İtilaf Ve Hürriyet Fırkası'nın Kuruluşu
İttihad ve Terakki cemiyeti reislerinin Trabiusgarb meselesinde ve daha sonra beliren diğer hususlarda çevirmiş oldukları fesat dolablarından haberdar olan muhalif mebuslardan ve bizatihi ittihadcılann kurucu ve reislerinden olan bazıları vicdan ve namuslarının kabul etmediği böyle bir çirkinliği, daha sonra çıkması muhtemel pek kötü vak'alann önüne bir engel, bir set olarak dikilmek lâzım geldiği idraki içinde birleştiler ve yine eski İttihatçılardan Miralay Sadık beyefendi başkanlığında "İtilâf ve Hürriyet Fırkası"nı kurdular. Böylece de; cemiyet kelimesi denince artık sadece ittihad ve terakki cemiyetinin gelmeyeceği, İtilafçıların cemiyeti denilebileceği vasat da sağlanmış oldu.
Bu itilaf kelimenin lügat mânasını verelim: Anlaşmak. Görüşmek, uyuşmak. Muvafakat. Cem olmak, birikmektir. Bir de lâtin hurufatında farkına pek dikkatli yazıldığında mânasının başka olduğu fark edilmesi muhtemel İ'tilaf kelimesi vardır, ki bu kelimenin mânası ise: yem yeme olup, Osmanlıca harfler ile yazılışı; elif, ayın, te, lâmelif ve fe harfleriyledir. Cemiyetler önceleri birinci mânaya uygun olarak faaliyet serdederler sonuna doğruda ikinci mânaya doğru kürek çekmeye başlarlar. İtİlâfçılar'in çok geçmeden İkinci mânaya gelen kelime yazılışına, uygun hâle geldiklerini de hatırlatalım ve İttihatçıları bu memleketin kötü kaderinde yalnız bırakmadılar diyerek bu şerhî koymakdan kendimizi men edemedik. Tabii ki; böyle bir fırka teşekkülü Ittihadçıların İştahını kaçırıp rahatını bozdu. Yeni fırka, birleştirici unsurları daha bir harekete geçirme düşüncesini ortaya koy duğunda muhalefetin yol gösterici vasfından bir numune göstermiş olması da iyi karşılanarak iktidara alternatif oldu. Bilhassa bunların, mebuslar meclisinde yer almış "Ahali" ve "Mutedil Hürrİyet-perveran" fırkalanyla, Arnavud, Rum, Bulgar mebuslarını da bir araya toparlaması, yetmiş kişiye yaklaşan bir muhalefet oluşturmayı başarmasına sebeb oldu.
Tabii ki böyle muhalif bir rüzgâr estirmeğe muvvafak olan fırkaya, ülkenin bir çok yerinden tebrikler yağarken, her yerde şubeler açılma ve bunları yapmayı üzerine alacak heyetlerin selahiyet talebleri sel gibi akmaya başladı. Bunun diğer bir mânası her halde İttihad-ü Terakki cemiyetinin icraattaki bölücülüğü idi.! îttihadçılar, böyle bir güce sahip ve her an bu gücün ülke çapında inkişaf ettiğini haber aldıklarından, ortalığı kana boyayarak, cinayetlerle, tehdit ve ihtilaflar ile kaldıramayacağını bilecek kadar da akıllı idiler. Bu akıllarını ise, sadrıazam Mehmed Said Paşanın başında olduğu; hükümeti meclisin kapanması istikametinde iknaa muvaffak olmakda kullandılar. Böylece iktidar partisi ve hükümetin, mebusani kapatma talebini beraberce yürütmeğe çalıştıkları görüldü. Kabine bu mebusanı kapama yoluna gitmede bir sebeb bulmak İcâb ettiğini düşündü ve de bulmakda gecikmedi.
Karesî mebusu Abdülaziz Mecdi (Tolun) efendinin başkanlığında kendini gösteren "Hizb-i CedîcT'in yâni Yeni fırkanın on maddesinden biri olan: "meclisi fesh hakkının padişaha verilmesi ve tevâzün-u kuvvaiye riayet(den klik kuvvetine) riayet olunması" meselesini meydana koydu. İttihadçjlann, hükümetin getirdiği bu çâreye, gönülden sarıldığı görüldü. Böylece 35. maddenin tadili talebiyle ve işin aciliyeti ileri sürülerek, mebusana icab eden layihayı verdiler ve encümene havale ettirdiler.
