3- Mal Karşılığı Talâk

Bir kimse, karısını, mal karşılığı boşar; kadın da, bunu ka­bul ederse; talâk vâki olur. Kadının, mal vermesi gerekir. Bu, bâin talâk olur. Hidâye'de de böyledir.

Bir kimse, dâhil olmadığı kadını; kadının, kendisinde olan, bin dirhemine karşılık boşasa; halbuki, kadının olacağı üçbin dirhem olsa; bu paranın binbeşyüz dirhemi, duhûlden önceki talâk sebebiyle, sakıt olur. Kocanın üzeıinde, binbeşyüz dirhem, bakî ka­lır. Kadın, beşyüz dirhem için kocasına baş vuramaz. Bu, İmâm Belhî'ye göre böyledir.

Başkalarına göre ise : «Başvurur." ve alır. Fetva, da buna gö­redir. Kerderî'nin VecM'nde de böyledir.

Eğer, koca, mehri üç parça eder; bir talâkını, üçte bire kar­şılık boşar; ikinci ve üçüncüyü de, böyle boşarsa; üç talâk vâki olur. Ve mehir, tamamen düşmez; ancak, üçte biri düşer. Geride kalan üçte iki, kadının olur. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Şayet, kadın : «Beni, bin ile üç talâk boşa.» der; kocası da, onu, bir talâk   jboşarsa; kadına, üç bin dirhem vermek gerekir.

Şayet, kadın : «Bin üzerine, beni üç talâk boşa.» der; kocası da, onu bîr talâk boşarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kadı­na bir şey gerekmez; koca da ric'at hakkına sahip olur.

Eğer koca : «Nefsini bin ile, üç talâk boşa.» veya «Bin üzerine boşa.» der; kadın da, bir talâk boşarsa; bir şey vâki olmaz. Hîdâ-i ye'de de böyledir.

A Bir kadın, kocasına : «Beni, bin dirhemle, üç- talâk boşa.» der; kocası da, onu, iki talâk ve bir talâk boşarsa; bin dirhem va­cip olur. Zahîrîyye'de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Beni, bin dirheme, bir talâk bu^a.» der; kocası da, ona : «Sen, bir lalâk boşsun; bir talâk; bir talâÜçL»

derse; kadın, üç talâk boş olur. Bir talâk, bin dirhem karşihğıda-Diğer iki ta'âka ise; bütün âlimlere göre, bir şey gerekmez. Fetâ vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse; karısına : «Sen, bin dirheme, dört talâk boş­sun.» der; kadın da, kabul eylese, bin dirheme, üç talâk vâki olur.

Şayet kadın, üç talâk'ı, bin dirheme kabul ederse, talâk vâki olmaz.

Eğer kadın : «Beni, bin dirheme, dört talâk boşa.» der; koca­sı da, onu üç talâk boşarsa; bu da bin dirheme olur.

Eğer, bir talâk boşarsa; binin, üçte birini alır. Fethul - Kadir­de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Beni, bin dirheme, bir talâk boşa.» veya «Bin dirhem üzerine, boşa.» der; kocası da «Sen, üç talâk boş­sun.» der, fakat «bin»i söylemezse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye gö­re, kadın, meccânen boşanmış olur. İmânıeyn'e göre bir talâk, bin dirhem olmak üzere, üç talâk boş olur.

Bir kadın, kocasına : «Beni, bin dirheme, bir talâk boşa.» der, kocası da : «Sen, bin dirheme, üç talâk boşsun.» derse; kadın kabul etmedikçe, bir şey vâki olmaz. Tamamını kabûİ eylediği za­man, üç talâk vâki olur.

îmâmeyn'e göre kadın, kabul etmeyince, bir talâk boş olur; diğer iki talâk, vâki olmaz.

Eğer kabul ederse; üç talâk boş olar; birine mukabil, bin dir­hem verir; ikisi için, bir şey gerekmez. Kâfî'de de böyledir.

Ebû Hasan'ın haber verdiğine göre : Gerçekten, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) da, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüne, dönmüş­tür.

İbiî-i Semâa; «İmâm Muhammed (R.A.)in de, İmâm Ebû Ha­nîfe (R.A.)'nm görüşüne döndüğünü haber vermiştir. Gâyetü's-Sü-rûcî'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bin dirhem üzerine boşsun.» der; kadın da, kabû! ederse, bin dirhem vermesi gerekir. Bu, «sen, bin dirhemle boşsun.» demek gibidir. Kabulde ise iki vecih vardır. Hidâye'de de böyledir.

Koca, eğer : «Sen, boşsun ve senin üzerine, bin dirhem vardır.» der; kadın.da, kabul ederse; eya kadın: «Beni boşa; sa­na bin dirhem vardır.» der; kocası da onu boşarsa; İmâm Ebû Ha-trfe (R.A.)'ye göıv, malsız İmâmeyn'o göre, malla boşanmış olur. Serahsî'nin MuhryU'nde de böyledir.

Şayet, koca, cevabına ilâve eder ve «Seni, bin dirheme, üç talâk boşadım.» derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre kabûu üzerinde durulur. Eğer, kadın kabul eylerse., üç talâk vâki olur ve bin dirhem gerekir. Eğer, kabul etmezse; talâk bâtıl olur.

İmâmeyn'in  kavline göre kadın kabul etsin veya etmesin, bin dirhemle, üç talâk vâki olur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kadın, kocasına ; «Beni, boşa; sana, bin dirhem var.» der; kocası da: «Senin isimlediğim bin dirhem üzerine, seni boşa­dım.» der ve bunu, kadın kabul ederse; hem talâk, vaki olur hem de, bin dirhem gerekir. Eğer, kabul etme/sc; talâk vâki olmadığı gibi, malda îcabetmez. Bu, İmâm Ebû Hanile (R.A.Vye göre, böyle­dir. İmâmeyıVe göre, hem talâk vâki olur; hem de mal gerekir. Se­rahsî'nin Mahıytinde de böyledir.

