logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Sultan Reşad'a Kâmil Paşanın Layihası


Yedi sene evvel Mısır'da tebdil havada bulunduğu esnada Sultan 5. Mehmed Reşad hz. lerine aşağıya aynen aldığımız layihasını sadakat ve vatanseverliğinin icabı olarak takdim buyurmuşlardır.

Cenâb-ı Rabbi Mennan; veli-inimet biimtinan efendimiz hz.lerinin ömrü ve ikbal, şevket-i ve iclâl-i şahanelerini müz-dad buyursun. Şu içinde bulunduğumuz üzücü hâlin te'siri tahtında olanların cidden muzdarib ve kan ağlamaması ka-bilmidir? Yine içinde bulunduğumuz gerek siyasiyeti, gerek­se mülki idareyi bilmeyen İttihat ve Terakki cemiye tinin ta­hakkümüne ve te'sirine girmiş hükümetin talebesi olduğu kötü görüşlerin, getirdiği sakatlık ve zorlukların tahlili ve ted-kiki yapıldıkça devletimizin bölünmeğe maruz bir hâle geldi­ği görülür. Hilâfet-i seniyyenin tehlikede olduğunu hemen hissetmek kabil din  zamanında diğer devletler yalnız kendi kuvvetlerine istinad ile hukuk ve menfaatlerini temin edeme­yeceklerini idrak ederek, menfatlerinde ortaklığa müsaid ve taraftar olan diğer devletlerle ittifak yaparlardı. Bu suretle devletler arası dengelerini bulur ve mevkıilerini kuvvetlendi­rirlerdi. İşte buradan baktığımızda devlet-i âliyyenin bunda muvaffak olamaması, yalnız kalması, diğer devletlerin ve milletlerin ihtiras ve taarruzlarına uğrama vadisinde kalması­na sebeb olmuştur.             
Dünya'nin Şark tarafında, ticari menfaati ve iktisadi ilişki­leri olan devletlerin içinde siyasi anlayışlarına en ziyade iti-rnat edebileceğimiz devlet ya İngiltere yada Fransa'dır. Geç­miş devirde İngilterenin yardımcımız olması hususunda, on-rm yardımına nail olmamız bahsinde onlarla ittifak yapabil­menin icâb ettiğini, Hakan-ı sabıka (2.Abdülhamid) kabul ettirmeye çalıştığımı, neşrolmuş âcizane hatıratımda görebi­leceğiniz gibi, babıâlî'deki kayıdlarda mevcuddur. Ne çareki; Sultan Hamid hz.leri, Rusya mağlubiyetinin te'siri ve bunun korkusu altında nefsin selâmette olmasını, Rusya'nın ittifa­kında arama yolundaydı. Ruslar ise çeşitli vasıtalara baş vu­rarak, padişah hz.lerinin dostluğunu kendilerine çekebilmek için mesai ve gayret sarfederlerken de, onların (Rusya) tek rakibi olan İngiltereyi, pad şahın gözünde büyük düşmandır, şeklinde göstermeye bakıyordu.

Sultan Abdülhamid han'a verdiğim maruzatla; fikrindeki sebatı değiştirmek kabil olmamıştı. Bu sebebden Osmanlı devleti devletler arası dengelerde yalnız kaldı ve bazı devlet­lerin ihtiraslarına maruz kalacak alanda kaldı. Rusya ve Avusturya politikası arasında, Rumeli toprakları elden git­mek derecesine gelmişken Allah (c.c)'ün inâyetiyle, inkılab-ı mesud (meşrutiyet ilânı)'un gerçekleşmesiyle kanunu esasi­nin ilânı üzerine üç vilâyetimiz Rusya ve Avusturyanın zararlı teşebbüsünden kurtulduysa da, fakat genel düşüncelerinde yeralan Bulgaristan'ın istiklâlini ilân edebilmesi ve Bosna-Hersek'in Avusturya'ya gittiği görülmüştür.

