[1] Yani bu nevide mâni, taleple bir arada bulunması aklen mümkün olmakla birlikte şer'an mümteni bulunur. Diğer iki kısımda ise mâni'in taleple bir arada bulunması hem aklen hem de şer'an mümkündür.
[2] Yani şer'an matlûp da olsa vâcib değil muhayyer kılması anlamında... Nitekim ileride açıklayacaktır.
[3] Aklı olmayan küçük bir çocuğun bir başkasını öldürmesi ya da bir hayvanın başkasına ait bir şeyi telef etmesi gibi durumlarda, ziyan olan malın tazmîni ya da diyetin ödenmesi gibi talepler çocuk ya da hayvana taalluk etmemektedir. Bu tür talepler sadece çocuğun velîsi ya da hayvanın sahibine yöneliktir.
[4] "Teklîf için anlaşılması şarttır." meselesi.
[5] Hayızlı kadının hayız kalktıktan sonra orucunu kaza etmesi gibi. Aciıbn bu yeni bir emirle mi olmaktadır ve kadın hayız olduğu sırada boylu bir emirle memur değil miydi? itimada şayan olan görüş de budur. Yoksu fiyle değil midir? Bu konuda usûl kitaplarının "Edâ ve Kaza" bahislerine bakılabilir.
[6] Buradaki aynı şeye nisbet, aynı zamanda da aynı açıdan olmaktadır. Ga8-bedilmiş bir arazide kılman namaz örneğindeki gibi değildir. Orada da namaza yönelik hem yasak hem de emir vardır; ancak yönleri farklıdır. O yüzden gasbedilen arazide namaz örneğinde böyle bir zıdlarm birleşmesi durumu söz konusu değildir.
[7] Müellif burada cihâdı tahsînî kısımdan sayıp, zarurî hatta hâcî olan mak-sadlardan saymamıştır. Bizzat müellifin kendisi Tahrirul-usûl'de cihâdı zarûriyyâttan saymış ve şöyle demiştir: "Cihâdın zarûriyyâttan olması küfürleri sebebiyle değil, bize karşı harp halinde olmaları sebebiyledir. Küfür için olmadığından dolayıdır ki, kadınlar, çocuklar ve râhibler öldürülmezler ve cizye kabul edilir. Onların bizimle harp halinde olmaları durumunda dînin muhafazası cihadsız mümkün olmaz. Çünkü cihad olmadığı zaman müslümanları öldürürler ve onları dinleri hakkında fitneye düşürürler."
Geriye harp halinde olmayan, bize uzak bulunan, bize karşı bir taarruzları bulunmayacak olan ve aramızda herhangi bir sulh andlaşması da bulunmayan kâfirlere karşı cihâd hakkında söz etmek kalıyor. Acaba bu durumda onlarla savaşa girişmek dînin muhafazası için zarurî midir? Yoksa tahsînî midir? Öyle gözüküyor ki, bu durumda cihâd tahsînî olmalıdır. Bu durumda cihadın iki ayrı hükmü ortaya çıkıyor: a) Dinin muhafazası için zarurî olan cihad. b) Dinin muhafazası için zarurî olmayıp ihtiyat kabilinden yapılacak olan ve tahsînî bir mâhiyet arzeden cihâd. Bu durumda müellifin gerek buradaki ve gerekse oradaki sözlerini bu iki duruma göre farklı şekilde hamletmek gerekecektir
[8] Yani talebin aslım kaldırır. Bu durumda acaba o kısım altına da girer mi? Şöyle ki, talebe yönelmeye şer'î bir mâni vardır. Çünkü bu ibâdetler sırasında kölenin efendinin işlerini îfâda bulunması ve onun emirlerine imti sali, şer'an bir mâni sayılır. Bu durumda da bu mesele bu kısımdan ayrılarak ikinci kısım altına girer
[9] Şatibi, El-Muvafakat İslami İlimler Metodolojisi, İz Yayıncılık. 1/283-286
[10] Sıhhat yi» d» vüpûbliu'i şeklindeki ayırım kâfirlerin furû ile de mükellef olup olmamaları m»»eltmindoki Hanefilerle çoğunluk âlimler arasındaki ihtilaflarımı göredir.
[11] Şatibi, El-Muvafakat İslami İlimler Metodolojisi, İz Yayıncılık. 1/286-288
[12] Kalem, 68/17-18.
