logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Arnavutluk Meselesi

İşte böyle başlayan balkan ittifakı, Rumeli vilâyetlerinin gelecekde karşılaşacağı durum vahamet arzettiğinden, bun­dan korkan Arnavutlar, ittihatçılar başta olduğu takdirde topraklarının ecnebi devletlerin eline düşeceği tahmininde bulundular. Bu anlayışlarını hükümete anlatmak ve bazı mü­saadelere kavuşmak ve topraklarını pek kötü sıkıntılara düş­mekten kurtarmak için toplanma haklarını kullanmağa baş­ladılar. Bu toplanma eylemleri, Osmanlı hükümetinden iste­dikleri müsaade talebine hızvermişti. Ne varki ittihatçılar bu tarz talebleri bir isyan teşebbüsü olarak addetiğinden ve Ru­meli halkına güveni olmayan ittihatçılar, Kandiyeli ferik İs­mail Fazıl Paşa idaresinde asker sevk etmeyi münasib gör­düler. Böyle az bir kuvetle Rumelide askerî harekât yapma­ğa görevlendirilen Paşa'yı hâlihazır mevcuddaki Rumeli or­dusunun ilâve edilmesini sağladı, İsmail Paşa kuvvetini böy­lece ikiye katladı.

Emrindeki kuvveti bir hayli ziyadeleştiren İsmail Paşa ha­rekâta başladığında, asakir-i şahane; necib bir kavim olan Arnavutlara taleblerindeki haklılık münasebetiyle, silah kul­lanmamayı tercih ettiler. Böylece ittihatçılar askere sözünü geçirememiş oldu. İttihatçıların emrindeki kabine; askeri bu iş de kullanama yacaklarını anlayınca, telâşla ve korkuyla irkildiler. Plânladıkları cinayetleri yapmaya iştirak etmeyen asker üstelik Arnavutların haklı tâleblerinden dolayı onlardan yana tavır koyduğunda ortaya çıkan durum başka bir mahi­yet gösteriyordu. Asker ne yapacak? Düşüncesi ağızlarını bı­çak açmayacak dereceye getirmişti.

Kandiyeli İsmail Fâzıl Paşa; Harbiye nazırlığı koltuğunda oturan Mahmud Şevket Paşa ya gönderdiği bir telgrafda: ko­mutasındaki seksen tabur askerin bütünü Arnavutların tarafı­na iltihak etmelerinden dolayı bu harekât-i askeriyeyi ger­çekleştirmek imkânı kalmamıştır. Bu işi başka bir hususla düzenlemek lüzumunu hatırlatıyordu. Mahmud Şevket Paşa; bu telgrafı alır almaz, evvelki gibi olmayıp bu defaki hatası­nın cezasının kendisi İçin pahalıya mâl olacağından epeyi korktu. Hemen bu telgrafı yanına alarak babı âlî'ye gidip, sadnazam Said Paşa ile görüşüp telgrafı okudu. Bunun üzeri­ne toplanan bakanlar kurulu vak'ayı enine boyuna inceledik­ten sonra söz Mahmud Şevket Paşaya verildiğinde, Paşa: as­kerî güç ile bir şey yapılamayacağını söyledikten sonra isti­fasının kabulünü isteyip, toplantıyı terk etti gitti. İstifa edip oradan firar eden zat, Sefânik'den başlayıp, istifa ettiği anâ kadar süren komutanlık neşesinden adetâ sarhoş olan vede bu çocuklar hükümeti ve cemiyetinden bir türlü ayrıfamayan paşa, işlerin bu noktaya geleceğini idrak etseydi, bu küçük beylerin arzularına baş eğmekden azade kalır böyle ağır bir yük altına girmezdi. Böylece de meclisin önünde istifa edip firar etme durumuna düşmezdi.

Diktatörlüğe kalkışan Mahmud Şevket Paşa,onu bunu idam veya sürgüne yollamak, tevkif ettirmek, işkencelere göz yummak yerine bu selahiyeti, gücünü küçük beylere kullansa idi, hiç şüphe olunmasın ki, ne memleket bu hâle gelir ne de onlar padişaha ve halka oyunlar yapabilirlerdi.

Bunun böyle olması gayrikabil değildi. Çünkü; subayların çoğuda Mahmud Şevket Paşa ile aynı düşünce ve anlayışa sahipti. Askerlerini milletin kanını dökmek ve ortalığı yağ­maya bırakacağına, bu haşaratı temizlemede kullanabilirdi. Eğer böyle vatanperverâne bir hizmete kalkışsaydı Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı târihinin pek büyük kişileri arasında mümtaz bir yerin sahibi olurdu.

Ayrıca ülkeyi bölünme ve çökmek gibi felâketlerden mu­hafaza etmiş olurdu. Görme nimetinden neredeyse mahrum denilecek kadar geleceği göremeyen, aciz ve fikir bakımın­dan kısır olan Mahmud Şevket Paşa,yukarıda söylediğimiz hâle teşebbüs edip gerekeni yapmayı hatırına bile getireme­diğinden, memleket harabeye dönerek, bir felâket girdabına düşmüştür. Mahmud Şevket Paşa'nın istifası, Said Paşa ka­binesinde büyük bir zafiyet doğmasına sebeb olmuştur. Ne yapacağını şaşıran tecrübeli sadnazam, kabineye alabileceği bir harbiye nâzın bulamama durumu ile başabaş kalmıştır. Dolayısıyla harbiye nazırlığı tâyini gerçekleşememiştir.

