böyledir.

Kocası tarafından muhayyer bırakılan ve bunu kabul etmiş olan bir kadım, kocası; elinden tutup kaldırsa veya onun isteği ile yahut isteği olmadan ona cima' etse; bu durumda, muhayyerlik hak­kı, kadının elinden çıkar.

Mecmûu'n-Nevâzirde ve Asl'ın Hâherzâde nüshasında şöyle zikredilmiştir;

Muhayyer bırakılan bir kadın, yanında şahit çağırtabileceği bir kimse bulunmadığımdan, şahit çağırmak için ayağa kalksa; bu du­rumda, ya yerinden aynin: veya ayrılmaz. Şayet, kadın yerinden ay-rılmazsa; muhayyerliği bil-ittifak bâtıl olmaz.

Kadının yerinden ayrılması hâlinde ise, durumun ne olacağı hu­susunda, âlimler İhti'âf etmişlerdir: Bazılarına göre, muhayyerliğin geçersiz olmasında mu'teber olan, kadının I'râzı (= kabul etme­mesi) dir.

Bazılarına göre ise; meclisin tebdili (= değişmesi) dir-

Meselâ : Bir kadın : «Nefsimi satın aldım.» der; kocası da, kal­kıp, onu bir veya iki adım yürüttükten sonra: «Sattım.» cevabını verirse bu durumda hal'* sahih; kadın ise boş olur. Bu, bazı âlim­lerimizin kavillerine uygundur. Hulasa'da da böyleder.

Muhayyer kılınınca; farz, vacip, sünnet veya nafile bir nama­za başlamış olan kadının, muhayyerliği bâtıl  (=geçersiz) olur-
Koca, karısını; kadın namaz kılmakta iken, muhayyer bırakır ve kadın namazını tamam1-rsa; kılmakta olduğu namaz, farz veya vitir gibi vacip bir namaz ise; muhayyerliği bâtıl olmaz.

Kadın, hafüe bir namaz kılmakta olur ve iki rek'atte selâm ve­rirse; yine muhayyerliği bâtıl olmaz. Fakat, bu iki rek'ate, iki rek'at daha ilâve ederse; muhayyerliği bâtıl olur.

Kadın, öğle namazının -dört rek'atü- ilk sünnetinde muhayyer bırakıldığı halde, ük iki rek'ati tamamlayınca selâm vermese; bu durum hakkında, â'ımler ihtilâf etmişlerdir:

Bazıları : «Bu kadının, muhayyerliği bâtıl olur.» bazıları ise : «Bâtıl olmaz» demişlerdir. Sahih olan da budur. Bedâi'de de böyle­dir.

Eğer kadın, teşbih çeker veya az bir şey okursa; muhayyerliği bâtıl olmaz. Fakat, bunları uzatırsa, muhayyerliği bâtıl olur. Cev-heretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Eğer kadın, teşbih çeker veya az bir şey okursa; muhayyerli­ği bâtıl olmaz. Fakat, bunları uzatırsa, muhayyerliği bâtıl olur. Cev-heretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Muhayyer bırakılan kadın, kocasına: «Beni, niçin dilinle bo-şamadın?» dedikten sonra; kendi nefsini boşamış olsa; bu durumda kadın boş olur. Fetâvâ'da böyle zikredilmiştir-

Bir kimse, karışım muhayyer bıraksa ve bunu dudağı ile ha­ber verse; bu durumda kadının : «ikisini de ihtiyar ettim.» demesi uygun olur. Itâbiyye'de de böyledir.

Kocası tarafından muhayyer bırakılan fakat kocasının bu sö­zünü işitmeyen /eya orada hazır bulunmayan bir kadm; bu durumu nerede öğrenirse; o mecliste muhayyer olur.

Koca, karısına : «Bunu, ilk söylediğin mecliste, sen işitmiştin.» der; karısı ise, bunu inkâr ederse; kadının sözü geçerli olur. Serah-sı'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Kocanın : «Muhayyersin.» demesinde, telâk niyyetinin bulun­ması, elbette gereklidir.

Kocanın «Muhayyersin.» demesi üzerine, kadın; nefsini ihtiyar ederse t = boşarsa); bu durumda kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. Koca, üç talâka niyyet etmiş olsa bile, bu durumda kadın; üç talâk boş olmaz Hidâye'de de böyledir.

Böyle bir durumda, kadın; kendi nefsini boşar; koca ise, bo­şama kasdımn bulunduğunu inkâr ederse; bu durumda, kocaya ye-rmn teklif edilir ve yeminli sözüne inanılır.

Fakat, koca; talâk müzâkeresinden sonra; karısını muhayyer kılmış (yani kendisini boşama yetkisini ona vermiş), karısı da, bu durumda nefsini boşamışsa; bu durumda, koca : «Ben, talâk kas-detmedim.» dese bile; hüküm bakımından, sözü kabul edilmez.