[13] Burada mâni sert değil adîdir (âdet-i İlâhî ile ilgilidir). Dolayısıyla bu bahiste konu edinilen mâni ile ilgisi yoktur. Bizim burada konu ettiğimiz mâni, sebebin hikmetine münâfî bir hikmet içeren şeydi. Bu durumda bu misâlin burada zikredilmesi nasıl izah edilecektir? Ancak belki şöyle demek mümkün olacaktır: Âdet-i İlâhî ile ilgili bir mâni'in ortaya konulması azaba müstahak kıldığına göre, aynı kasıdla şer'î bir mâni'in ortaya konulması da onun gibi azabı gerektirecektir. Çünkü her ikisinde de kasıd mahrumiyeti gerektiriri şeye ulaşmaktır.
[14] Bakara, 2/231.
[15] bkz. Müslim, Müsâkât 74, 12-14; Buhârî, Büyü 103; Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyyi 26; Ahmed, 1/25.
[16] Ahmed, S/318, 342; Buhârî, Eşribe 6; Ebû Dâvûd, Libâs 6; İbn Mâce, Esri-be 8, Kilon 22.
[17] Buhflrî, Kiril») 6; Kbû Dâvûd, Libâs 6.
[18] MükulUtfin imik mitlim bölümünde on birinci meselede de geleceği üzere, müellif bu hndl»i Ilın Abbas üzerine mevkuf olarak rivayet ettiği gibi merfû olıınık (İh rivflyot etmiştir. Hadisin aslı olmadığı da söylenmiştir. İbnu'l-Kayyım, IIAmtı'l-muvakkıîn'de şöyle der: Ibn Batta Evzâi'ye is-nâd udıırok Mı Peynaml>er'in (as) "Bir zaman gelir ki, insanlar ribâyıbey adı altımla (yani İne »atışlarıyla) helal kılarlar." buyurduğunu naklet-miştir. Hu nıltflttl İmdin, yukarıda rivayet edilen hadisi destekler ve ona bir şâhid olur,
[19] Nisa, 4/12,
[20] Nahl, 16/9.
[21] bkz. Buhârî, Şirb 2, Hiyel 5; Müslim, Müsâkât 37, 38; Ebû Dâvûd, Büyü 60; Ahmed, 2/244... Mubah bir arazîde bir şahsın bir kuyusu olur. Arazîde de yine mübâh olan otlar bulunur. Bir mâni îcâd etmek suretiyle insanların hayvanlarını oraya getirip de, o otları otlatmalarını engellemek ister. Bu mâni de, kuyudaki fazla sudan hayvanları sulamalarına müsâade etmemektir. Hz. Peygamber (as) işte böyle bir durumu yasaklamıştır
[22] Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 92-94; Ahmed, 1/178. Bu hadis, yirminci asır insanlarının biz bulduk diye öğündükleri karantinanın aslını teşkil eder. Her iki cihette de, mâniye doğru mâni olması açısından bir kasıd bulunmaktadır. Şöyle ki: Veba bulunan bir yere gelmeleri, âdeten kendilerine de isabetini engelleyecek mâni'in ortadan kaldırılması demektir. Dolayısıyla böyle bir şeyden yasaklanmışlardır. Veba bulunan yerden çıkmaları ise, kendilerine vebanın isabetine mâni olacak şeyi ki oradan uzaklaşmak oluyor tahsîl demektir. Birincinin hikmeti açıktır, ikincinin hikmetine gelince, sırf dînî açıdan ele alındığında bu yasak Allah'ın kaderinden kaçmak ve sadece sebeblere bel bağlamak mânâsına geleceğinden olmalıdır. Sıhhî açıdan ele alındığında ise, bu kaçış sırasında kişi ve eşyalarına mikrop bulaşabileceği için gittiği yere de hastalığı taşıyabilecektir, işte bu sebeblerden dolayı çıkış da yasaklanmıştır.
[23] Şatibi, El-Muvafakat İslami İlimler Metodolojisi, İz Yayıncılık. 1/288-291
Konular
- On Dördüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin İkinci Nevi: Şart
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Üçüncü Nevi: Mâni (Engel)
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Dördüncü Nevi: Sıhhat Ve Butlan (Sahîh Ve Bâtıl)
- Birinci Mesele: Sıhhatin Anlamı
- İkinci Mesele: Butlan (Bâtıl)
- Üçüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Beşinci Nevi: Azimet Ve Ruhsat
- Birinci Mesele:Azimet
- İkinci Mesele
- Ruhsatın Hükmü:
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele