Emir bıl'-yed ( = kadına: —emriiki bi yedik— işin, senin elindedir.» diyerek, talâkı, kadının eline bırakmak), nefsi zikret­mekle ilgili şartlar bakımından, talâk konusunda kadım muhayyer bırakmak gibidir. Rücu ve diğer hususlarda, emir bi'l-yed, talâkta kadını muhayyer bırakmak yerine kâimdir.
Ancak, üç talâka niyyet etme hususunda durum böyle değil­dir. Yani, üç talâka niyyet etmek, kadını muhayyer bırakmada caiz olmadığı halde, emir bi'1-yed'de (=talâkı kadının eline bırakmak-da), bu caizdir.  Fethu'l - Kadir'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Emrüki bi yedik = işin, senin elin­dedir.» der ve bunu söylerken de talâka niyyet ederse ve bunu ka­dın duymuş olursa; bu durumda, boşanma selâhiyeti, —aynı mec­liste  clduğu müddetçe— kadını nelinde olur.

Şayet kadın, kocasının bu sözünü duymamışsa; bu haber ken­disine ulaşıp, onu anlayınca;  bu zaman, talâk selâhiyeti kadının

elinde olur. Muhiy'te de böyledir.                                 

Bir kimse, kadının hazır bulunmadığı bir yerde, talâk se-lâhiyetini onun dine vermiş olursa, şu iki durum söz konusu olur :
1) Bu söz, kadına, hangi mecliste ulaşırsa; kadın, o mecliste —talâk konusunda— muhayyer olur.                
2) Koca, karısına,   ou selâhiyeti muvakkat   ( = geci)   bir za­man için vermiş ve bu haber kadına ulaştığında bu zaman bitme­mişse;  kadın, kalan zaman içinde    muhayyerdir.

Kadın durumu öğrenmeden, vakit bitmiş olursa; bundan son­ra, kadın için, muhayyerlik söz konusu olamaz. Sirâcûl-Vehhfic'da da böyledir.

Koca, karısına, «işin (-boşanma selâhiyetin) elindedir.» derken;   üç talâka niyyet ederse; kadın : «Ben, bir    talâk ihtiyar ettim. (=seçtim.)» dese biûe, üç talâk boş olur. Hidâye'de de böy­ledir.

Bir kimse, üç talâka niyyet eder ve karısına: «İşin, (= boşanma selâhiyetin) elindedir», der; bunun üzerine, kadın da, nefsini, üç talâk boşarsa; bu durumda üç talâk boş olur.

Fakat, koca, iki talâka niyyet ederse; bir talâk vâki olur-

Keza, kocanın üç talâka niyyet etmesi hâlinde, kadın: «Nef­simi boşadım»; «Nefsimi seçtim» derse; üç talâka niyyet etmese bile, üç talâk vâki olur.

Keza, bu durumda, kadın: «Nefsimi bâin eyledim.» veya «Nefsimi haram eyledim.» der; yahut, cevaba elverişli, başka bir şey söylerse;    yine, üç talâk boş olur.

Ancak, kadın: «Nefsimi, bir talâk boşadım,» veya «Nefsimi, bir talâk ihtiyar ettim, (^seçtim)» derse; bu durumda, bir bâin talâk i'e boş olur. Bedâi'de de böyledir.

Bir koca, karısına: «işin, t =boşanma selâhiyetin) elin­dedir.» der; kadın da, bu durumu öğrendiği meclisde, nefsini ih­tiyar ederse; bir ta^k-ı bâin ile boş olur.

Fakat koca, üç talâka niyyet etmişse; kadın üç talâk boş olur.

Şayet koca, iki talâka veya bir talâka niyyet etmiş veya hiç bir niyette bulunmamışsa; bu durumda kadın, bir talâk boş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Koca, karısına: «İşin (=boşanma selâhiyetin) elindedir.» dediği sırada: «Bir talâk hakkında...» diye ilâve ederse; —kadı­nın nefsini ihtiyar etmesi halinde— bir talâk-ı ric'î vâki olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kadın, kendisine : «Üç ta'âkmın selâhiyeti elindedir.» diyen kocasına :   «Niçin beni lisanınla boşamıyorsun?» dese;  bu cevabı —muhayyer olmayı— reddetmek olmaz- Bu kadının, nef­sini boşama hakkı vardır. Fatâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Koca, boşanma    yetkisini  karısına     verdiğinde,  karısı : «Nefsimi, kabul eyledim.» dese; boş olur-

Keza, bu durumda kadın : «Onu kabul ettim» dese; yine, boş olur. Füsûlü'l-Üsterûşnî'de de böyledir.

Bir koca, karısına: «tşin (=boşanma yetkin) elindedir.» veya «...avucunun içindedir.» «...sağındadır.»; «...ohındadir.» ya­hut «Selâhiyeti elinde kıldım.»; «Selâhiyeti eline havale ettim.» dese; ve talâka niyyet etse; bu sahih olur.

Fakat koca: «tşin t=boşanma yetkin) gözündedir.» veya «...ayağindadır.»; «...başındadır.» dese; yahut bunlara benzer bir şey söylese; niyyet etmeden, bunlarla talâk sahih olmaz.

Koca, boşanma yetkisini, karısına verdiği sırada, bir talâka niyyet ettiği halde; sonradan üç talâka niyyet ederse; bu —son— niyyeti sahüıolmaz.

Bu durumda, kocanın iki talâka niyyet etmesi de sahih ol­maz. Ancak, cariyeler, bu hükümden müstesnadır. Itabiyye'de de böyledir.

Bir kocanın, karısına : «Seîâhiyetin ağzmdadır.» veya «...dilindedir.» demesi «Seîâhiyetin elindedir.» demesi gibidir.

Keza, kocanın: «Seîâhiyetin ihtiyarının (—seçmenin) elin­dedir.» demesi de, «seîâhiyetin elindedir.» demesi gibidir. Hulâsada da böyledr.

Koca, karısına yetki verirken, talâk niyyetinde olmazsa; kadının bu hususta yetkisi yok demektir.

Ancak, koca; yetkiyi öfke hâlinde veya talâk müzakeresi es­nasında vermişse; bu durumda, talâk niyyetinde olmadığını» söy­lemesine, hüküm bakımından itibar edilmez.

Şayet kadın; kocasının talâk niyyeti ile; veya öfkeli bir halde yahut talâk müzakeresi esnasında: «İşın (= talâk hususunda yet­ki) senin elindedir.» dediğini iddia ederse; bu durumda, kocanın, yeminle söylediği söze. itibar edilir.

Fakat kadın, kocasının Öfkeli olduğunu veya talâk müzakere­si yapmakta iken, bu sözü söylediğini beyyine ( = şahit, delil) ile isbat ederse; bu durumda kadının sözü kabul edilir.

Ancak, kadının; «kocasının, talâk niyyeti ile söylediğine dair» beyyinesi kabul edilmez.

Fakat, kadın; «kocasının : «bunu, talâk niyyeti ile söyledim. demiş olduğunu isbat ederse; bu kabul edilir. Zahîriyye'de de böyledir.

Kendisine verilen yetkiye binâen, nefsini boşayan bir ka­dına, kocası: «Sen, nefsini, konuştuktan veya bir iş yaptıktan son­ra, boşadın.» .der; kadın ise : «Hayır, ben nefsimi, aynı mecliste boşadım. Bir şey konuşmadım ve bir işle meşgul olmadım» ceva­bını verirse; bu durumda kadının sözüne itibar edilir ve o, boş olur. Fûsûlü'I-Üsterûşnî'de de böyledir.

Kocasını, «talâk yetkisini kendi eline verdiği ve kendisi­nin bunu duymadığı» hususunda da'vâ eden bir kadın; nefsini bu selâhiyete dayanarak boşadîktan sonra; talâkın vuku bu'du-ğunu ve mehir gerektiğini iddia etse ve kocası da, bunu duysa, bu kadının, bu mes'eleyi kadı (=hakim) huzuruna çıkarma hak­kı yoktur. Kocasının, talâk yetkisini, onun eline vermeye zorlan­ması hâli müstesnadır. Hulâsada da böyledir.

Kocası tarafından, talâk yetkisi eline verilen kadın, kalkıp, nefsini boşar; kocası ise; kadının nefsini aynı mecliste boşama-dığıni; kadın da, aynı mecliste boşamış bulunduğunu iddia eder­se;   bu durumda, kadının sözüne itibar edilir.

Hâkîm'in zikrettiğine göre :

Eir koca, karısına : «Ben, senin eline, yetkiyi dün vermiştim. Sen ise, nefsini boşamamıştm.» der; kadın da: «—Nefsimi dün— boşadım.» cevabını verirse; bu durumda, kocanın sözü mu'teber ve makbuldür. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Dedemden soruldu:

—  Selâhiyeti karısının eline verip :  «Eğer, kumar oynarsam, benden boşan.» dedikten sonra, kumar oynayan bir kimsenin ka­rısı, nefsini boşasa; koca ise bunu müteakip :  «Sen, üç gündür, bunu biliyordun; nefsini boşamadm.» dese; kadın : «Hayır, ben şu anda öğrendim ve derhal nefsimi boşadım.» cevabını verirse; du­rum ne olur?

O,  şu cevabı verdi :

—  «Kadının sözü mu'teberdir.» diye cevap verenlerin sözleri makbuldür. Füsûlü'l-İmâdiye'de de böyledir.

Kocası tarafından, talâk yetkisi eline verilmiş  bulunan bir kadın;  kocasına: «Sen, bana haramsın; ben, senden bâinim.»

veya «Ben, sana haramım; sen, benden bâinsin.» dese; bu durum­da kadın, boşanmış olur-

Şayet kadın : «Sen haramsın.» der;, fakat «...bana haram­sın.» demezse veya «Sen, bâinsin.» der; fakat «...benden bâinsin.» demezse; bu batıl ( = geçersiz) olur.

Ancak, kadın: Ben, haramım, der; fakat «...sana haramım.» demezse veya «Ben, bâinim.» der; fakat «...senden bâinim.» de­mezse; bu durumda tadâk vâki olur. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, talâk hakkında karısının eline yetki verir; o da kocasına: «Seni, boşadım.» derse; bu —sözü— bâtıl (^geçersiz) olur. Yani, talâk vâki olmaz- Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir koca, karısına: «Bu gün yetkin elinde; yarından son­ra da elinde.» dese; gece, bu yetkiye dâhil olmaz. Kadın, o gece, nefsini ihtiyar etse ( = seçse, boşaşa); talâk vâki olmaz.

Bu kadın, o gündüzün yetkisini reddederse; bu yetkisi de ge­çersiz olur.

Ancak, «yarından sonra için» kadının, talâk selâhiyet hakki vardır-

Şayet, kadın : «Bu gün, selâhiyetimin tamamını ibtal ettim (^geçersiz kıldım)» derse; hiç bir yetkisi kalmaz. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu gün ve yarın, selâhiyetin elinde­dir.» der ve gece girince de, o gün selâhiyetini reddederse; yarının salâhiyeti de, elinden gitmiş o'ur. Zehıyre'de de böyledir.

Veivâliciye'de : «Fetva, buna göredir.» denilmiştir. Tatar-hâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu gün, yarın ve öbür gün selâhi­yetin elindedir.» der; kadın ise, bu günün salâhiyetini reddederse; bütün selâhiyetler bâtıl ( = geçersiz) olur. Bu kadının, bu redde­dişten sonra, nefsini ihtiyar etme ( = seçme, boşama) hakkı yok­tur. Sahih olan da, budur. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), İmlâ isimli eserinde, buyurmuş­tur.

Bir kimse, karısına: «Selâhiyetin, bu gün e'indedir; selâhi­yetin, yarın da elindedir.» dese; bu iki söz, iki ayrı selâhiyettir. .

Bu durumda, kadın; bu gün, kocasını ihtiyar etse (~seçse); yarın olunca, yine salâhiyeti elinde olur. Sahih olan da, budur-Kâffde de böyledir.

Bu kadın, kocasının, bu sözü, söylediği gün, nefsini ihti­yar edip (f —boşayıp); yarın olmadan, tekrar nikâhlansa; bundan sonra, yine nefsini ihtiyar etmek istese; bunu yapma yetkisine sahiptir. Yani, tekrar nefsini boşayabilir.

Bir kimse, karısına: «Filan adam, geldiği gün, işin ( = ta-lâk hususundaki yetkin) elindedir, dese; kadın, o adam geldiği gün, —gecesi hariç— bu hususta yetkili olur.

Bu şahıs, geldiği halde; o gün, güneş batana kadar kadının, bundan haberi olmasa; yetki elinden çıkmış olur. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu gün, yarın yetkin elindedir.» der; kadın da, o gün, yetkisini geri verirse; selâhiyeti bâtıl ( = geçer­siz)  olur. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir

Bir koca, karısına : «Yetkin bir gün...»{ «...bir ay...» ve­ya «...bir sene...», «...elindedir.» yahut: «Yetkin bu gün-...»;' «...bu ay...» veya «...bu sene...», «...elindedir.» der ve bu sözünü, bir meclisle kayıtlamazsa; kadın, söylenilen vaktin tamamında yetki'idir. Bu kadın, —söylenilen vaktin içinde—, dilediği zaman, nefsini, kocasından boşayabilir. Meclisten kalkmış veya başka bir şeyle meşgul olmuş olsa bile, söylenilen vakit bitmedikçe yetkisi bâtıl  ( = geçersiz)  oîmaz. Bu hususta, görüş ayrılığı yoktur.

Koca, gün, ay veya yıl ifadesini belirsiz olarak, kul'amrsa; kadın; kocasının konuştuğu andan itibaren, yarınki günün aynı vaktine veya bir ay sonranın aynı vaktine yahut da bir yıl sonra­nın aynı vaktine kadar,  yetkili olur.

Bu durumda, ay; günlerle ölçülür ki, bir ay otuz gündür.

Şayet koca, gün, ay veya yıl ifadesini ma'rife olarak ( = belir-lilik takısı re)  söylerse;    kadın, günün, ayın veya   senenin kalan kısmı kadar yetkili olur,* Bu durumda ise, ayın tesbitinde, hilâle itibar edilir

Kadın, söylenilen vakit içinde, nefsini bir defa ihtiyar ey­lerse "(=boşarsa); bir daha ihtiyar etmeye yetkisi kalmaz.

Şayet, kadın, önce: «Kocamı ihtiyar ettim t = seçtim).» der­se; bazı yerlerde: «İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muham-med (R,A.)'e göre, k 'inin yetkisi, söylenen vaktin tamamında, elinden çıkar.» diye zikredilmiştir. Geride vakit ka'mış olsa büe, kadın; nefsini ihtiyar etme ( — seçme) hakkına, sahip olamaz. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu ay içinde, yetkin elindedir.» der; kadın da, kocasını ihtiyar ederse; İraâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R,A.) ve İmânı Muhammed (R.A.Ve göre, kadının elindeki yetki, ortadan kalkar.

îmânı Ebû Yûsuf (R-A.)'a göre ise; kadının yetkisi, —sade­ce— o mecliste geçersiz olur. Başka mecliste ise, geçersiz olmaz. Bazı rivayetlerde, bunun aksi söylenmiştir. Sahih olan, Öncekidir. Kâdîhân'ın Câmiü's-Sağîri'nde  de böyledir.

Bir kimse ; «Karımın, boşanma yetkisi, bir ay, filanın e'indedir.» .dese; bu ay, —içinde bulunulan ayı— takip eden ay­dır. Kiâf'Vle de böyledir.

karısına : «Yetkin,    ebediyyen  elindedir.» der;

kadın ise, bunu bir defa reddederse; İmâm Ebû Hanîfe  (R.A.)'ye göre, kalan müddet içinde, mıh;   verliği bâtıl olmaz. Thnurtâşî'de de böyledir.

İbn-i Semâ'a, İmâm Muhammed (R.A.) 'in şöyle buyur­duğunu zikretmiştir.

Bir kimse, karısına : «Ayın başında, yetkin elindedir.» dese; hilâlin göründüğü geceden, bir sonraki günün gecesine kadar, yet­ki kadının elinde olur.

Bir koca, eğer, ay başında, karısına; «İşin ( — boşanma yetkin) elindedir.»  dc*-e; bu du urnda, kadın;-   bulunduğu mecliste, güneş
Kocanın, kanama: «Füangün (meselâ: Çarşamba günü)...» veya, «Filan ay (meeelâ : Recep ayı)...» yahut. «Filan yıl (meselâ; 1404 yılı)...», «...yetkili, sin» demesi gibi... Bu durumda, kadm, mezkûr gün, ay vûya yılın, kalan kıs­mı kadar yetkili olur.

batana kadar, bu yetkinin sahibi olur. Bu, bir kocanın, karısına: «yarın, yetkin elindedir.» dediği zaman; kadının, bir sonrak gü­nün tamamında yetkili olması gibidir. Şayet, koca; «yarında yet­kin elindedir.» derse; bu yetki, aynı mecliste, bir sonraki günün güneşinim, batmasına kadar, devam eder. İbrahim: «Buna, muha­lefet  eden olmamıştır.»  demiştir.

O'ndan rivayet edildiğine göre : Bir kimsenin, karısına : «Yet­kin, ramazan...» veya «...ramazanda elindedir.» demesi müsavidir. Bu durumlarda, ramazanın tamamında, yetki kadının e'inde olur. Keza. kocanın : «Yetkin, yarın...» veya «...yarında elindedir.» demesi de müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu gün, yetkin elindedir.» derse; bu durumda, yetki; o günün tamamında, kadının elindedir.

Şayet, koca: «Bu günde, yetkin elindedir.» derse; bu yetki, o mecliste geçerlidir. Sahih olan budur. Bu, «Sen, yarın boşsun.» veya «Sen, yarından boşsun.» sözüne muvafıktır. Serahsî'nin Mu-hiytı'nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «On güne kadar, yetkin elindedir.» derse; kadm, on gün geçene kadar, yetki sahibi olur. Bu durumda, sözün söylendiği saat tesbit edilir-

Koca, bu sözü Üe, «yetkinin, on gün sonra, karısının elinde ol­masını» murad etmiş olsa bile, bu — hüküm bakımından geçersiz­dir. — diyanetçe ise, kendisi ile Alîahu Teâlâ arasındadır. Zahîriy-ye'de de böyledir.