Erbabının bildiği gibi, kurulmuş bulunan meşrutiyet hükü­metinin aldığı karar ve takip ettikleri salim tutum, dahilde ve hariç de her tarafa emniyet ve güven vermesiyle devlet ida­resi nizam içinde yürümeğe başlamıştır. Derhal ülkemizin ta­bii servetini ortaklık alanlarına koymakla, İmara ve ilerleme­ye hizmet ile, yardım maksadıyla avrupanın bütün sermaye­darlarının kasalarını açmış olduklarını gören ittihat ve terakki cemiyetinin menfaatperestleri işbu servet kapısının açılması­nı davet eden mevcud hükümetin emniyete haiz olmamasın­dan bahisle tabii bir şey olduğu bakımından kendileri dahi idarey-i hükümeti ele almış olsalardı hem kendileri hemde

memleketin istifade edeceği zannıyla uygun bir vesile bula­rak infisali acizânemi (hükümetimi düşürmek) vukua getir­mişlerdi. Kendi mensublarından meydana gelmiş bir hükü­met kurarak idareyi ele almışlardı.

İdareyi ellerine kimlerin geçirdiğini gören sermayedarlar derhal geri çekilip, yatırımdan vazgeçmeleri nafıa ve diğer teşebbüslerin durmasına varmıştır. Bunun da arkasından ge­len büyük olaylarda dökülen kanların izahına her halde ge­rek yoktur. Elhasıl Jöntürk adıyla kurulması sağlanmış cemi­yetin hükümeti, meşrutiyet kaidesi içinde hüküm sürmedi­ğinden mecburen Örfi idare yâni sıkı yönetim ilân etmiştir.

Böylece müstebid bir idarenin gerek merkezde gerekse di ğer vilâyetlerde işlerden anlayan memurlar açığa alınıp, yer­lerine cemiyete mensup kişiler istihdam olunmuşlardır. İşleri yapmak demek cemiyetin emirlerini yerine getirme şeklinde anlayan bu adamlar yaptıkları görevlerde ahaliyi adetâ de­lirttiler. Arnavutluk, Arabistan ve Yemen de meydana gelen isyanlarda ve bunlara bağlı ihtilallerde gerek asakir-i şahane­den gerekse de ahaliden boş yere akan kanlar sel olup git­miştir.

Bundan çıkan neticede cemiyet hakkın da umumi bir nef­ret dalgası davet etmekden başka bir şey olmamıştır. Daha sonraları cemiyet tarafından dünyaya meydan okurcasına gösterilen tavır ve davranışlar, dost devletlere üzüntü vermiş ve bu hâle karşı da komşu devletlere lâzım gelen tedbirlere girişmemiştir. Bu sırada İtalya devleti sefaretinin birinci nota­sında yazılı olduğu üzere, devlet-i âliyyeye değil, cemiyetin aleyhinde olarak ilân-i harb ile Trablusgarb ve Bingazi'yi zapt ve istilaya kıyam etmiştir. Andtaşmalara fırsat tanımak için yapılan bu taarruza karşı, İngiltere, Fransa, ve Rusya devlet­lerinin tarafsız kalmaları çok manidardır. Eğer bu ders-i ibret

de yeterlilik görmezsek, başka tecavüzlere şahid olmaya ha-zsrlanılmahdır. Bu hâlin sonu Allah.korusun üzerimizde yapı­lacak paylaşımdır. Şu anda Girid ile Rumeli topraklan payla­şıma maruz kalmak üzeredir. Bu hususdaki hissiyatı âcizâne-min dayandığı malumatı yazılı olarak takdim edemem.