Kadın : «Beni, bin dirheme boşa.» der; kocası da «Sen boşsun.» ve bin dirhem üzeresin.> derse; kadın bin dirhemle, boş ulur.

Şayet, koca : «Sen, bin dirheme, üç talâk boşsun» der; kadın dil : «Kabul etlim, bir talâkı, bin dirheme» derse; üç talak, bin dir­hemde, vâki olur. Eğer : «İki bin dirheme, kabul eyledim» derse, Ki hık vâki olur; bir dirhem lâzım gelmez.

Eğer, koca, karısına.: «Bana, bin dirhem verirsen; artık, sen boşsun.» der; kadında, İkibin dirhem verirse; talâk vaki olur. Eğer, ikibin ile, kabul ederse öyle olur. Gâyetü's Süriıcî'dc de böyledir.

Bir kinişe, yabancı bir kadına : «Eğer, seni nikahlarsam, bin dirhem üzerine, sen boşsun.» der; kadın, kabul ettikten sonra da, o kadını nikahlarsa; önceki kabulüne itibâr edilmez. Ancak, nikâhtan sonra, kabul etmesi gerekir. Nehru'İ-Fâîk'ta da böyledir. Bir kadın; kocasına : «Bin dirheme, beni üç talâk boşa; beni, yüz dinara, üç talâk boşa.» der; kocası da onu, üç talâk boşarsa; kadın, yüz dinara, boşanmış olur. Eğer, koca. o malların ikistnide, islerse, ikiside, kocanın olur. Zahirlyye'de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Beni ve kumamı, bin dirhem üzerine, boşa.» der; kocasıda, kumasını veya kendisini boşarsa; rnehr-i misil­leri müsavi ise, bin dirhemin yansım, vermesi gerekir, şunun gibi-ki «Beni ve kumam?, bin dirheme boşa.» dest; eğer mehr-i misil­leri değişik olursa, bin dirhemden, boşanana hissesi nisbetinde ve-r'lmesi gerekli'. Bazı alimlerimiz. Bu, İmâmeyn'in kavlidir, demiş­lerdir. İmam Ebü Hanife (R.A.)'nin kavline göre, bir şey lâzım gel­mez. Esahh olan kavil, Öncekidir denilmiştir.

Bir kimsenin, iki karısı: Bin dirheme (veya bin dirhem üzerine) boşa. deseler kocaları da onlardan birisini, boşasa; boşa­nan kadın, hissesine düşeni verir. Diğerini de, aynı mecliste boşar­sa; o da hissesini Öder. Zehiyre'de de böyledir.

Eğer, onlardan birisini boşamadan, önce meclisten ayn-lırlarsa; bu ayrılışları sebebiyle, icapları batıl olur. Bundan sonra, ikisini de, boşarsa; talâk bedelsiz, olarak vâki olur. Memsîit'ta da böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen, bin dirheme boşsun.» der; ka­rısı da : «Ben, bîr talâkın yansını, kabûî eyledim. derse; hilafsız elarak, bu kadın, bin dirheme, bir talâk boşanmış olur.

Şayet, kadın : «Onun yarısını, beşyüz dirheme kabul eyledim.» derse, bâtıl olur.

Eğer, kadın, kocasına : «Beni, bin dirheme boşa» der; kocası da : «Sen, yarım talâk boşsun.» derse; bin dirheme, bir talâk boş olur. Koca ; «Sen, beşyüz dirheme, yarım talâk boşsun.» dese; ka­dın, beşyüz dirheme, bir talâk boş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, sünnet üzre, bin dirheme üç ta­lâk boşsun.» dese; kadın temiz ise, bin dirhemin üçte biri ile, bir talâk vâki oîur. Sonra, ikinci temizliğinde, diger talâk, bir şey ge­rekmeden vâki olur. Ancak, kocası yeniden nikâh ederse; o müs­tesnadır. Scnra da, üçüncü talâk vâki olur.

Eğer koca ; «Sünnet üzre, onlardan birisi, bin dirheme.» derse; bin dirhem, üçüncü talâk için olur. Eğer bu, kadıncı dâhil olmadan olursa; bir şeysiz, bir talâk vâki olur. Sonra, cntı tekrar nikahlar­sa; talâk vâki olmaz.

Bir kimse, karısına : »Sen, yarından sonra, bin dirheme, bir talâk boşsun, yarın da, bin dirheme, bir talâk boşsun, bu gün­de, bin dirheme, bir talâk boşsun.» der; kadın da, bunu kabul eder­se; o anda,-bin dirhemle, bir talâk vâki olur. Yarın olunca, bir şey vâki olmaz; daha önce, nikâh eylemesi müstesnadır. O zaman, bin dirhemle, bir talâk daha vâki olur. Yarından sonra da, böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, iki talâk boşsun; bunlardan bi­risi, bin dirhemedir.» derse; o anda, bir talâk vâki olur; ikincisi, ka­bule tealluk eder.                         

Bir kadın kocasına : «Eğer, beni beşarsan; sana, bin dir­hem vardır.» veya kocası, ona : «Eğer, bana bin dirhem geürirsen; (veya bin dirhem verirsen, veya bin dirhem ödersen) sen söylesin.» derse, o mecliste, denildiği gibi olur. Itabiyye'de de böyledir.

Bir şahıs, karısına : «Bana, bin dirhem verdiğin zaman, (veya ne zaman verirse, o zaman) sen, üç talâk boşsun» derse; ka­dın, kendi hali üzerinedir. İsteneni, o mecliste veya ondan sonra verirse, talâk vâki olur. Kocası, onu men edemez, kendi de kabul için cebredilmez.