Bir kimse, bir başka şahsa : «Bir seneye kadar, karımın ta­lâk yetkisi, senin elindedir.» derse; yetki, bir seneye kadar, o ada­mın elinde olur.

Bu durumda, koca; — bu sözünden — geri dönmek istese bile, dönemez.

Ancak, sene tamam olunca; yetki, o adamın elinden çıkar. Teo nîs ve Mezîd'de de böyledir.

Fetâvâyi Suğrâ'da şöyle mezkurdur :

Bir kimse, yabancı bir şahsa : «Karımın — ta'âk— yetkisi, se­nin elindedir.» dese; bu sözü söylediği mecliste, yetki, o adamın elinde olur.  Koca, bu sözünden dönme   yetkisine   sahip   değildir.

fuhiyt'de :  «Sahili olan, budur.»  denilmiştir. Hulâsâ'da  da böyle­dir.

Kendisine, talak yetkisi verilen kimse, bunu duyarsa; o mec­liste bulunduğu müddetçe; talâk yetkisi elinde olur.
Şayet, bunu duymaz veya —bu yetkinin verildiği mecliste— hazır bulunmazsa; bu durumda, kendisine, bu yetkinin verildiğini Öğrendiği veya bunun ] adisine haber verildiği zaman, —o mec­liste bulunduğu, müddetçe— yetki kendisinin elinde o?ur. Ancak, bir mecliste, bilgi edinmesi ve onu kabul etmesi, şart değildir. Ken­disine yetki verilen kimse, bu yetkiyi reddederse; bu reddi geri dö­ner. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye ; «Benim kanma, —talâk — yetkin, elindedir; diye söyle.» der; fakat, o şahıs, kadına, bunu süylemezse bu durumda, yetki kadının eünde olmaz- Çünkü, bu iş, yetki vermekle meydana gelir.

Fakat, koca, başka şahsa : «Kanma söyle; gerçekten yetkisi elindedir» derse; bu, haber verilmeden önce de, yetki, kadının elin­de olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Selâhiyeti, sana verdim. Karımı boşa.» derse; bu, o mecliste, o şahsa yetki vermek demek­tir. Ancak, kocanın, bundan dönme hakkı vardır.

Bu şekilde yetki verilen şahıs, o mecliste, kadını boşasa, bir ric'î talâk vâki olur.

Keza. koca, bu yabancıya : «Onun talâkını, sana verdim.» der; yabancı da, kadını hemen boşarsa; yine kadın, bir ric'î talâk ile hoş olur.

Kucanın. bir başka şahsa : «Karımı boşa. Onun yetkisini sana verdim.» demesi ile «Onun yetkisini sana verdim ve onu boşa.» de­mesi; başka başka şeylerdir. Çünkü, buradaki «ve» bağlacı atıf içindir, «fe» harfi ise, —bu gibi yerlerde— sebebi açıklamak için dur. Bu durumda ise, kendisine yetki verilen şahıs, bir talâktan fazlasına yetkili olama?.

Ancak, «ve» bağlacı ile söylenir; vekil olan şahıs da, kadını, o mecliste boşarsa, iki talâk vâki, ve kadın bâine olmuş olur. Bu ta­lâk ardan, biri bâin olunca, diğeri de, zarurî olarak bâin olur. Vekil, talâk-ı ric'îye yetkili olamaz   

«Fe» harfi ile söylenince, vekil, o meclisten kalkmadan, kadını beşarsa; bir ric'î talâk vâki olur.

Keza, koca : «Onun —talâk— yetkisi, senin elindedir.» der ve diğer şahıs da, kadını boşarsa; yine, bir ric'î talâk vâki olur. Fetâ-vâ'yi Kâdîhân'da da böyledir.

Cami isimli kitapta, şöyle mezkurdur :

Bir kimse, başka bir kimseye : «Karımın, talâk yetkisi, senin elindedir. Onu boşa.» der; vekl de, o meclisten kalkmadan Önce, kadını boşarsa; bu durumda, bir bâin talâk vâki olur. Fakat, koca, üç talâka niyyet etmişse; bu durumda, üç talâk vâki olur.

Ancak, kendisine yetki verilen, şahıs ( — vekil), kadını boşa­madan, o meclisten kalkarsa; yetkisi bâtıl (= geçersiz) olur.

Keza, koca : «Onu boşa. Yetkisi senin elinde.» der; vekil de, kadını boşamadan, o meclisten kalkarsa; kadın boş olmaz; o şahsın yetkisi geçersiz olur. Muhiyt'te de böyledir

Mecmûu'n - Nevâzil'de şöyle mezkûrdur :

Bir kimse, bir kâtibe : «Kadına, talâk — hususundaki — yetki­li o'duğunu, şu şekilde yaz : Ben, ondan izinsiz sefere çıktığım tak­dirde; o, nefsini ne zaman isterse, bir talâk boşayabilir.» der; ka­dın ise : «Ben, bir talâk istemem. Üç talâk, isterim.» cevabını verir, kocası da, buna razı olmaz ve anlaşamadan çıkarlarsa, kadın, bir talâk için yetkili olur.

Bir kimse, talâk yetkisini, karısının veya bir yabancının eline verdikten sonra; aklî muvâzenesini kaybetse; verdiği yetki, batıl  (= geçersiz)  olmaz.

Bir koca, karısının talâkı ile ilgili yetkiyi, bir sahibinin, bir mecnûnun, bir kölenin veya bir kâfirin eline verirse; bulunduğu meclisten kalkmadan, yetki, — vekil edilen — bu şahsın elinde olur

Bir koca, daha küçük yaşta bulunan nikâhlısına, talâka niyyet ederek : «Yetkin elindedir.» der. Nikâhlısı da,( nefsini boşarsa; bu boşaması sahih ve talâk vâki olur. Füsûlü'l-Üsterûşnİde de böyle­dir.

Bir koca, karısının talâkı hususundaki yetkiyi, bunamış bir kimseye verse; bu sahih olur. Bu yetki, sadece, bulunulan mecliste geçerlidir. Ancak, kocanın, bu bunamış kimseye : «Onu, dilediğin zaman boşa» demesi hâli müstesnadır.

Bir koca, talâk yetkisini, iki kişinin eline verse; bu iki kişi, bu yetkiyi, birbirinden ayrı kullanamaz:

Şayet, bu iki kişi : «Biz, —o— mecliste, boşadık.» der; koca ise, bunu inkâr ederse; işin böyle olduğunu bilmediğine dair, Allah (C.C.)  adına yemin eder-

Koca, üç talâka niyyet ettiği halde; o iki kişiden birisi bir, di­ğeri iki ta'âk boşarsa; üzerinde ittifak etmiş olmalarından dolayı, bir talâk vâki olur. Itâbiyye'de de böyledir,

Koca, başka bir şahsa : «Karımın, talâk yetkisi, benim ve senin elindedir.» veya «O yetkiyi benim ve senin elinde kıldım.» der; muhatabı olan şahıs ise, kadını boşarsa, — koca i/in verme­den— bu talâk geçerli olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir koca, bir şahsa : «Karımın, talâk yetkisi, Allah'ın ve se­nin elindedir.» veya «O yetkiyi, Allah'ın ve senin elinde kıldım.» der ve bu sözü ile de talâka niyyet etmiş olursa; muhatabının, kadını boşaması halinde talâk vâki olur- Kâfî'de de böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısının, talâk yetkisini, onun babasına verir; ka­rısının babası da : «Kabul ettim.» derse; kadın boş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Ecnâs-ı Nâtıfî'de şöyle zikredilmiştir :

İki kişi, bir şahsın durumuna şahitlik ederek : «Biz, filan şah­sın, bize emrederek, karısına, talâk yetkisini yerdiğini tebliğ etme­mizi, söylediğine, şahitlik ederiz. Biz, bunu, karısına tebliğ ettikten sonra, o, nefsini boşadı.» deseler; şahitlikleri caiz olur.

Fakat, bu kimseler : «Filân adam, bize : «Karımın yetkisini elinde kılınız.» dedi. Biz de, onun yetkisini elinde kıldık.» demiş olsalar; bu şahitlikleri, caiz olmaz. Füsûlü'l-Üsterûşnî'de de böyle­dir.

İmâm Ebû Hanife (R.A.)'nin şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur :

İki karısı olan bir şahıs, onlara :«Talâk yetkisi, ikimizin elin­dedir.» dese; — ikisi bir olmadıkça, — bu kadınlardan birinin, bo­şama yapması caiz olmaz.

Şayet, bu koca, kanlarından birine : «Yetkin, elindedir. Filâne karımın yetkisi de, senin elindedir.» der; bu kadın da, önce, diğer kadını, sonra da, kendisini boşarsa; bu durumda, —ikisi de— boş olmuş olur.

Ancak, koca, bu karısına : «Karılarımın, talâk yetkisi, senin elindedir» veya «Karılarından, dilediğini boşa.» derse; bu durum­da, bu kadın, kendi nefsini boşayamaz. Serahsînin Muluytı'nde de böyledir.