Cemiyetin adamları vaziyetin hakiykatine vukuflan olsa hem devletin hemde kendi nefislerinin selâmeti için, devlet işlerine, hükümetin tedbirlerinden el çekip, hayır işleriyle meşgul olmaları icâb eder. Aksi takdirde Sultan Abdülhamid hân zamanında, istibdadı ortadan kaldırmak için meydana gelen vaka-i hayriyye misâli orduyu hümayunun iştirakiyle yakında olması tabii olan ihtilâl, şimdiki istibdadı dahi mah­vedeceği şüphesizdir. Avrupa efkâr-ı umumiyesi İtalya'nın haksız tecavüzünden dolayı aleyhindeyse de, hükümetlerin alacağı kararı değiştirmeğe yeterli gelmez.

Almanya; kendi müttefikleri olan İtalya ve Avusturyanın menfaatine yardımcı olmaktan ayrılamaz. İngiltere devleti­nin, içinde bulunduğu tarafsız halden çıkıp, devlet-i âliyyenin hukukunu muhafaza edebilmesi sebebini bizim küçük gör­mememiz lâzımdır. İngiltere ile antlaşma yolunu bulmak için şu sırada buralarda iyi bir zemin hazırlanmışsa da bunu ta­mamlayıcı yola girmek hususunda ortada engel olarak görü­len ha fi cemiyetin kaldırılmasıyla, meşru bir hükümet tesisi­ne yardımcı olunmasına bağlıdır.

Örfi İdarenin kaldırılmasıyla meclis-i mebusanın, hükümet heyetine tarafdar veya karşı fikirli fırkaların, gerek kanun konmasında gerekse hükümetin icraatını murakabede hiç bir tarafın te'siri altında kalmıyarak, maddelerin müzakeresinde ve rey kullanmada serbest ve hür olmalarından îba'rettir. İn­gilizler ile aramızda yapılacak anlaşmayı Fransa ve Rusyanın uygun karşılayacağını şartlar pek açık göstermektedir. Eğer miyetin ileri gelen ustaları bu izahata kani olmazlarsa, Kendileriyle bir araya gelinip fikir teatisinde bulunmak müm­kündür. Görelim: İlk yapılacak iş, memleket dahilinde ahali­nin cemiyet aleyhindeki belirmiş olan genel nefretin yok edilmesi kabilmidir?