Bu encümenin reisi Menteşe mebusu ve Hakkı Paşa kabinesinin dahiliye nâzın olan Halil (Menteş) bey idi. Mazbata yazanda evvelce serbest bir anayasaya tarafdarânı olan Bağ-dad mebusu Babanzâde İsmail Hakkı bey idi. Said Paşa kabinesi; bu maddenin değiştirilmesiyle padişahın hukukunun genişletilmesini, böylece hükümet ile mebusan arasında kuvvet dengesinin temini için taieb etmişdi. Bunu üzülerek ifade edelim ki hiç bir hakkı hükümranisini ifa edemeyen Sultan Reşad'ın hakkını, iade bakımından değilde, maddeyi istedikleri zaman lehlerine kullanmak için işlerine geldiğinde, padişaha meclisi kapattırmak imkânı vermek için teşebbüs ediyorlar ve ellerine aldıkları aletle kötü emellere hizmet edeceklerdi.
Bahse konu 35. maddenin birden bire meydan da gündem belirlemesi ve de meclisin kapanmasını hatıra getirebildiğinden, İtilaf ve Hürriyet fırkasıyla, muhalif mebusları düşünmeye mecbur kıldı. Encümenden mebusan meclisine gelinceye kadar geçecek zamanıda doldurmak ve muhalifleri oyalamak için ittihadçılar görüşmeler yapma teklifinde bulundular. Bağımsız mebusların arabulucuğuyla her iki fırka yâni itti-hadçılar ve itilafçılar müzakereye girişdiler. Muhaliflerin taleb anlaşmak istedikleri maddelerden öncelikli olanları şunlardı; Kabinenin ekseriyet ve muhalif fırka mensublarından kurulması (bugün kü koalisyon anlayışı), yahud tarafsız şahıslarca teşkili, örfi idarenin kaldırılması, memurların partilere dâhil olmamaları, 35.madde değişikliğinin tehir olunması, Kâmil Paşanın sadarete getirilmesi gibi hususlardır.
Bu müzakerelerin dediğimiz gibi vakit kazanmak ve oyalama için düzenleyen İttihadçılar tabiiki anlaşmaya yanaşmayacaklardı ve işler sürüncemeye kalmıştı. Bir de İtilafçıların Kâmil Paşayı ileri sürmeleri başka başka hesaplara yarar hâle gelmişdi. Bu arada da, 35.madde encümenden meclise gelmişti. Meclisin görüşme alanına inen 35. madde sayesinde İttihatçılar anlaşmayı samimi olarak hiçbir zaman arzu etmedikleri itilafçıların yüzüne karşı isteklerinin meclisin feshi olduğunu söylemiş olmaları görüldü. Hâl böylece İttihatçıların muhalifi mebusların, meclisin madde ile alakalı görüşme oturumlarına katılmama kararı alıp tatbik etmelerine kadar gitti.
Bu tatbikat meclisde İnsidad-ı müzakere yâni müzakerelerin tıkanmasını sağladı. Değil kanun değişikliği için lâzım olan üç de bir ekseriyet, ekseriyet-i adiye dahi meydana gelmediğinden kabine ile mebuslar arasında ihtilaf çıkmıştır. Çünkü hükümet meclisi çalıştıran güçdür ve bahse konu teklif de hükümet tasarısı olarak meclîs müzakereleri safhasına indiğinden arkasında itimat oyu olan hükümet arzusunu yerine getirebilmeliydi! Fakat bu kuvvetde görülmüyordu. Yoksa İttihatçılarda meclisi bir başka şekilde mi kapatmak istemekteydiler!?
Bu sırada meclisi mebusanda muhalif ve muvafık mebuslar öyle şiddetli ihtilaflara düşmüşlerdi ki artık birbirlerini hakaretlerle tahrik etmektelerdi. ülkenin Trablusgarb gibi önemli bir yöresinin kaybı ve nice elem verici gaileleri varken hariç ve dâhilde dağdağalı işlerin tepemizden duman çıkardığı bir dönemde ellerinden hükümeti bırakmayarak, kötü idareleri sebebiyle daha büyük tehlikelere doğru ülkeyi sürükleme ve büyük meseleler çıkarmak, mebusanı fesh etmeye kalkışmak, kanunları canlarının istediği gibi tatbik etmeye kalkışmaları asla doğru olamazdı.