Bu koca, mezkûr karısına, — talâka niyyet ederek — : «Ka­dılarımdan birinin, talâk yetkisi, senin elindedir.» der; o da, koca­sının karılarından birini boşaymca; koca : «Ben, onu kasdetmemiş-tim.» derse; bu sözü, hüküm bakımından kabul edilmez. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

Koca, karısına : «İşin (— talâk hususundaki yetkisi) elin­dedir. Veya Şunun yetkisi kendi elindedir.» der; kadın ise, o mec­liste — kendi nefsini — boşarsa, diğer kadının yetkisi, bâtıl (= ge­çersiz) olur.

Şayet, bu kadınlardan, ikisi birden- —nefislerini —boşarlarsa; bu iki kadından birisi, boş olmuş olur. Bunu açıklamak ise, kocaya düşer. Itâbiyye'de de böyledir.

Yetkili olmayan bir şahıs, bir başka şahsın karısına : «İşi­ni ( = talâk yetkini) eline verdim.» der; kadın ise: «Nefsimi seç­tim.» cevabını verirse; bu durum kocaya ulaşınca, o, hepsine de, izin vermiş olsa bile, kadının nefsini seçmesi ile, talâk vâki olmaz. Keza, bir kadın, kendi kendine : «Talâk hususunda kendimi yetkili kıldım.» deyip, nefsini boşasa;' kocası da, bunların hepsine izin verse bile, yine talâk vâki olmaz- Fakat kadm, — bundan son­ra — yetkili olmuş olur.

«İşimle ilgili yetkiyi, elinde kıldım.» deyip nefsini boşayari bir kadının kocası, bunlara izin verse; bu durumda, hal olarak bir ric'î talâk vâki olur.

Kadın, bu hususta, yetkili olmuş olur. Bu durumda kadın, bir daha, nefsini ihtiyar etse (= seçse); ikinci bir talâk daha vâki olur. Ve hu talâk talâk-ı hâindir.

Bir kadın : «Nefsimi, ihtiyar eyledim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; —koca niyet etmiş olsa bile— bu durumda talâk vâki olmaz.

Bu kadın : «Nefsimi, bâin eyledim.» der; kocası da, talâka niy-yet ederek : «İzin verdim.» derse, talâk vâki olur.

Kadın, kocasına : «Nefsimi, sana, haram eyledim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; bu koca, ilâ'da bulunmuş olur. Çünkü, bu durumda, koca, helâli haram kılarak, ilâda bulunmuş ( = karısına yakınlaşmamak için yemin etmiş) olur. Ancak, bizim örfümüzde, bu durumda talâk vâki ve kadın, boş olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : »Gerçekten ben, nefsimi boşadım.» de­yince, kocası : «Ben de, böylece izin verdim.» derse; bu caiz ve ta­lâk vâki olur. Bu talâk, talâk-ı ric'îdir.

Bu durumda, talâkın vuku' bulması için, kocanın, talâk esna­sında, niyyel etmiş o!ması da şart değildir. Koca, «iz'n verdim» derken, üç talâka niyyet etmiş  olsa;   bu niyyeti  sahih olmaz.

Bir kadın : «İşimi (= talâk hususundaki yetkimi) elimde kıldım.» der; kocası ise : talâka niyyet ederek «Böylece, izin ver­dim.» derse; bu durumda, kadın, muhayyer olur. Muhiyt'te de böy­ledir.

Bir şahsa : «Filân adam, senin karım boşadı mı?» denilse ve o şahıs : «Evet. Ne kötü yaptı.» dese; cevabının ilk sözü ile ta­lâk vâki olur.   İkinci sözünden   dolayı, bir şey   vâki olmaz. Zahir olan ve kabul edilen de budur. Cevâhirü'l - Ahlâtî'de de böyledir.

Bir kadın : «Ben, dün, talâk yetkisini elimde kıldım ve nef­simi ihtiyar ettim   (-boşadım.)»  der; kocası da  : «Doğru söyle­din; ben de, buna razı oldum.» derse; yetki, o anda, kadının elinde olur. Bu durumda, kadının, nefsini, daha önce, ihtiyar etmiş olması geçersizdir.

Bir kadın: «Ben, dün, yetkim, bu gün elimdedir; dedim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; bu —izin— sahih olmaz-Çünkü,  «bu gün.» dediği geçmiştir. Itabiyye'de de böyledir

Bir kimse : «Zeyd'in karısı, boştur.» der; Zeyd de : «İzin verdim.»; «Razı oldum.» veya «Onu (= talâkı) nefsime, ilzam ey­ledim.» derse; talâk lâzım gelir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse karısına: «İşini (—talâk yetkini) bin dirhem mukabilinde, eline bıraktım. (— sattım.) der; kadın da, aynı mec­liste, nefsini ihtiyar ederse; hem talâk vâki olur; hem de bin dir­hemin verilmesi lâzım gelir. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Biı kimse, karısına : «İşin (= yetkin) elindedir ve yetkin e'indedir-» veya «Yetkini elinde kıldın ve yetkin elindedir.» derse; bu durumda, kadına iki vekâlet vermiş olur.

Keza, bir kimse, karısına : «îşin (= talâk yetkin) elindedir; işte, işin elindedir.» dese, iki def'a vekâlet vermiş olur.

Fakat, bu şahıs, karısına : «İşini, elinde kıldım; işte, işin elin­dedir» derse; bu durumda, bir vekâlet vermiş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir koca, tefviz ifade eden «Yetkin elindedir.»; «Nefsini seç.»; «Kendini boşa.» gibi lafızları cem ederse (= bu lafızları, ay­nı zamanda, peşpeşe söylerse); bunları sıla harfi (=bağ ifade eden, bir edat) olmadan söylemişse; her lafız ayrı ayrı, lafız olur.

Şayet, koca, bunları «fe» harfi ile tefsire (= açıküamaya) elve­rişli bir şekilde söylemiş olursa; bu durumda, ilk lafız esas, mü­teakip lafızlar ise, onun açıklaması olur.

«İhtiyar et» lafzı, «işin elindedir.» lafzının tefsiri olmaya elve­rişlidir.

«îsin elindedir.» sözü ise, «ihtiyar et.» lafzının tefsiri olamaz.

«Talâk» lafzı, «ihtiyar et.» ve «işin elindedir.» sözlerinin tefsiri için elverişlidir.

«îşin e'indedir.» sözü, «îşin elindedir.» sözü ile tefsir edilmeye elverişli değildr.

Keza, ^ihtiyar et.» lafzı, «ihtiyar et.» sözü ile tefsir edilemez. Çünkü, bir şey, kendisi ile tefsir edilemez.

Bu şekilde, bir lafız, tefsire elverişli olmayınca, kendisinden önceki lafzın illeti (= sebebi) ö'arak kullanılır.

Bu lafız, bir sebepten dolayı, kendisinden Önceki kelimenin il­leti olarak da kullanılamazsa, ve önceki kelimeye vav harfi (= ve bağlacı) ile bağlanırsa, bu vav, vav-ı atıf olur. Matufun (= bir ön­ceki kelimeye atfedüen kelimenin), matufu aleyh (= kendisine atıfta bulunan kelime)  ile tefsiri elverişli olmaz.

Bu lafızlardan bir kısmı, diğer kısmına atfedilirse; sondaki la­fız diğerlerinin tefsiri olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse «Muhayyersin» veya «işin elindedir.» sözlerini ara­larına ve bağlacı t = vav harfi) getirmeden tekrar eder ve bunu da, sonunda açıklarsa; bu açıklama, kendisinden önceki lafzın olmaz. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; nefsini boşa.» veya «Nefsini ihtiyar et;  nefsim boşa.»  der;  tansı:  «Nefsimi seçtim.» deyince de; koca : «Ben, talâk murad etmedim.» derse; bu durum­da, kocanın sözüne inandır ve talâk vâki olmaz.

Eğer koca, karısına : «İşin, elindedir; artık, ihtiyar et (= nef­sini seç.)»; «...artık, nefsini tatîik et. C=boşa.)» der; kadın : «Nefsimi, ihtiyar ettim.» deyince de, koca ; «Ben, bu sözümle, —taîâkdan— bir şey murad etmedim.» derse; bu durumda, koca­nın sözüne inanılmaz. Ve, «İşin elindedir.» sözü ile, bir talâk-ı bâin vâki olur.

Ayrıca, bu durumda, kocaya, «üç talâka niyyet etmediğine dair» yemin ettirilir.

Koca, karısına : «İhtiyar et; işte yetkin elindedir; artık, nefsini boşa.» der; kadın ise: «Gerçekten, nefsimi seçtim.» veya «Nefsimi, boşadım.» derse; bu durumda da, kadın, kocasının «yetkin elinde­dir.» sözünden dolayı, bir bâin talâk i!e boş olur. Muhıyt'te de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir, nefsini boşa.» veya «ihtiyar et; işte, nefsini boşa.» der; kadın ise : «Nefsimi boşadım.» veya «Nefsimi seçtim.» derse, bir talâkı bâin ile boş olur.

% Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir ve nefsini boşa.» veya : «İhtiyar et ve nefsini boşa.» der; kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim» cevabını verirse; bu durumda, koca, talâka niyyet etmedik­çe, hiç bir şey vâki olmaz.

Bu durumda kadın : «Nefsimi boşadım.» derse, bir talâk-i ric'î vâki olur. Ancak, kocanın «Nefsini boşa.» derken, üç talâka niyyet etmiş olması hali — bu hükümden — müstesnadır.

Bir koca, karısına : «Yetkin elindedir ve ihtiyar et ve nefsini boşa.» der; kadın da nefsini ihtiyar ederse; yine, hiç bir şey vâki olmaz.
Ke/.â, koca, karısına : «İşin 1= yetkin) elindedir ve ihtiyar ey­le; artık ihtiyar eyle.» veya : «İhtiyar eyle ve yetkin elindedir; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da, nefsini ihtiyar ederse; hiç bir şey vâki olmaz.

Şayet, koca, karısına : «Yetkin elindedir ve ihtiyar eyle, artık, nefsini boşa.» der; kadın da, bu durumda, nefsini ihtiyar ederse; kocaya, «yetkin elindedir.» derken, üç talâka niyyet etmediğine dair yemin teklif edilir; kadın ise, iki talâk boş olur.

Bir kocanın, karısına : «İhtiyar et ve ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» veya «Yetkin elinde ve yetkin elinde, artık, nefsini boşa.» demesi halinde de, hüküm, yukarıdaki mes'ele gibidir. Gâyetü's-Sü­rûcî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Gerçekten, yetkini elinde kıldın; işte yetkin elindedir; artık, nefsini boşa.» dese; bu durumda, yetki emri birdir; üçüncüsü, yetkiyi tefsirdir. (=açıklamadır) Itâbiyye'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et; işte, ihtiyar et; artık, nef­sini boşa.» der; kadın ise : «Nefsimi, ihtiyar ettim.» derse; bu du­rumda, iki talâk-ı bâiû vâki olur.

Keza, kocanın : «Yetkin elindedir; işte, yetkin elindedir; aruK, nefsini boşa.» demesi halinde de, hüküm, yukarıdaki gibidir.

Eğer, koca : «İhtiyar et; artık, nefsini boşa ve yetkin elinde­dir.» der; karısı ise : «İhtiyar ettim.» cevabını verirse, iki talâk-ı bâin vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; işte, ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» veya «İhtiyar et; artık nefsini boşa; işte, yet­kin elindedir.» der; kadın da, —bu durumlarda— nefsini ihtiyar ederse; bâin bir talâk vâki olur. Kâfi'de de böyledir.

Bir kimse, karısına ; «İhtiyar et; işte, yetkin elinde ve nef­sini boşa.» der; kadın da, nefsini ihtiyar ederse; bu durumda, hiç bir şey vâki olmaz. Ancak, kadın, nefsini boşarsa, bir talâk vâki olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer, koca karısına : «Yetkin elindedir; işte, ihtiyar et   ve ihtiyar et ve nefsini boşa.» veya «...artık, nefsim boşa.» der; kadın da : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; bâin bir talâk vâki olur.

Bu -durumda, kocanın : «Talâk niyyetinde değildim.» demesine inanılmaz.

Bir koca, karısına : «Nefsim boşa; işte, yetkin elinde.» veya : «Muhayyerliği elinde kıldım; artık, nefsini boşa.» yahut da: «Nef­sini boşa; işte, gerçekten muhayyerliği elinde kıldım.» der; kadm da, nefsini boşarsa; bu durumda kadın, bâin bir talâkla boş olur.

Şayet, koca, karısına : «Nefsini boşa; işte, ihtiyar et.» der; ka­dın ise: «Nefsimi ihtiyar ettim.» cevabını verirse; bir talâk-ı bâin ile; «Nefsimi boşadım.» derse; iki talâk-ı bâin ile boş olur.

Koca, karışma : «Emrin elinde; ihtiyar et; ihtiyar et; ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» der ve bu esnada, bir şeye niyyet etmiş bu­lunmaz; kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; bu durumda, bir taTâk-ı bâin vâki olur.

Bir koca karısına : «Nefsini boşa; işte, ihtiyar et.» der; ka­dın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.» cevabını verirse; bir talâk-ı bâin vâki olur.

Bu durumda, kadın : «Nefsimi boşadım» cevabını verirse, iki talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir.» der; susar; sonra da, bir şeye nivyet etmeden : «Nefsini boşa.» der ve bu durumda kadın : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; hiç bir şey vâki olmaz.

Ancak, kadın : «Nefsimi boşadım.» derse; bîr ric'î talâk vâki olur.

Bir koca, talâka niyyet etmeden, karışma : «Yetkin elindedir; artık, ihtiyar eyle ve ihtiyar eyle.» veya «ihtiyar eyle; artık işin (= yetkin) elinde ve işin elinde.» yahut : «Yetkin elindedir; ihtiyar et ve ihtiyar et.» dese; bu durumların hiç birinde talâk vâki olmaz.

Koca, karısına, talâk niyyeti ile: «Yetkini elinde kıldım; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da, nefsini ihtiyar ederse; bir bâin ta­lâk vâki olur. Bu söz, talâk müzâkeresi esnasında söylenirse, yine durum böyledir.

Koca, bu sözü, üç talâka niyyet ederek söylemişse; bu durum­da üç talâk vâki olur.

Eğer koca, karısına : «Yetkini elinde kıldım ve yetkin e'inde-dir.» der; kadın da nefsini İhtiyar ederse; iki bâin talâk vâki olur. £ Bir kimse, karısına : «Nefsini, bir talâk boşa; bir ric'ate sa­hibim- Üç talâk-ı bâin hakkında gerçekten yetkim elinde kıldım.» der; kadın da, nefsini ihtiyar eder veya boşarsa, üç talâk vâki olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Nefsini boşa ve ihtiyar et.» deyince; kadın, nefsim ihtiyar ederse, bir talâk-ı bâin vâki olur. Ancak, bu kadın, nefsini boşarsa, iki talâk vâki olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına : «Nefsini boşamak için, yetkin elinde­dir» veya «Nefsini boşayana kadar, yetkin elindedir.» der; kadın da, nefsini boşarsa; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki olur. Füsû-İü'1-Üsterûşnî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun veya işin (= boşanma yetkin) elindedir.» dese; kadın, bulunduğu mecliste, nefsini ihtiyar edene kadar, boş olınaz.

Kadının, nefsini ihtiyar etmemesi hâlinde, koca, muhayyerdir: Dilerse, talâkı îkâ eyler; dilerse, kadının ihtiyarına bırakır. Serah­sî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; artık ihtiyar eyle.» veya «ihtiyar eyle; artık, yetkilisin.» derse; yetkinin, kadının elinde olduğuna hükmedilir.

Bu durumda, koca, üç talâka niyyet ederse; bu sahih olur. Koca, üç talâkı inkâr; bir talâkı ikrar ederse, kendisine, yemin teklif edilir. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; artık, nefsini yarın boşa.» dese; kocanın «...nefsini, yarın boşa.» sözü meşverettir. Ka­dın, o anda nefsini boşayabilir. Füsûlül-lmâdiyye'de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Yetkin elindedir; artık, nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşa.» veya «...yarm geldiği zaman, nefsini... üç ta­lâk boşa.» dese; kadın, o mecliste, kendisini üç talâk boşayabilir.

Bu durumda, «sünnet üzere» veya «yarın gelince» şartları ge­çersizdir.

Bir kimse, karısına : «Yetki elindedir; nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşa.)» veya «Yarm gelince, nefsini, boşa.» der ve bir şeye niyyet etmezse, yetki geçersiz, diğerleri sahih olur. Bu kadın, nefsi­ni, sünnet üzere, üç talâk boşayabüeceği gibi; yarm gelince de bo­şayabilir. Kâfî'de de böyledir.

Şarta bağlanan vekâlet, vakit bakımından ya mutlak veya muvakkat (= geçici) olur-

Meselâ : Bir şahıs, karısına : «Filân adam gelince, yetkin dinde­dir.» dese; o şahıs gelince, talâk yetkisi, kadının elinde olur.

Bu adamın geldiğini, kadın, hangi mecliste öğrenirse; o mecliste, talâk yetkisi, kendi elinde olur.

Şarta bağlı vekâlet, vakit bakımından muvakkat ise, kadın, o muvakkat vakitte muhayyer olur. Şöyleki :

Bir koca, karısına : «Filân şahıs gelince, bir gün için, yetkin elin­dedir.» veya «Şu şahıs geldiği gün, yetkin elindedir.» dese; o şahsın geldiği gün, o vakitte, kadın muhayyer olur.

Burada gün, nekre (~ belirsiz, harf-i tarifsiz) olarak söyle­nirse; kadın, tam bir gün yetki sahibi olur. Bu durumda meclis­ten kalkması sebebi ile, kadının yetkisi geçersiz olmaz.

Böyle hallerde, kadınm yetkisi, mezkûr vaktin tamamında — mükerrer olarak — geçerü olmaz; yani kadın, bu zaman zarfında, yetkisini bir defa kullanabilir.

Kadın, o şahsm geMiğini, geldiği gün bittikten sonra örenirse; bu vekâ'etinden dolayı, artık muhayyerliği söz konusu olmaz. Be-dâi'de de böyledir,

Bir kimse : «Karımın talâk yetkisi, bir ay, filan şahsın elin­dedir.» dese; o şahıs, durumu öğrendiği zamandan itibaren, bir ay süreyle yetkilidir. Durumu, iki ay sonra, öğrenmiş olsa bile, yetki bu adamın elinden çıkmaz. Çünkü, vekâlet, «bir ay»a bağlıdır.

Şarta bağlı olan yetki, şart vücut bulunca, hasıl olur.

Vekâlet veren kimse, vekâletini, — konuşmasından — bir ay son­ra yollasa bile; vekil, bu haberin, kendisine ulaşmasından itibaren, bir ay yetkili olur.

Bir kimse : «Bu ay çıktıktan sonra, karımın talâk yetkisi, filânın ve filanın elindedir.» dedikten sonra, o ay, tamamlansa; bilâhare, bu şahıslardan biri, durumu Öğrenip kadını boşasa; butalâk, durumu, diğer şahsın da öğrenmesine, kadar, mevkuftur-

İkinci şahıs da, durumu öğrendiği zaman, aynı mecliste kadını boşarsa; talâk vâki olur. Aksi takdirde, talâk vâki olmadığı gibi, ada­mın yetkisi de bâtıl olur.

Bir kimsenin, alacaklısı : «Eğer, hakkımı, bir aya kadar, ver­mezsen; karının boşama emri, benîm elimde olsun.» der; borçlu da: «Öyle olsun.» cevabım verirse; şart yerini bulunca; alacaklı olan şa­hıs, kadını boşayabilir. Kerelerinin Vecîzî'nde de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Filân ay gelince —'o ayda — bir gün, yetkin elindedir.» veya «Cuma günü, bir saat yetkilisin.)) der ve bu esnada bir niyyeti bulunmazsa; hiç bir şey vâki olmaz. Ancak, bu şa­hıs; ayın o gününü veya Cum'a gününün o saatini, belirtirse; durum değişir. Itâbiyye'de de böyledir,

Müntekâ'da şöyle yazılıdır :

Bir kimse, karısına : «Ay, hilâl olunca, yetkin elindedir.» der; kadın ise, aynı hilâl olduğunu öğrendiği zaman, o mecliste) nefsini ihtiyar etmezse; bu yetki elinden çıkar.

Şayet, kadın, hilâlden bir gün sonra gelip : «Ben, onu, bi.em.e-dim.» der ve bu durumda, hilâli gözetlemiş olarak kabul edilir. Bu hususta, kadına yemin teklif edilir. Yemini kabul edilir. Ve yetki, kadının elinde olur. Ancak kadının yalan söylediği ortaya çıkarsa, sözüne itibar edilmez. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, senin üzerine evlenirsem; aldı­ğım o kadının, boşama yetkisi, senin elindedir.» dedikten sonra, bu — mevcut.— karısını mal mukabili veya üç talâk-ı bâin ile boşar; bilâhare de, başka bir kadını nikahlarsa; bu —yeni— karısının ta­lâk yetkisi, önceki karısının elinde olmaz.

Ancak, bu koca, karısına : «Bir kadın aldığım zaman, onun talâk yetkisi, senin elindedir.» der; fakat «senin üzerine alırsam.» şartım söylemez ve bilâhare, bu kadını bâin veya üç talâkla yahut da mal karşılığında boşa/diktan sonra; başka bir kadını nikahlarsa; bu yeni karısının talâk yetkisi, önceki karısının elinde olur.

Bir kimse, karışma : «Eğer, üzerine evlenirsem, bu nikahla ilgili yetki, senin elindedir.» veya «...Onun yetkisi senin elindedir.» der; sonra da, o kadını bâin bir talâkla boşayıp, bilâhare geri nikâh­lar ve arkasından da, başka bir kadın alırsa, bu durumda yetki, Ön­ceki kadının elinde olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet, koca, bu durumda : «Nikâhında durduğun müddet­çe...» veya «Sen, benim nikâhımda olmadığın müddetçe...» demiş; sonra da kadını boşamış veya ondan mal karşılığında ayrılmış; bilâ­hare de, başka bir kadın nikahlamış bulunsaydı; bu durumda, koca­nın «nikâhımda durduğun müddetçe...» demesinden dolayı, yetki, kadının elinde olmazdı.

Keza «Sen, benim nikâhımda olmadığın müddetçe...» demiş ol­ması hâlinde de, yetki kadının elinde olmaz.

Kerhî'nin Muhtasarı, Eymân'da ; «Bu kavillerin, ikisi arasında, bir fark yoktur.» denilmiştir.

Mecmûu'n-Nevâzü'de ise : «Bu sözler arasında, fark vardır : «Nikâhımda durduğun müddetçe» denilince, kadının üzerine evle-ni irse; — bu evliliğin — talâk yetkisi, — Önceki — kadını, mal kar­şılığı boşayıp, geri aldıktan sonra da, bu kadının elinde olur. Çünkü, «olmaktan sonra, olmak sabit olur; fakat, dâimiyyetten (— sürekli­likten) sonra, dâimiyet, sabit olmaz.» denilmiştir- Füsûlü'l-Üsterûş-nî'de de böyledir.

Bir kimse, karısının ta'âk yetkisini, onun üzerine evlenmesi hâlinde, karısına verdikten sonra; karısı : «Sen, benim üzerime ev­lendin.)» diye iddia eder ve «Filân kadını aldın.» derse ve hazır bu­lunan o kadın da, şahitler huzurunda :' «Nefsimi, ona nikâh eyle­dim» derse; bu kadının talâk yetkisi, önceki kadının dinde olur.

İkinci kadın, hazır bulunmamasına rağmen, ilk ka­dın, kocasına : «Sen, filân oğ'u filanın kızını, üzerime nikahladın.» diyerek, belge ibraz eylese ve : «Yetkim elindedir.» dese; bu durum­da, kadının sözüne, itibar edilir mi?
Bu hususta, iki rivayet vardır; fakat esahh olan, kadının bu sö­züne, itibar edilmemesidir. Çünkü, bu kadın, üzerine nikahlanmış olan, kadının nikâhının isbatı için dava açmamıştır. Füsûlü'1-lmâ-diyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen, yetkin elindedir.» dedikten sonra; onu, bir veya iki talâk boşarsa; bu durumda, kadının yetkisi batıl (= geçersiz) olmaz.

Hatta, bu koca, karısını, tekrar nikahladıktan sonra, kadın eve girse bi'e, yetki, yine kadının elinde olur. Koca, bu karısını; ister, ıddcti içinde nikâhlasın; ister, iddeti bittikten sonra nikâhlasın, is­ter, o kadına, dahil olmuş bulunsun, isterse, dâhil olmamış olsun, kadın, nefsini boşayınca, talâk vâki olur. Hulâsada da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, filanın evine girersen, yetkin elin­dedir.» der; kadın da, o eve girer ve nefsini boşarsa; şayet kadın, mezkûr eve, girer girmez, boşamışsa; talâk vâki olur. Fakat, kadın; iki adım attıktan sonra, nefsini boşarsa; bu durumda talâk vâki ol­maz- Muhiyt'te de böyledir.

Müntekâ'cU şöyle yazılmıştır :

Bir kimse, karısına : «Eğer, senden gaip olursam; sana bir veya iki gün görünmezsem; artık, yetkin elindedir.» derse; İmâm-ı A'zam EbûIEanîfe (R.A.)'nin kavline göre, koca, bir gün görünmeyince, ta­lâk yetkisi, kadının e'inde olur. Bu, önceki, iki emirden dolayıdır.

Karısının, talâk yetkisini, ondan gaip olduğu zaman, kansı-na vermiş bulunan kimse : «Şu kadar müddetle, gaip olursam, yet­kin elindedir.» elerse; bu kadın, istediği zaman, kendisini boşayabi-lir.

Bu şahıs, tayin edilen müddetin sonuna kadar gaip olup, bilâha­re, o günün sonunda meydana çıkar ve kadın da belirlenen müddet bitene kader kendisini gizlerse Şeyhu'I-İmâm'm fetvasına göre, bu durumda, yetki kadının elinde ka'mıştır.

Kâdî İmâm Fahrüddin'in fetvasına göre de, koca, karısının ye­rini bilmiyorsa; yetki kadının elinde olmaz.

İmân". : «Bu durum, kadın, kendisine cima' edilmiş bir ka­dın, olduğu /aman böyledir. Fakat, cima edilmemiş bir ka­dınsa, kcca, belirlenen kaybolunca, talâk yetkisi, elinde olmaz.
Bir koca, cima etmiş bulunduğu karısından, belirlenen müddet­çe gaip olur; fakat, aynı şehirde bulunur ve evine ge'mezse; yetki, yine kadının elinde olur- Şeyhu'1-İmâm da böylece fetva vermiştir.

Bir kimse, karısına : «Buhârâ'dan gaip olursam; yetkin elindedir.» dese ve Buhârâ'dan, büyük bir köye gitse; yetki, ka­dının elinde olur. Hulâsa'da da böyledir.

Kâdî'l - İmâmü'l - Üstaz Zahîru'd - Dîn'in Fetvalan'nda şöy­le denümişt'r :

«Bir kimse, ne zaman, Buhârâ'dan, iki ay gaip olursam, yetki karımın eliiıded r.» derse; Buhârâ'dan iki ay ayrılınca, yetki, kadının elinde olur. Füsûlül - Üsterûşnî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına, talâk yetkisi verdiği halde; Buhârâ'dan, karısı izin vermeden ayrıldıktan sonra; yine izinsiz olarak Gülsaray'a gidip, orada, iki gün kalsa; kadın, nefs:ni boşayamaz. Çünkü, Gül-saray, Buhârâ'ya dâhildir. Kerderf nin Vecîzi'nde de böyledir.

Necmü'd - Dîn en - Nesefî'ye soruldu :

— Bir kimse, başka bir kimseye : «Ben, bu beldeden aynhrsam ve gaip olmamın üzerinden altı ay geçerse; karımın talâk yetkisi, se­nin elinde olsun. Onun mehrnden kalanı ve nafakasını verirsin.» der; altı ay geçene kadar da ayrılırsa ne olur?

O, şu cevabı verdi ;

«O kimse, mutlak vekil kılınmıştır. Bu şahsın, meclisten kalk­masından dolayı, yetkisi bâtıl (= geçersiz) olmaz.»

Semerkant ve Buhârâ'nın diğer bazı âlimleri ise :

«O, bir temliktir. Meclisten kalkmasıyla yetkisi batıl olur.» de-m'şlerdir. Sahih olanda budur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısını, şu vakitte, şu şeyi ona vermek şartıyla yetkili kılar, o vakit çıktığı halde, o şey kadına verilmezse; kadın, ne zaman isterse nefsini boşayabilir. Bu kadın, kendini boşadık-tan sonra, aralarındı-, ihtilâf çıkar; koca : «O vakitte o şeyi ver­dim.» dediği halde, kadın, bunu inkâr ederse; talâk hakkında, kocanın sözüne itibar edilir. Bu durumda, kadının boşandığına hüküm verilmez. Bu mes'elenin aslı Müntekâ'da şöyle zikredil­miştir : «Bir kimse, karısının babasına, eğer kırk güne kadar, sana gelmezsem, karımın talâk yetkisi senin elindedir.» der ve konuştuğu saatten itibaren geceleri ile birlikte, ayni sapta ka­dar tam kırk gün geçerse; kadının nikâh yetkisi, o mecliste kaldı­ğı müddetçe, o adamın elinde olur. Eğer bundan sonra koca: «Gerçekten ben sana geldim.» dediği halde, kadının babası: «Gel-nıedin.» derse; kocanın sözü geçerli olur. Zehiyre'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, senden üç ay gaip olduğum hal­de, nafakan sana ulaşmazsa; yetkin elindedir : derse; bu şartın ye­rine gelmemesi hâlinde kadın, ne zaman isterse kendini boşayabilir. Bu koca, karısına, elli dirhem yollar ve «Eğer bu, nafakan mikta-nnca olmazsa, yetkin elindedir» der. Kadın ise, nafakasını kocası­na bağışlamış bulunur ve müddetde geçerse, nafakası kadına ulaş­mayınca yetki kadının elinde olmaz. İmâm Ebû Hanîfe ER.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) 'e göre kadının yemini, kalkmış olur.

Kadın nafakasını bağışlamaz; kocası ise : «Ben nafakanı yolla­dım ve o, sana ulaştı, der; kadın da bunu inkâr ederse; bu durumda, kocanın sözüne, itibar edilmesi, münasip olur. Ben, bunu, Kâdil -İmâm Üsdâit Fahrüddin'den, böylece işittim.

Bir müddet sonra, İmâm, bu kavlinden rücû edip : «Kocanın sö­züne itibar edilmez.»

Füsûîü'l - Üsterûşnî'de : Kadının sözüne itibar edilir.» denilmiş­tir. Esahh olanda budur. Huîâsa'da da böyledir.

Zehiyre'de zikrolunduğuna ve Müntekâ'da nak^edildiğne göre :

Bir kimse, karısına : «Sana, bu ay, nafakanı göndermezsem; sen,

boşsun.» veya «Sana, nafakanı göndermezsem; bu ay, artık, sen boşsun.» der ve bir adam vasıtası ile gönderdiği nafaka, şahsın eî:nde zayi olursa, koca, sözünden dönmüş olmaz. Çünkü gönder­miştir. Füsûlül - Üsterûşnî'de de böyledir.

Bu ay geçene kadar, nafakasını göndermemesi hâlinde, dile­diği zaman boşanma hususunda, karısını yetkili kılan bir kimse; bu nafakayı başka bir şahıs vasıtasıyla, karısına gönderir; gönderdiği adam da, aradığı halde, kadının yerini bulamaz ve bu nafakayı mezkûr ay çıktıktan sonra verirse; Kâdi el - Üsterûşm'ye göre o kadın, o ayda talâkı ika edebilir. Bu mes'eleye dikkatle bakmak gerekir. Çünki nafaka, eğer gönderilen adamın elinde, zayi ol-
saydı, yetki, kadının elinde ölmezdi. Çünkü şart,   göndermemek olduğu hald3, koca göndermişti.

Bir k:mse, karışma : «Eğer, sana, on gün sonra, beş dinar göndermezsem; talak yetkisi elindedir.» der ve on gün geçtiği halde, nafakayı göndermezse; eğer adanı böyle söylemekle fevri murad ©derse; kadının, kendini boşama hakkı olur. Fakat koca, fevri mu­rad etmezse, ikisind' ı birisi ölene kadar, kadın kendini boşayamaz. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, Semerkant'tan ve orada bulunan karısından gâyib olmayı murad eder, kadım da, ondan nafaka taleb ederse; bu durum­da koca : «Eğer nafakanı, on güne kadar, Küş'ten yollanmazsam, yet­kin elindedir, ne zaman istersen nefsini boşa.» der ve on gün geçme­den nafakayı Küş'ten değilde başka yerden yollarsa, kadın yetkili olabilir mi? Zahîrü'd-dinm Fetvaları'nda : «Bu durumda kadın, yet­kili olur.» denilmiştir.

Koca, karısına : «Eğer nafakanı, on güne kadar Kermine'den yol­lamazsam; artık, sen boşsun, dediği halde; nafakayı, on gün geçme­den, başka bir yerden gönderse yemininde hânis olur. CYâni kadın boş olur) Füsûlü'l - Imâdiyye'de de böyledir.

Koca : «Eğer nafakan on güne kadar el'ne geçmezse yetkin elindedir.» der; kadın, bu müddet.içinde babasının evine izinsiz git­tiğinden, nafaka kadının eline ulaşmazsa, talak vâki olmaz. Bahrür-Râik'te de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Senden gâib olursam, yetkin elinde­dir.» dedikten sonra, ?alim bir kimse onu es;r etse; bu durumda kadın yetkili olmaz.

Şeyh'in buyurduğuna göre : «Bir kimse   bulunduğu  yerden gitmeye cebredilir; o da bizzat kendisi giderse; bu durumda kadın, yetkili olur. Kerderî'nin Vecîzü'nde de böyledir.

Bir î-r'.mse, karısını, suçsuz olduğu halde,   dövdüğü zaman, yetkili kıldıktan sonra döver; bu durumda, kadın da nefsini boşarsa; sonradan, aralarında ihtilaf   çıkıp; koca, karısını,   suçu yüzünden dövdüğünü söylerse; kocanın sözüne itibar edilir. Zehiyre'de de böy­ledir.

Bir kimse, karısını; onu suçsuz olduğu halde, dövünce, dile­diği zaman, kendini boşamaya yetkili   kılar; kadın ise, kocasından izinsiz olarak, evinden çıkar ve kocası onu döverse; bu durumda yet­ki kadının elinde olur mu? Bu durumda; eğer kadının mehr-i muac­celi ödenmişse; gerçekten yetki, onun elinde olmaz.» denilmiştir. An­cak mehri verilmemişse; kadın, babasının ev'ne, kocasından izinsiz gidebilir ve muaccel mehrinin verilmesini tenvn için, nefsini, men edebilir. Bu durumda, kadının evinden çıkması, suç sayılmaz.
Şeyhü'1-İmâm Zahîrüddin- Mürgînânî, yetkinin kadının elinde olmayacağına fetva verir ve «Kadının evinden gitmesi mutlaka suç­tur.» derdi. Önceki kavil daha sahihtir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sana, bir aya kadar, iki dinar verme? sem; yetkin elindedir.» der; kadın ise, bu durumda borçlanıp ve onu kocasına havale ederse; borcu ödemek için, konuşulan müddet çık­madıkça kadın için talak yetkisi yoktur. Fakat, o müddet çıktığı hal­de kocası, o borcu ödemez ise; kadının yetkisi elinde olur ve nefsini boşayabilir.

Bir k'msc, karısına : «Sen, izin vermeden, bu yerden çıkar-îsam yetkin elindedir.» dedikten sonra, oradan çıkar; kadm ise onun arkasından çağırırsa; bu, izin sayılmaz. Kadından, izin istenir; o da, işaret ederse; bu durumda, hükmün ne olacağı söylenmemiştir. Ker­derî'nin Vecîzü'nde de böyledir.

Ceddim merhumdan soruldu :

Bir kimse, karısına yetki verip «Kumar oynarsam, kendini bo-şayabilirsin » dedikten sonra kumar oynasa; kadında nefsini boşa-yınca koca : «Sen bunu duyup, b'leli, üç gün oldu. Bunu öğrendiğin mecliste, nefsini boşamadm.» d;ye iddia eder, kadm da : «Hayır, bel-kide ben, bu durumu, şu anda öğrendim ve nefsimi hemen boşadım.» derse; ne olur?

