Ahmed İzzet Paşanın Sadareti
Makam-ı sadarete gelen A. İzzet Paşa hz.leri kabinesini çok kısa zamanda ve içlerinde eski rollerini oynamağa hazırlanan cemiyetin bazı kişilerininde yer aldığı surette teşkil eyledi. Bu durum da, bu haydutlar cemiyetinin sağda solda saklanmış bulunmayı becerenlerin te'sir ve telkininden kur-tulunmadiğını göstermektedir. Bunun da hikmeti şurasıydı ki; bu kabinenin kurulması esnasında Talat, Enver, Cemâl ve diğerleri henüz ülkeden kaçmamışlar saklandıkları mahallerden kendilerinin kaçmasını kolaylaştıracak kabine teşkiline vasıtalı.olarak te'sir etmişlerdi.
Tatet Paşa ve kabinesinin istifası; Bulgaristan'ın mütareke yapmak istemesinden, Avusturya-Macaristan'ında iç karışıklıklara duçar olması, Almanya ile İstanbul arasındaki tren ulaşımının durdurulması hasebiyle, Osmanlı devleti de mütareke talebinde bulunmaktan başka çare kalmamasından doğmuştu. Zira Talat Paşa ve kabinesi erkânı hayatlarını ve ümidlerini vede cemiyetlerinin bekasını temin edebilmeyi beslemiş olsaydılar mütarekeyi çoktan imzalamaya hazır olurlardı. Bu ümidi taşımamalarının eskiden beri ya biz mahvoluruz veya mütareke ve sulh yapmayız doğrultusundaki propogandalarıdır.
Bu propogandaya zıt hem de taban tabana zıt olan mütarekeyi imza etmek hareket-i merdanelerine(l) pek de uygun düşmeyeceğinden bu günde hükümeti ellerinde tutmayı münasip gördüklerinden istifa yolunu seçerek, işin içinden çıkmayı tatbik etmişlerdir. Halbuki İzzet Paşa kabinesi ittihatçılarında yer aldığı bir kabine olduğundan böyle göz boyaiayı-cılığma lüzum yoktu. Eğer bunlar merdlik olsun diye yapılıyorsa karagöz gibi perde arkasında oynamağa ne lüzum vardı. Ya mütarekeyi kabul etmezler veyahud Cavit bey, Rauf bey ve İzzet Paşa vesaire kabine erkânı gibi cemiyetin ileri gelenlerinden mürekkeb bir kabineye de bu işi yaptıramazlardı. Kendi sözlerinin erleri olduklarını isbat için muharebeye devam ederlerdi. Acaba neden böyle yapmadılar da, hempalarına mütareke imza ettirdiler?
Bu sualimin cevabını tabii devletler tarafından yayımlanacak beyaz, san, kırmızı, mavi kitaplar gösterir ve belirtir. İşte bu suretle perde altında oyun oynayan bu haydutlar Ahmed İzzet Paşa kabinesine müttefik devletler tarafından teklif olunan şeraiti kabul ettiklerinden, dört sene devam eden bu büyük savaşdan ülkemizi müthiş bir zarar ve manen tükenecek derecede hurdaya çıkardılar.
Doğrusunu söylemek lâzım gelirse on seneden beri padişahlık oyunu oynayan bu arsız ve yaramaz çocuklardan da daha fazla ne beklenebilirdi? İzzet Paşa kabinesi gönderdiği murahhaslarla müttefik devletleri tarafından mütarekenin imzalanmasına vazifelendirilen İngiltere donanması kumandanı Amiral Galtrop cenaplarının yazıp düzenlediği mütareke ahkâmını hemen aynı denilecek şekilde kabul ve 31/ekim/1918 tarihine rastlayan Perşembe günü imza ettirdi.