Keza, her ikisi de, öfkeli iseler; yine, kocanın bu sözü, hüküm bakımından kabul edilmez.

Eu söz, hüküm bakımından kabul edilmeyince de, ileride, ni­kâh olmaksızın; kadının, kocası ile birlikte durmasına ruhsat yok­tur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Muhiyt'te şöyle zikredilmiştir  :

«Bu hallerde, talâkın vâki olması için, nefs veya talâk kelimele­rinden birinin söylenmiş olması gereklidir. Şöyleki :

Koca, karısına : «Nefsini ihtiyar eyle»; «telâkini ihtiyar eyle.»; «İhtiyar etmekle, ihtiyar eyle.» veya kadın, kocasına: «Nefsimi, ihti­yar ettim.» veya «talâkımı ihtiyar ettim.» dese; bu durumlarda, talâk vâki olur.

Fakat, koca-sadece-; «İhtiyar eyle.» der, kadın ise : «İhtiyar eyledim.» cevabını verirse; bu durumda, bir şey vâki olmaz.

Keza, koca, karısına : «İhtiyar eyle.» der; kadın ise : «Eyledim.» cevabını verirse; yine, bir şey vâki olmaz.

Fakat, koca, karısına : «Nefsini ihtiyar eyle.» der; karısı da T «Eyledim.» cevabını verirse, -yukarıdakinin hilâfına- talâk vâki olur. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Nefs kelimesini İhtiyar kelimesi ile bitişik zikretmek de şart-tır.

Bu iki kelimenin, aynı mecliste, bir birinden ayrı olarak zikre­dilmiş olması da sahihtir. Meclis  ayrı olursa, sahih olmaz.

İhtiyar lafzının mükerreren söylenmesi, nefs kelimesinin zikre­dilmesi yerine geçer.

Keza, kadının : «Babamı»; «anamı»; «ehümî» veya «kocaları ihtiyar ettim.» demesi hallerinde de, nefs kelimesinin zik­redilmesine gerek yoktur. Tebyîn'de de böyledir-

Kadının : «Kavmimi (veya mahremiyet sahibi olan birini seç­tim.) demesi; yukarıdaki mes'eîeye muhaliftir. Yani kadının, böyle söylemesi ile, talâk vâki olmaz. Bu durumda, kadının, bu sözünü, - var ise - babası veya anasına hamletmesi münâsip olur.

Fakat, bu kadının; babası ve anası yok da, kardeşi varsa ve bu sözünü ona hamlederse, yine talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «İhtiyar et.» der; o da : «Nefsimi seç­tim; hayır, belki de kocamı...» derse; bu durumda talâk vâki olur.

Ancak, bu kadın : «... kocamı takdim ettim. (= öne aldım.)» derse; talâk vâki olmaz.

Kadın : «Nefsimi seçtim veya kocamı seçtim.» derse; yine talâk vâki olmaz.

Şayet, kadın; bu kelimeleri vav harfi ile atfederse (= ve bağlacı ile birini diğerine bağlarsa); ilk söylenen kelimeye itibar edilir. Di­ğer kelimeler, boş sözden ibaret olur.

Bir kimse, karısını muhayyer bıraktıktan sonra; ona kendisini seçmesini telkin etse, bu telkine uyup, kadın da kocasını seçmiş ol­sa; ta.âk vaki olmaz. Bu durumda, kocanın karısına, mal vermesi de gerekmez. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse karısına : «İhtiyar eyle.» demiş, kadın da : «İhti­yar ettim» cevabını verdikten sonra : «Nefsimi kasdettim.» demiş bulunsa; bu konuşma, aynı mecliste geçmişse, kadının bu sözü kabul edilir ve kadın boş olur. Fakat, kadın, bu son sözü, o meclisten çık­tıktan sonra söylemiş olursa; sözü kabul edilmez ve talâk vâki ol­maz.

Bir koca karışma : «İhtiyar et.» der; karısı ise : «Nefsimi ih­tiyar ettim.» cevabını verirse; bu durumda kadın, istihsânen boş clur- Hidâye'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «İhtiyar et.» der; o da : «Nefsimi, bâin kıldım.» veya «Nefsimi, haram kıldım.» yahut «Nefsimi boşadım.» cevabını verirse; bu durumda kadın, bir bâin talâkla, boş olur. Sirâ-cü'l Vehhâc'da da böyledir.

Tefviz, (= talâkı başkasına havale etme) eğer talâk sözüne makrûn C—bitişik) ise, meselâ: Bir adam, karısına: «Üç talâk, ih­tiyar et.» der; o da : «talâkı seçtim.» cevâbını verirse; bu durumda, bir talâk-ı ric'î vâki olur.

