logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Dişte Kısas

Dişte kısas gerekir. Cani, hangi dişi kırdı ise, onun karşılığı kırı­lır. Hidâye'de de böyledir.

Fâzla olan dişi kıran şahsa kısas gerekmez. Ona hükümeti adi ile muamele gerekir. Cevhertü'n-Neyyire'de de böyledir.

Diş kıran şahsın, dişininin çokluğuna, azlığına; büyüklüğüne, kü­çüklüğüne bakılmaz; kırdığı kadar dişi kırılır. Yarısını kırdı ise yarısı; üçte ikisinin kırdı ise, üçte ikisi; dörtte birini kırdı ise, dörtte biri kırılır. Kerdeif nin Vedzi'nde de böyledir.

Sağ tarf diş için, sol tarafı, sol taraf içinde sağ taraf kırılmaz. Ön dişler için, ön dişler; büyük diş için, büyük; azı dişi için, azı dişi kısas yapılır. Üst dişler için, alt dişler; alt dişler için de, üst dişler kısas yapılmaz. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin dişlerinin yansım veya üçte ikisinin yahut dört­te birini kırdı ise, kırdığı kadar, kendi dişi kırılır.

Eğer kırdığı dişin yerine kendinde öyle bir diş yoksa; onun diyet ödemesi gerekir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin dişini sökse, onu yapanın dişi sökülmez. Fa­kat etine varana kadar, dişi iğelenir. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

Bir adam, diğerinin bazı dişlerini kırdığında; diğerleri de kararır veya kızarır yahut yeşillenir veya bir kusur vâki olursa; onlara karşılık kısas gerekmez; ancak diyet gerekir. Hulâsa'd a da böyledir.

Şayet, kendisine karşı cinayet işlenen zat: "Ben, kırılan dişlerin için kısas istiyorum; diğerleri için bir şey istemiyorum" derse; buna hakkı yoktur. Fetfivâyi Kâdihan'da da böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir topluluk, bir adamın dişini kırarsa; dişin etrafına bakılır. Şa­yet etrafı sağlam ise, —bir değişiklik yoksa— ona karşı kısas gerekir. Doktor isterse, onu iğe ile düzler ve ona: "Dişini kim kırdı", diye soru­lur. Eğer söylerse, onun dişi de o hâle getirilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin bazı dişlerini kırdığında; diğer dişlef de ken­diliğinden düşseler; meşhur olan kavle göre, o düşenler için kısas yapıl­maz. HızânehVI- Müftîfl'de de böyledir.

Âdet olduğu veçhile, oyun yerinde iki kişi kalkıp, bir birine yum­ruk atar, ve biri, diğerinin dişini kırarsa; kırana kısas gerekir.

Bu mes'ele fetvada vâki olmuştur. Fetvalarda, bu hususta görüş bir­liği vardır.

Şayet, onlardan her biri, diğerine: "Vur, kır." der ve biri, diğerine vurunca; onun dişi kırılırsa, sahih rivayete nazaran, bir şey gerekmez. "Elimi kes." deyip de, elini kesdirene bir şey gerekmediği gibi.. Zahîriy-ye'de de böyledir.

Bir adam, kasden, diğer bir şahsın ön dişini sökse; onun da ön dişi sökülür. Dişi çıkaran şahsın, çıkarılan dişinin yerinden, tekrar diş çıksa; artık o yeniden sökülmez. O ikinci defa bitmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adanı, diğerinin dişini sökse, dişi sökülen de —kısas olarak— onun dişini söker. Sonra, Öncekinin dişi tekrar çıkarsa; ikinci söken şah­sın, önce dişini sökene beşyüz dirhem ödemesi gerekir. Şayet diş eğri biterse; hükümeti adi ile hükmedilir. Diş yarım biterse, diyetin yarısı gerekir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Bir adam, diğerinin dişine vurduğunda; diş düşerse, bakılır: Di­şin yeri iyi olana kadar etrafına bakılmaz.

Yalnız, Mücerred'in, şöyle bir rivayeti vardır. Sahih olan ise, öncekidir. Zira buluğa erişmiş kimsenin dişi tekrar bitmez. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir sabinin (= çocuğun) dişi çıkartıldığında, acele edilmez; bu­sene beklenir. Sirâciyye'de de böyledir.

Uygun olan, caniden tazminat almakdır.

Eğer o dişin yerine aynısı gelirse, bir şey gerekmez. Şayet, sabinin dişi bitmez ve o, bir sene olmadan öncede Ölürse, cânîye (= suçluya) bir şey gerekmez.

İmâm Ebfi Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur.

İmâm Ebft Yûsuf (R.A.)'a göre ise, hükümeti adi ile hükmedilir. Za­hîriyye'de de böyledir.

Bir adam diğerinin dişine vurduğunda; diş yerinden oynayıp o yüzden sallanırsa; el-Asl'da: "Bir sene beklenir; ister sabi olsun ister ba­liğ olsun.. Şayet o zamana kadar düşmez ise, vurana bir şey gerekmez. Eğer o vurmadan dolayı düşerse; kasden vurmuşsa, kısas gerekir; hatâ-en vurmuşsa, diyet gerekir" denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Hâkim, sallanan dişi tehir eder; vurulan şahıs da, bir seneden önce gelerek, hâkime: "Dişim vurulduğu için düştü," der; vuran da: "Ona, başkası vurdu, o yüzden düştü." derse; bu durumda vurulanın sözü ge­çerli olur.

Şayet bir sene sonra gelir ve böyle söylerse, o zaman vuranın sözü geçerli olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Hasan bin Ziyâd, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bir adam, diğerinin dişini çıkardığında; onun dişi yarı çıkarsa; ya­rım diyet alır. Ona kısas yapılmaz.

Sökülen dişin yerine beyaz ve tam olarak bir diş çıkar ve onu da bir başkası çıkarırsa; önceki çıkarana kısas gerekmez.

Şayet, o diş küçük biterse, hükümeti adl'le hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin, bir dişini çıkarır; bu cânînin de o dişin ye­rinde olan dişi siyah (çürümüş) veya sararmış, yeşillenmiş olursa; ken­disine cinayet işlenilen şahıs dilerse, o dişi çıkarır; dilerse, beşyüz dir­hem bedel alır.

Şayet arıza dişi çıkarılan şahsın dişinde ise, hükmeti adi gerekir.

Zahîriyye'de de böyledir.

Kendisine karşı suç işlenen şahıs bir şey arzu etmez; diğerinin si­yah dişi çıkar, yerin de beyaz bir diş biterse; öncekinin hakkı batıl ol­muş olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin dişini söktüğünde, diş söken şahsın dişi dö­külmüş olur ve onu söktükten sonra tekrar çıkarsa; kısas gerekmez; di­şi sökülen şahsa diyet öder. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin elini ısırır; eli ışınlan elini sallayarak, elini ısıranın dişini sökerse; İmâm Ebû Hatife (R.A.)'ye göre, bu durumda taz­minat gerekmez. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

İmâm Muhammet! (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, zulmen senin dişini insanların olmadığı bir yerde sök­mek isterse; senin, onu öldürme hakkın vardır.
Bir adam, zulmen, senin dişini iğe île iğelemek isterse; sen , onu —her ne kadar orda kimse olmasa bile— öldüremezsin. Zahîriyye'de de böyledir. [20]