Kocanın istemiş olduğu, yanma bırakılınca, kadın; üç talâk boş olur. Bu istihsâlidir. Mebsût'ta da böyledir.

Asıl olan : Koca, ne zaman, iki talâktan, arkasından da maldan bahsederse; o mal, o, iki talâka mukabil olur. Ancak, önce­kini kemâlin vücûbuna, münafi vasfederse; bu takdirde, mal ikinci ta'âka mukabil olur. Eğer, malın vücûbu, kadın üzerine şart kıh-nırsa; ayrılık hâsıl olur.

Bir kimse, karısına : «Sen. bu saat, bir talâk boşsun; yarın da, bin dirheme (veya bin dirhem üzerine) boşsun.» veya «Bu gün, bir talâk yarın da, bin dirheme bir ricî talâk boşsun.» der; kadın da, kabû! ederse, o anda, beşyüz dirheme, bir talâk; yarın ise, birşey-iiz, bir talâk vâki olur. Ancak yarından önce, mülküne dönerse, o müstesnadır. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bu saat, bir talâk boşsun.» der­se; ric'ata mâlik olur.

Yarında bin dirheme boşsun» dese; kadın da bunu kabul eyle-se; o anda, bir talâk vaki olur. Bir şey de, gerekmez. Yarın olunca, kadın, bir talâk daha boş olur. Bu durumda bin dirhem de gerekir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bu gün, bâinen bir talak boş­sun; yarın da, bin dirhem üzerine, bir talâk boşsun.» dese; o anda, bir talâk vâki olur; bir şey gerekmez; yarın olunca da, bir şeysiz, bir talâk vaki okır. Eğer, yarın olmadan, o kadım nikâhlar, sonra da yarın gelirse; bin dirheme, kadın bir talâk daha boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir talâk boşsun; bir talâk da bin dirheme, boşsun.» der; kadın da, kabul ederse; bin dirheme, iki talâk vâki olur. O bedel, ikisine döndürülür.

Keza, koca, karışma : «Sen, bu gün, bir talâk boşsun; ya­rın da, bin dirheme, bir talâk daha boşsun.» der; kadın da, kabul ederse; bugün, bin dirhemin yarısı ile, bir talâk vâki olur. Yarın olunca da, bin dirhemin yansı ile bir talâk daha vâki olur. Eğer, ni­kah boş kalırsa, böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bu saat bir talâk boşsun; ben, ric'at hakkına sahibim. Yarm da, bir talâk bin dirheme boşsun; ben ric'at hakkına sahibim.» veya : «Sen, bu saat, bâin bir talâk boş­sun; yarın da, bin dirheme bâin bir talâk boşsun.» veya : «Sen, bu saat, bir şeysiz, boşsun ve yann da, bir şeysiz bin dirheme boşsun.» dtse; o bedel, iki talâka sarf edilip; bir talâk, binin yansı bir talâk da, o anda, binin yarısı ile vâki olur. Yarınki talâk meccani olur. Daha Önce, nikahlaması müstesna. Eğer, yarından önce, kadım tek­rar nikahlarsa; yarın olunca, binin yarısı ile bir talâk daha vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Sen, bu saat; bir talâk boşsun, ben ric'al hakkına sahibim.» veya : «Sen bâinesin» veya bir şeysiz boş­sun; yarın bin dirheme bir talâk daha boşsun.» dese,, bedel ikinci ıaTâka sarf edilir.

Eğer : «Sen, bu gün bir talâk boşsun; ve yann bin dirhemle başka bir talâk daha boşsun; ben de, ric'at hakkına mâlikim.» de­se; bedel, iki talâka sarf edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, iki karışma : «Biriniz, bin dirheme; biriniz ise, besyüz dirheme boşsunuz.» der; onlar da, bunu kabul ederse; her ikisi de, beş yüz dirheme boş olurlar. Çünkü, diğeri her birinde meşkûkdur. Şâyct : «Diğeriniz, yüz dinara...» demiş olsaydı; her ikisine de, mevcut şüpheden dolayı, "bir şey gerekmezdi. İtâbiyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısını, filanın nefsi kefaletinden beraat üze­rine boşasa, talâk ric'î olur. Şayet, karısını, filândan dolayı, karısı­nın kefil olduğu, bin dirhemden beraatı için, boşarsa; laJâk bâin olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kadm, kocasına : «Beni, malımı sana tehir etmek üze­re boşa» der; kocası da, onu boşarsa; eğer te'hir için, malum bir gaye varsa, te'hir sahih olur; yoksa sahih olmaz. Talâk ise, her hal­de ric'î olur. Hulâsa'da da böyledir.

Hulû' bedelinde, te'cii sahih olur. Cehaletle beraber olursa; halde olan, malı te'cii sahih olmaz.

Yerinin ziraatına, hayvanına binmeye, veya kadının hizmetine karşılık muhâlea etmek caiz olur. Fethu'l - Kadîr'dc de böyledir.

Erkek tarafından, hulû'a itibar olunur. Talâka, talik edeni, kadının kabûîıı şarttır. Kocanın, bundan dönmesi, sahih olmadığı gibi; bu, meclisten kalkması ile de, bâtıl olmaz.

Kadına ulaştığı takdirde, kadınm hazır olmadığı zamanda, sa­hih olur. Bu durumda kadın, bulunduğu mecliste muhayyerdir.

Hulû'un şarta bağlanması ve bir vakta izafe edilmesi sahihtir. Bizim : «Yarm olduğu zaman, veya filân geldiği vakit, gerçekten, ben, seni bin dirhem üzerine, hulû' eyledim.» dememiz gibi...

Kabul ise, o vaktin veya o adamın geldiğinde, kadına aittir.

Satış gibi, karşılığın temlikine de, itibar olunur. Bu sebeple, kabulden önce, dönmek de, sahih olur. Meclisten kalkması sebe­biyle ,de bâtıl olur. Gaybûbiyeti halinde, beklenmez. Şarta taalluku, vakta izafesi de, caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Hulû'da muhayyerlik şartı, kadm için sahihtir; erkek için sahih değildir. KeSızü'd - Dekâik'te de böyledir.

Mal üzerine boşamak, ahkâmda, hulû' gibidir. Ancak, bedel bâ­tıl olursa, talâk bâin olarak, baki kalır. Talâkın karşılığı bâtıl olun­ca, talâk, ric'î olarak, baki kalır. Gerektiği zamanda, bâin olarak vâki olur. Serahsî'riin Muhiytı'nde de böyledir.

(Bir adam) karısına «Bin dirhem üzerine, sen boşsun; üç gü­ne kadar, ben muhayyer olmak üzere.» dese, kadm, bunu kabul etse bile eylese, muhayyerlik bâtıî; talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Bin dirhem üzerine, sen üç gün mu­hayyer olmakla, boşsun.» der; kadın da : «Kabul eyledim.» dediği halde.kadın, üç gün içinde talâkı reddederse; iaiâk bâtıl olur. Eğer talâkı, üç gün içinde ihtiyar ederse; talâk vaki o kır ve kocasına bin dirhem vermesi gerekir. Kâfi'de de böyledir,

Karı-koca; nrüdükleri halde, hulû'laşsalar; eğer, her bi­rinin sözü, diğerinin sözüne muttasıl (—bitişik) ise, huhV sahih oiur. Bitişik olmazsa, hulû' sahih olmaz. Taiâk da, vâki olmaz. Hu-lâsa'da da böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Senden, beni bin dirheme, üç talâk boşamanı istedim; sen, beni, bir talâk boşadm.» der; kocası da ona: «Bir talâk boşamamı istedin.» derse; kadının sözü muteberdir. Bey yine getirmek kocaya aittir,
Bir kimse, karışma : «Seni, bin dirhem üzerine, dün bo­şadım. Sen de, kabuİ e3r!emedin» der; kadın da ; «Kabul eyledim.» derse; yeminli olarak kocanın sözüne inanılır. GâyeHi's - Sürûcî'-de de böyledir.
Bir kimse, karısına : «Dün, senin talâkını, bin dirheme sat­tım; s~" '1-7 kabul eylemedin.» der; kadın da : «Kabul eyledim.» derse; ? sözü geçerlidir. Çünkü, satışta ikrar, kabul edenin

ikrarıdır. Zira, o, ouuu varışıdır. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kadın : «Senden, yû/ dirheme, beni boşamanı istedim.» der; kocası, da; «Hayır sen bin dirheme istedin» der?e; kadının sö­zü geçerlidir. Beyyine getirmek ise kocaya aittir.

Keza, kadın ; «Sen, beni, bir şey olmaksızın, huiû' eyledin.» der; kccası da : «Hayır, bin dirheme hulû' eyledim.» derse; kadının sözü geçerlidir. Eğer, beyyineleri varsa; kocanın beyyinesi geçerli­dir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Beni, bin dirheme, üç talâk boşa­manı istedim, sen de, h'jai, bir talâk boşadın.» der; kocası da : «Hayır, seni, üç talâk boşadım.» der ve aynı mecliste bulunmakta olurlarsa, kocanın sözü geçerlidir. Eğer, meclisten ayrılmışlarsa; kadının sözü geçerli olur. Kadın iddet içinde ise. Kocanın, kadın­da; alacağı üç bin dirhem ve üç talâk vâki oîur.

Keza, bir kadın, kocasına : «Ben, senden bin dirheme, be­ni ve arkadaşımı boşamanı istedim; sen ise, birimizi boşadın.» der; kocası da : «Hayır, ben ikinizi de,, boşadım.» derse; bu esnada aynı mecliste iseler; kocanın sözü muteberdir. O meclisten ayrılmışlar-sa; kadının sözü geçerlidir. Kadının,, itirafından dolayı, beşyüz dir­hem vermesi lâzımdır. Sirâcü'l - VehJıâc'da da böyledir.

Eğer kadın : «Beni de, arkadaşımı da hoşamadım.» der, bunu da, aynı mecliste söylerse; yeminli olarak, kadının sözüne inanılır. Kocanın, mal için beyyinesi gerekir. Fakat, talâk, kocanın ikrarı üzerine vâki olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kadın, kocasıyla bir mal üzerine muhâlea ettikten sonra; kocasına karşı, hulû'dan önce. kocasının kendini üç talâk bo-şadığını, beyyineîese, sözü kabul edilir ve kocasının aldığı, hulû' bedelini geri alır. Buradaki tenakuz, bey yinenin kabulüne rhâni ol­maz. Hulâsa'da da böyledir.

Şayet kadın, mecnun olan kocasının, kendisini sıhhatli iken hulıV eylediğini beyyineîese; kocanın velisi veya kendisi i fakat bulunca, kadını mecnun iken, hulû' ettiğini beyyineîese; kadının beyyinesi, daha üstün olur.

Bir koca, karısına, «üç talâki, bin dirheme yaptığım,» söy­ler; kansıda : «Bu, senden, geçmiş zamanın ikrarıdır; ben, bunu kabul eylemiştim.» der; kocası da : Bu, benden, gelecek zaman İçin ikrardır; kabul eyleme.» derse; kocanın sözü geçerlidir. Eğer, ikisi de, beyyine ibraz ederlerse; İcadının beyyinesi kabul edilir. Tatarlîâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Şu kölene karşılık, sen yann boş ol» der; kadın da, o anda kabul eâer; fakat köleyi satarsa; yann olunca, kadının, o kölenin kıymetini, ödemesi gerekir. Eğer, ya­rın olmadan, kocası, bu kadını, üç talâk boşarsa; mal bâtıl olur.

Şeyhü'I - İslâm Ali bin Muhammed İsbîcâbî'den soruldu :

Muhâlea etmiş bir kan - kocadan kocaya : «Aranızda kaç defa hulû' vardır? denilince, o : «Aramızda, iki defa hulû' vardır." de­se; karısı ise : «Hayır, bclkide, aramızda üç defa hulû' vardır.» de­se, durum ne olur?

İmanı yuyurduki :

Söz, kocanın sözüdür.

Necmü'd - Dîn en - Nesefî şöyle buyurmuştur :

Bu mes'eleyi benden sordular. Ben,: şöyle dedim: Bu, eğer aralarında nikâhın cereyanından sonra oldu ve kadın da : Nikâh, sahih değildir. Çünk<:, nikâh hulû'dan sonra oldu.» der; kocası ise: «Bu, sahihtir. Çünkü, o, iki hulû'dan sonra idi.» derse; bu durum­da, söz kocanın sözüdür. Fakat ihtilâf nikâhtan önceki iddetin bi­timinden sonra ise, aralarındaki nikâh caiz olmaz. İnsanlarm on­ların nikâhlarını akdetmeleri de helal olmaz. Zahîrîyye'dc de böy­ledir.

Bir kadın, kocasından, mal üzerine huhV etmesini talep etse; adam da, iki şahit tutsa; gerçekten karısı : «Ben nefsimi senden kap karşılığı satın aldım» derse; bu lafız, mühmeldir. Sonra da, hulû'laşmak için, kadı efendinin yanında toplamalar; bunları kadının yanında söyleseler; kadı efendi de, bunları böy­lece duyduktan sonra, koca : «Gerçekten, ben sattım demedim. Ancak, fürüftenı dedim.» dese, iki şahit de, öyle söyleseler; kadı da bunları duysa hulû'un şahinliğine hüküm verir. Şahitlerin şe-hâdetine itibar ve iltifat eylemez.

Fakat, kadı efendi : «Ben anlayamadım; o, hâ harfi ilerni söy­ledi, yoksa fâ harfi ile mi söyledi?» der; şahitlerde : «Gerçekten, o, fâ harfi ile söyledi.» derler ve kadı efendi de böylece duyarsa; hulû'u ibtâl eyler. Şahitlerden, bazıları «füruhtem dedi» diye şa­hitlik yaparlarsa, o zaman kadı efendi, hulû'un sıhhatine hüküm verir. Füsûlü'I - İmâdiyye'de de böyledir.

Hulû' belirli bir bedel karşılığı vâki olduğu zaman, kadın, onu mehri misil miktarı verir. Ve : «Bu, hulû' bedelidir.» der; kocası da : «Ben, bunu hulû'a karşılık değil, başka şey için aldım.» derse, kocanın sözü geçerlidir, denilmiştir. Zahîrü'd-Dîn el - Mürğînânî bununla fetva vermiştir. Bazıları da : «Kadının sözü geçerlidir.» dediler. Çür.;;ü, temlik kadından olur. Asıl olan da, budur. Mu-hryt'te de böyledir.

Eğer, hulû'un, vâki  olduğu şeyin cinsinde veya nevinde yahut mikdannda veyahut da sıfatında ihtilâf ederlerse;  kadının sözü geçerli olur. Kocanın beyyine getirmesi gerekir. Bedâi'de de böyledir.

Keza; kadın : «Ben bir şeysiz hulû' oldum» der; yine ka-dınm sözü geçerlidir. Kocanın beyyine getirmesi gerekir. (Fethü'I-kadir)

Eğer, karı- koca arasında ihtilâf çıkar; kadın : «Hulû' ara­mızda, sahihtir.» der, koca ise : «Kalktım, sonra hulû' eyledim.» derse; kocanın sözü geçerlidir. Ve bu hâî, hulû'u inkârdır. Hulâ-sa'da da böyledir.

Bu kimse, karısını, farşça hulû' edip • «Satın aldın ve sat­tım.» dedikten sonra : «Benim kalbimde, gerçekten sattım dedi­ğim, koyun başı idi.» veya «Füruhtem minol iykad; dedim.v> Kadın ise; «fâ harfi ile fürüftenı dedin» dese; bu durumda kocanın, yemin­le söylediği söz, geçerlidir; denilmiştir.

Yalnız, hulû' bedeli alınmışsa, bu durumda, onun sözüne iti­bâr edilmez ve bu sözü kabul edilmez. Çünkü, açık olan, onun ya­lan söylediğidir. Onun sözü, hükmen de her ne kadar, hulû' bede­lini almış olmasa bile, kabûi edilmez. Çünkü, onun sözü, cevap olmaktan çıkmıştır. Cevap ise, suâli takyid eder. Sual (= istemek) nefsin temlikinden olur. Cevap ise, ona sarf olur. Buna göre «Kalbimde, gerçekten ben paltomun kuşağını, sattım» demesi ka­bul edilmez. Fetvada buna göredir.
Koca konuştuğu zaman, fürûhtem derken, eğer koyun başına veya paltosunun kuşağına işaret eder ve bunun üzerine hulû' yaparsa; hulû' sahih olur. Bir şey gerekmez. Ancak, açıkla­ma yapar da : «Palto kuşağı sattım.» derse; bu durumda, hulû1 sahih olmaz.

Şayet koca, beyyine getirir; koyun başı sattığına şahit tutar ve t «Ben, koyun başı sattım.» derse; beyyinesi kabul olunur.

Şayet kadın, itiraz eder ve nefsini sattığına beyyine getirirse; onun beyyinesi daha evlâ olur.

Buna göre, kocanın beyyinesi daha evlâdır. Muhıyt'te de böy­ledir.

Bir kimse, diğerine : «Karımı, hulû' eyle.» dese; onun, o kadım, malsız hulû' eylemesi caiz olmaz. Mal ile olursa, bu sahih olur.

Bir kadın, bir adamı bin dirheme kocasından huiû' eyle-rrjcye vekil etse; eğer vekil olan zat, hulû' bedelini, gönderir de : «Bin dirhem üzerine kan m hulû' eyle» veya «Şu bin dirhem üze­rine» der veya bedeli nefsine izafe ederse (ister mülk, ister zımân izafesi olsun) şöyieki : «Benim malımdan, bin dirhem üzerine, karını hulû' eyle.» veya «Sana tazmin etmem üzerine, bin dirhe­me, karım hulû' eyle.» derse; vekilin kabulü üzerine, hulû' tamam; kadın, bâine olur. Bedel, gönderilmiş ise, o kadının üzerinedir; Onu, talep edebilir.

Eğer, bedel, vekile muzâf kıhnmişsa, izâfet-i mülk ve izâfet-İ /.imândır. Artık o, kadından değil, vekilden istenilir. Vekil ise, ver­diğini, kadından ister.

Eğer kadın, kocasından, kendisini hulû' etmeleri için, iki ki­şiyi vekil etmişse; o vekillerden biri, kendisine arz edilen şey üzerine, kadını hulû' eder; o mal da, kocaya teslim edilmeden ve­kilin elinde helak olursa; gerçekten vekil, onun kıymetini kocaya tazmin eder. (= öder.) Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse; diğerine : «Karımı boşa» der; o da, kadım mal mu kâh i i hulû' eder veya mala karşılık boşarsa; işte bu, sahihtir. Ancak kadın kendisine dahil olunmuş bir kadınsa; caiz değildir. Frkat, dâhi! olunmayan kadınsa, caizdir. Buna göre, vekil, hulû' etmekle; vazifeli de, mutlak şekilde boşamışsa, münâsip elan, bu­nun caiz olmasıdır. «Sahih olan budur.» denilmiştir. Çünkü, huîû' karşılıksız yapıldığı gibi, karşılıkla olarak da yapılır. Bu iki hâle de, vekil tayin edilebilir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, hulû'a vekil edildikten sonra, kadın dönse; vekil bunu bilmiyorsa, bu dönüşle amel edilmez.

Eğer kadın, kocasına, huiû' için bir elçi gönderdikten sonra; lakat elçi, tebliğ etmeden önce, bu kadın dönse; dönüşü, —elçi kadının, döndüğünü bilmese bile— sahih olur.

Bir kimse, iki kişiye : «Karımı, mal olmaksızın hulû' edi­niz» dese de, onlardan birisi hulû' yapsa, talâk vâki olmaz..

Eğer, koca, iki adama : <'Bin dirhemle, karımı hulû' yapınız." diye emrelse; onlardan biri : «Ben, bin dirheme hulû' yaptım» di­ğeri de : «Ben de, buna izin verdim» dese, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'a göre bu caiz olmaz.

Şayet, onlardan birisi : «Ben, onu bin dirheme hulû' yaptım.»; diğeri de : «Ben de, onu bin dirheme hulû' yaptım.» derse; işte, bu caizdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir şahıs ve karısı, başka birini, bir şey üzerine, hulû,' yapmaya vekil etseler; vekil de : «Ben f t İaneyi, şunun üzerine, ko­casından hulû' eyledim.» dese; kadın huzurda olmasa bile, bu caiz olur. Bazıları ise, «buna caiz oîmaz.» demişlerdir. Yani, bir vekilin her iki taraftan olması caiz olmaz. Şu mesele ise, caiz ol­duğunun delilidir. Hâkim Ebû'l-Fadl : «Bu, Aslin rivayetine mu­vafıktır ve sahihtir.» demiştir. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsı; karısını, hulû' yapması için, vekil tayin etse, kadm da, vekile bir kaftan (= elbise) verse ve aralarında hulû'laşma cereyan etse; sonra da, vekil kaftanda bir arıza göres hulû' sahih olmaz. Eğer, kaftanın iki kolu yoksa, hulû' sahih olmaz. Fakat, bir kolu yoksa, sahih ahır. Hulâsa'da da böy­ledir.
Bir takım adamlar, bir kişinin yanına gelseler, o şahıs da, on­ları, karısının hulû' için vekil olarak gönderdiğini zanneylese; on­larla İki bin dirheme karısını hulû1 eylese, kadın ise, onları vekil gönderdiğini inkâr etse, eğer, onlar, malı kocaya vermişlerse, ta­lâk vâki olur; bedeli, onlara aittir. Eğer onlar, vermediler ve ko­ca, da, onların vekil olduklarını iddia etmediyse, talâk vâki ol­maz. Ancak, bunu iddia ederse; talâk vâki olur. Lâkin, mal gerek­mez. Bu, koca, karısını, hulû' eylediği zamandır. Eğer onlara, iki bin dirheme, bir talâk satarsa; Ebü Bekir el İska! : «Bu da, hulû' da müsavidir.»  denmiştir, fetvada bunun üzerinedir.