Fakat, adam, muhayyerlikte, üç talâkı zikretse; meselâ: Bir kim­se, karısına : «üç talâkı ihtiyar et.» der; karısı da : «İhtiyar ettim.» cevabını verirse; bu durumda, üç talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına ; «İhtiyar et; ihtiyar et; ihtiyar et.» der; o da : «Birinciyi seçtim»; «Ortadakini seçtim.»; «Sonuncuyu seç­tim.» veya : «Seçmekle seçtim.» cevabını verirse; niyyet olmasa bile, üç talâk vâki olur. Bu durumda, nefs lafzını zikretmeye ihtiyaç yoktur.

Bu hüküm, Câmi'in rivayetinde böyledir.

Ziyâdât'da zikredildiğine göre ise; «İhtiyar et.» sözü, ne kadar tekrar edilirse edilsin. Üç talâk vâki olması için, niyyet şarttır.

Yukarıdaki «Birinciyle...»; «ortadaki ile...» veya «sonuncu ile seçtim.» sözleri ile üç taiâkm vâki olması, İmâm EbftHanife CR. A.) 'nin kavline göredir.

İmameyne göre ise, bu sözlerle, bir talâk vâki olur. Muhtar olan kavil de budur.

Kadın, bu durumda : «Seçmekle seçtim.»; «Bir defa seçtim.» veya «Bir defa ile seçtim.» derse; bu sözleri ile üç talâk vâki olur. Bu durumda, bunları söylemekle; üç talâkı tekrar etmek arasında bir fark yoktur.

Bu üç lafzın vav harfi (= ve bağlacı), fe harfi (= tefsir, açıkla-aa fe'si) veya sümme harfi ( = «sonra» mânâsına gelen bir edat)

söylenmesi ile bunlarla, birbirlerine bağlanmadan söylenmesi ara­sında da bir fark yoktur. Tebyîn'de de böyledir-

Bu durumda, kadın : «Nefsimi boşadım.» veya «Ben boşa­dım.» demiş olsa, cevap vermiş sayılır ve üç talâk boş olur. Muhiyt'-te de böyledir.

Bir kimse, karısına, üç defa : «İhtiyar et.» der; karısı ise : «Talâk'ı seçtim.» veya «Birinci talâk'ı seçtim.» derse; bu durumda, bil - icmâ, - üç talâk değil - bir tafâk vâki olur. Zahîriyye'de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et.» der veya son iki «ihtiyar et» lafzım, fe harfi ile söylerse; kadın ise : «Nefsimi, bir defa boşadım.» yahut «Nefsimi, bir defa boşamayı seçtim.» derse; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki oîur. Bedâi'de de böyledir.

Bu kadın, kocası «ihtiyar et» sözünü tekrar etmeden : «Nef­simi seçtim.» dese; kocasının bundan sonra tekrar etmiş olduğu, bu lafızlar geçersiz olur. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et.» diye­rek, muhayyer kılınca; karısı, nefsini ihtiyar etse; bunun üzerine koca : «Ben, birinci ile, talak'ı niyyet ettim. Diğer ikisi ile de, sana anlatmak istedim» dese; hüküm bakımından bu sözü kabul edil­mez. Diyanet bakımından ise, durum kendisi ile Allahu Teâlâ ara^ sindadır. Sirâcü'î- Vehhâc'da da böyledir.

Şayet koca : «İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et, bin ile.» der; karıp* da : «Hepsini ihtiyar ettim.» cevabım verirse; ilk iki talâk hiç bir şey olmadan vâki olur. Sonraki talâk ise, «bin» lafzı ile vâki olur.

Keza, kadın : «Nefsimi, seçmekle seçtim (= ihtiyar ettim.» ve­ya «Bir defa ihtiyar ettim.» dese; yine üç talâk boş olur. Mi'râcü'd-Dirâye'de de böyledir.

Eğer kadın, bu durumda : «Birinci ile...» veya «Ortadaki ile...» yahut «Sonuncu ile nefsimi seçtim.» derse; İmâm Ebû Hanî-fe (R.A.)ye göre, bu durumda, üç talâk vâki olur.

İmâmeyn'e göre ise, «birinci» veya «ortadaki» lafızları seçmesi hâlinde, bir talâk; sonraki» lafzı seçmesi ile de, «bin» lafzını da bulunmasından dolayı, iki talâk vaki olur. Kâfî'de de böyledir.

Bu kadın : «Nefsimi, bir talâkla boşadım.» veya «Nefsimi, bir talâkla seçtim.» derse; bir talâk-ı bâin ile boş olur.