Mütareke şartlarında Çanakkale ve Karadeniz (İstanbul) boğazındaki mayın vetorpillerden temizlenmesi, kalelere asker çıkarılması yazılı olduğundan; bunun gereği müttefik devletler karaya asker çıkarıp, kaleleri işgale ve torpillerin toplattırılmasına girişerek, Çanakkale boğazını giriş çıkışa uygun bir hâle koymağa başlar başlamaz yukarıda söylendiği gibi İstanbulda bazı mahallede Goben zırhlısında misafire-ten bulunan Talat Paşa, hempaları ile birlikte İstinye koyunda bulunan adı geçen Goben zırhlısında toplanıp İngiliz filosunun İstanbul limanına girmesinden önce bir Alman gemisiyle Karadeniz yoluyla Rusya ve Almanya'ya firara ayak atmıştır. Mehmed Selâhaddin Bey, Bildiklerim adlı kıymetli ifşaatlarla dolu eserinde Talat Paşa İçin bu firar üzerine şunları ifade ediyor: "İstanbul'dan firara muvaffak olan eski sadrazam Talat Paşayı pek eski tanıyanlardan biri olarak hakkında bir kaç hususa temas etmek isterim. Talat; bundan yirmi-yir-mibeş sene Önce kendisini tanıyanlarca kabul edildiği gibi, muhabbet beslenecek bir şahıs, hoş sohbet ve çok nükte-dan, misafirsever bilhassa hukuk tanır, arkadaşlığa layik kişilerin başında gelirdi. Kuvvetli bir tahsil görmüş olmamasına rağmen çok zeki bir gençdî.
Sultan Abdülhamid'in, hâl felâketi günlerinde fransızca öğrenmeğe çalışmış ve bu lisanı pek güzel konuşur olmuş idi. Cesaret sahibi ve müteşebbis olduğundan idarî işlerdeki başarısı vardı. Talat; kibir ve azametden uzak, arkadaşları hakkındaki muamelesi çokça ahbab ve dost kazanmasına vesile olmuştu. Meşrutiyetin ilânından önce çok nâzik davranışlar gösterirdi. Ne varki cemiyete girdikten sonra pek fazla değişti. Eğer, eski halini bu cemiyetlerde sahibi selahi-yet olduğunda devam ettirebileydi bütün akranlarından hakikaten temiz ve ilerlemeye lâyik bir genç olurdu.
Ne çâreki girmiş olduğu cemiyet herkesin ahlâk ve düşüncesini zehirlediği gibi Talat'ın da ahlak ve davranışlarını bozmuş adetâ kendisini bir cani hâline getir mistir. Gözlerini şöhret hırsı bürüdügünden o sevdiğimiz ve beğendiğimiz Talat, bambaşka bir hâle gelmiştir. Pek yazıkdır ki; bu cemiyetlere katılan kimseler başka türlü hâllere dalıp, insaniyet ve hukuku hatırlayamayıp, insanlıktan uzaklaşıyorlardı. İşte Talat gibi ne yaptığını bilmez hâle geliyordu.
İttihad cemiyetinin diğer reislerinin kaçma utancını uygulamalarını normal saymayı kabullensek bile Talat'ın firarı akla hiç gelmezdi. Biz; Talat'ı sözünde du-rur zannederdik çünkü Talat'ın devleti ya cemiyet kurtaracak veya memleket cemiyetin elinde mahv olacak dediğini bilenlerden olduğumdan, on senedenberi felâketten felâkete sürükledikleri devleti böyle çökertip yuvarladıkları batakdan kurtarmak veya büsbütün batırmak şıklarından birini seçerek, hiç bir tarafa savuşmadan bu güzel iddiasını âleme göstermeliydi. İttiha ve Terakki cemiyetiyle diğer cemiyetlerin Osmanlı ülkesinin reis-i ekberi ve eazımından olan Talat böy le firar ediverince doğrusu bizleri de hayret ve şaşkınlık içinde bırakıyor. Biz; Talat'da medeni cesaret görüyorduk. Böyle davranış gösterenlerin firara kalkışacağını hiç aklımıza getiremezdik. Talat'ın bu umulmadık kaçışı, hem kendisini nemde elde tuttuğu ve tutturduğu cemiyetleri öldürmüş ve Osmanlı ülkesinde bundan sonra bunlar için bir sosyal hayat bırakmamıştır. Talat ve hempalarının kaçışları millet ve memleket için teşekküre değer olsa gerektir. Eğer bunların ve dayandıkları kuvvetlerin ülkemizde nâm ve nişanlan kalsa idi hiç şüphe edilemez ki şimidiye kadar işledikleri günahların binkat fazlasını irtikâb ederler. Millet-i mazlumeyi akıl ve fikre gelmiyen felâkete sevk eylerlerdi. Talat şahsı itibariyle sevebildiğim bir kişiyse de, devlet ve millete yaptığı kötülükler yönünden şayân-ı nefretim olmuştur. Gerek bu kaçaklardan gerek bu günde ülkede yaşamaya devam eden cemiyet üyeleri ve ileri gelenleri eski rollerini yapmağa devam etmek istemeleri yakın da cezalarını bulacağını görmek millete nasib olacakdir.