Asıl Kitabi'nda :

Bir kimse, başkasına : «Karımı, hulû' eyle eğer ona razı ol­mazsa; onu, boşa.» der; kadın hulû'a razı olmaz, vekil ise onu bo-şar; sonrada, kadm : «Ben hulû'laşmak istiyorum.» der; adam da, onu hulû' ederse, bu —önceki talâk ric'î ise— caiz oİur. Mııhıyît'te de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa : «Şu köleye karşılık, karım hulû' eyle.» veya «Şu eve karşılık, hıüû' eyle.» veya «Bin dirheme hulû' eyle» der; o, da, Öyle yaparsa; kabul etmek kadına aittir. Eğer, kadın, hulû'u kabul ederse; boşanır.    Ve belirlenen bedeli, ödemesi gerekir. Eğer, bedele müslehâk olunursa, kadın onu taz­min eder.
Bir şahıs, başka bir şahsa : «Karım, benim, şu köleme karşılık, hulû' eyle,» veya «...evime karşılık...» veya «İki bin dir­heme karşılık, hulû' eyle.» der; o adam da, öyle yaparsa; hulû' vâ­ki olur. Kadının kabulüne, ihtiyaç kalmaz. Kocasının : «Huiû' ey­ledim.» demesiyle, hulû1 tamam olur. Yabancının : «Kabul eyle­dim.» demesine, ihtiyaç yoktur.

Bir kadın, kocasına : Filanın evine karşılık, beni hulû* eyle» veya «Filânın kölesine karşılık, beni hulû' eyle» dese; hulû' vâki olur. O evin veya kölenin sahibinin kabulüne ihtiyaç olmaz. Kadının, o evi veya o köleyi kocasına teslim etmesi lâzım gelir. Eğer, mazereti varsa; onların kıymetini öder.

Koca önce başlamışsa şöyleki : «Gerçekten, seni filanın evine karşılık, hulû* ettim veya boşadım.» dese; kabul etmek kadına dü­şer; ev sahibine değil.

Eğer, kadının hazır olduğu yerde, kocası, kölenin sahibi ile konuşur ve : "Karımı, senin kölene karşılık, hulû' eyledim.» der; onun sahibi kabul etmeden önce kadın kabul ederse, hulû' vâki olmaz.

Eğer, başlangıç yabancıdan; bedel de, muhatabın gayrı-sından olursa; şöyieki : «Karını, filânın kölesine karşılık hulû' ey­le» veya «evine» veya «bin dirhemine... hulû' eyle.» derse; kabul, evin veya kölenin yahut bin dirhemin sahibine âiı olur. Yabancı-: nın, karısına âit olmaz.

«Karını, filân adam tazmin . etmek üzere, bin dirheme hulû' eyle.» der; o adam da, Öyle yaparsa; kabul, tazmin eyleyiciye ait olur; muhataba veya kadına âit olmaz.

Şayet, muhatap, kadın ise; şöyle ki : bir, kadın : «Filân ada­mın, benim onda olan, bin dirhem tazminatım üzerine, beni hulû' eyle.» der; o da, hulû' ederse, —o bin dirhemle— hulû' vâki olur. Eğer, filan adam tazminatı kabul ederse; koca, istediğinden alır. Şayet, o adam, kabul etmezse; koca, bin dirhemi kadından alır.

Bir kimse, diğerine : «Karım, şu köleye karşılık, hulû' ey­le,» der; adam da : «Hulû' eyledim.» der; o köle ise, başka bir adaram olursa; o kölenin efendisine, iltifat olunmaz; kabul kadına aittir. Câmu'l - Kebir'de de böyledir.

Karı ve kocanın vekili bir çocuk veya bunak birisi veya köle olsa, bunlar hulû'laşmada kendilerini vekil edenlerin yerin­de bulunsalar, caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir koca karısına : «Nefsini hulû' eyle. (Veya hulû'laş) » dese bu mes'elede üç görüş vardır :

Birincisi : «Nefsini bir mal karşılığı hıüû' eyle» desede bir miktar tayin eylemese, kadında : «Ben, nefsimi, bin dirheme senden hulû' eyledim» dese; bu durumda, koca : «Razı oldum.» de­medikçe talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhftn'da da böyledir.

Bu,-zahir-i rivâyedir. İbn-i Semâa'nın bir rivayetine göre, bu hulû' sahih olur. Bazı âlimler de, bunu kabul etmişlerdir. Fü-sûlü'l - İmâdiyye'de de böyledir.

İkincisi : «Nefsini, bin dirheme hulû' eyle.» der; kadın da «Hulû' eyledim.» derse; bin dirheme, huîû' tamam olur, her ne kadar, kocası : «Razı oldum» demese bile... Sahih olan da, budur.
Üçüncüsü : «Nefsini hulû' eyle» der; başka bir şey ilâve etmez; kadın da : «Hulû'llaştım.» derse; Müntekâ'da : İmânı Ebû Yûsuf (R.A.) 'un : «Gerçekten bu, hulû1 olmaz.» buyurduğu rivayet olunmuştur.

İbn-i Semâa, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmiştir.
Bir kimse, karısına : «Nefsini, hulû1 eyle» der; kadın da : «Hulû' eyledim.» derse; bedelsiz, bir bâin talâk vâki olur. Sanki o, karışma : «Nefsini, bana bâin eyle.» demiş gibidir. Ekseri âlim­ler, bunu kabul etmişlerdir.

Eğer, hitap kadın taralından olur ve kadın : «Beni hulû' eyle (veya bâin eyle) » der; kocası da «Öyle yaptım» derse; denildiği gibi olur.

Eğer, hitap, koca tarafından olursa, bu vecihler de müsavi­dir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Nefsini, malsız lıulû' eyle.» der; kadın da : «Eyledim» derse; onun, bu sözü ile, hulû' tamam olur.

Kadın, kocasına : «Beni, malsız hulû' eyle.» der; kocası da : «Hulû' eyledim.» derse; talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : '«Nefsini, şuna karşılık hulû' eyle» dedikten sonra, ona, arabça telkin eder ve kadın : «Hulû' ettim.» dediği halde, sözünün mânâsını bilmezse; bu durumda, —sahih c'r.n kavle göre— kadın sözünün mânâsını bilmediği müddetçe, muhâlea tamam olmaz. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Yabancı bir şahsa, bir başkası ; «Bin dirhemle, karımı boşa» der; adam da : «Boşadım.» derse; durulur : Eğer, kadın ra­zı olursa; talâk vaki olur; değilse, olmaz.   Itâbiyye'de de böyledir.