Zâten şahsî menfaatlerinden başka bir arzu ve düşünce taşımayan İttihad ü Terakki cemiyeti reis ve mensuplarından başka ne beklenebilirdi? Meclisin ilk dördüncü devresinin toplanışının sonuna bir kaç ay kalmışdı. Muhalifleri ile güzelce anlaşarak öyle nâzik bir zamanda kavga çıkarmakdan kaçınmak, hükümeti daha güçlü ve muktedir ellere terk etmek iyi niyet taşıyanlar indinde de övülmeğe değer olduğu halde, millet ve memleketi sevdiğini ilândan geri kalmıyan İttihad ü Terakki cemiyeti neden bunları düşünerek ülkenin selâmetini gözetmedi?
Herneyse; Said Paşa hz.leri Anayasanın değiştirilmiş 35. maddesine göre <ihtilaf> sayılamayan kanunda yazılı müzakere ve tevâlii ihtilaf yok idi insidad-ı müzakereyi ihtilaf addedib istifasını verdi. Şimdi başka bir bakanlar kurulu teşkil olunup meclise gelmesi devam etmek de olan bu üzücü ahvalin sonunun temini hususunda herkes de bir ümîd uyanmıştı. Anayasanın 35. Maddesinin; "yeni gelen bakanlar kurulunun, eski bakanlar kurulunun fikir ve talebinde, ısrar ederse ve meclis-i mebusan bunu kabul etmezse o vaziyette meclis-i mebusanın ayan meclisinin uygun görmesiyle padişah tarafından fesh" olunacağı gösterildiğine göre Said Paşa kabinesinin yerine gelecek heyet-i vükelâ, eski hükümet olması düşünülemezdi aksi halde Anayasanın icâb ettirdiği, heyet-i vükelâyı değiştirmenin ne faidesi kalırdı.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız kanun gayet net olarak meydandayken, ne olursa olsun, meclis-i mebusani.kapatmayı kafalarına yerleştirmiş İttihad ü Terakki cemiyeti, istifa etmiş bulunan Said Paşayı yine kabinenin kuruluşuna vaziyet etmesini sağladılar.
Bu itilaf kelimenin lügat mânasını verelim: Anlaşmak. Görüşmek, uyuşmak. Muvafakat. Cem olmak, birikmektir. Bir de lâtin hurufatında farkına pek dikkatli yazıldığında mânasının başka olduğu fark edilmesi muhtemel İ'tilaf kelimesi vardır, ki bu kelimenin mânası ise: yem yeme olup, Osmanlıca harfler ile yazılışı; elif, ayın, te, lâmelif ve fe harfleriyledir. Cemiyetler önceleri birinci mânaya uygun olarak faaliyet serdederler sonuna doğruda ikinci mânaya doğru kürek çekmeye başlarlar. İtİlâfçılar'in çok geçmeden İkinci mânaya gelen kelime yazılışına, uygun hâle geldiklerini de hatırlatalım ve İttihatçıları bu memleketin kötü kaderinde yalnız bırakmadılar diyerek bu şerhî koymakdan kendimizi men edemedik. Tabii ki; böyle bir fırka teşekkülü Ittihadçıların İştahını kaçırıp rahatını bozdu. Yeni fırka, birleştirici unsurları daha bir harekete geçirme düşüncesini ortaya koy duğunda muhalefetin yol gösterici vasfından bir numune göstermiş olması da iyi karşılanarak iktidara alternatif oldu. Bilhassa bunların, mebuslar meclisinde yer almış "Ahali" ve "Mutedil Hürrİyet-perveran" fırkalanyla, Arnavud, Rum, Bulgar mebuslarını da bir araya toparlaması, yetmiş kişiye yaklaşan bir muhalefet oluşturmayı başarmasına sebeb oldu.
Tabii ki böyle muhalif bir rüzgâr estirmeğe muvvafak olan fırkaya, ülkenin bir çok yerinden tebrikler yağarken, her yerde şubeler açılma ve bunları yapmayı üzerine alacak heyetlerin selahiyet talebleri sel gibi akmaya başladı. Bunun diğer bir mânası her halde İttihad-ü Terakki cemiyetinin icraattaki bölücülüğü idi.! îttihadçılar, böyle bir güce sahip ve her an bu gücün ülke çapında inkişaf ettiğini haber aldıklarından, ortalığı kana boyayarak, cinayetlerle, tehdit ve ihtilaflar ile kaldıramayacağını bilecek kadar da akıllı idiler. Bu akıllarını ise, sadrıazam Mehmed Said Paşanın başında olduğu; hükümeti meclisin kapanması istikametinde iknaa muvaffak olmakda kullandılar. Böylece iktidar partisi ve hükümetin, mebusani kapatma talebini beraberce yürütmeğe çalıştıkları görüldü. Kabine bu mebusanı kapama yoluna gitmede bir sebeb bulmak İcâb ettiğini düşündü ve de bulmakda gecikmedi.
Karesî mebusu Abdülaziz Mecdi (Tolun) efendinin başkanlığında kendini gösteren "Hizb-i CedîcT'in yâni Yeni fırkanın on maddesinden biri olan: "meclisi fesh hakkının padişaha verilmesi ve tevâzün-u kuvvaiye riayet(den klik kuvvetine) riayet olunması" meselesini meydana koydu. İttihadçjlann, hükümetin getirdiği bu çâreye, gönülden sarıldığı görüldü. Böylece 35. maddenin tadili talebiyle ve işin aciliyeti ileri sürülerek, mebusana icab eden layihayı verdiler ve encümene havale ettirdiler.
Bu encümenin reisi Menteşe mebusu ve Hakkı Paşa kabinesinin dahiliye nâzın olan Halil (Menteş) bey idi. Mazbata yazanda evvelce serbest bir anayasaya tarafdarânı olan Bağ-dad mebusu Babanzâde İsmail Hakkı bey idi. Said Paşa kabinesi; bu maddenin değiştirilmesiyle padişahın hukukunun genişletilmesini, böylece hükümet ile mebusan arasında kuvvet dengesinin temini için taieb etmişdi. Bunu üzülerek ifade edelim ki hiç bir hakkı hükümranisini ifa edemeyen Sultan Reşad'ın hakkını, iade bakımından değilde, maddeyi istedikleri zaman lehlerine kullanmak için işlerine geldiğinde, padişaha meclisi kapattırmak imkânı vermek için teşebbüs ediyorlar ve ellerine aldıkları aletle kötü emellere hizmet edeceklerdi.
Bahse konu 35. maddenin birden bire meydan da gündem belirlemesi ve de meclisin kapanmasını hatıra getirebildiğinden, İtilaf ve Hürriyet fırkasıyla, muhalif mebusları düşünmeye mecbur kıldı. Encümenden mebusan meclisine gelinceye kadar geçecek zamanıda doldurmak ve muhalifleri oyalamak için ittihadçılar görüşmeler yapma teklifinde bulundular. Bağımsız mebusların arabulucuğuyla her iki fırka yâni itti-hadçılar ve itilafçılar müzakereye girişdiler. Muhaliflerin taleb anlaşmak istedikleri maddelerden öncelikli olanları şunlardı; Kabinenin ekseriyet ve muhalif fırka mensublarından kurulması (bugün kü koalisyon anlayışı), yahud tarafsız şahıslarca teşkili, örfi idarenin kaldırılması, memurların partilere dâhil olmamaları, 35.madde değişikliğinin tehir olunması, Kâmil Paşanın sadarete getirilmesi gibi hususlardır.
Bu müzakerelerin dediğimiz gibi vakit kazanmak ve oyalama için düzenleyen İttihadçılar tabiiki anlaşmaya yanaşmayacaklardı ve işler sürüncemeye kalmıştı. Bir de İtilafçıların Kâmil Paşayı ileri sürmeleri başka başka hesaplara yarar hâle gelmişdi. Bu arada da, 35.madde encümenden meclise gelmişti. Meclisin görüşme alanına inen 35. madde sayesinde İttihatçılar anlaşmayı samimi olarak hiçbir zaman arzu etmedikleri itilafçıların yüzüne karşı isteklerinin meclisin feshi olduğunu söylemiş olmaları görüldü. Hâl böylece İttihatçıların muhalifi mebusların, meclisin madde ile alakalı görüşme oturumlarına katılmama kararı alıp tatbik etmelerine kadar gitti.
Bu tatbikat meclisde İnsidad-ı müzakere yâni müzakerelerin tıkanmasını sağladı. Değil kanun değişikliği için lâzım olan üç de bir ekseriyet, ekseriyet-i adiye dahi meydana gelmediğinden kabine ile mebuslar arasında ihtilaf çıkmıştır. Çünkü hükümet meclisi çalıştıran güçdür ve bahse konu teklif de hükümet tasarısı olarak meclîs müzakereleri safhasına indiğinden arkasında itimat oyu olan hükümet arzusunu yerine getirebilmeliydi! Fakat bu kuvvetde görülmüyordu. Yoksa İttihatçılarda meclisi bir başka şekilde mi kapatmak istemekteydiler!?
Bu sırada meclisi mebusanda muhalif ve muvafık mebuslar öyle şiddetli ihtilaflara düşmüşlerdi ki artık birbirlerini hakaretlerle tahrik etmektelerdi. ülkenin Trablusgarb gibi önemli bir yöresinin kaybı ve nice elem verici gaileleri varken hariç ve dâhilde dağdağalı işlerin tepemizden duman çıkardığı bir dönemde ellerinden hükümeti bırakmayarak, kötü idareleri sebebiyle daha büyük tehlikelere doğru ülkeyi sürükleme ve büyük meseleler çıkarmak, mebusanı fesh etmeye kalkışmak, kanunları canlarının istediği gibi tatbik etmeye kalkışmaları asla doğru olamazdı.
Zâten şahsî menfaatlerinden başka bir arzu ve düşünce taşımayan İttihad ü Terakki cemiyeti reis ve mensuplarından başka ne beklenebilirdi? Meclisin ilk dördüncü devresinin toplanışının sonuna bir kaç ay kalmışdı. Muhalifleri ile güzelce anlaşarak öyle nâzik bir zamanda kavga çıkarmakdan kaçınmak, hükümeti daha güçlü ve muktedir ellere terk etmek iyi niyet taşıyanlar indinde de övülmeğe değer olduğu halde, millet ve memleketi sevdiğini ilândan geri kalmıyan İttihad ü Terakki cemiyeti neden bunları düşünerek ülkenin selâmetini gözetmedi?
Herneyse; Said Paşa hz.leri Anayasanın değiştirilmiş 35. maddesine göre <ihtilaf> sayılamayan kanunda yazılı müzakere ve tevâlii ihtilaf yok idi insidad-ı müzakereyi ihtilaf addedib istifasını verdi. Şimdi başka bir bakanlar kurulu teşkil olunup meclise gelmesi devam etmek de olan bu üzücü ahvalin sonunun temini hususunda herkes de bir ümîd uyanmıştı. Anayasanın 35. Maddesinin; "yeni gelen bakanlar kurulunun, eski bakanlar kurulunun fikir ve talebinde, ısrar ederse ve meclis-i mebusan bunu kabul etmezse o vaziyette meclis-i mebusanın ayan meclisinin uygun görmesiyle padişah tarafından fesh" olunacağı gösterildiğine göre Said Paşa kabinesinin yerine gelecek heyet-i vükelâ, eski hükümet olması düşünülemezdi aksi halde Anayasanın icâb ettirdiği, heyet-i vükelâyı değiştirmenin ne faidesi kalırdı.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız kanun gayet net olarak meydandayken, ne olursa olsun, meclis-i mebusani.kapatmayı kafalarına yerleştirmiş İttihad ü Terakki cemiyeti, istifa etmiş bulunan Said Paşayı yine kabinenin kuruluşuna vaziyet etmesini sağladılar.
Konular
- 2.Abdülhamid Hân'ın Sadrıazam Ve Şeyhülislâmları
- Netice
- SULTAN V. MEHMED REŞÂD HAN
- 5. Faslın Tekmilesi
- Sultan 5 .Mehmed Reşad'ın Dönemi
- 5. Mehmed Reşad Ve Cülusu
- Câni'ler Kabinesi!
- Trablgsgarb İçin Bir İfşaat!
- İbrahim Hakkı Paşa'nın Me'şüm Sadareti
- Trablus İle Alakalı Tedbirler Ve Sonu
- Ne Zelil Emir!
- Otuz İki Ay Nasıl Geçti
- Osmanlı-İtalya Harbi
- Mehmed Said Paşa'nın Sadareti
- İtalyanların Trablüsgarb Ve Bingazi'yi İlhakı
- İtilaf Ve Hürriyet Fırkası'nın Kuruluşu
- Said Paşanın Onuncu Sadareti
- Anayasa Madde: 35
- Belâlar Yağmur Gibi Yağıyor
- Balkan İttifakı
- Arnavutluk Meselesi
- Sadaret Tevcihine Yapılan Tesirler
- Gazi Ahmet Muhtar Paşanın Sadareti
- Gazi Paşanın Yanlışı Neydi?
- Almanya İmparatoruna Hulus Mu?
- Gazi Sadrazamın İkna Çalışması
- Balkan Savaşında Nümayişçiler Arasındaki Mebuslar Ve Reisler!
- Kâmil Paşanın 4. Sadareti
- Topçu Mirlivalarından Ferid Paşanın Suali
- Edirne İçin Sarayda Toplantı Ve Bir İhanet!