"Mar-ı sırma dide'ye mevlâ güneş göstermesin"
Meşhur darbı meselince haydutlar cemiyeti reisleri ve üyeleri gibisini Cenâb-ı Mevlâ bir daha memleketimizde icraat yapmaya ve te'sirlerini göstermeye fırsat vermesin. Bu mazlum milletede olanlardan ders almayı nâsib buyursun. Bunların kendilerini bir daha aldatıp, kullanmalarına asla müsaade etmemek üzere kararlı olmalıdırlar." demektedir.
Cihan savaşının son devrelerinde galeyana başlayan efkârı umûmiye Taiat ve arkadaşlarının bu şekilde firarlarının vu-kubulması üzerine nefretleri artmış ve gazetelerin rivayetine bakarsak Zât-ı Hazreti Hilâfetpenahi'de İzzet Paşa'ya kabinede ittihatçı görmek istemiyoruz beyan buyurduklarını, İstanbul'daki ittihatçı artıkları ne yapacaklarını şaşırmış ve tereddüt içinde büyük bir telâş içinde debelenir hâle düşmüşlerdir.
Bu vaziyet karşısında devlet işleri sekteye uğramaya başladı. İzzet Paşa kabinesi ahalideki düşüncenin galeyane gelmesiyle birden bire hedef hâlini aldı. Bir kıyam ve isyan ile yıkilmaktansa is'tifa yolu ile bu işin içinden çıkmayı nefis ve menfaatlerine uygun olur diye karar alıp çekilmeyi tercih eylemişlerdir. Ahmed İzzet Paşa çok değerli bir devlet adamı, fenne çok eğilimli fevkalâde bir asker olup, iktidar sahibi kimseler arasında mümtaz bir mevkıide bulunmaktaydı. Bu zattan milletin daha çok başarılar beklediği herkesin teslim ettiği hakikattendir. Sadareti ise 14/Ekim/1918'de başlamış ve sade ce 28 gün sürmüştür. Burdan da anlaşılan olabilir ki,
İttihatçıların kapağı dışarı atabilmeleri için teşkil ettirilmiş bir kabinedir. Hemen ilâve edelimki, Sultan Vahideddin İzzet Paşaya sadareti teklif ettiğinde Paşa, 24 saat izin istemiştir. Sebebi ise, devrin meşhur tüccarlarından olan eniştesine aldığı teklifi bildirmek, eğer işlerini tasfiye ederse sadareti kabul edeceğini, işlerini tasfiyeyi kabullenmediği takdirde de görevi red ettiğini bildirmek kararı aldığını söylediğinde, enişte bey, böyle dürüst bir kaimbiradere sahip olmanın bahtiyarlığı içinde üç gün içinde tasfiyeyi gerçekleştireceğini vaad etmesi üzerine Ahmed İzzet Paşa görevi kabul ettiğini padişaha ertesi gün bildirmiştir. Bu vak'ayada bakarsak, pek de geçici bir kabine kurmak üzere iş başı yaptığına inanmak güçleşiyor.
Devlet ve memlekete faydalı hizmetlerle devlet gözündeki nâmını târih sayfalarında kayda muvaffak olması her zaman takdire şayandır. Ancak İzzet Paşa nasıl oluyorda bu eşkıya ve haydut çetesi reisleriyle bir araya gelip nasıl .olup da, bir zaman ittihatçı hükümetin bahriye nazırı olduğunu harp esnasında da, Rus hududu kumandanlığında bulunmuş ve Anadolu vilayetlerinde ittihat ve terakki cemiyeti tarafından yapılan zülüm ve cinayetlere müsamaha ile bakmıştır. Maalesef Ahmed İzzet Paşa bu adamların her türlü emirlerine uymuş düşünce ve gayelerine hizmet etmiştir. 3u canilerle bilittihad hareket etmek hele şu son savaşda bunların arzusu üzere hizmet vermek adetâ ittihadçıların büyük cinayetlerine iştirak demekti. Ahmed İzzet Paşa bu ittihatçılara boyun eğmekle ve dediklerini yapmakla hareket tarzı hiç bir mânaya yoramadığırnız hâllerdendir. Paşa'nın bunlarla hiçbir ilişki sürdürmeyip ülkeyi bunların haydutluklarından kurtaracağın: ümîd ediyorduk. Halbuki ortaya koyduğu icraat ve bu da sırf ittihatçıların korunmasına imkân sağlamak için kabine kurmuş olduğu zannı uyandı. Tabii bu apayrı bir acaiblikdi. Nihayetinde Ahmed İzzet Paşa kabinesi istifaen inhilal edince, makam-ı sadarete de Londra sefirimiz Ahmed Tevfik Pasa (Okday) hz.leri tâyin buyrulmuştur ki,takvimler o gün ll/Kasım/1918'i göstermekte olup, 13/Ocak/1919'a kadar, 2'ay,2'gün süren bir sadaret dönemi gerçekleşmiştir. Yeni bir kabine ile Tevfik Paşa 13/Ocak'dan 4/Mart/1919'da Damad Mehmed Ferid Paşa'ya bırakmak üzere 1 ay, 22 gün daha makam-ı sadaretde kalmıştır.
Tatet Paşa ve kabinesinin istifası; Bulgaristan'ın mütareke yapmak istemesinden, Avusturya-Macaristan'ında iç karışıklıklara duçar olması, Almanya ile İstanbul arasındaki tren ulaşımının durdurulması hasebiyle, Osmanlı devleti de mütareke talebinde bulunmaktan başka çare kalmamasından doğmuştu. Zira Talat Paşa ve kabinesi erkânı hayatlarını ve ümidlerini vede cemiyetlerinin bekasını temin edebilmeyi beslemiş olsaydılar mütarekeyi çoktan imzalamaya hazır olurlardı. Bu ümidi taşımamalarının eskiden beri ya biz mahvoluruz veya mütareke ve sulh yapmayız doğrultusundaki propogandalarıdır.
Bu propogandaya zıt hem de taban tabana zıt olan mütarekeyi imza etmek hareket-i merdanelerine(l) pek de uygun düşmeyeceğinden bu günde hükümeti ellerinde tutmayı münasip gördüklerinden istifa yolunu seçerek, işin içinden çıkmayı tatbik etmişlerdir. Halbuki İzzet Paşa kabinesi ittihatçılarında yer aldığı bir kabine olduğundan böyle göz boyaiayı-cılığma lüzum yoktu. Eğer bunlar merdlik olsun diye yapılıyorsa karagöz gibi perde arkasında oynamağa ne lüzum vardı. Ya mütarekeyi kabul etmezler veyahud Cavit bey, Rauf bey ve İzzet Paşa vesaire kabine erkânı gibi cemiyetin ileri gelenlerinden mürekkeb bir kabineye de bu işi yaptıramazlardı. Kendi sözlerinin erleri olduklarını isbat için muharebeye devam ederlerdi. Acaba neden böyle yapmadılar da, hempalarına mütareke imza ettirdiler?
Bu sualimin cevabını tabii devletler tarafından yayımlanacak beyaz, san, kırmızı, mavi kitaplar gösterir ve belirtir. İşte bu suretle perde altında oyun oynayan bu haydutlar Ahmed İzzet Paşa kabinesine müttefik devletler tarafından teklif olunan şeraiti kabul ettiklerinden, dört sene devam eden bu büyük savaşdan ülkemizi müthiş bir zarar ve manen tükenecek derecede hurdaya çıkardılar.