Sonra, kadına sorulduğunda : «Ben, birinci ve ikinci i!e talâkı kasdettim» derse, bu durumda, bu iki talâk da, vâki olur. Bu ka­dın : «Üçüncü ile talâkı kasdettim.» derse; bin dirhem ile birlikte, bir bâin talâk ile boş olur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seç (— ihtiyar et)   ve seç ve seç, bin ile,» der; kadın ise, «Seçtim» veya «Bir defa seçtim.» yahut : «Bir ile seçtim.» derse; bu durumda, bü-icma', bin dirhemle birlikte, üç talâk vâki olur.

Şayet kadın: «Birinci ile...» veya «ikinci ile...» yahut «üçüncü ile.,.» derse, İmâm Ebû Hamîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda, üç telâk vâki olur.

İmâmeyn'e göre ise, bu durumda, bir şey vâki olmaz. Kâfî'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et ve ihtiyar et, bin dirhem ile.» der- kadın da : «Bir talâk seçtim» veya «Nefsimi bir talak böser­dim.» derse;  bil-icma', mal   olarak, bir şey  verilmesi   gerekmez. Serahî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Kadın : «Bir talâk boşadım.» derse;    İmamlarımızın üçüne göre de, bin dirhem vâki olmaz.

Koca, kadına, muhayyer olduğunu bildirdiği her defada, mal zikrederse; bu durumda kadın, hangisini seçerse seçsin, hem talâk ve hem de bu mal vâki olur. Itâbiyye'.de de böyledir.

O Bir koca, karısına : «Üç talâktan istediğini ihtiyar et ( = seç) dese; İmâm Ebû Hanife (R.AO'nin kavline göre; bu durumda ka-duıin bir veya iki talâk seçme hakkı vardır.

İmâmeyn'e göre ise, bu durumda kadın, nefsini üç talâk boşa­ma hakkına sahiptir. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et (= seç).» deyince, kadın : «Seni seçmiyorum.» veya «Seni istemiyorum.» yahut «Sende, benim bir ihtiyacım yoktur.» dese; bu sözlerinin hepsi de geçersiz olur.

Eğer kadın : «Kocamın ayrılığı, hoşuma gitmiyor.» derse, bu du­rumda, o, açıkça, kocasını seçmiş olur.

Fakat, kadın, kocasına : «Sana, karı olmamayı seçtim.» derse; bu durumda, kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur,

Bir koca, karısına : «Bir talâk ihtiyar et (=seç).» der; ka­dın da : «Onu seçtim.» derse, bu durumda, bir talâk-ı rie'î vâki olur.

Bir koca, karısına: «İki talâk ihtiyar et» der; kadın ise, bir talâk ihtiyar ederse; bir talâk boş olur.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Karımı muhayyer kıl.» de­diği halde; bu adam, muhayyer kılmazsa, bu durumda kadın, mu­hayyer olmuş olmaz.

Koca : «Muhayyer olduğunu, karıma haber ver» der; diğer şa­hıs da, haber vermeyi kabul ederse; bu durumda, kadın haberi alın­ca; nefsini ihtiyar edrese, talâk vâki olur. Serahaî'nin Muhıytı'nde de, böyledir.

Bir kimse, karısına: «Bu gün — veya bu ay yahut bir ay ve­yahut da bir yü - nefsini ihtiyar et.» dese; bu durumda kadın, bah­sedilen vakit bitmediği müddetçe; nefsini bosayıp boşamamakta muhayyerdir.

Kadının , o meclisten, ayrılıp ayrılmaması ile bir iş yapıp yap­maması halleri de müsiâvidir. Kadın, bahsedilen vaktin sonuna ka­dar, serbesttir.

Bir kimse, karısına : «Bu gün ihtiyar et.» veya : «Bu ay ih­tiyar et.» derse; bahsi geçen gün veya ay durdukça, kadın muhay­yerdir. Koca, bu ifâdesini değiştiremez.

Bir kimse, karısına : «Bir gün-ihtiyar et-» dese; bu bir gün, bu sözün söylendiği andan başlar ve bir sonraki günün , aynı vaktine kadar devam eder.

«Bir ay...» dediği zaman da; bu bir ay, konuştuğu andan başlar ve otuz gün sonranın aynı saatine kadar devam eder.

Muhayyerlik - yukarıdaki örneklerde olduğu gibi- bir vakitle sınırlanınca o vakit geçtiği zaman, muhayyerlik bâtıl (= geçersiz) olur. Kadının durumu, bilip bilmemesi hâü de müsavidir. Yalnız, muhayyerlik, zamanla sınırlı olmayınca; hüküm, bunun hilâfınadır. Siracü'l-Vehhac'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bir gün, ihtiyar et ve yarın ihtiyar et.» dediği halde; kadın, o gün reddetse; bu kadının bir gün sonraki muhayyerliği geçersiz oümaz.
Fakat, koca, karısına : «Bu gün, ihtiyar et ve yarın.» der; kadın ise, o gün reddederse; bu durumda, kadının, bir gün sonra da, mu­hayyerliği geçerli olmaz Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. [29]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..