O, şu cevabı verdi :

— «Kadının sözü mu'teberdir.» Füsûlü'l - Imâdiyye'de de böyle­dir.

İçki içince veya ondan gâib olunca, karısına talâk yetkisi veren kimse, bu iki şeyden birini yapar; kadm da kendisini boşadıktan sonra; adam diğerini yaparsa; kadm, ikinci defa nefsini bir daha boşayamaz.

Bir kimse, karısını dövünce veya ondan gaip olunca; onu isterse, bir; isterse iki talâk boşanması hususunda yetkili kılar; kadın ise, bu şartlardan biri tahakkuk edince, nefsini bir talâk boşadıktan sonra; ayni mecliste, ikinci defa boşayabilir mi?

İmân: «Hayır» boşayamaz.» demiştir. Füsûlü'l - Üsterûşnî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer senden, altı ay gizlenirsem, nef­sim ve nefakam bu müddet içinde, sana ulaşmazsa, falâk yetkin elindedir.» dedikten sonra, gaip olur, kendisi değil de nafakası kadı­na ulaşırsa; yetki, kadının elinde olur. Çünkü, burada, falâk, iki işin yapılmaması şartına bağTanmıştır. Bunlardan birisi, yerine gelme­yince, adam hânis olur. Şayet, bu fiillerin bulunması şartına bağlan­mış olsaydı, ikiside beı-aber bulunmayınca, bu şahıs, yemininden hâ­nis olmazdı.

Eğer bu şahıs vallahi şu iki eve girersem...» veya «Şu eve, ve şu eve girersem; sen boşsun.» demiş oîsa, talâkı ister evvel, ister sonra söylesin, o evlere girmedikçe, karısı boş olmaz. Cevâhirül - Ahlâtî'dc de böyledir.

Bir kimse yaşı küçük olan karısına; bir sene gaip olunca yet­kinin onun elinde olduğunu söyler; şart tahakkuk edince de ka­dın taslakı ikâ ederse bu talâk, talâk-iric'î olur. Mehir ve nafaka sakıt olup düşmez. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, karısını suçsuz olarak dövünce, nefsini boşamak üze­re, talâk yetkisini karısının eline verse; bu durumda kadının nafaka istemesi bir suç değildir.

Fakat, kadının, kocasına sövmesi; onun elbisesini yırtması; sa­kalını tutması, suçtur.

Kadının, kocasına hitaben «ey eşek» veya «ey ahmak» yahut «Allah,, Ömrünü alsın.» demesi de suçtur.

Aynı şartlar altında, kadının, yüzünü mahrem olmayanlara aç­ması da. Şeyhü'I - İmâmül - Üstâz'in fetvasına göre suçtur.

Kâdil - İmâm Fahrüddin ise : «Bu suç değildir.» demiştir.

Kudûrî'nin kavline göre, kadının elleri ve yüzü mahrem değil­dir.

Bu söz, ona muvafıktır. Hulâsa da da böyledir.

Kadın, bu  şeylerle itham edilebileceğinden  dolayı,   sahih olan, bunun suç olduğudur. Zahîriyye'de de böyledir.

Kadının, sesini, yabancı erkeklere duyurması suçtur. Ancak, bunun için, kadının, yabancı ile, sesini duyurmak için kasden ko­nuşması veya yabancının, kadının sesini, kocasıyla nizâh ederken duyması gerekir, Huİâsa'da da böyledir.

Kadının, yabancıya sövmesi de suçtur.   Bahru'r - Râık'ta da . böyledir.

Bir kimse suçsuz olarak, karısını döğmesi hâlinde, talâk yönün­den onu yetkili kılar, kadın da, şer'i olarak, bir suç işleyerek, dövül­meye müstehâk olduğu halde, kocası onu dövmez; birkaç gün sonra, kadın, yine suç işler; ancak bu şer'i bir suç olmadığı halde, kocası onu döverse; kadın ise, yetkisi gereğince nefsini boşaymca, kocası : «Ben, bunu, Önceki, suçundan dolayı dövdüm. Senin, nefsini boşama hakkın yoktur.» der; kadın ise : «Hayır, sen beni, sonraki suçumdan dolayı dövdün. Benim, kendimi boşama yetkim vardır.» derse; ko­canın sözü geçerlidir. Hâbiyye'de de böyledir.

Bir koca, karısını, suçsuz olarak dövdüğü zaman, karısını ta­lak yetkisine sahip kıldıktan sonra; koca, kadına; kadın da kocasına liânda bulunur ve koca, karısını döverse; bu hususta, bazı âlimler, şöyle demişlerdir : «Bu bir cinayet değildir.» Ancak, âlimlerin ekse­risi bunun cinayet olduğu, üzerinde durmuşlardır. Sahih olan da budur.

Keza, koca, karısına veya karı, kocasına isnadda bulunsa; bunun için de koca, karısını dövse; haklı dövmüş olur. Zahîriyye'de de böy­ledir.

Bir koca şer'î bir suç olmaksızın karısını dövmesi hâlinde, ta­lâk yetkisini, onun elinde kılar;kadının husûmet esnasında, kocası­na : «Ey hizmetçinin oğlu» veya «Ey bedevinin oğlu!» demesinden dolayı, kocası onu dövse; bu durumda koca, kadının dediği gibi ise, kadın nefsini boşayabilir.

Bir kadın, kocasına : «Ey dokumacının oğlu!» der; kocası da, kadının dediği gibi olursa; buna da itibar olunmadığı gibi; bu, bir suç da olmaz, Bahru'r - Râık'te de böyledir.

Bir kocanın, karısına : «Ey akılsız!» demesi, —şer'î bir — suçtur. Kadının buna cevaben kocasına «Sensin!» demesi hâünde de ihtilaf vardır. Doğrusu, bunun da suç olduğudur. Bu durum, sanki,, kadının, kocasına  : «Sen kendin akılsızsın»»  demesi gibidir. Hiza netül - Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse,   karısını, suçsuz dövünce; dilediği vakit, kadına kendi nefsini boşama yetkisi verir; kadmdaj kadıya dava açıp «O, beni suçsuz olarak dövdü. Ben de nefsimi boşadım ve mehdinden kalanı istiyorum." der; kadı.ise, kocaya, ne için karısını dövdüğünü sorunca; koca : «Kasden dövmedim.» cevabını verince karısı, kadı­ya : «İşte, dövdüğünü ve talâkın vukuunu ikrar ediyor. Mehrimin kalanım vermesini emir buyur.» dedikten sonra kocası : Onu, suçu yüzünden dövdüğünü.» iddia eder, ve beyyine ibraz ederse; âlimler, ittifakla Tenakuzundan dolayı, kocanın iddiası geçersizdir.» demiş­lerdir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, suçsuz olarak karısını dövmesi hâlinde, talâk yetkisini onun eline verir; kadında özürsüz olarak evin üstüne çı­karsa; bakmak için çıkması hâlinde, bu suç olur; değilse olmaz,

Keza, talâk yetkisini, bu şekilde, kadının eline verdikten son­ra, onu : «Bana bir karpuz ver.» der; kadın, ihanet olsun diye kar­puzu, kocasına atar ve kocası onu döverse, kadının böyle davran­ması suçtur. Ancak, kadın, karpuzu, ihanet yolu ile atmazsa, bu suç olmaz.

Kadın, günâh olan bir işi yapar; kocası da, ona : «Yapma, bu­nu : » demesine rağmen, kadın ona cevaben : «Nefsim, bunu hoş gördü.» der ve kocası onu döverse; kadının bu sözü, suç olur. Fakat, kadının günah olmayan bir işi yapması suç olmaz. Cevâhirü'l - Ah-lâtiyye'de -de böyledir.

Bir koca, karısını, suçsuz olarak dövdüğü takdirde, talâk yetkisini, bunun eline verdikten sonra; başkasına emrederek onu dövdürürse; bazı âlimlere göre, koca, bu durumda; hanisi olur. Bu, köles'ni dövmemeye yemin eden; bir şahsın; onu, bir başkasına söyleyip, dövdürmesi hâlinde, hân=s (= yeminini bozmuş) olması gibidir. Bâzı âlimler ise : «Koca, bu durumda hânis olmaz» demiş­lerdir.

Bu şekilde, yetki veren bir koca, karısını, korkutup inc'tse ve­ya saçını çekse; ısırsa; boğazını sıksa; bu durum'arda, kadın yetkili olur. Ancak, bunların, şaka, latife olmaması gerekir. Bunlar, şaka olduğu zaman, kadın yetki sahibi olamaz ve nefsini boşayamaz. Bu durumda, kadının canı acımış olsa bile hüküm değişmez.

Şakaİaşırken, kocanın başı, kadının burnuna değip kanatsa; bu durumda da koca hânis olmaz. Esahh olan budur. Füsûlü'l - Üste-rûşnî'de de böyledir.

Bir kadının, kocasının -:zni olmadan, evinden, bir şey ver­mesi, — böyle bir şey âdetten değilse— suçtur.

Bir kadının, kocasına, beddua etmesi ve «Kadınların kocaları erkektir; benimki değil.» demesi de suçtur.

Bir kimse, karısını, sadece ekmek yemeye çağırır o da buna öf­kelenirse; bu hâl, suç olmaz. Bahru'r - Râik'ta da böyledir.


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..