Doğrusunu söylemek lâzım gelirse on seneden beri padişahlık oyunu oynayan bu arsız ve yaramaz çocuklardan da daha fazla ne beklenebilirdi? İzzet Paşa kabinesi gönderdiği murahhaslarla müttefik devletleri tarafından mütarekenin imzalanmasına vazifelendirilen İngiltere donanması kumandanı Amiral Galtrop cenaplarının yazıp düzenlediği mütareke ahkâmını hemen aynı denilecek şekilde kabul ve 31/ekim/1918 tarihine rastlayan Perşembe günü imza ettirdi.
Mütareke şartlarında Çanakkale ve Karadeniz (İstanbul) boğazındaki mayın vetorpillerden temizlenmesi, kalelere asker çıkarılması yazılı olduğundan; bunun gereği müttefik devletler karaya asker çıkarıp, kaleleri işgale ve torpillerin toplattırılmasına girişerek, Çanakkale boğazını giriş çıkışa uygun bir hâle koymağa başlar başlamaz yukarıda söylendiği gibi İstanbulda bazı mahallede Goben zırhlısında misafire-ten bulunan Talat Paşa, hempaları ile birlikte İstinye koyunda bulunan adı geçen Goben zırhlısında toplanıp İngiliz filosunun İstanbul limanına girmesinden önce bir Alman gemisiyle Karadeniz yoluyla Rusya ve Almanya'ya firara ayak atmıştır. Mehmed Selâhaddin Bey, Bildiklerim adlı kıymetli ifşaatlarla dolu eserinde Talat Paşa İçin bu firar üzerine şunları ifade ediyor: "İstanbul'dan firara muvaffak olan eski sadrazam Talat Paşayı pek eski tanıyanlardan biri olarak hakkında bir kaç hususa temas etmek isterim. Talat; bundan yirmi-yir-mibeş sene Önce kendisini tanıyanlarca kabul edildiği gibi, muhabbet beslenecek bir şahıs, hoş sohbet ve çok nükte-dan, misafirsever bilhassa hukuk tanır, arkadaşlığa layik kişilerin başında gelirdi. Kuvvetli bir tahsil görmüş olmamasına rağmen çok zeki bir gençdî.
Sultan Abdülhamid'in, hâl felâketi günlerinde fransızca öğrenmeğe çalışmış ve bu lisanı pek güzel konuşur olmuş idi. Cesaret sahibi ve müteşebbis olduğundan idarî işlerdeki başarısı vardı. Talat; kibir ve azametden uzak, arkadaşları hakkındaki muamelesi çokça ahbab ve dost kazanmasına vesile olmuştu. Meşrutiyetin ilânından önce çok nâzik davranışlar gösterirdi. Ne varki cemiyete girdikten sonra pek fazla değişti. Eğer, eski halini bu cemiyetlerde sahibi selahi-yet olduğunda devam ettirebileydi bütün akranlarından hakikaten temiz ve ilerlemeye lâyik bir genç olurdu.
Ne çâreki girmiş olduğu cemiyet herkesin ahlâk ve düşüncesini zehirlediği gibi Talat'ın da ahlak ve davranışlarını bozmuş adetâ kendisini bir cani hâline getir mistir. Gözlerini şöhret hırsı bürüdügünden o sevdiğimiz ve beğendiğimiz Talat, bambaşka bir hâle gelmiştir. Pek yazıkdır ki; bu cemiyetlere katılan kimseler başka türlü hâllere dalıp, insaniyet ve hukuku hatırlayamayıp, insanlıktan uzaklaşıyorlardı. İşte Talat gibi ne yaptığını bilmez hâle geliyordu.
İttihad cemiyetinin diğer reislerinin kaçma utancını uygulamalarını normal saymayı kabullensek bile Talat'ın firarı akla hiç gelmezdi. Biz; Talat'ı sözünde du-rur zannederdik çünkü Talat'ın devleti ya cemiyet kurtaracak veya memleket cemiyetin elinde mahv olacak dediğini bilenlerden olduğumdan, on senedenberi felâketten felâkete sürükledikleri devleti böyle çökertip yuvarladıkları batakdan kurtarmak veya büsbütün batırmak şıklarından birini seçerek, hiç bir tarafa savuşmadan bu güzel iddiasını âleme göstermeliydi. İttiha ve Terakki cemiyetiyle diğer cemiyetlerin Osmanlı ülkesinin reis-i ekberi ve eazımından olan Talat böy le firar ediverince doğrusu bizleri de hayret ve şaşkınlık içinde bırakıyor. Biz; Talat'da medeni cesaret görüyorduk. Böyle davranış gösterenlerin firara kalkışacağını hiç aklımıza getiremezdik. Talat'ın bu umulmadık kaçışı, hem kendisini nemde elde tuttuğu ve tutturduğu cemiyetleri öldürmüş ve Osmanlı ülkesinde bundan sonra bunlar için bir sosyal hayat bırakmamıştır. Talat ve hempalarının kaçışları millet ve memleket için teşekküre değer olsa gerektir. Eğer bunların ve dayandıkları kuvvetlerin ülkemizde nâm ve nişanlan kalsa idi hiç şüphe edilemez ki şimidiye kadar işledikleri günahların binkat fazlasını irtikâb ederler. Millet-i mazlumeyi akıl ve fikre gelmiyen felâkete sevk eylerlerdi. Talat şahsı itibariyle sevebildiğim bir kişiyse de, devlet ve millete yaptığı kötülükler yönünden şayân-ı nefretim olmuştur. Gerek bu kaçaklardan gerek bu günde ülkede yaşamaya devam eden cemiyet üyeleri ve ileri gelenleri eski rollerini yapmağa devam etmek istemeleri yakın da cezalarını bulacağını görmek millete nasib olacakdir.
"Mar-ı sırma dide'ye mevlâ güneş göstermesin"
Meşhur darbı meselince haydutlar cemiyeti reisleri ve üyeleri gibisini Cenâb-ı Mevlâ bir daha memleketimizde icraat yapmaya ve te'sirlerini göstermeye fırsat vermesin. Bu mazlum milletede olanlardan ders almayı nâsib buyursun. Bunların kendilerini bir daha aldatıp, kullanmalarına asla müsaade etmemek üzere kararlı olmalıdırlar." demektedir.
Cihan savaşının son devrelerinde galeyana başlayan efkârı umûmiye Taiat ve arkadaşlarının bu şekilde firarlarının vu-kubulması üzerine nefretleri artmış ve gazetelerin rivayetine bakarsak Zât-ı Hazreti Hilâfetpenahi'de İzzet Paşa'ya kabinede ittihatçı görmek istemiyoruz beyan buyurduklarını, İstanbul'daki ittihatçı artıkları ne yapacaklarını şaşırmış ve tereddüt içinde büyük bir telâş içinde debelenir hâle düşmüşlerdir.
Bu vaziyet karşısında devlet işleri sekteye uğramaya başladı. İzzet Paşa kabinesi ahalideki düşüncenin galeyane gelmesiyle birden bire hedef hâlini aldı. Bir kıyam ve isyan ile yıkilmaktansa is'tifa yolu ile bu işin içinden çıkmayı nefis ve menfaatlerine uygun olur diye karar alıp çekilmeyi tercih eylemişlerdir. Ahmed İzzet Paşa çok değerli bir devlet adamı, fenne çok eğilimli fevkalâde bir asker olup, iktidar sahibi kimseler arasında mümtaz bir mevkıide bulunmaktaydı. Bu zattan milletin daha çok başarılar beklediği herkesin teslim ettiği hakikattendir. Sadareti ise 14/Ekim/1918'de başlamış ve sade ce 28 gün sürmüştür. Burdan da anlaşılan olabilir ki,
İttihatçıların kapağı dışarı atabilmeleri için teşkil ettirilmiş bir kabinedir. Hemen ilâve edelimki, Sultan Vahideddin İzzet Paşaya sadareti teklif ettiğinde Paşa, 24 saat izin istemiştir. Sebebi ise, devrin meşhur tüccarlarından olan eniştesine aldığı teklifi bildirmek, eğer işlerini tasfiye ederse sadareti kabul edeceğini, işlerini tasfiyeyi kabullenmediği takdirde de görevi red ettiğini bildirmek kararı aldığını söylediğinde, enişte bey, böyle dürüst bir kaimbiradere sahip olmanın bahtiyarlığı içinde üç gün içinde tasfiyeyi gerçekleştireceğini vaad etmesi üzerine Ahmed İzzet Paşa görevi kabul ettiğini padişaha ertesi gün bildirmiştir. Bu vak'ayada bakarsak, pek de geçici bir kabine kurmak üzere iş başı yaptığına inanmak güçleşiyor.