İkinci iş ise: Cemiyetten şikâyetçi olan devlet ve milletlerin iyi niyetlerini cemiyetin lehine çevirmek mümkün müdür? Eğer bu cevab müsbet olacaksa cemiyetin düşündüğü çâre­ler nedir? Osmanlı devletini parçalamanın başlangıcı olarak İtalyanların bize açdığı savaşın önünü almak ve kan dökül­mesini men ederek Trablusgarb ve Bingazi'yi uğramış oldu­ğu istiladan kur tarrnak için hangi kuvvete istinad olunmak­tadır? Hangi şıkla olursa olsun, bu elden çıkan vilayetlerin kurtarılması ümidi zayıftır. Buralarda elden giderse Girid Me­selesi zâten milletler arası meselelerden sayılması yüzünden bu dahî aleyhimizde nihayetleneceğin den balkan devletleri­nin hırsını tahrik edeceğinden, açılacak bir çok sıkıntı dolu hadiselere yalnız orduyu hümayun ile nasıl mukabele edile-bilinecektir? Böyle pek zor durumları uzun müddet uğraşa­rak atlatabilmek, milyonlarca liraların sarfına ihtiyaç göster­diğin den nereden bulup, hangi şartlar ile borçlanma yapabi­leceğiz? Allah korusun bu kötü gidiş buralara kadar varır ve Rumeli toprakları elden giderse, zira cemiyet (ittihatçılar) tarafından Mısır'da Hizb el Vatanî 'yi tahrik etmesinden dola­yı Mısır Hidivlik idaresi de rnünfail ve İngiltere de aynı halden şikâyete başlamıştır. Böyle bir bölücülük ve parçalanma hâ­linde Mısırlılarda, Devlet-i âliyenin Mısır'ı himayeye ve koru­ncağa iktidarı kalmadığı itikadıyla, Hidiv'in, saltanatı seniy yelerinize olan sadakatma rağmen, Bulgaristan gibi Mısır'ın istiklâlini ilân ve İngilterenin Mısır ve Sudan da olan hukuk ve menfaatini temin için aralarında antlaşma imzalamaya kalkışacak oldukları takdirde bunları cemiyet nasıl engelle­yebilecek? Bu vaziyet karşısında Yemen'in devletimizle olan irtibatını kaldırması şüphesiz gerçekleşeceğinden, Hicaz ile Hilâfet-i seniyyenin hal ve mevkii ne şekil alacak? Rusya şimdiden Boğazlar meselesini ortaya koymuş Anadolu top­raklarında bizimle ne türlü oynayacak? Bütün bu saydıkları­mızı düşünmek ve bunlar üzerinde yürütülecek mütalaanın ehemmiyeti büyüktür. Cemiyet bu maruzatın ileri sürdükleri hakkında, genel tasvibi sağlayacak cevablan her ne ise ifade etmelidirler. Çünkü bunda esas maksadımız kan dökülmesi­ne sebeb olacak ahvalin ortadan kaldırılması olup, vaha me­tin hazırlamakda olduğu ihtilâlin ilk saldırısına cemiyetin ileri gelenleride hedef olacaklardır. Tarafdarlarının dahi; tâkibden geri kalmayacakları, gidişattan anlaşılır hâle gelmiş bulun­maktadır. Vatanın ve cemiyetin öyle feci bir ahvale gidişden korunması için, İttihatçı cemiyetin hükümeti, icraatının me­suliyetini kendi üzerinde taşıyarak helak olmaya maruz kal­maktan ise hükümet işlerine cahilane müdehalarden feragat etneleri ve bunu cümleye ilân etmelidirler. Bundan böyle de hükümetin himâyesi altında hayır işleriyle meşgul olmaları cemiyet üyesi olmaları bakımından matluptur.
Meclisi mebusan azasından ve cemiyet mensuplarından ve karşı fikirlerden meydana gelmiş bir komisyonda barış müzakereleri ve buradan çıkan karar, huzuru âlî-1 cenâb-ı şehriyârilerine arz olunmalıdır. Emaretlerimizde görünene bakarsak, parçalanmaya maruz olan vatanın selâ metiyle beraber, hilâfeti seniyyelerinin dahi olacaklardan korunması en önemli işlerden olduğundan bunun tahtı temine alınması hususuna irâde ve ferman buyrulması babında.7/kânunevvel/1327-191 1 Sadr-ı esbak Kulları Kâmil Senelerce önce yazılan şu ariza gelecekte vatanın uğraya-caâı felâketi herkese duyurduğu halde bunu göz önüne al­mayıp, tedkike tenezzül edilmediği gibi ittihatçılar tarafından bir takım iftiralarla birlikte Kâmil Paşa hz.leri aleyhinde hü­cuma geçildi. Paşanın bu uyarıları, Tânin Gazetesinde "Me­zardan Bir Ses" başlığı altında aynen yayınlanmış, Paşanın siyasetinin kokmuş, kendisinin siyaset meydanından kalk­mış ve ölmüş olduğunu utanmadan ilân etmişlerdi. İttihatçı­ların, cinayet yüklü hareketlerinden dolayı, Kâmil Paşa meş­rutiyetteki ilk sadaretinde, kabineye bîr çok faydalı icraata dönük maddeleri tatbika koymağa vakit bulamadığı gibi bu defaki sadaretinde de yine aynı sebeblerden İngiltere ittifakı ve İslaha muhtaç işlere teşebbüsü akim kalmıştır. Devlet ve milletimizin talii kaderindenmidir ki, biz de yetişen, siyasette kıymetli zevatın şimdiye kadar her neye teşebbüs ettilerse de, mutlaka karşılarına bir engel veya bir rakip çıkmak ta ve o zat, yapmayı plânladığı mühim işleri gerçekleştirme şansı bulamadan, mevkiini terke mecbur kalır.
Bu cümleden olarak; Büyük Reşid Paşa, Âlî ve Fuad Paşalarında devletin ıslahat ve tanzimi hakkındaki gayret ve ça­lışmalarını tam manasıyla tatbike koyamadıkları târihde görülmektedir. Kâmil Paşa; Sultan 2.Abdülhamid zamanın­daki iki sadaretindeki dönemde dahi devletteki iyileştirmele­re dönük düşüncelerinin, bîr çok maddesini tatbik mevkiine koyamamıştır. Bilhassa Anadolu, Rumeli vilayetleri ve erme­ni meselesinin düzeltil-mesi, hükümetin idarî ve mâlî işlerinin tanzim ve ıslahı ve bunlara benzer diğer hususat yapılması şartken hep tehire ve rededilmeye mâruz kalmıştır. Hatta ikinci sadaretlerinde Kâmil Paşa; Anadolu ve Rumeli ıslaha-hyla, Ermeni meselesinin hâiline vede meclisi mebusanın açılmasıyla, devlet ve milletimizin refah ve saadetine hizmet edecek hükümet icraatına dâir, yazılı düzenleme yaparak, Sultan Abdülhamid'e, arz ve takdim eylemiştir. Ne varki ge­niş izahlı lâyiha, menfuren ve menkuben (nefretle gözden düşme) sadaretten azl olunmuştur. Ayrıca -derhal İstanbul'u terk etmek üzere binip tâyin olunduğu Halep Valiliğine git­mesi için hazırlanan vapura gitmesi irâdesi çıkarılmıştı. Dev­lethanesi padişahın yaver, yüksek memurları ve hafiyeler ta­rafından kontrol ve gözetlemeye alınmıştı.

Hâtıratın'da yazılı olduğu gibi Kâmil Paşa, tâyin buyurul-dukları Halep vilayetine gitmekten vazgeçip, tekaüdiüğünü taleb eden bir maruzatı padişahın katına göndermesi üzerine gözetleme hususu terk edilip, baskılara başlanmış, Paşanın hanesine gidip gelmek isteyenler, sefirler de dahil olarak zor­luklara maruz kalmışlardır. Böyle durumlarla karşılaşan ve İstanbul'da kalamayacağını anlayan Kâmil Paşa, pek sevdiği İzmir'e giderek orada ikamet etmeyi seçti. Bu durumu padi­şaha arz etmeleri saray tarafından sıkıntıyı giderici hava ola­rak görülmüş ve Kâmil Paşaya Aydın valiliği uhdesine verilmistir.

Arkasından; İzmir Krovözörüne binerek gitmesi emri ira­desi gönderilmiştir. Kâmil Paşa bu emri telakki etmiş ve on-bir sene valilik vazifesi üzerinde kalmak üzere İzmir'e gitmiş­tir. Mâruz kaldığı bu sert tutum ve üzücü tatbikatlara rağmen memlekete, millete karşı sevgisinde en ufak bir tereddüt ve azalma olmamıştır. Kâmil Paşa İzmir'deki, bu vazifesinde vi­layetle ilgili ıslah ve yenilikleri tatbike koyarken, Sultan Hamid hz.lerine, yine de projeler ve lâyihalar göndermekteki ge­ri durmamıştır. İzmir'de bulunduğu bu on bir senelik zaman diliminde, Kâmil Paşa, ıslahat talebleriyle dolu layihalar gön­dermesi üzerine üç-dört defa sadarete davet olunmuşsa da, derhal İstanbul'da Almanların büyük elçisi Baron Mareşal cenaplarının, kendi imparatorunun emriyle, çemis olduğu fesad dolu tuzaklar, Kâmil Paşa'nın sadarete gelmesini önlemiştir.