Beri tarafdan Arnavutlukdan İttihatçıların birinci inkılab esnasında yaptıkları ve öğrettikleri üzere yağmış bulunan telgraflar ve bir başka tarafta çeşitli meselelerle yüklü siyasî durumlar üzerinde çaresiz kalan kabine üyeleri de kaçmaya hazırlanırlarken, meclisi teşkil eden mebuslar arasında kabi­neye itimatsızlık görülmeye başlandı.

Bu durumu hisseden ve'harbiye nazırının istifasından son­ra sekiz-ongün geçince bir harbiye nâzın tâyin etmeyen, Sa­id Paşa bir beyanname hazırlıyarak mebusan meclisi huzu­runda birden bire kabinesiyle göründü. Beyannamesini okur­ken; dâhili asayiş lâzım gelen merkez de isede dış dünyada büyük devletlerle aramızda geçen işlerin siyasî bölümü yolun da gitmemekte hususuna dokunmadan geçemedi.

Aynı hitabetin bir yerinde ise; balkan devletleriyle, bizim hükümetin takip ettikleri görüşlerin sayesinde dostane hava devam ettiğini, endişeye sebeb olacak husus bulunmadı ğmı söylemeye de önem verdi. Bu konuşmasını bitirdiğindede güven oyu istedi. Meclis toplantısına katılmış bulunan ve kanmaya hazır bulunan mebuslar derhal kabineye itimat reylerini veriverler. Hemen ertesi günü babıâlî de yapılan toplantı çok uzun saatler devam etti ve burada alman karar üzerine, aynen harbiye nâzın Mahmud Şevket Paşa' nın yap­tığı gibi istifalarını verip bir köşeye firarda İttifak ettiler ve derhal savuştular.

Talat'ların, Cavid'lerin, Mahmud Şevket'lerin ve emsalinin tek tek firarlarından sonra ortada kalan Said Paşa'ya saraya istifasını gönderip, evine gitmekten başka yapacak bir şey kalmadı. Said Paşa hz.leri yukarıda anlatıldığı gibi vergi bor­cundan dolayı uğradığı hakarete mukabele olarak İttihad ve Terakki cemiyetine karşı istediği oyunu tamamen oynaya-mamişsa da, bir miktar zaman için de olsa iktidardan düşür­meğe muvaffak ola-bilmiştir.

Said Paşa'yı, yakından tanıyanlar kabul edip, teslim eder­ler ki Paşa, gayet inatçı ve kindar ve de intikam almakdan hoşlanır bir karaktere sahip olduğundan şahsı ile alakalı iş olduğundan intikamını almaktan kendini rnenedememiştir. Zâten sadareti de kabul etmesi gördüğü hakaretin acısın! çı­karmaya ve bir de yine bana muhtaciyetleri oldular diyebil­mek içindi. Said Paşa yaradılış itibarıyla zeki bir kimse olup, makam iktidarını istediği gibi kullanan bir şahsiyetti. Zekâsı­nı ve bunu kullanma gücünü de, şahsî işlerinden ziyâde memleket işlerinde sarf etmek yolunu tutsaydı, ülkemiz bun­dan çok çok kârlı çıkardı. Said Paşa doğrusunu söyleyelim ülkemizin son zamanlarda yetiştirdiği siyaset insanları ara­sında nâdir kıymetteki eşhasdandir.

Bütün bunlara rağmen Said Paşa son derece korkak, se­batkâr olmayan, merhameti pek kıt kimselerden idi. Herşeyi kendi almak ister bunu kimse ile paylaşmak istemez bir anlayışa sahipti. Teşebbüs ettiği işler üzerinde basiret üzere hareketle beraber, başarısızlık hâlinde kabahati kendinden hemen atabilecek tedbirleri almakda pek mahirdi. Bu sebeb den başlamış olduğu işlerin çoğu bu davranış içinde olma­sından pek netice vermezdi.
Said Paşa kırk yaşını aştıktan sonra fransizcaya bir iki se­ne içindede vukufiyeti elde etmiştir. Böylece başkasının on-beş senede zor toplayacağı mânevi bir sermayeye sahip olduğu görülmüştür. Avrupa siyaset usûlü medenisinin zor­luklarına vakıf olmayı başardı. Maarif sever bir insan ola-ak tanınmıştır. 2.Sultan Abdülhamid hân devrinde maarif saha­sında ortaya koyduğu çalışmalar takdire şayan hizmetler­dendir. Ayrıca aile bağlılığına pek önem vermesi bazı hatala­ra düşmesine sebeb olmuştur. Velhasıl Said Paşa'nın hayırları kötülüklerini karşılar. Diyenler yalan söylememiş olur.