Devlet ve memlekete faydalı hizmetlerle devlet gözündeki nâmını târih sayfalarında kayda muvaffak olması her zaman takdire şayandır. Ancak İzzet Paşa nasıl oluyorda bu eşkıya ve haydut çetesi reisleriyle bir araya gelip nasıl .olup da, bir zaman ittihatçı hükümetin bahriye nazırı olduğunu harp esnasında da, Rus hududu kumandanlığında bulunmuş ve Anadolu vilayetlerinde ittihat ve terakki cemiyeti tarafından yapılan zülüm ve cinayetlere müsamaha ile bakmıştır. Maalesef Ahmed İzzet Paşa bu adamların her türlü emirlerine uymuş düşünce ve gayelerine hizmet etmiştir. 3u canilerle bilittihad hareket etmek hele şu son savaşda bunların arzusu üzere hizmet vermek adetâ ittihadçıların büyük cinayetlerine iştirak demekti. Ahmed İzzet Paşa bu ittihatçılara boyun eğmekle ve dediklerini yapmakla hareket tarzı hiç bir mânaya yoramadığırnız hâllerdendir. Paşa'nın bunlarla hiçbir ilişki sürdürmeyip ülkeyi bunların haydutluklarından kurtaracağın: ümîd ediyorduk. Halbuki ortaya koyduğu icraat ve bu da sırf ittihatçıların korunmasına imkân sağlamak için kabine kurmuş olduğu zannı uyandı. Tabii bu apayrı bir acaiblikdi. Nihayetinde Ahmed İzzet Paşa kabinesi istifaen inhilal edince, makam-ı sadarete de Londra sefirimiz Ahmed Tevfik Pasa (Okday) hz.leri tâyin buyrulmuştur ki,takvimler o gün ll/Kasım/1918'i göstermekte olup, 13/Ocak/1919'a kadar, 2'ay,2'gün süren bir sadaret dönemi gerçekleşmiştir. Yeni bir kabine ile Tevfik Paşa 13/Ocak'dan 4/Mart/1919'da Damad Mehmed Ferid Paşa'ya bırakmak üzere 1 ay, 22 gün daha makam-ı sadaretde kalmıştır.
Konular
- Beka-İ Osmanjyye Mütalaası
- Osmanlı Devleti Avrupa Devletleri Arasında Denge Kurarak Siyasi Varlığını Sağlayabilirmi.
- Almanya Ve Avusturya Devletlerine Gelince
- Osmanlı; Hayat Ve İstiklâliyetini Nasıl Teminat Altına Almalı?
- Esbâb-I Mücıbeler
- Vakti Kaybetmeye Gelmez
- Ceziretülarab Dayanak Olarak Nasıl Kazanılır?
- Ittıhad-I İslam Hakkında Düşüncelerin Mütalaası
- Ezine Redif Tabürü Kumandanı
- Talat Paşanın Sadareti
- Sultan Hamid Ve Reşad'ın Vefatları
- Sultan Reşad'ın Hanımları Ve Çocukları
- Sultan Reşad'ın Sadrıazam Ve Şeyhülislâmları
- SULTAN 6.MEHMED VAHİDEDDİN
- Cihan Savaşının Sonu Ve Mütareke
- Ahmed İzzet Paşanın Sadareti
- Ahmed Tevfik Paşanın Sadareti
- Damad Mehmed Ferid Paşa
- Damad Mehmed Ferid Paşa'nın Kısa Biyografisi
- Hürriyet Ve İtilaf Cemiyeti İktidarımı?
- İzmir'in İşgali Bildiriliyor!
- Anadolu Kaynıyor!
- Damad Paşa'nın Sadarete Avdeti
- Hüseyin Kâzım Bey Ve Padişah
- Hüseyin Kazım Bey'ın Anlamadığı!
- Irade-I Seısıyye Mehmed Vahideddin
- Bir Suikast Teşebbüsü
- Sürre-İ Hümayun Mes'elesi
- Şürây-I Saltanat Toplantısı
- Toplantıya Katılan Zevat-I Kiram