Bir kimse, kızını, mal mukabili, kocasına boşattirsa; kız büyükse; baba, boşama bedeli olan malı öder; boşanma tamam dur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, büyük kızını, onun rızasıyla, mehri üzerine bo-şatsa; boşama caiz olur. Eğer, izni olmaksızın boşatırsa; bu caiz cima.

Şayet baba, mehri ödemezse, boşama vâki olmaz. Öderse, bo­şama vâki olur.

Bu, haber kıza ulaştığı zaman, kız razı olursa; boşama geçerli olur ve kocası mehirden kurtulur. Bu durumda kız razı olmazsa, mehrini, kocasından ister.,Kerderfnİn Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, küçük kızını, mal mukabili boşatsa; kız da, buna razı olmasa; mehir sakıt olmaz,  (—düşmez.)

Bu durumda, talâk vâki olur mu? Burada iki rivayet vardır. Esahh olan ise, talâkın vâki olacağıdır. Hidâye'de de böyledir.

Bir baba, bin dirheme, küçük kızını» boşatsa, bu baba, bin dirhemi tazmin eder (= öder.) Boşama sahih olur. Bin dir­hem babaya aittir.

Küçük kız, mal mukabili boşansa, o malda, kendisine öden-meşe, eğer kız kabul ederse; talâk vâki olur. Mehîr sakıt olmaz (— düşmez). Eğer onun nâmına, baba kabul ederse, burda da iki rivayet vardır : Şayet baba, mehri öderse; —o da, bin dirhemse— talâk vâki olur. fslihsanen baba, beşyüz . dirhem öder. Hidâye'de de böyledir.

Bu hal, kıza cima' yapılmamış ise böyledir. Eğer kıza, cima yapılmışsa, o zaman baba, kocaya mehriıı tamamını Öder. Füsûlü'l - İmâdiyye'de de böyledir.

Eğer mal mukabili boşama, koca ile, küçük kızın anası arasında olur ve şayet boşama bedelini ana kendi malından öder­se; boşanma tamam olur. Bu, yabancı ile yapılan gibidir. Eğer, kendi malından ödemezse, talâk babada vaki olduğu gibi, vâki olur mu? Burada, rivayet yoktur. Sahih olan, talâk vâki olmaz.

Eğer sözleşme yabancı ile yapılır, o, da bedeli ödemezse; bo­şama hali durdurulur mu?

Bazıları : «Kızın, sözleşmeye aklı eriyorsa; boşama, kızın ka­bul etmesine kadar durdurulur!» Bazıları da : «Durdurulmaz.» de­mişlerdir.

Şayet, mal mukabili boşanan kız küçükse, talâk vaki olur; mehir düşmez.

Eğer bu işi, küçük kızın tayin eylediği vekil yaparsa; burda iki rivayet vardır :

Birincisi : Vekil sahih ve boşama tamam olur. Vekilin kabu­lü, kızın kabulüdür.

İkinci rivayet : Şayet, vekil boşama bedelini ödemezse, boşa­ma vâki olmaz. Bu boşamanın yabancı tarafından yapılması gibi­dir.

Bir baba, küçük oğlu adına, mal mukabili boşama yapsa, bu sahih olmaz ve oğlununda izni beklenmez. Fetâvâyi Kâdîhân'­da da böyledir.

Bize göre, sarhoşun ve ikrah olunanın mal mukabili bo­şama yapması caizdir.

Sâbîninki batıldır (—geçersizdir.) Bunağın ve baygının hâli de sabinin hâli gibidir. Mebsût'ta da böyledir.

Câriye, mal mukabili boşandırılsa veya kocası bir şey karşılı­ğında boşasa; talâk vâki olur. O halde, cariye, o şey için muâhaze edilmez. Ancak, azad edildikten sonra muâhaze edilir.

Bir kadın, kocasında olan mehri mukabili, hastalığı ha­linde hulû' edilse; iddeti içinde iken de ölse; onun mirasında ve mehrinde kocasının hakkı vardır. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer kocası, kadının amcasının oğlu olur; kadın da kendisine cima' yapılmış bulunur; akrabalık sebebiyle kadına varis olamaz­sa, (başka bir arabası olmak gibi) iddeti bilmeden de kadın Ölür­se; işte, o, zaman muhâlea bedeline ve yakınlık sebebiyle mirasın­daki hakkına bakılır. Eğer, boşama bedeli, mirası kadar veya on­dan a/, ise; kocaya muhâiea bedeli teslim edilir. Fakat, mîras his­sesi, muhâlea bedelinden fazla ise, diğer varislerin izni olmaksızın teslim edilmez.

Eğer kadm, kendine, cima' yapılmayan bir kadınsa; nıehrin yansı duhûlden önceki boşama sebebiyle, kocasına teslim edilir.

Bir kadının, malına vâris durumunda bulunan iki amca oğlu olsa; onlardan birisi, bu kadım nikâhlasa ve ona cima' yap­sa; sonra da, o kadını, mehri mukabili ölüm hastalığında boşasa; kadının da, o mehrinden başka hiç bir malı bulunmasa; iddeti bitmeden de bu kadın Ölse; mehre, her iki kardeş ortak olurlar.
Şayet kocası, o kadını, talâkı ric'i ile boşasa kadında iddeti bitmeden ölse; kadının mehrinin yarısj, —kocası olması münâse­betiyle— kocasına; geri kalan yarısı ise veraseti yönünden, kocası ile onun kardeşine —ortaklasa— ait olur. [14]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..